Stephen King’in Zifiri Karanlık Yıldızsız Gece (2010) adlı hikaye kitabı dört hikayeden oluşuyor. Bu hikayelerden Koca Şoför ve İyi Bir Evlilik 2014 yılında sinemaya uyarlanmış. 1922 adlı hikaye ise 2017 yılında Netflix tarafından uyarlanarak yayına sunulmuş.

Kitabı okumadığım için dördüncü hikaye Adil Uzatma hakkında bir fikrim yok ancak hikaye kitabının üç hikayesinin film olması benim baktığım yerden şahane bir durum.

Bu bilgiyi edindiğimde oturdum bir gecede üç filmi seyrettim. Uzun zamandır ilgi duyduğum alan cinayet ve korku filmleri diye düşünüyordum, aslında bu da beni derinlerde rahatsız ediyordu. Çünkü hangi yola girersen o yolun tozuna bulaşırsın.

Kendime, yakında bir çöp konteynerinin yanındaki halıya sarılı ceset ayağına takılacak, o yüzden başka tarafa bak, demeye başlamıştım.

Hatta oturup Google’da “Son zamanların en güzel aşk filmlerini” arattım.

Hiçbir halt çıkmadı. Kendimce yaptığım araştırmada anladım ki zaten uzun zamandır aşk filmi çekilmiyor.

Seyirci mi istiyor yoksa yapımcılar seyircinin zihnine gelecekle ilgili ayar çekme derdinde mi? bilinmez. Hep fantastik kurgular revaçta görünüyor.

Belki de bir bitişin sonunda olmanın bilincini topyekûn yaşadığımızdan, zihinlerimiz gelecekle ilgili kaygılar taşıyor, o yüzden düşünceler o yönde eyleme geçiyor.

Bu da iyimser bir tahmin belki, bilemedim.

Seyrettiğim korku ve cinayet filmlerinde sevdiğim ve değer verdiğim nokta, eylemlerin duygusal bir alt metninin olması. Eylemlere sağlam bir soyut dolgu yapılması.

Bir adam önüne bıçak çıktığı için onu alıp çekmeceye koymak yerine, şu herifin sırtında daha güzel duruyor, demiyor yani.

Stephen King bu konuda dahilerden bir tanesi, çünkü eylemleri o kadar detaylandırıyor ki normal hayatın akışında bizim manevi anlamda canımız yanmasın diye göz ardı ettiklerimizi, duygusal ve maddesel anlamda ortaya seriyor.

Zifiri Karanlık Yıldızsız Gece kitabının hikayelerinden 1922’de üç kişilik bir aile var. Ailenin annesine, babasından 400 dönüm bir arazi kalıyor. Kadın çiftlikte yaşamaktan hiç hoşlanmıyor. Kocası ise, bir erkeğin varlığını “oğlu ve çiftliği” diye açıklıyor sebebini. Ben öldüğümde diyor, oğlumun olacak mal varlığım.

Kadın evin erkekleri ile birlikte şehirde, temiz konforlu bir hayat istiyor. Koca, karısının mirasının doğal olarak kendine geçtiğini, 300 dönümlük toprağına katıp refaha ereceğini düşünüyor. Ancak kadın, direniyor ve oğlumu alıp şehre giderim, sen de burada ineklerinle yaşa. 14 yaşındaki çocuğun yeri de annesinin yanıdır, diyor.

Baba, anneyi ikna edemeyeceğini anlayınca oğlunu ikna etme çabasına giriyor.

Oğluna diyor ki henüz hayatını tamamlamadan bir başkası tarafından yeterince günah işlemeden öldürülürse insan, cennete gider.

Oğlan diyor ki ya geride kalanlar. Onu öldürenlere ne olur?

Biz zaten cennetteyiz oğlum. Burası bizim evimiz. Annen bizi cehenneme götürmek istiyor. Şehrin karmaşasına, gürültüsüne götürmek istiyor, diyor adam.

Baba ve oğul konuşmalarını hep mısır tarlasının içinde çalışırken gerçekleştiriyorlar.

Sonunda anneye şehre gitmek istediği yalanını söyleyip sarhoş ediyor baba.

Kadın keyiften çok içip, sızınca, onu yatağında öldürüyor. Oğlu da babasına yardım ediyor.

Oğlan babasına o dakika yardım etmesinde en büyük gazı annesinin sarhoşken söylediklerinden alıyor.

Sevdiği komşu kızı hakkında cinsel içerikli sözleri 14 yaşındaki oğlanın ağrına gidiyor.

