Onbeşlerle ilgili yazmam istendiğinde önce biraz şaşırdım.

Dünyanın bir başka değişim döneminin akılları, düşleri, eyledikleri ve kahreden sonlarıyla tarihe adları kazınmış özel insanları ve başlarına gelenleri anlatmak beni aşardı. Ayrıca benim kuşağımdan aynı geleneğin en gençleri için hep çok anlamlı oldular.

Dönemlerinin ortalama aklının çok üstünde özellikler taşıdıklarını, kimi günümüzde de özenilecek kadar iyi eğitimli, kimi geleni ve gelmekte olanı anlamış, gücünün farkında olan proleter, ama hepsi düşleri için kendilerini sakınmayacak, sanki sonsuza kadar da yaşayacaklarını sanacak kadar genç.

‘Tarihte Bireyin Rolü’nü okurken, konuşurken ilk aklımıza gelen örneklerden olmaları da bundandı ve onları anlatmamız, anlamamız yaşadığımız sürece de sürüp gidecek, hele de o meşum geceyi, Yoldaşları Nazım’ın dediği gibi 28 Kanunisani’yi hiç unutmayacağız.

1921

Kanunisani 28

Karadeniz

Burjuvazi

Biz

Onbeş kasap çengelinde sallanan

Onbeş kesik baş

Onbeş arkadaş

Yoldaş

Bunların sen isimlerini aklında tutma

fakat

28 Kanunisaniyi unutma!

 

DEVLET MARİFETİYLE CİNAYET

Kısaca; 28 Ocak 1921, Cumhuriyet tarihinin ilk ideolojik cinayetinin devlet marifetiyle işlendiği, Türkiye komünist hareketinin Ekim Devrimi pratiğinde yetişen en değerli kadrolarının kandırılarak, tuzaklarla Karadeniz’de katledildiği gündür.

Oysa o kahreden günden sadece dört ay önce, 10 Eylül 1920’de, Bakü’de TKP kuruluş kongresi illegal olarak toplanmıştı. Anadolu’nun değişik yöreleri, İstanbul ve yurt dışından 74 delegenin katıldığı kongrenin en önemli kararları arasında Anadolu, İstanbul ve yurtdışı olarak üç koldan gelişen komünist hareketi parti bünyesinde birleştirmek ve süren kurtuluş mücadelesine aktif olarak katılmak hatta yönlendirmek vardı. Yurtiçindekilerin çoğu zaten çalışmalarını Halk İştirakiyun Fırkası gibi yasal kurumlarda sürdürüyorlardı.

BENZER HER OLAYDA OLAGELDİĞİ GİBİ

Bu kararların gereğini yerine getirmek için yürütülen çalışmalar, dönemin iletişim imkan(sızlık)larına göre sürdü. Zaten ülkeye dönme arzusu içindeki parti merkez komitesi aldığı bazı bilgileri de değerlendirerek dönüş için harekete geçti. Daha Kars kapısından girişlerinden başlayarak yaşadıkları güçlüklerden sonra devlet yetkilileri Trabzon üzerinden Bakü’ye dönmelerinin daha iyi olacağını söyledi ve bindirildikleri taka gibi bir tekne de işlenen cinayete mekan oldu. Benzer her olayda olageldiği gibi cinayetin tetikçileri de peş peşe öldürülerek ortadan kaldırılınca tanık da, fail de kalmamış oldu.

ASLA ÇARESİZLİK DEĞİL

Konunun detaylarına çok girmeden kısaca hatırlatmaya çalışmamın birkaç nedeni var.

Birincisi, yılların bu acıyla, öfkeyle, bilinmezlikle,… hiç olmamış gibi yaşanmasından duyduğum bıkkınlık, acıyı içinde tutma,.. ama asla çaresizlik değil.

İkincisi, benzer olayları kendi yaşamı boyunca da defalarca görmüş birinin kontrolü giderek güçleşen öfkesini yaymaktan kaçınma,

Üçüncüsü ve en önemlisi, artık bu konuda sadece anma, ağlaşma zamanı olmadığı yönündeki inancım. 

Böyle olunca da ne kadar farkında olduğumuzu bilmiyorum ama bu yılki 28-29 Kanunisani’nin çok önemli bir özelliği olduğunu hissediyorum. O gün, sonuç alıncaya kadar, Cumhuriyet tarihi boyunca ilgili herkesin bildiği ama yalnızca fısıltıyla konuşabildiği karartılan olaylardan biri olan bu cinayetin artık aydınlığa kavuşması, asıl faillerin ortaya çıkması için bir yüzleşme, hesap sorma günü olmalıdır. Artık kandıran, kumpaslar kuran faili konuşmak, geç de olsa suçüstü yakalamış gibi haykırmak zamanıdır.

BİZİM BELGELER ORTADA YA ONLARIN?

Hepinizin bildiği gibi birlik, yasallık ve yenilenme yolunda kendini sonlandıran onbeşlerin partisi TBKP olarak ilk yasal kongresinde ülkemiz sol, sendikal, sınıf hareketinin tarihini toparlayarak kullanıma açacağı bir vakıf kurma kararı aldı ve TÜSTAV’ı kurdu. O karar gereği Onbeşlerin partisi illegal TKP kendi tarihinin bütün belgelerini de orada topladı ve başvuranın kullanımına açtı. Özel olarak bu konuda akademisyenlerin de katıldığı sempozyum gibi etkinliklerde de bu olayla ilgili belgelerin de kamuoyuna açıldığını duyurdu.

Bunu neden mi anlatıyorum? O meşum gecenin taraflarından biri elinde ne varsa ortaya dökmüş durumda. Devletse Başbakanlık arşivinde sır gibi saklamaya devam ediyor. 

İşte bu yüzden normal bir ölüm gibi anarak ağlaşacak vaktimiz yok.

Üstelik sadece bununla da kalmadı benim kuşağım böyle cinayet filmlerini defalarca gördü, isyan etti. Ne yazık ki Ocak ayı bunun başka örnekleriyle de dolu.

Henüz hiç deniz görmemiş bir çocukken çok deniz gezmiş olmanın niye bu kadar büyük bir suç olduğunu hiç anlayamadığım halde babamın inadına deniz olmayı sevmem gibi.

Şimdi de inadına çok ve yüksek sesle konuşma, yüzümüze bakabileceklerse yüzleşme zamanı.

DEMOKRAT HABER ÖZEL / Nesrin Aslan