Bu ay Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapacak olan Rusya’nın turizm kenti Soçi, tarih boyunca çok sayıda uygarlığı ağırladı. Yunan, Ceneviz, Osmanlı ve Rus hâkimiyetine girdi. Ancak toprakların asıl sahibi Ubıhlara hiç sıra gelmedi.

Kafkasya’nın Karadeniz kıyılarında Kudepsta, Hosta, Adler, Matsesta, Soçi (merkez), Dagomıs, Loo, Golovinka, Vardane, Lazarevskoye ve Krasnaya Polyana yerleşimlerini ve çevrelerini içine alan idari bölge Büyük Soçi (Bolşoy Soçi) olarak adlandırılıyor. M.Ö. 4. yüzyılda Soçi kıyılarında Yunanlılar’ın, M.S. 6. yüzyılda da Cenevizliler’in kolonileri olduğu biliniyor. Bölgede 150’den fazla arkeolojik anıt olması tarihi geçmişinin renkliliğini gösteriyor.

İstanbul’un Türkler tarafından alınması ve Karadeniz’in “Türk gölü” haline gelmesiyle Ceneviz kolonileri ortadan kalktı. Kafkasya, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilerleme rotası üzerinde olmadığından Osmanlı burada fetihlere girişmedi. Karadeniz kıyılarında ticaretle başlayan iyi ilişkiler, Çerkesler’in ve Abhazlar’ın müslümanlaştırılmasıyla devam etti. 1640 yılında Evliya Çelebi, Karadeniz kıyılarını ziyaret etti ve seyahatnamesinde ayrıntılı olarak anlattı. 1700’lerin sonunda Osmanlı kaleleri kurulması ilişkileri iyice artırdı.

Büyük Soçi olarak adlandırılan bölgede 1864’e kadar birbiriyle akraba üç etnik topluluk yaşıyordu. İdari sınırın başladığı Magri’nin (Şepsi Nehri yakınında) o dönemin etnik yerleşiminde bir anlamı yoktu. Burası Karadeniz’in kıyı boyunda yaşayan Şapsığlar’ın topraklarının hemen hemen ortasında kalıyordu. Şapsığlar, Çerkesler’in nüfus olarak en büyük topluluklarından biriydi. Nüfusları hakkında kesin bilgi yoksa da, birçok kaynağa göre en az 300 bin kişilerdi. Yerleşimleri Karadeniz kıyısı boyunca, kuzeyde Gelencik yakınlarından başlayarak bugün Golovinka beldesinin bulunduğu Şahe nehrine kadar uzanıyordu. Şahe nehri Ubıhlar’la sınır olmakla birlikte, vadinin her iki tarafındaki köylerde genellikle Şapsığlar’la Ubıh’lar karışıktı.

Soçi’nin ve çevresinin asıl sakinleri Ubıhlar’dı. Nüfusları nispeten küçük bu Çerkes topluluğunun olağanüstü savaşçılığı ve 30 yıldan fazla Karadeniz kıyısında Rusya’nın yayılmacılığına karşı direnişin merkezinde olmaları tarihçilerin her zaman ilgisini çekti. Karadeniz kıyısında yaşamalarına rağmen Ubıhlar hakkındaki bilgiler oldukça azdır. Mevcut bilgilerin çoğu da Kafkas-Rus Savaşı’nın 1830-1864 dönemine aittir. Özellikle dağlık bölgeye savaş bitmeden hiçbir Rus birliği ya da istihbaratçısı girememiştir. Ubıh köyleri dağlarda, birbirlerinden farklı mesafelerde yerleşmişti. Bir vadide bulunan köyler bir topluluğu oluşturuyordu. Halk meclislerine götürülecek kadar önemli olmayan anlaşmazlıkları çözmek için halk, aralarından genellikle yaşlı ve nüfuzlu birini seçerdi.

Önemli konular ise bütün yerleşim yerlerinden temsilcilerin katıldığı halk meclislerinde görüşülürdü. Ubıhlar’da merkezi bir iktidar yoktu. Nüfuzlu soylar olmasına rağmen, diğer Çerkesler’deki gibi feodal sınıflar da yoktu. Geleneksel soy topluluğu yapısı hâkimdi. Ubıhlar’ı siyasi ve askeri olarak bir araya getiren tek esas Rus birliklerine karşı savaştı. Bugün Soçi şehrinin bulunduğu yer, Ubıhlar’ın Saşe (Soça) topluluğuna aitti. Soçi (Soçipsta) ile Agur nehirleri arasında yaşayan bu topluluğun nüfusunu, bölgeye Rus birliklerinden önce giren istihbaratçı Tornau 10 bin kişi olarak veriyor. Saşe topluluğu Soçi, Bzugu, Tsanik (Tanık) ve Matsesta nehirlerinin vadilerine yerleşmiş köylerden meydana geliyordu. Karadeniz kıyı boyu Ubıh toplulukları hakkında bölük pörçük de olsa bilgiler bulurken, yüksek dağlık bölgede yaşayan Ubıhlar hakkında bilgiler son derece azdır. Tahminen Şahe’nin yukarı kesimlerinde yaşayan Alan topluluğu dışında isimleri bilinmiyor.

