Sovyetler Birliği'nin son lideri Mihail Gorbaçov 91 yaşında hayatını kaybetti. Yaptığı reformlarla Soğuk Savaş'ı bitiren Gorbaçov, 20'nci yüzyılın en önemli siyasi figürlerinden biriydi.

Gorbaçov,  Türkiye açısından daha çok 1995’te görevini bırakmasının ardından yaptığı bir ziyaret sırasında ODTÜ öğrencileri tarafından protesto edilmesi ile biliniyor.

Sovyetlerin son lideri olarak tarihe geçen Gorbaçov, sosyalist bir devlet düzeninin yıkılışına yol açtığı gerekçesiyle Türkiye'deki sosyalist kesimlerce eleştirilmeye devam ediliyor.

Türkiye’nin eski Moskova Büyükelçilerinden Halil Akıncı ise Sovyetler Birliği’ni dağılmasının tek başına Gorbaçov’un eseri olmadığını, bunun 70’lerden itibaren ülke ekonomisinin bozulmasıyla ortaya çıkan bir süreç olduğunu kaydediyor.

1975-1978 arasında başkatip, 1989-1994 arasında elçi-müsteşar olarak Sovyetler’in iki farkı dönemine ve çöküşüne yakın tanıklık eden Akıncı, 2008’de bu kez Rusya Federasyonu’na büyükelçi atanmasıyla iki farklı sistemi karşılaştırabilen bir isim.

1970’li yılların ortalarında Sovyetler Birliği’nin KGB uygulamaları gibi farklı nedenlerle diplomatlar için çok cazip sayılmadığını ve kendisinin ilk görevine gönüllü olarak gittiğini anlatan Akıncı, 70’li yılların ortasını “Soğuk Savaş’ın en soğuk zamanı” olarak betimliyor.

Sovyetler'in o dönemde bir çeşit diktatörlük sayılabileceğini ancak diğer taraftan halk için çok canlı bir gizli haberleşme sistemi bulunduğunu anlatıyor.

Akıncı 70’li yılları şöyle aktarıyor:

"Sovyetler’in ekonomik performansı 1940’lar ya da 1950-60 arası gibi değildi. Halkın tüketim talepleri karşılanamıyordu. Bir yandan uzaya gidiliyordu, diğer yandan yumurta kuyrukları vardı. Bunlar pek sabredilecek şeyler değildi. Halk artık tüketim istemeye başlamıştı."

AKINCI: GORBAÇOV’UN AMACI SOSYALİZMİ YIKMAK DEĞİLDİ

Emekli Büyükelçi Akıncı, "1989’da yeniden Moskova’ya geldiğimde ise bıraktığım gibi olmadığını gördüm” diyerek, küçük çaplı da ola yapılan gösterilerden ya da seçim sonuçlarından değişen bazı şeylerin olduğunun gözlemlenebildiğini, liberal bir havanın hissedilmeye başlandığını ancak Sovyet insanının yine de ürkek olduğunu belirtiyor.

1985 Mart'ında Sovyetlerin elitleri tarafından Komünist Parti'nin Genel Sekreteri olarak seçilen Gorbaçov, bürokrasiyi azaltmak ve yolsuzluğu bitirmek için açıklık (glasnost) ve yeniden yapılanma (perestroyka) politikalarını uygulamaya koymuştu.

"Ne her şey Gorbaçov’un eseriydi ne de her şey Gorbaçov’un kabahatiydi" diyen Akıncı, 1970’lerden itibaren Sovyetler’in ekonomik büyümesinin durduğuna ancak askeri harcamaların kısılamadığına işaret ediyor.

Akıncı sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Baktılar ki merkeziyetçilik çok şeye engel oluyor, ekonomik açıdan ademi merkeziyetçiliğe gidelim dediler. Ekonomik bölgeleri vardı zaten, biraz daha özerk olsunlar istediler. Ama bu hareket ters sonuç verdi. Yani ekonomik alanda yapılmak istenen ademi merkeziyetçilik, siyasi ademi merkeziyetçiliğe yol açtı, o da disiplini ortadan kaldırdı."

