Tutuklu avukatlarla dayanışmak için "Savunmaya özgürlük" sloganıyla, İstanbul Barosu Konferans Salonu'nda toplantı düzenlendi.

Konferansa katılan Suavi, sanatın muhalif olduğunu, erkle flörtünün olamayacağını ifade ederek, sanatçının aynı zamanda egemenle kol kola gezmeyeceğini, yaşamı eleştirmesi gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Hatay’a Afrin operasyonuna katılan sanatçıları eleştiren Suavi, "Sanatçı aynı zamanda yaşamı esnetize eder, etmelidir. Şiddetten ve savaştan kaçmalıdır. Sanatın temel derdi toplumu motive etmek hayatı esnetize etmektir. Kardeşlik, duygusal kardeşliği kurmaktır. Aynı yerlerden gelmiyor olabiliriz ama aynı yere gidiyoruz. Ben de bir sanatçı olarak hayat bana kavgaya, mücadeleye devam etmeyi dayatıyor. Tutuklu avukatlar için şarkı yazmak yerine, sevdalarına tanıklık etmeyi tercih ediyorum. Dilerim bu noktada başarılı da olacağımız bir dönemden geçiyoruz. Karanlığa hizmet edenleri kınıyorum" dedi.

'TARİH O SANATÇILARI YARGILAYACAKTIR'

Sanatçı Suavi’nin şöyle devam etti:

 "Bir yandan müzisyenlikle hayatımı sürdürüyorum ancak hayat öyle bir noktaya geldik ki, bugün bizleri buluşturan gerçeklik de müziğin dışında olan çok önemli işlerin varlığıyla ilişkilidir. Yaklaşık 55 yıldır bu ülkedeki iktidarlar, her dönem yanlarında sanatçılara ihtiyaç duydular. Ama ne yazık ki hiçbir şekilde sanatçılık kurumsallaştırılmadı. Sanatçılar istismarda kullanılmaktan ibaretti.

Utanarak paylaşılıyorum ki 23 ilimizde sinema yok. İllerde sinema olmayan ülkede sanatçılara olan ihtiyacı burada da ayan beyan ortaya çıktı. Düne kadar göreceksiniz ki kimi insanlar sanattaki becerilerine rağmen hayattaki mülkiyet kaygıları üzerinden yola çıkıp farklı yerlerde konumlanarak sanatın itibarını sıfıra indirdi. Tarih bunları not aldı ve yargılayacaktır. Burada kendi çıkarları için yer alan birçok insan ikinci bir görevi bir başka ideolojik yapılanmaya hizmet için kullanıldı"

AVUKATLIKTAN YASAKLANMA GÜNDEME GELMEYE BAŞLADI’

İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Türkiye'nin hak arama konusunda çok ciddi hukuk labirenti olduğunu savunarak insanların, herhangi bir hak aramasında nereye başvuracağını, olumlu sonuç alıp almayacağını bilmediğini ifade etti.

Durakoğu, "Bu dönemde hak arama yollarından en ağırı OHAL Komisyonu'dur. Ve OHAL Komisyonu, doğrudan doğruya AİHM temaslarının sonucunda sağlanıyor olması acı bir sonucu ifade ediyor. Bugün böyle bir labirentin içerisindeyiz. Savunmaya getirilen kısıtlamalar da hukuksuzluklardan avukatlara düşen paydır. Avukat tutuklamaları da kendiliğinden gelişti. O kadar ilginç ki, bugün gözaltılarda yasal gereklilikler bir tarafa bırakıldı. Arkasından 'Avukata özgü değil' ayrıcalığı da kaldırıldı. Giderek avukatlıktan yasaklanma gündeme gelmeye başladı" diye belirtti.