Büyük Soçi’nin idari sınırları esas alındığında, Abhazya ile Rusya arasında sınırı oluşturan Psou nehrine kadar Soçi’nin güneyinde ve keza yukarı dağlık bölgelerde o dönemde Abhazlar yaşıyordu. Abhazya’da, Gagra ve Pitsunda arasında Karadeniz’e dökülen Bzıb nehri Abhazlar için tarihi, siyasi, dini ve etnografik bir sınırdı. Bzıb’dan itibaren çoğunluğunu Hıristiyan nüfusun oluşturduğu Abhaz Prensliği başlıyordu. Nehrin kuzeyindeki Sadzlar ve yüksek dağlık bölgelerde yaşayan Ahçıpsu, Aibga, Pshu vd. topluluklar çoğunlukla Müslüman’dı ve Abhaz Prensliği’ne tabi değillerdi. Bu topluluklar bazı araştırmacılar tarafından Abhazlar’dan ayrı tutulur ve genellikle Abazalar’a dahil edilir.

Çerkeslerin siyasi birliği, merkezi bir devlet yapısı ve düzenli ordusu olmadığı için 1760’larda Doğu Çerkesya’da (Kabardey) başlayan savaşın etkisi Soçi’de hemen hissedilmedi. 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Edirne Barış Antlaşması ile Karadeniz kıyısındaki Osmanlı kaleleri ve topraklar Rusya’ya bırakıldı. Çerkesler Osmanlı tebaası sayıldıklarının ancak o zaman farkına vardılar. Anlaşma şartlarını kabul etmediklerini bildirmelerinin Osmanlı ve Rusya nezdinde bir anlamı olmadı.

Çerkesler’in dışarıdan silah ve malzeme almalarını, ticaret yapmalarını önlemek ve tecrit etmek amacıyla Kafkasya’nın Karadeniz kıyısı boyunca “Karadeniz Kordon Hattı”nın kurulmasına karar verildi.

SOÇİ’YE ÇIKARMA BAŞLIYOR

1837’de Çar I. Nikolay Kafkasya’ya geldiğinde güneyde Sohum, Gagra ve Adler, kuzeyde de Tsemez (Novorossiysk) ve Gelencik artık Rusların elindeydi. Geriye sadece Soçi bölgesi kalmıştı. “Konstantinovski (Adler) burnunun kuzeyinde, Soçi, Tuapse ağzında veya başka bir yerde iyice yerleşmemiz gerekiyor. Bu da yakındaki köylerin yok edilmesini gerektiriyor” diyen I. Nikolay, Kordon Hattı’nın bir an önce tamamlanmasını istedi. Bunu gerçekleştirme görevi de Tuğgeneral Simborski’ye verildi. 1838 Mart ve Nisan aylarında Ruslar Soçi’ye iki ayrı çıkarma yaptı. Soçi vadisi kıyı şeridinin en yoğun nüfuslu, Osmanlı’yla sıkı bağları olan ve canlı bir ticaret yürüten, ekonomik açıdan gelişmiş bir bölgeydi. Karadeniz Kıyı Hattı’nın tamamlanmasıyla Çerkesler dış dünyadan tamamen tecrit edildiler. Ancak 1854 yılında Ruslar, Kırım Savaşı nedeniyle Karadeniz kıyısındaki kaleleri tahrip ederek boşalttılar. Osmanlı birlikleri sırasıyla Sohum, Novorossiysk ve Kerç’e çıktılar.

RUSLAR YENİDEN SOÇİ’DE

Kırım Savaşı‘nın sonrasındaki Paris Konferansı’nda şartları dikte edilen yenilginin etkisini çabuk atlatan Rusya tüm dikkatini yeniden Kafkasya’ya çevirdi. Çeçenistan ve Dağıstan’ı, Kuban bölgesini tamamen ele geçirdikten sonra tekrar Karadeniz kıyılarında göründü. Ama bu kez plan farklıydı. Birlikler eski kalelerin kalıntılarına denizden değil karadan ulaşacaktı. Eylül 1861’de Çerkes Meclisi heyeti, Kafkasya’ya gelen Çar II. Aleksandr’la görüşmeye davet edildi. Kuban’da, Verhne Farskaya adlı Kazak köyünde yapılan görüşmede, durumun zorluğunu anlayan Çerkesler Çar’a bir belge (memorandum) verdi. Çerkesler Rusya’nın tebası olmayı kabul ediyorlardı, ama bazı şartlarla… Topraklarının zorla işgaline, kıyıda kaleler kurulmasına ve yol açılmasına son verilmesini istiyorlardı.

