İran’ın geri kalanı için söylediğim ve yazdığım şeylerin bir bölümünü Tahran için dile getiremeyeceğim. Burası, neredeyse her büyük şehir ve başkent gibi, kaotik, karmaşık ve kalabalık bir kent. Elbette tarihi ve simgesel öneme haiz yapıları ve eserleri mevcut, ancak, diğer güzel şehirler sizi öylece beklerken, Tahran’da (belki havalimanı transferi dışında) pek fazla zaman kaybetmemelisiniz. Şehre girerken ve içinde, bizdekine yakın korkunç bir trafik sorunu var. Uluslararası İmam Humeyni Havalimanı şehrin biraz dışında kalıyor. Uçak ile ulaşabileceğiniz gibi otobüs ile de (Van kalkışlı) gidebilirsiniz. Yine şehrin biraz dışındaki Humeyni Türbesinin mimarisi ve estetik cümbüşü göz kamaştırıyor.



Elburz Dağlarının güney yamacında kurulu olan ve Hazar Denizine yaklaşık 100 km uzaklıkta bulunan Tahran, 18 milyondan fazla metropol nüfusuyla (yani neredeyse her dört İranlıdan biri burada yaşıyor) dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri, İran’ın en büyük kenti ve başkenti. İlk defa Kaçar Hanedanının kurucusu Ağa Muhammed Han tarafından 1785 yılında ele geçirildikten kısa bir süre sonra, 1788 yılında başkent ilan edilir.


Bu tarihten sonra hızla gelişir ve Kaçar Hanedanının 1925 yılında devrilmesinin ardından tahta geçen (veya geçirilen) Rıza Şah Pehlevi devrinde ise (1924-1941) iyice genişler. Petrol endüstrisindeki gelişime paralel olarak, modernleşmesini sürdürdü. İran’ın ekonomik ve sosyal yaşamına yön veren Tahran, son zamanlarda bir duraklama dönemi geçiriyordu. Denildiğine göre, Kuzey İran zenginlik ve modernizmin, Güney İran ise muhafazakar ve yoksul kesimin merkezi olmuş.



Tahran bundan sadece 200 yıl önce küçük bir köymüş (adeta Ankara’nın olduğu gibi). Büyükşehir olmasına rağmen burası aslında genel anlamda insanların doyduğu, ekmek kazandığı bir kent. Yani örneğin Şiraz’da olduğu gibi, bir şehirlilik ve şehriyle övünme kültürüne burada rastlamıyoruz.



Trafikte dolaşımda olan araçlar pek yeni model olmasa da, metro ağı gayet modern, hızlı, pratik ve ucuz. Dolayısıyla, konakladığınız yeri metro istasyonu yakınlarında bulmanızda yarar var. Çarşı ve pazarlarda özellikle esnaf büyük ölçüde ya Azeri ya da Türkçe biliyorlar ve Türk olduğunuzu anladıklarında, size daha özenli ve nazik bir muamelede bulunuyorlar.



Bazar-e Bozorg

Bazar-e Bozorg (Büyük Pazar / Kapalı Çarşı) görmeye değer. Şehrin ticaret ve ekonomisinin kalbinin attığı nokta. Bizimkine benzer ama belki biraz daha oryantal desen ve motifler taşıyan bu çarşı tam 10 km. uzunluktaymış. Arada bir çayhaneler, dönerciler ve kebapçılara rastlayabiliyorsunuz. Tüm İran genelindeki perakende sektörünün üçte biri bu çarşıda gerçekleşiyor. Yine aynı bizdeki gibi, her sokağında ayrı bir sektörün dükkan ve mağazalarını buluyorsunuz.



İslami Eserler Müzesi, Sadabad Sarayı Müzesi, Etnolojik Araştırmalar Müzesi, Güzel Sanatlar Müzesi, Yeşil Saray Müzesi, Millet Saray Müzesi ve Sahip Geraniye Müzesi gibi pek çok müze ve Sahip Geraniye Sarayı, Niyavaran Sarayı, Ahmet Şah Sarayı gibi çok sayıda saray ve Mellat Parkı ve Jamshidieh Parkı gibi parklar mevcut bulunuyor.



