(GAZETECİLER.COM) Yazar Yönetmen ve oyuncu Orhan Alkaya CNN TÜRK’te Enver Aysever’in Aykırı Sorular programına konuk oldu. Alkaya, Suriye ve Türkiye’de yaşanan son dönemdeki olayların tartışıldığı “Barışa Çığlık “etkinliği nedeniyle gittiği Antakya’dan edindiği izlenimleri paylaştı.

 

Alkaya, Suriye’de yaşanan şiddetin ardından Hatay’a geçen Suriyeli sığınmacılar ile şehir halkı arasında yaşanan gerginlikleri değerlendirdi.

 

HATAY BİR UYUM CENNETİDİR, KAYGI BU DURUMUN KAYBEDİLECEĞİ

“Çok tehlikeli bir süreç 1970’lerde tezgâhlanmaya çalışılan bir etnik ve mezhepsel gerilim Hatay’da atlatılmıştı. Maraş, Sivas, Çorum, Malatya Türkiye yanmıştı bir etnik ve mezhepsel çatışmayla, yakılmıştı demek daha doğru. Hatay bunu atlatmıştı. Arap Alevi’si, Türkmen Alevi’si, Sünni’si, Hristiyan’ı bir eksende buluşmuştu. Hatay’da bir gelenek var adını da söyleyelim bir devrimci gelenek var. Bu etnik problemi ortadan kaldırmış ve Hatay’ı bir barış cenneti olma özelliğini kaybettirmemişti. Hakikaten bir uyum cennetidir Hatay ve Hataylıların asıl üzüntüsü bu uyumun kaybolacağına dair kaygı, endişe.”

 

SURİYELİ OLSAYDIM REJİM MUHALİFİ OLDUĞUM İÇİN SÜRGÜNDE OLURDUM, AMA ÜLKEMİ KORUMAK İÇİN GERİ DÖNERDİM

“Hayatı boyunca otokrasiye karşı çıkmış ve bugün de kendi ülkesinde otokrasiye karşı çıkan birinin, otokrat bir rejime destek vermesi söz konusu olabilir mi? Ama “Kırk katır mı, kırk satır mı?” dememeli kimse. Şu anda Irak’ta neler yaşandığını bilen bizler bir milyon insanın ölümüyle, bir darmadağınık oluşla, Asur Medeniyetinin yok edilişi, yağmalanışıyla sonuçlanan bir işgalden bahsediyoruz. Sonucunu gördük, Afganistan’ı gören bizler, en son Libya’yı gören bizler, Suriye’deki olası sonucu kestiremeyecek durumda değiliz. O yüzden bir tercih yapmak zorunda kalsam, ben bir Suriyeli olsaydım, şu anda sürgünde yaşayan bir Suriyeli olurdum, rejim muhalifi olduğum için. Ama ülkemi korumak için geri dönerdim ve Özgür Suriye Ordusu’na dönmezdim elbette.

 

HİÇ UMMADIĞIM İNSANLAR “GİTME, SAĞLAM DÖNEMEYEBİLİRSİN” DEDİ.

“İstanbul’dan görülen Hatay, Hatay’da yaşadığımız Hatay değil tabii ki. İstanbul’dan Türkiye’nin en tehlikeli noktası olarak görünüyor. Bana ilk defa hiç ummadığım insanlar “Gitme, emin misin? Sağlam dönemeyebilirsin.” dediler. Bu algıyı tabii Hatay’a gittiğiniz zaman bu şekilde yaşamıyorsunuz. Hatay’ın içi kimi doğru, kimi şehir efsanesi olmak olasılığı taşıyan bin bir söylentiyle dolu”

 

HATAY’DA PROVOKASYON İÇİN HAZIR BİR ORTAM BULDUM

“Hatay Valisi bugün açıkladı, 157 suç vakası. Aynı kökenden 157 suç vakası varsa, buna “münferit” dememek lazım. Çok daha fazla da olabilir ama 157’yi kabul edelim Vali Bey söyledi, bu münferit değil. Dolayısıyla şu anda hep bu tür kitlesel provokasyonlar, katliamla sonuçlanan, linçle sonuçlanan provokasyonlar, hep söylentilerle başlamıştır. Hep bir söylenti, arkasından bir ayaklanma. Ortamı son derece hazır buldum ve korktum. Büyük bir provokasyona hazır çünkü aralıksız, kesintisiz söylenti var. Bunların bir kısmını şehir efsanesi olarak kabul etmek mümkün. Onlar da hangileri, herkes anlatıyor ama bir arkadaşı görmüş.”