II. Aleksandr buna bir ültimatomla karşılık verdi. Çerkesler bir seçim yapmak zorundaydılar; ya Kuban’ın düzlük bölgesine yerleşecek ya da Osmanlı’ya gideceklerdi. Kuban’a yerleşeceklere toprağın ebedi mülkiyeti, özgün toplum yapılarının korunması ve kendi mahkemeleri garanti ediliyordu.

Temmuz 1862’de Kutais valisi N. Kolyubakin komutasında Soçi’ye (Psahe nehri) çıkarma yapıldı. Aynı yıl Meclis, başında İsmail Dziaş’ın bulunduğu bir heyeti yardım talebiyle İstanbul’a gönderdi. Ardından başında Huşt Hacı Hasan’ın olduğu bir heyet Londra’ya gitti. Ancak heyetler iki ülkeden de eli boş döndü.

1864 Şubat ayında Rus birlikleri kollar halinde Şapsığ köylerini boşaltarak ve yakarak Tuapse’ye indiler. Üç kol halinde sahil boyunca ilerleyerek 5 Mart’ta eski Lazarevsk kalesine vardılar. Ubıhlar üzerine harekât buradan yapılacaktı. General Geyman buradan Ubıhlar’a bir mektup yolladı: “Çok iyi biliyorsunuz ki Abzehler ve Şapsığlar silahımıza kayıtsız şartsız boyun eğdiler ve serbestçe Türkiye’ye gidiyorlar... Ubıhlar, en son siz kaldınız. Bütün Rus esirleri hemen teslim edin. Türkiye’ye gitmek isteyenler Şahe, Vardane ve Soçi’de deniz kenarında toplansınlar. Buralara Türk gemileri yanaşabilir, onlarla Türkiye’ye gidebilirsiniz. İsteyenler hemen Kuban’a, gösterilen topraklara yerleştirilecektir...”.

Ertesi gün başlarında Elbuz Hapak Berzeg’in bulunduğu on beş yaşlı Ubıhtan oluşan heyet General Geyman’a gitti. Yenildiklerini kabul ederek teslim olduklarını bildirdiler ve Osmanlı’ya gitmek için üç ay süre istediler. Ancak Geyman onlarla alay ederek isteklerini reddetti ve hemen kıyıya inmelerini istedi. 6 Mart akşamı Şapsığlar’a verilen süre doldu. Üç kola ayrılan Rus birlikleri üç gün boyunca bütün köyleri yakarak Şapsığlar’ı deniz kıyısına doğru sürdüler. 10 Mart’ta birlikler Tuapse nehri boyunca yukarılara çıkmaya başladılar. Artık direniş kırılmıştı. Halk akın akın kıyıya iniyordu. 25 Mart’ta Soçi’nin alınmasıyla Karadeniz kıyı şeridinin tamamı Ruslar’ın eline geçmiş oldu.

2 Nisan’da Navaginskoye (Soçi) kalesine Büyük Prens Mihail geldi. Teslim olduğunu bildiren bütün toplulukların liderleri alanda toplanmıştı. Prens birlikleri denetledikten sonra onların yanına gitti. Topraklarının Rus yerleşimciler için ayrıldığını, Kuban yerine Osmanlı’ya gitme isteklerini kabul ettiğini, göçe hazırlanmaları için bir ay süre verdiğini, süre dolduktan sonra gitmeyen olursa savaş esiri sayılacağını bildirdi. Yoksullara deniz yolculuğu için yardım edileceğini de ekledi.

21 Mayıs 1864 günü Büyük Prens Mihail’in katıldığı tören ve şükran ayiniyle Kafkas-Rus Savaşı’nın resmen sona erdiği ilan edildi. Bu alan, ertesi gün birliklerin ayrılmasından sonra yıllarca ıssız kaldı. 1864 Nisan sonunda, resmi teslim ilanından üç hafta sonra Çerkesya’nın güney eğimindeki geniş bölgede, Şahe-Hosta arasında hiç Ubıh kalmamıştı. Vardane topluluğu Trabzon limanına çıktı. Giranduk Berzeg’e eşlik eden 350 aile (2 bin kişi) ise Manyas’a yerleşti. Ubıhlar Anadolu’da esas olarak Manyas-Gönen, Sapanca ve Samsun’a yerleştiler. Ayrıca Kahramanmaraş’ta iki Ubıh köyü bulunuyor.

Soçi’nin güneyinin ve yukarı dağlık vadilerinin sakinleri Abhazlar’ın torunları bugün Düzce ve Sakarya’nın köylerinde yaşıyor. Şapsığlar Samsun-Sinop-Amasya-Çorum başta olmak üzere Türkiye’nin birçok iline dağılmış durumdalar.

ATLAS TARİH 2014 / Yazı: MURAT PAPŞU