Adnan Genç

İlk delikanlılık günlerimde Fatih Halkevi’nde satranç oynamaya çalışırken, bir abimiz gelmişti ve tahtamızı alırken, ‘Önce şu siyah kareyi solunuza getirmeyi öğrenin’ demişti… Yani bırakın usta oyuncu olmayı, pat diye başlanabilecek bir oyun değil; satranç…

Pandemi koşullarında evlerine kapanmak zorunda kalan insanlar; kendilerine ya yeni meşgaleler buldular ya da var olanı geliştirdiler. Galiba en kolayı tv izlemek oldu. Kimileri filmlerde yönetmen veya oyuncu tercihlerini geliştirdi; kimileri de dizi filmler için ekrana yapışıp, sosyal medyada birer eleştirmen kesildi. En masuma ekmek yapmayı deneyenlerdi doğru.

Sadede gelirsek; Netflix üzerinden gösterilen bir mini dizi, herkesin ilgisini çekmiş durumda: The Queen’s Gambit adını taşıyan dizide; 9 yaşında bir yetimhaneye verilen Beth’in satranç oyununa ilgi duyması; kendini hızla geliştiren etmenlerle birlikte, oyunun öngörü sahibi olmayı mümkün ve zorunlu kılan yanlarını ortaya çıkardığı gibi, kendisinin veya usta oyuncuların açılış ve final taktiklerini geliştirebilmesiyle birlikte ‘analitik düşünce’ ikliminde savrulmadan büyümesini ve usta oyuncu olma yolundaki kararlı adımlarını izliyoruz.

Bu oyunu öğreten bir satranç hocasıyla konuşmak istedik. Öğrettiği gibi yaş gruplarındaki yarışmalara da katılmalara sağlayan BirGün gazetesinin uzun yıllardır; satranç köşesini hazırlayan Ilgaz Gümüştaş ile konuşacağız…

Pek gerekli olmasa da sorularımızdan önce çok genel bir bilgiyle; filmden çok oyunun tarihçesine bakalım istiyoruz…

SATRANÇ NE ZAMAN ORTAYA ÇIKMIŞTIR…

M.Ö. 2000'li yıllarda satrancın oynandığına dair bulgular Mısır'da piramitlerdeki kabartmalarda vardır. Satranç, MS 6. yüzyılda Hindistan'da ortaya çıktı. MS 10. yüzyıla gelindiğinde tüm Asya'ya, Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmıştı. En geç 15. yüzyıldan itibaren Avrupa'da soylular arasında çok popüler bir oyun haline geldiğinden "kraliyet oyunu" olarak anılmaya başlandı. Kurallar ve dizilişler zaman içerisinde çeşitli değişiklikler gösterdi ve 19. yüzyılda bugünkü standart halini aldı. 20. yüzyıl Avrupası'nda toplumun entelektüel üst tabakaları arasında yayıldı ve dünyanın en popüler oyunlarından biri haline geldi.

Oyunun icadı konusunda birkaç efsane mevcuttur. Bunlardan biri Sissa ibn Dahi, buğday tanesi efsanesidir. 6. yüzyıldan beri satranç İran'da bilinmektedir. Buradan 7. yüzyılda İslam'ın yayılışıyla birlikte Orta Doğu'da ve Kuzey Afrika'da yayılır. Endülüs Emevîleri, İtalya, Bizans İmparatorluğu ve Rusya yoluyla oyun, 9. ila 11. yüzyıllar arasında Avrupa'nın diğer yerlerine yayılır. Burada bir yandan şövalyelerin yedi yiğit erdeminden sayılırken diğer yandan kilise tarafından uygun bulunmuyordu. 15. yüzyılda oyun kuralları belirleyici şekilde değişir. Bu yüzyıldan sonra bugün oynanana benzeyen modern satrançtan bahsedilebilmektedir. İspanya (16. yüzyıl), İtalya (16./17. yüzyıl), Fransa (18./19. yüzyıl), İngiltere (19. yüzyıl) ve Rusya (20. yüzyıl), sırayla satrançta Avrupa'nın önder ülkelerinden oldular.

SATRANÇ OYNAMAK NE ANLAMA GELİR?

Öncelikle sizi kısaca tanıyalım; kendi öznel tarihinizde bu oyuna ilginiz nasıl başladı ve gelişti? Öğretmenliğe giden yolu da lütfen biraz anlatın…

Merhaba. Satranç ile tanışmam küçük yaşta, dedemin Eski Foça’daki evinde dedem ve babam arasında oynanan ve oyuncuların oldukça ciddi bir görünüme büründüğü maçlar sayesinde oldu. Satranç evde çok saygı duyulan bir oyundu. Dedem emekli felsefe öğretmeniydi ve her zaman düşünmeye önem verirdi. Babam ise bir yazardı ve sol bir geçmişten geliyordu. Mantığı ön plana alan felsefe ve adil olmayan sisteme direnişi hayat biçimi yapmış sol gelenek bizim evde birbirlerine karşı kıyasıya mücadele ediyordu. İkisinin oyunlarını izlemek beni inanılmaz mutlu ederdi. Çoğu zaman beni oyuna almazlardı. İyi ki de almamışlar. Bu oyunun basit bir şey olmadığını o sayede anlamıştım. Her oyuncu bütün benliğini tahtaya yansıtırken yandaki izleyici bendim.