Akıncı, "Gorbaçov’un amacı sosyalizmi yıkmak değil, daha sağlam bir hale getirmekti" diyerek ancak sonunda sosyalizmin yıkıldığını ve Sovyetler’in dağıldığını hatırlatarak, Glasnost politikası ile sosyalizmin bir cazibesi olmadığının anlaşıldığını belirtiyor.

"SOVYETLER BATI’NIN VERMEDİĞİ TEKNOLOJİYİ SAĞLADI"

Peki Gorbaçov’un uyguladığı politikalarla Sovyetler’in dağılmasının Türkiye açısından ne gibi etkileri oldu?

Sovyetler Birliği döneminde Türkiye ile ilişkilerin NATO üyeliği gibi farklı nedenlerle önemli görüldüğünü ve bazı alanlarda Batı ülkelerinin vermediği teknolojinin bu sayede Sovyetlerden alındığını söyleyen Akıncı, demir çelik gibi alanlardaki ağır sanayi hamlelerinin de Sovyetler döneminde yapıldığını aktarıyor.

Akıncı, siyasi bakımdan da Sovyetler’in varlığının yani çift kutuplu bir dünyanın Türkiye’yi Batıya karşı biraz daha bağımsız hale getirdiğini söyleyerek, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla bu dengenin değiştiğini ve ABD’nin etkisini tüm dünyada artırdığına dikkat çekiyor.

"Öte yandan Sovyetler’in dağılmasıyla Türk Cumhuriyetleri bağımsız oldu, bu bizim rüyamızdı" diyen Akıncı, bu cumhuriyetlerle ilişkilerin geliştirilmesi için kurulan Türk Konseyi’nin 2010-2014 arasındaki döneminde kurucu genel sekreterliğini üstlendi.

Sovyetler’in dağılmasının ardından 1992 yılında başlatılan görüşmelerle kurulması kararlaştırılan Konsey, Türkiye’nin yanı sıra Türkiye ile dil birliği olan Güney Kafkasya'da Azerbaycan, Orta Asya'da Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan'ı içeriyor.

BAŞLAMIŞ: ÖZAL, GORBAÇOV İLE GÖRÜŞEMEMİŞTİ

Gorbaçov’lu yılları SSCB’de gazeteci olarak takip eden Cenk Başlamış da 1989’da gittiği zaman Sovyet yönetiminin Türkiye’yle çok da ilgili olmadığını aktarıyor.

"Gorbaçov birkaç kez dışında görev yaptığı dönemde Türkiye’nin ismini anmadı" diyen Başlamış, dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Moskova’ya geldiğini ancak Gorbaçov’la görüşemeden döndüğünü de aktarıyor.

Başlamış, Türkiye’ye olan bu temkinli bakışın TBMM’den geçmeyen 2003 Irak tezkeresine kadar devam ettiğini belirtiyor.

Gorbaçov’un görevini bırakmasının ardından Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurmayı tercih ettiğini söyleyen Başlamış, bir dizi konferans için 1990’ların ikinci yarısında Türkiye’ye geldiğini anımsatıyor.

Gorbaçov, 2015 yılında yaptığı açıklamada Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini söylerken, Türkiye’ye bakışını şu sözlerle aktarıyor:

"SSCB Komünist Partisi Stavropol Şehir Komitesi Sekreteri olduğum dönemde Türkler, Stavropol'de bir binayı restore ediyorlardı. Onların ortaya koyduğu iş beni çok şaşırtmıştı, çok iyi inşaatçı ve ustalardı. Daha sonra birçok iş yaptılar. Onlarla sıkı arkadaşlık kurduk. Birçok kez Türkiye'de bulundum. Türkler çok sıcak bir millet, bazı eksiklikleri var ama kimin yok ki."

Kaynak: DW Türkçe