'AVUKATLAR HUKUK BİLEŞENLERİNDE ODAKLAŞABİLMELİ'

Avukatlar arasında düşünce farklılıkların olabileceğini belirten Durakoğlu, "Ama ben hukuk bileşenlerinde odaklaşmayı becerebileceğimizi düşünüyorum. Biz avukatız ve itirazı söylemeye devam edeceğiz. Dokunulmazlığımız var demiyorum ama bize verilmiş ayrıcalıkların, hak aramanın güvencesi olduğunu anlatmaya devam edeceğiz. Bizi müvekkillerimiz üzerinden tanımlamayın. Avukatlılığımızın kriminalize edilmesine izin vermeyeceğiz. Çok öncelerden de direndik, direnmeye devam edeceğiz. Sıkıyönetim, DGM'ler döneminden bugüne, tarihe kalan şeyler hep bu mesleği yapanları haklı çıkardı. Hukuk tarihine de bakıldığında avukatların haklı olduğu hep ortaya çıkmıştır" şeklinde konuştu.

'AVUKATLAR MÜVEKKİLLERİN KARDEŞİ, DOSTU'

Avukatlar ve gazetecilerin haber vesilesiyle birbirini yakından tanıdığını söyleyen Ertuğrul Mavioğlu, iyi gazetecilerin savcı ile değil, avukatlarla temas kuran gazeteciler olduğunu ifade etti.

Mavioğlu, "Son dönemde daha büyük zorluklarla karşı karşıya kalmak bizleri bir araya getirdi. Herkesi bir araya getiren devletin zorlabıcılığı, baskıcılığı, faşist karakteridir. Avukatlar müvekkilin yalnız olmadığını kendisine hissettiriyor. Müvekkilin dostu, arkadaşı, kardeşi oluyor. Hukuksuzluğun, adaletsizliğin ayyuka çıktığı bir ülkede avukatların savunmasını sadece avukatlara bırakmamak gerek" ifadelerini kullandı.

'HERKES TERÖRİST OLARAK İLAN EDİLDİ'

Mavioğlu, "Normal bir ülkede yaşarken aklımızda geçmeyen tedbirler bu dönemde herkes açısından bir tedbir mahiyetine dönüşmüş. Çünkü hepimiz bir 'terörist' olarak ilan edildik. Çünkü sistem biz ne yaparsak yapalım hepsini bir 'terör' maddesini içerisine sokmakta çok mahir. Seni, illa o 'terör' yatağının içerisine sığdırıyor. Bu 'terör' kavramı öyle bir kavram haline getirildi ki, herkes bu kalıbın içerisine girmeye aday. Bu anlamda birinin başına bir şey geldiğinde en son sorulacak soruyu en başta sorma alışkanlığından vazgeçelim" dedi.

'AVUKATLARI HER DÖNEM SİNDİRMEK İSTERLER'

Mithat Sancar da, ‘hukukun olmadığı bir ülkede hukukçulara ne gerek var’ sorusuyla çok karşılaştıklarını ifade ederek, "Bilinmelidir ki, hukukun olmadığı yerde hukukçuya ihtiyaç vardır. Baskı rejimleri avukatları özel olarak baskı altına alır. Avukatları her dönem sindirmek isterler. Onların varlığı büyük bir sıkıntıdır hele ki mücadeleci avukatların varlığı egemenler için kâbustur çünkü onların gözlerine baka baka ikiyüzlülüklerini en iyi anlatabilecek kişilerdir" dedi.

'AVUKATLRIN GÖRÜNMEYEN ÖNEMLİ ROLLERİ...'

"Avukatların önemli ama görünmeyen rolleri var” ifadelerini kullanan Sancar, son olarak şunları söyledi:

7 Haziran öncesi Mardin'de seçim hilelerini takip etmeleri için geniş bir hukukçu ekibi oluşturmuştuk. 50 civarında avukat vardı. 1 Kasım’a giderken bu sayı 12'ye inmişti. Referandumda ise 4 kişi ile çalıştık. Bu sadece Mardin için değil genel olarak tüm ülke için böyleydi. Demek ki avukatları devre dışı bırakmanın sadece mahkemelerdeki savunmaları aksatmak gibi görünen bir sebebi yok. Başka sebepleri de var. Bütün bu seçim hilelerini, ihlallerini, hatta seçim manipülasyonlarını çok daha rahat yapabilmek için bunu tercih ediyorlar. O nedenle de avukatlar hedeflenir. Yanlış anlaşılmasın; 7 Haziran'da 50 avukatken 16 Nisan'da 4'e düşmesinin sebebi korkup kaçmaları değil, onların yarısı şuan içerde."

Kaynak: Mezopotamya Ajansı