Bir belediye başkanı adayına “ya senin niye bıyık yok?” diye soran ve bir başka başkan adayına ise bozkurt işareti verme iznini “hadi yap bakalım” diyerek veren Erdoğan, bir yandan da kenevir konusunu gündeme getiriyor, bu konuda bir bakıma Ecevit’i taklit etmeye çalışıyor. Geçen seneye göre akaryakıt satışları %7,1 oranında azalmış. Zam geldikçe vatandaş daha az tüketmeye yöneliyor. Konut satışları 2018’de bir önceki yıla göre %2,4 düştü. İşsizlik oranı %11,5’e yükseldi ve 500 bin yeni işsiz yurttaş işsizler ordusuna katıldı. Perakende satış hacmi ise bir önceki yılın aynı ayına göre %6,3 azaldı. Sanayi üretimindeki %6,5 gerileme, 2008’den bu yana, yani on yılın ardından en sert daralmaya işaret ediyor.

2018 yılı bütçe gerçekleşmelerine göre (vergi aflarıyla ve bedelli askerlik gelirleri birlikte) 696,8 milyar lira gelire karşın 757,8 milyar lira ve bütçe giderleri ise 830,4 milyar lira oldu. Yani gelirler %8,7 ve giderler %8,8 arttı. Damat Bakan Albayrak ise ısrarla “bütçe hedefini tutturduk” demeye devam ediyor. Çünkü YEP ile bütçe açığını 72,1 milyar öngörmüşler, 72,6 milyar gerçekleşmiş. Bravo! Alkış... Hâlbuki bütçe açığı 6,7 milyar lira birden arttı ve bir rekora ulaştı. Seçim ekonomisi ile artan kur ve faizler bu rekorda en etkili unsurlar oldular. Daha 2017 yılı bile 47,8 milyar lira açıkla kapatılmıştı. Bütçe açığındaki artış %52 oldu. Türkiye yaptığı borçlanmalar sebebiyle 2017 yılında 56,7 milyar dolar faiz ödemişti, ödenen faiz tutarı 2018 yılında 74 milyar dolara fırladı. Yani sırf aldığımız borcun sırf faizi bir yılda %30,4 oranında, 17,2 milyar dolar arttı. Faiz düşmanı gibi görünen bir yönetim için tuhaf bir durum. Dünya Bankasının Türkiye için 2019 büyüme tahmini %1,6. Bu da gelişmekte olan bir ülke için gayet karamsar bir öngörü...

Soğan depolarına baskınlar yapılarak fiyatların düşürülmesi amacıyla depolanan soğanlar piyasaya sürüldüğü için soğan stoku oldukça azalmış durumda. Bu yüzden Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör, soğan fiyatının birkaç ay içinde 10 liraya çıkmasını beklediklerini ifade etti. Son çare olarak kuru soğan ithalatı için gümrük vergisi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi” ile sıfırlandı. Yani bundan böyle elimizi kirletip soğan ekmemiz de gerekmeyecek, kolay ve hızlı yoldan ithal edeceğiz. Yakında fındık, fıstık ve çayı bile ithal etmeye başlarsak, hiç şaşırmayacağım...

New York Times gazetesine göre, NATO’dan çekilmeyi bile ciddi ciddi düşünen ve birkaç defa dile getirmiş bulunan Trump’ın Türkiye’yi ekonomik yönden mahvederiz” şeklindeki tuhaf ve saldırgan tweet mesajlarını Financial Times “Orta Doğu politikasında ölümcül bir kafa karışıklığı” olarak yorumladı. “ABD bile ne yapacağını bilemezken, Orta Doğu’nun geri kalanı bunu nasıl bilsin?” denildi. Trump’ın tehditlerine Erdoğan’ın da sert bir tepki vereceğini beklerken, Reis sadece “Sayın Trump’ın sözleri bizi çok üzdü. Hemen harekete geçip bu meseleleri telefonla görüştük. Gayet müspet bir görüşme oldu…” gibisinden alttan almayı ve işi tatlıya bağlamayı tercih etti. Hemen sonraki gün borsamızda banka hisselerine ciddi alımlar geldi, anlaşılan pazarlık ve mutabakat netice vermişti. Öte yandan, Trump Türkiye’yi çözmüş ve 7 yılda Türkiye’yi doğrudan etkileyen 28 tweet atmış. Tek bir tweet ile milyonların panikleyebileceği, borsamızın çökebileceği ve kurun fırlayabileceğini o da çok iyi biliyor ve bu silahını kullanıyor. Devlet Bahçeli’nin tepkisi ise daha sert ve dobraydı; “Trump, senin doların varsa, Türk milletinin imanı var…”

Erdoğan’ın Trump ile vardığı görüş birliğinin bir başka boyutu ise oldukça tanıdık geliyor; “Şu anda Başkan’ın (Trump’ın) yaklaşımı 30 kilometre derinliktir. Hatta bir 20 mil (32 km.) daha da uzatılabilir. Biz TOKİ olarak bu işin içerisine gireriz. Benim planlamam şöyleydi: 500’er metrekarelik, içinde iki kat, zemin, artı-bir gibi konutlar yapılabilir. Etrafında da bahçesi olur. Onlar için yeni bir hayat başlayabilir…”

İlber Ortaylı’nın tespitiyle, “2. Meşrutiyet döneminin padişahları, şu anki sistemdeki Cumhurbaşkanından çok daha güçsüzdüler”. Joseph Goebbels ise şöyle derdi; “Bizi sevmeyi öğrenemeyenler, en azından bizden korkmayı öğrenmeli”. George Orwell’ın “Her türlü ahmaklığa inanabilirlerdi, yeter ki oy verdikleri parti tarafından söylensin” sözüyle bağlayarak, Hüseyin Hatemi’nin şu sözleri ile bitirelim; “Bizde hukuk haksızlığa karşı susma sanatıymış, bunu öğrenmem için seksene merdiven dayalıymışım!”