Dünya demokrasi tarihinin, iktidar lehine yapılan hileleri ile tarihe geçecek en adaletsiz seçimlerinden birini, bunca hileye rağmen kaybedeceğini anlayan AKP sanki bir kez daha aynı senaryoyu sahneye koymaya çalışıyor. Şiddet ve terör ile toplumu korkutmak, sindirmek ve sahte bir huzur vaadiyle kaybettiği oyları geri almak.

Suruç, maalesef bu stratejinin en kanlı halkası oldu. Umarız, seçimlere kalan bir hafta içinde bu kanlı stratejiyi devam ettiremezler. Ama her hâlükârda, bu ülkenin vicdanlı insanları, gerçek demokratları, şiddet karşıtları bu sürecin daha fazla kan dökülmeden nasıl durdurulabileceği sorusunu sormalı. Şiddeti bir seçim kazanma aracına dönüştüren bu ölüm siyasetine nasıl dur diyebiliriz? Onun sırf seçimleri kaybetmemek uğruna mazlumlara uzanan elini kolunu bağlayıp, onu şiddet kullanamaz hale getirebilir miyiz? Eğer bu provokasyon, silah göstererek, rakiplerin seçim çalışmasına saldırarak, tehdit ederek propaganda yapmayı alışkanlık haline getiren AKP'lilerin muhalefetin kazanmasını önlemeye yönelik bir kaos planının başlangıcı ise bu kaos planını durdurmak için seçime kadar sokaklardan çekilmek de dahil, her tür barışçıl adım atılabilir. Zira, AKP ve saray hâlihazırda zaten kaybetmiş durumda. Şayet AKP'lilerin bu tür provokasyonları devam ederse, hem şiddet uygulayıp, hem de yalancı medyasıyla muhalefeti şiddet ile özdeşleştirmeye çalışan iktidara karşı “Hiçbir şey, insan canından daha kıymetli olamaz” diyerek sokaklardan çekilmek ve cevabı sandıkta vermek bu kaos planını durdurabilir.

Demirtaş, her zamanki feraseti ve barışsever kişiliği ile konuya ilişkin çok önemli bir açıklama yaptı: “Suruç'ta yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Yaşananlar çok vahimdir. Etkili bir soruşturmayla, gerçekler mutlaka açığa çıkarılmalıdır. Yurttaşlarımız provokasyonlara gelmemeli, serinkanlılıklarını korumalıdır. Seçimlere baskı, şiddet ve kan bulaştırmaya çalışanların heveslerini kursaklarında bırakmalısınız. Hiçbir şey, insan canından daha kıymetli olamaz.”

Şimdi bir Demirtaş'ın açıklamasının insancıllığına, bir de İbrahim Kalın'ın açıklamasının partizanlığına bakalım: “Suruç’taki menfur saldırıyı şiddetle kınıyorum. AK Parti Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız'ın kardeşi de saldırıda hayatını kaybetti. Tüm aileye başsağlığı diliyorum. Olay aydınlatılacak ve failler adalet önüne çıkartılacaktır.”

Doktorların ve diğer tanıkların aktardığına gören iki yurttaşımız hastanede, adeta IŞİD'vari yöntemlerle vahşice öldürülmüşken, onlar için bir rahmet dileği bile esirgeniyor. Ölen yurttaşların hepsine bir başsağlığı bile dileyemeyen, sadece AKP'li olana sahip çıkan Kalın'ın açıklaması ile ölümler arasında ayrım yapmayan Demirtaş'ın açıklamasının arasındaki fark tam da ölüm siyaseti ile yaşam siyaseti arasındaki farktır.

Kalın'ın, akla ve vicdana sığmayan bu partizan açıklaması, Süleyman Soylu'nun “Şunu açık yüreklilikle söylemek isterim, kim Selahattin Demirtaş'ı ziyaret etmişse bu olayların müsebbibi de odur" iftirası ile birleşince, yaşananların münferit bir olay olduğuna dair kuşkular ister istemez artıyor. Hele ki, bu kanlı provokasyonun tam da Erdoğan'ın “Çünkü mahalle temsilcilerimiz eğer kimin kim olduğunu bilmiyorsa o zaman bu görevi bıraksın. Alacaksınız önünüze sandık seçmen listesini, bu sandık seçmen listesinde kim kimdir… Ve buna göre de onlar üzerinde özel bir çalışma yapmanız da, inanıyorum ki bize çok farklı bir netice getirebilir. Markaja almak diyoruz ya, markaja alacaksınız” açıklamasının üzerine gelmesi, AKP'lilerin markajdan anladığının siyasi propaganda değil yıldırma olduğu izlenimini veriyor.

Fakat, her rengiyle muhalefetin, AKP'nin ölümler arasında ayrım yapan siyasetini elinin tersiyle itmesi, Türkiye'nin demokrasi ve barış umutlarını artırdığı kadar, AKP'nin provokasyonunu da şimdilik boşa çıkarmış gibi görünüyor. Yıllardır zulüm ve baskı altında inleyen Türkiye'nin demokrasiye geçme ümidi son haftasına girerken, provokasyonlara karşı tüm demokrasi güçleri elele vermeli ve şiddet yanlılarının karşısında hep Demirtaş'ın tüm demokrasi güçlerinin, şiddet karşıtlarının duygularına tercüman olan şiarını dile getirmeli: “Hiçbir şey, insan canından daha kıymetli olamaz”