 

BEN HATAYLILARA ÇOK GÜVENİYORUM

“Ortam o kadar gergin bir halde ve söylentiler o kadar çok sayıda dolaşıyor ki ortalıkta… Bir hazırlık bu. Bir psikolojik hazırlık. Bunu kırmak lazım. Bir tek şeye güveniyorum onu da söyleyeyim, ben Hataylılara çok güveniyorum. 1970’lerin o inanılmaz kanlı ortamından, uyumlarını bozmadan, armonilerini bozmadan çıkmış bir topluluk var orada, ben o insanlara çok güveniyorum. Pek çok şehirde böyle bir psikolojik ortam çok daha tehlikeli olurdu.”

 

PSİKOLOJİK HARBİ HATAY PÜSKÜRTECEKTİR

HER ŞEYİNİ BIRAKIP GELMİŞ İNSANLARLA LEJYONERLERİ AYIRMAK ZORUNDAYIZ

“Antakya’daki etkinlikten bir sonuç bildirgesi çıktı. Orada çok önemli bir vurgu vardı. Burada savaştan kaçmış, şortuyla, terliğiyle, pijamasıyla çoluğunu çocuğunu elinden tutup, arkasında her şeyini bırakıp gelmiş insanları, kesin olarak o lejyonerlerden ayırmak zorundayız. Yani psikolojik harbi burada Hatay püskürtecektir. Hiçbir biçimde o mağdur insanları dışlamak söz konusu bile olmaz, ama eğer söylendiği gibi lejyonerler varsa, eğer söylendiği gibi ambulanslarla silah taşınıyorsa, bunlar çok yaygın söylenti, eğer söylendiği gibi sevkiyat yapılıyorsa, buradaki figürleri ayırmak lazım.”

 

HÜKÜMETİN DİPLOMASİ POLİTİKASINI BAŞARISIZ BULUYORUM

“Ben hükümetimizin diplomasi politikasını olağanüstü başarısız bir diplomasi politikası olarak görüyorum. Yani bilebildiğim zamanlar içerisinde kıyaslarsam birincilik verebilirim. Çünkü çok haneli denklemlerle yürütülür diplomasi politikaları. İki haneli matematik hesabıyla yapamazsınız bu işi. Türkiye’nin yürüttüğü yüksek gerilim politikasını, dünya üzerinde yürüten ikinci bir ülke yok. Ne Avrupa’da var, ne Amerika Birleşik Devletleri bunu yürütüyor. Ama Türkiye adeta ana muhalefet partisiymiş gibi BAAS Partisi’ni algılatıyor. Olasılıkların hesaplandığı konusunda çok ciddi endişelerim var. Türkiye kendi topraklarında çok ciddi, 30 senedir süren bir çatışmayı yaşıyor.”

 

TÜRKİYE KÜRT SORUNUNU ÇÖZEMEMENİN OLUMSUZ SONUÇLARINI YAŞIYOR

“Komşularının tamamıyla sorunlu bir ülke haline geldi Türkiye ve kendi toprakları içinde zaten kronikleşmiş bir sorunu yaşıyor. Bir Kürt meselesinin çözümsüzlüğe doğru tırmandırılmasının sonuçlarını yaşıyor. Yani AK Parti hükümeti çok olumlu işler de yaptı çıraklık döneminde, Kürt algısının toplumda normalize edilmesi konusunda özellikle aşırı milliyetçilerin algısında. Ama geldiğimiz nokta tekrar bir aşırı kırılgan hale getirdi süreci.”