Yıl 1991 Dedem, babam, satranç oynuyor. Bizler; anneannem, annem, abim ve ben maçı izliyoruz...

Büyüyünce ailemde ve çevremde birçok kişiyi yenmeye başladım ve kendimi iyi oynuyorum sandım. Ta ki lisede şans eseri o olay başıma gelene kadar!  Okuldan çıkmıştım ve otobüs durağında bir kız arkadaşımı gördüm. “Nereye gidiyorsun?” dedim. “Satranç turnuvasına” dedi. Şans kapımı çalmıştı. Çünkü o zamanlar ben de bir turnuvaya katılmak istiyordum. Malum evdekileri ara sıra yeniyordum, okulda arkadaşlarımı yeniyordum ve iyi bir satranç oyuncusuydum! Peki bu satranç oyuncuları neredeydi? Onları nerede yenebilirdim? Nerede toplanırlardı? Turnuvalar var mıydı? Hiçbirini bilmiyordum. İnternet yoktu, duyuru da yoktu. Sadece ilkokulda başlayan ve lisede de devam eden, taşları birçok zaman eksik “satranç kolu”muz vardı. Arkadaşım “Yarın seni de turnuvaya götürebilirim.” dedi. Bir sonraki gün birlikte yola çıktık. Arkadaşımın satranç öğretmeni bizi arabasıyla aldı.-Yıllar sonra o satranç öğretmeni benim takım arkadaşım olacak. Liglerde birlikte mücadele verecektik. Ne mutluluk ama! – Turnuva salonuna vardık. Sanırım 18 yaş altı İzmir Birinciliği turnuvasıydı. Ortam çok sessizdi, maçları izledim. Bir de ne göreyim? Hatta şöyle düzeltmek gerekir. Bir de ne görmeyeyim! Hiçbir şey görmüyordum. Bakıyordum ama anlamıyordum. Bir oyuncu kazanıyor gibiydi sonra kaybediyordu. Diğer maçta eşit gibi görünen maç biraz sonra birisinin kaybıyla bitiyordu. Evimde ve çevremdeki arkadaşlarımı yenen ben, hiçbir şey anlamıyordum. Bu esnada satranç öğretmeni beni turnuva salonunun analiz odasına götürdü. Nasıl oynadığımı merak etmiş. Maçlarımız başladı, satranç öğretmeni oldukça hızlı oynuyordu ona ayıp olmasın diye ben de hızlı oynuyordum. Hızlı oynadıkça yenilgilerim çoğalıyordu. Sonuç kısa zamanda belli oldu: 5-0. Zaten istediğim kadar yavaş oynayayım sonuç değişmeyecekti. Eve geri döndük ve bir şok içindeydim. İnanamıyordum, iyi oynadığımı düşündüğüm bu oyunda hiçbir şey bilmediğim ortaya çıkmıştı. O gün benim için bir dönüm noktası oldu. Satranç kitapları aldım, onları okumaya başladım. Bir satranç merkezine öğrenci olarak yazıldım. Turnuvalara gitmeye başladım ve artık camiayı öğrenmiştim.

Özel turnuvalarda dereceler almaya başladım. Turnuvalara gidip geliyordum ve bir zaman sonra satranç merkezindeki öğretmenimin yardımcısı olmuştum. Birlikte okullara gitmeye başladık ve onun asistanı olmuştum. Araya üniversite girdi, sonrasında yine turnuvalara katılmaya devam ettim ve sonra küçük bir anaokulunda satranç öğretmeni arıyorlarmış ve böylece satranç öğretmenliğim başladı. Hiç bir zaman bunu planlamamıştım ama hayatın doğal akışı beni satranç öğretmenliğine götürdü. İyi ki de götürmüş.    


Dünya Yaş Grupları Şampiyonası’nda satranç antrenörleri ile dostça karşılaşma Brezilya

Erken yaşlarda satranca başlamanın yararı ve önemi nedir? Çok yönlü düşünme; taktik adımlar ve oyun içinde kökten strateji değiştirmek ne anlama gelir? Hayatımıza nasıl bir katkısı olabilir bu oyunun?

Erken yaşlarda başlamak tabi ki bir şans ama hangi yaşta başlanırsa başlansın, insanın kendi düşünsel yönünü ilerletmesi için satranç her yaşta bir hazinedir. Satranç bütün hayatınızı değiştirecek bir potansiyele sahiptir. Karar alma süreçleri, derinlikli plan yapma, psikolojik olarak soğukkanlılık, bütün düşünsel aktivitelerin yansıması satranç oyununda somutlaşır. Taktik ve stratejiye gelince bir ustanın dediği gibi “Taktik, yapacak bir şey olduğunda ne yapacağını bilmektir, strateji ise yapacak bir şey olmadığında ne yapacağını bilmektir. Yapılan deneyler satrancın bir eğitim aracı olduğunu kanıtlamıştır.