Silahla vurmak acı verecek diyerek, oğlunun itirazlarına aldırmadan kadının boğazını bıçakla kesiyor baba. Ama olaylar bir tavuk boğazlama hali aldığı için ortaya çok vahşi görüntüler çıkıyor.

Çiftliğin kuyusuna atıyorlar kadını. Hemen fareler üşüşüyor kadının ölü bedenine. Ağzı açık, gözleri kaymış kadının ağzının içine girmiş farenin kuyruğunu görüyor adam, kuyunun kapağını kapatmak isterken.

Ve dehşete düşüyor.

O günden sonra her şey tersine dönüyor hayatında, verdiği kararla yaşadığı realitenin içinde sanki bir yırtık açılıyor kuyunun içine bakarken ve o yırtıktan başka bir zamana geçiyor adam, çocuk ve yaşadıkları ev.

Başka bir boyutta, hayatlarında olan insanların başka yüzlerini görmek zorunda kalıyorlar.

İyi Bir Evlilik filminde ise 21 yıl evli kaldığı ondan iki çocuk doğurduğu kocasının aslında seri bir katil olduğunu öğreniyor hikayenin kahramanı olan kadın.

Minik bir zaman aralığında, küçük bir tesadüfle kocasının herkesin bahsettiği 12 kadına tecavüz ve işkence eden katil olduğunu keşfediyor evin içinde mutlu, sevilen kadın, anne modunda dolanırken.

Ben hemen 911’i arar, benim kocam seri katil der diye, ummuştum. Kadın önce dondu kaldı, ağladı. Evine, kendine yabancılaştı. Garip garip baktı bir müddet evin içine. Dolandı boş boş. Sonra bir dedektif gibi evin içinde ipuçları aradı. Ama kocasına normal davrandı. O yüzden, bencil olduğu için, 12 kadının uğradığı haksızlığı kendi geleceği için göz ardı etti diye sinir oldum ve yavaş olan filmin sonunu merak edip, sabırla ama gergin, bekledim, neler olacak diye.

Bu arada sürekli kocasının hayaliyle konuşup, seyircinin de zihninden geçen alternatifleri göstermiş yazar ya da yönetmen. Ancak bu devinimlerin, hayal olduğunu öğrenmek sonunda hayal kırıklığı ve öfke yaratıyor insanda.

Kadının gel-gitleri filmin temel hikayesini oluşturuyor. Fakat o da sonunda kendi meşrebince sorununa bir çözüm bulup, hepimizin derin bir nefes almasına sebep oluyor.

Bu hikayede insan bünyesini irite eden görüntü hatırlamıyorum sadece ruhunu çıkmaza sokan, sıkıştıran duygular var.

Büyük Şoför’de ise cinayet romanları yazan bir kadın yolda yardım istediği bir adamın tecavüzüne uğruyor. Ancak orada tecavüz sahnesi o kadar vurucu ki insan öfkeden deliye dönüp o dev kamyon şoförünü nasıl öldüreceğinin planlarını yapmaya başlıyor ister istemez.

Bu yazar kadın da tam şişik yazar egosuyla diyor ki ben şimdi olayı bildirirsem herkes beni suçlar.

Belki de haksızlık ediyorum, kadın olarak düşünüyor.

Cinayet romanları yazdığı için hatta roman kahramanlarının hayaletleri ile dolaşacak kadar yazar olduğu için, kafası başka türlü çalışıyor.

Hiç kimseye haber vermeden, iz bırakmadan, tıpkı romanlarında yarattığı kahramanlar gibi kendisine cinsel şiddet uygulayan adamın cezasını kesmeye karar veriyor.

Ona diyeceğim ki diyor kendine gel ve al.

Gerçekten adamın izini sürüyor, onu ve çevresindeki kötülüğe bulaşmış iş birlikçilerinin hepsini bir şekilde ortadan kaldırıyor.

Bir olgu ya da durumda olduğu gibi insanlar da bu hayatın içinde tek başına var olmuyorlar. Birinin varlığı etrafındaki insanlarla tamamlanıyor.

Meğer burada da katilin en yakınındakiler bir şekilde bu adamın kötülüğüne bulaşmışlar.

Bir doku olarak zuhur ediyorlar. Birinin eylemi diğerini tamamlıyor.

Kötülük kötülüğü besliyor, iyilik iyiliği. Kötülük iyilikte kesintiye uğruyor. O yüzden yan yana yeşermiyorlar.

Genişlemek ve kök salmak için benzer olmak değil ahenk gerekiyor.

Bu her türlü durum için geçerli bir şey aslında.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.