 

AK PARTİ ARTIK KOLAY KOLAY MAĞDURUZ DİYEMEYECEK

“Türkiye tuhaf bir hale geldi. Çok kırılgan bir kutuplaşma, bir polarizasyon Türkiye’de 1990lar’da başladı aslında. 1994’te Refah Partisi’nin İstanbul ve Ankara’da Büyükşehir Belediyelerini alması muazzam bir elitist tepkiyle karşılandı bu. Biz o ara süreci biraz daha makulleştirmek için birtakım çabalar içine de girdik. Yani yurttaş olmak üzerine kurulu bir algı yaratmaya çalıştık. İnsanların başındaki örtüyle, yemek yeme biçimiyle filan uğraşmayın, dini inançlarıyla uğraşmayın. Beraberlik önemlidir, herkes istediği gibi yaşayacaktır algısını yaymaya çalışıyorduk. Ama bu çok hızlı bir biçimde özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hükümetteki ikinci dönemi itibariyle sert bir kutuplaşmayagitti. Yani beyazlar siyahlar, cumhuriyetçiler şeriatçılar haline geldik, birbirine tahammül edemeyen kutuplar haline geldi. Giderek bu belli bir mağdur psikolojisini hala koruyor AK Parti. Ama sonuçta bir sermaye transferi yaşandı ve artık kolay kolay mağduruz diyemeyecek.”

 

TÜRKİYE SURİYE’DEKİ ÇATIŞMAYA MÜDAHİL OLMAMALI

“Türkiye hükümeti sürdürdüğü politikayla biraz kendisini de köşeye sıkıştırmış görünüyor. Ama ideal olandan bahsedeyim; Türkiye’nin Suriye politikasının temelli olarak değişmesi gerekiyor. Bir kere Suriye’deki bir çatışmaya müdahil olmaması gerekiyor Türkiye’nin hiçbir biçimde. Suriye’deki rejimle tek argümanlı konuşuluyor: “Demokrasi”. Şimdi bunu söyleyene “Senin demokrasin?” diye sorar herkes. Yani Türkiye insani kalkınmada dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri değil, sonlarda yer alan ülkelerden biri. Türkiye basın özgürlüğünün tehdit altında olduğu bir ülke, bütün dünyadaki algıdan bahsediyorum.”

 

HATAYLI SAHİDEN ÇARESİZLE HAYDUDU BİRBİRİNDEN AYIRACAKTIR

“Hataylıların gündelik hayatlarındaki yaşadıkları sorunlardan kaynaklanan total öfkeleri aşacaklardır. Yani sahiden çaresizle, haydudu ayıracaklardır birbirlerinden. Ama şöyle bir durum var, durumu çok iyi olanlar, yani sahiden parası pulu olanlar zaten Hatay’da değil. Onlar Avrupa’da, İstanbul’da, Antalya’da, Bodrum’da, onlar yok. Kalanlar da ne kadar paraları olursa olsun her şeylerini geride bırakıp gittiler. Bu son gidişten edindiğim bilgilerden bir tanesi; iki tarafta da sevilmiyorlar. Yani kaçtıkları yerde de evlerini tahrip ediyorlar, bıraktılarsa arkalarında arabalarını, mallarını tahrip ediyorlar. Yani geri dönmeleri de şu anda çok riskli çatışma sürdüğünde. Onlar çok sıkışmış insanlar.

 

TAMPON BÖLGE, BM İLE BİRLİKTE YAPMIYORSANIZ TEHLİKELİDİR

“Birçok sınır kapısında Özgür Suriye Ordusu var, galiba Yayladağı değil. Ama birçok noktada zaten Türkiye sınırında, o yakın bölgelere hâkim. Oralara Türkiye’nin girmesi fiili olarak Suriye topraklarına bir harekettir. Yani tampon bölge çok tehlikeli bir şeydir ve özellikle Birleşmiş Milletler ile beraber yapmıyorsanız bunu. Kamplar da Birleşmiş Milletler denetiminde değil şu anda. Yani şu anda tamamen her şeyi Türkiye yapıyor. Fiili bir durum yaratmış olursunuz. Yani tampon bölge bana göre tetiğin çekilmesi demektir.”

 

HATAYLI BU SAVAŞI İSTEMİYOR

“Hataylılar, Hatay halkı yalnızca Yayladağı’nda, Samandağı’nda, Yeşilpınar’da, Antakya’da değil, Reyhanlı’da da bu savaşı istemiyor. İskenderun merkezde de, Dörtyol’da da, hiçbir yerde bu savaş istenmiyor. Dolayısıyla ben burada bu savaşın olması halinde ne olurun senaryosunu yapmak istemem. Yani bunu en azından psikolojik olarak da istemem. Ama şunu biliyoruz, yani tabii ki bu savaşta Suriye’nin bütünlüğünü mevcut sistemin devamında görenler de var ve bunların da azımsanmaması gerekiyor nüfus olarak. Yani Hatay’a gitmek lazım."