Oyunu öğretirken; siz, kendinizce benimsediğiniz usta tarzlarını mı öğretmeyi tercih ediyorsunuz? Oyunu öğrendikçe derinleşmek gerekliliği doğru mu? Satranca başlamak korkutucu bir dizi sınava girişmek anlamına gelir mi?

Satrancı öğretirken benim herhangi bir ustayı beğenmem öğrenci için bir şey ifade etmemeli. Derslerde satrancın tarihsel gelişiminden başlarım ve günümüze gelene kadar ustaları ve maçlarını tanıtırım. Tarza gelince saldırgan bir satranç oyuncusuna savunma oynatmak ve tam tersi sakinliği seven bir karaktere feda yapan riskli oynatmaya zorlamak büyük bir hata olacaktır. Öğrencim benim gibi oynamamalı ve benim beğendiğim usta gibi de oynamaya çalışmamalı. Oyuncu kendi stilini kendi seçmelidir. Oyunda tamamen kendisi olmalıdır, bir başkası değil.

Diğer soruya gelince, oyunu öğrendikçe zaten derinleşiyorsunuz ve derinleştikçe görülmeyen şeyleri görmeye başlıyorsunuz. Bu ayrı bir haz ama turnuvada birincilik mücadelesi yapan ile sonuncu sıralarda olan iki rakip de satrançtan aynı hazzı alır. Satranç hem bir bayram, bir festival hem de en zorlu sınavınızdır. İnanılmaz heyecanlar yaşayıp sizi en içten vuracak bir oyunla karşı karşıyasınız.  

Türkiye’de satrancın gelişim seyri ve bugün bulunduğu noktayı tatmin edici buluyor musunuz? Geliştirmek ve yaygınlaştırmak için neler yapılmalı? Çünkü kimi Anadolu kentlerinde ve hatta köylerinde; insanlar kahvehanelerde falan oturup bir köşede satranç oynayabilmekte. Ne, nasıl olmuş ve oluyor, lütfen bilgilendirin bizi…

Satranç Federasyonu’nun özerkleşmesi, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokol sonucu okul müfredatına satrancın girmesi ve  İş Bankası’nın satranca sponsor olmasıyla ülkemizin satrancı yeni bir çağa girdi. Okullarda 25 binden fazla satranç sınıfı açıldı. Milyonlarca öğrenci okullarda satranç ile tanıştı. Satranç bu sayede bir 20 sene önceye oranla çok yaygınlaştı ama neden yeterli bulalım ki. Satranç düşüncesi topluma tamamen yansırsa bu ülke o zaman kalkınacaktır. Her yer, 7 yaştan 70 yaşa herkesin satranç oynadığı Van’ın Başkale ilçesi gibi olsa bu ülke bambaşka bir yer olur. Bu oyun bu ülkenin kaderini değiştirecek potansiyele sahip. Dediklerim çok mu iddialı mı geliyor? O zaman size tek bir örnek vereceğim. Ülkede ve dünyada önemli bir olay olduğunda gazete manşetlerinde gol oldu; basketi attık veya filede sayıyı aldık diye bir manşet görür müsünüz? Hayır. Tek bir manşet ve tek bir oyuna vurgu olur: Şah ve mat!   

ILGAZ GÜMÜŞTAŞ BİYOGRAFİ

1982 yılında İstanbul'da doğdu. Satrancı, ilkokula başlamadan önce dedesi felsefe öğretmeni Rahmi Taşçıoğlu sayesinde öğrendi. 1999 yılında ilk defa, 3. ligde Karşıyaka Belediye Spor Satranç Kulübü adına maçlara çıktı ve özel turnuvalarda çeşitli dereceler elde etti. Hacettepe Üniversitesi'nde Arkeoloji eğitimi gördü. Manisa ve Satranç Gazetesi, İsem Çocuk Satranç Dergisi, Mavişehir Yaşam Dergisi, Mavi Kale Dergisi için satranç yazıları yazdı. Galatasaray Lisesi ve birçok okulda satranç öğretmenliği yapan ve 15 yıldır BirGün Gazetesi'nde "Zamansız Hamleler" isimli haftalık satranç köşesini hazırlayan Gümüştaş, beş satranç kitabı yazmıştır. 1.Ligde 8 yıl Sardes Satranç Spor Kulübü kaptanlığı yapan Gümüştaş, milli takım altyapı antrenörlüğü görevinde bulunmuştur.  Görme Engelliler A milli takım antrenörlüğü ile Bulgaristan’da Dünya Takımlar Satranç Şampiyonası’nda, Türkiye birincisi öğrencisiyle Yunanistan’da Avrupa Okullar Arası Satranç Şampiyonası’nda ve Brezilya’da Dünya Yaş Grupları Şampiyonası’nda ülkemizi antrenör olarak temsil etmiştir. Gümüştaş TSF Basın ve Medya İletişim Kurulu Başkanlığı ve TSF Karşıyaka İlçe Temsilciliği görevini sürdürmekte ve Emek Satranç Spor Kulübü'nün başkanlığını yapmaktadır.