İmam Saleh Camiine uğrayabilir ve Derbent mesire alanını gezebilirsiniz. Bir de Velenjak Caddesinin sonunda bulunan ve 3957 metre yüksekliğindeki Tochal dağının bir bölümüne kadar çıkan Tahran Tochal Teleferiği (onların deyişiyle, Telekabini) de panoramik bir Tahran manzarası görmek için denenebilir.



Gülistan Sarayı

Gülistan Sarayı (Golestan Palace / Kah-e Golestan) belki bizim Dolmabahçe Sarayımızın muadili sayılabilir. Şehrin en eski yapılarından bir tanesidir. İçinde harika çini, porselen, kakma ve oymacılık eserlerini görebilirsiniz.



Ulusal Müze

Müzenin giriş katında tarih öncesi zamanlardan Sasaniler devrine kadar pek çok tarihi obje sergileniyor. Tarihi kaplar, takılar, eşyalar ve heykelciklerin dışında, Persepolis’te bulunan birtakım gayet önemli ve değerli buluntular da ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor. Bunlar arasında I. Darius’u gösteren büyük bir rölyef, altın tabletler, bronz köpek ve üç aslan figürü dikkat çekiyor. M.S. 3-4. yüzyılda yaşamış olan bir madencinin bulunduğu tuzlu ortamdan dolayı çok az bozularak günümüze ulaşan “Tuz Adam” (Salt Man) kafası ve Tarihi Suş kentinde bulunan ve Hammurabi kanunlarını gösteren kil tabletin bir modeli de yine burada. Bu tabletin orijinali Paris Louvre müzesinde...



Ulusal Mücevher Müzesi

Müze, Türkiye Cumhuriyeti ve Almanya büyükelçiliğinin hemen karşısında, Bank Melli’nin arkasında ve Ferdovsi Caddesinin yer alıyor. Dünyanın en büyük ve değerli mücevher koleksiyonu işte burada bulunuyor. İçeride fotoğraf çekilemiyor ve satış yapılmıyor. 26.733 değeri taş kullanılarak yapılan Nadir Şah Tahtı, altın ve gümüş kullanılarak yapılan ve elmas, zümrüt, safir ve inciler ile süslenen Elmaslı Taç, tam 51.366 adet değerli taş ile işlenen Mücevher Küre ve ayrıca Tavus Kuşlu Taht (Güneş Tahtı) ve çerçevesinin üzerinde 457 adet pırlanta ve 4 adet yakut bulunan 182 karat ağırlığındaki Derya-i Nur (Işık Denizi) Elması müzede sergilenmekte olan en önemli parçalar arasında sayılmaktadır.



Azadi Anıtı

48 metrelik Azadi (Özgürlük) Anıtı Pers imparatorluğunun kuruluşunun 2500 yılında inşa edilmiş ve yüz yüze bakan 2500 adet taş ile süslenmiş. Anıtın orta katlarında bir de İran tarih müzesi yer alıyor. Asansörle en üst kata çıkılarak Tahran izlenebiliyor. Anıtın bulunduğu meydanın adı ise Meydan-i Azadi (Azadi Meydanı) şeklinde. Keşke biz de tarihimize ve köklerimize bu kadar sahip çıkabilsek.



Tahran’ın karmaşık ortamında çok geniş meydanlara, cadde ve bulvarlara rastlayacaksınız. Hayranlıkla gezerek özendiğim bir şey de, bu geniş caddelerin tam ortasında, ilave şeritlerden fedakarlık edilerek yapılmış bulunan kent parkları. Yani, ortada ağaçlarla çevrili ve içinde sular, çeşmeler, banklar vs bulunan parkın iki yanında trafik akmaya devam ediyor. Böylece şehir sakinlerinin ulaşımı ile rahatlaması ve sosyalleşmesi aynı alanda karşılanmış bulunuyor. Düşünenin aklına sağlık...



Anlaması, alışması ve ısınması biraz fazla zaman alan Tahran, çokça Ankara’ya benziyor, hatta Ankara’da bir Tahran Caddesi de vardır. Trafikten tutun hava kirliliğine ve deprem riskine kadar büyük bir kentin bütün dezavantajlarını bünyesinde bulunduran, otantik nitelikleri gayet düşük bir düzeye indirgenmiş bulunan, Tahran’a gitmeyin diyemiyorum ama beklentinizi oldukça düşük ve ziyaret sürenizi kısa tutmanızı tavsiye ederim.


 
{ Yazı ve Fotoğraflar: Serkan Doğan }