Coğrafya kaderdir der İbn Haldun. Haksız değil. Coğrafyanın kader olduğunu ise en iyi aralarına dört sınır çekilen Kürtler bilir. Bir anda etraflarını saran ve topraklarını bölen sınırlarla anne ile kızın, baba ile oğulun arasına sadece teller, mayınlar değil devletler de girdi.

Küçük kardeşleri, akrabaları, teyzeleri, amcaları büyük devletler ayırdı. Her gün hemen yanı başındaki teyzesine koşarak giden çocuk gün geldi devletlerin sınırlarına takıldı kaldı. Tel örgüler, mayınlı sahalar, akrabaları, kardeşleri birbirine uzak kıldı.

Kardeşine ulaşmaya çalışan kardeşi, devletlerin mermileri vurdu. Kürtler, özyurdundan, kadim topraklarından olurken sınırları yeni çizilen devletlere üvey evlat oldular. Aynı anne ve babadan doğan kardeşini her gün görmekte hiçbir sıkıntı çekmeyen Kürt gün geldi kendi kardeşini görmek için devletlerin askeri, devletlerin hududu, devletlerin hukukuyla uğraşmak zorunda kaldı.

Ama sadece bununla da kalmadı. Sınırların ayırdığı Kürtler sınırların ötesinde farklı hayatlar yaşamadılar. Kürtleri ayırmakla kalmayan devletler Kürtleri kendi topraklarında kimlikleriyle de kabul etmediler.

İran’da Kürtlerin yaşadığı, Irak’ta Kürtlerin yaşadığından, Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı Suriye’de Kürtlerin yaşadığından farklı olmadı. İmha, inkâr ve asimilasyon dört devlette Kürtlerin ortak kaderi oldu.

Suriye, bu kaderin yalnızca bir parçasını oluşturan devletti. Bugün dünyanın gündeminde olan Suriye Kürtlerinin yakın tarihi Baas rejiminin Kürt politikasını da gösteriyordu.

Suriye, 1946 yılına kadar süren Fransız manda yönetiminde dini farklılıklara göre özerk bölgelere ayrıldı. Fransızlar bu yöntemle kendilerine karşı oluşabilecek hareketleri engellemeye çalışıyorlardı. Fransa manda yönetimi ülkenin en büyük azınlığı Kürtlere özerklik vermeye yanaşmazken dini azınlık olan Dürzilere, Nusayrilere özerklik verdi. Bu dönemde Suriye’de kurulan Hoybun örgütü ile Kürtler etkili olmaya çalıştılar. Kürtlerin özerklik talebine olumsuz cevap veren Fransa, anadilde dergi, gazete ve manda yönetiminin yayın organı Levent radyosunda Kürtçe yayına ise izin verdi.

Fransa İkinci Dünya Savaş’ından sonra 1946’da Suriye’den çekilince başlayan iç karışıklıklar 1958’de darbe ile sonuçlanır. Bu süreçte Suriye’de Suriye Kürdistan Demokrat Partisi kurulur. Darbe ile iktidara gelen Müslüman Suriye yönetiminin ilk işi Hristiyan Fransız yönetiminin Müslüman Kürtlere tanıdığı Kürtçe müzik ve yayın hakkının resmi olarak yasaklanması, Kürtçe plak ve kasetlerin toplanması, bulunduranların hapis cezasına çarptırılması olur.

1960’lı yıllar Suriye Kürtleri için bugün de büyük bir problem oluşturan uygulamaların başladığı yıllar oldu. Şam rejimi 1962 yılında Suriye’nin en büyük on ilinden biri olan ve tarımsal üretim için elverişli arazilere sahip olan Haseke’de nufüs sayımına gider. Hükümet bu sayımdan sonra 120 bin Kürdü vatandaşlıktan çıkarır.

Vatandaş saymadığı Kürtleri askere almakta hiçbir sakınca görmeyen hükümet bu insanların devletin olanaklarından faydalanmasını ise vatandaşlık vermeyerek engeller..

Zengin tarımsal alanları ve petrol bölgelerini Araplaştırmayı hedefleyen bu anlayış 1963 yılında raporlaştı. Cezire Polis Şefi M.Talip Hilal’in hazırladığı ”Ulusal Toplumsal ve Siyasi Yönleriyle Cezire İli” raporu açıkça bölgenin Araplaştırılması, Kürtlerin başka yere göçü, Arapça bilmeyenlerin oy kullanmaması gibi sert tedbirler öneriyordu. Arap Kuşağı projesinin temeli bu rapordur. Rapor, 1973 yılında devlet politikasına dönüşür.

Baba Esad döneminde bu rapora uygun olarak Türkiye sınırı boyunca Araplar için 40 köy oluşturulur. Yaklaşık yedi bine yakın Arap çiftçi buralara yerleştirilir, Kürtçe köy adları Arapçalaştırılır.

Hafız Esad 1976 yılında “Arap Kemeri” politikasına farklı mezhepler ve Irak Baas’ına karşı Kürtleri yanına almak amacıyla son verir. Hafız Esad politik gerekçelerle 1980’lerde baskıları azaltmış jest olarak da Kürt siyasi mahkûmları serbest bırakmıştır ama bu göreceli yumuşak tavır Körfez Savaşı ile değişir.

Oğul Esad döneminde ise Haseke’nin ziyaret edilmesi, Kürtçe yayınların açıkta satılmaya başlaması, dil kurslarına müdahaleden vazgeçilmesi, Baas yetkililerinin yasadışı Kürt partileri ile görüşmesi, kimliği olmayan Kürtlere kimlik verilmesi yaklaşan tehlikeyi fark eden Baasçı zihniyetin politik manevralarıdır.

Özetle, Suriye Kürtlerinin kaderi diğer Kürtlerin yaşadıklarından farklı olmadı. Ama bu sefer bir fark var. Suriye Kürtleri Irak Kürdistan’ındaki Kürtlerin kaderini yaşayacak. Suriye, köy köy, şehir şehir bölünürken Kürtler Rojava’da özerklik harcını köy köy, şehir şehir inşa ediyor ve edecekler de…