Kurucularından olduğum bir yayınevi için, Frankfurt Kitap Fuarı’na gitmiştik. Bütün görüşmelerimizin randevuları aylar öncesinden alınmış ve birçok binaya yayılmıştı; çünkü elektrikli otobüslerin ücretsiz servis yaptıkları çok çok büyük bir fuar alanıydı. Biz de top sahası kadar büyük bir salonun ancak 1/8’ine sıkıştırdığımız ziyaretlerimizi 9 günde ancak bitirdik de biraz da bilgi edinmek amaçlı dolaşmıştık. Bu dolaşma işini kentte de yaptık. Çünkü merkezde veya yakın bir yerlerde otel ayarlamamıştık zamanında. Bize düşen de Kartal gibi bir yerde bulunan otelimize Tüyap gibi bir yerde bulunan fuar alanından gidip gelmek kalıyordu. Hızlı trende gideriz sanıp, ceza olarak soyulduğumuzu da hatırlıyorum ama bazen taksi de kullandık. Türkiyeli şoförlerin kullandığı taksiler. Yahu ne çoksunuz burada böyle deyince, ‘Yok beyefendi, Yunanlı ve Sırp da var’ demişti biri. Şuradan kestirme yapsan diye, bir orman yolunu göstermiştim de, ‘Bunun idamı ehliyetimin alınmasıdır. Türkiye’de teklif edin ama burada aklınızdan bile geçirmeyin’ demişti.

Bunca girişi Londra’nın genel olarak siyah ve şimdilerde epeyce (reklam alarak) renklenen taksileri için yazdım. İnternette dolaşan, Persephone'un Çiçekleri başlıklı yazı şöyle:

LONDRA’NIN SİYAH TAKSİLERİ…

“Londra'nın meşhur siyah taksilerinin çok ilginç bir özelliği var. Bu taksilerin şoförlerinin navigasyon kullanmaları yasak. Tüm şehri çok iyi bir şekilde hafızalarına yerleştirmeleri gerekiyor. Bunun için taksici olmak isteyenler özel bir sınava giriyor. Bu sınav için 2-4 yıl boyunca çalışıyorlar. 25 bin sokak ve 20 bin turistik noktayı bilmeleri gerekiyor. Hatta bunların aralarındaki en mantıklı rotaları da bilmeleri gerekiyor. Eğitimleri sırasında hem harita üzerinde çalışıyorlar hem de mopetlere binip aylarca şehri turluyorlar. Sınava girenlerin yarısı geçemiyor.⠀⠀

Şimdi işin en ilginç yanına gelelim. Araştırmacılar bu sınava hazırlanmaya başlayan kişilerin beyinlerini 4 yıl boyunca inceliyor. Sınavda başarılı olanların beyinlerinin hafızadan sorumlu hipokampus kısmının fiziksel olarak geliştiği ve büyüdüğünü keşfediyorlar. Ayrıca yapılan hafıza testlerinde hipokampüsü büyüyen kişiler çok daha başarılı oluyorlar. Sürecin başında yakın performans göstermelerine rağmen.⠀⠀

Bunu paylaşmak istedim çünkü şöyle bir algı var: "Benim hafızam kötü, dil yeteneğim yok." Hatta "Beynimin dil öğrenen kısmı çalışmıyor." Bu araştırma bize çok net olarak gösteriyor ki eğer beyninizi çalıştırırsanız tıpkı bir kas gibi gelişiyor ve size yeni yetenekler sunuyor.

Eğer sizin için öğrenmek bir eğitmeni dinlemek, video izlemek ise tabii ki öğrenmekte zorlanacaksınız. Ama kendi zihninizi kullanarak bir şeyleri aktif olarak öğrenmeye çalışırsanız, beyninizi zorlarsanız o daha da gelişecek ve daha iyi dil öğrenme yeteneği kazanacaksınız. Araştırmanın başında taksici adaylarının hafıza testi sonuçları benzerdi. Sonunda ise kelimenin tam anlamıyla beynini geliştirebilenlerin hafızası da gelişti.

Dil öğrenirken kendi beyninizi sürece dahil edin.”

Özel Not: Sevgili Aydın ağabeye (Aydın Engin ustamıza) ilk okuduğumda beni çok duygulandıran, İletişim Yayınlar’ından çıkma ‘Ben Frankfurt’ta Şoförken’ başlıklı kitabı üzerinden bir selam çakmalıyım…