Röportaj: Arat Saadetyan / vivaspor

Neden Tan Morgül:  Toplumsal hareketler ve erkeklik ve şiddet biçimleri üzerine çalışmalar yaptı. Futbol kültürü ve siyaseti üzerine çeşitli yazıları, söyleşileri ve araştırmaları yayımlandı.  “Türkiye’de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirilenler” isimli araştırmanın içinde yer aldı. Yerel bir örnek üzerinden “eylem”i ve “eylemci”yi araştırdı.  Avrupa Sosyal Forumlarının takipçisi ve katılımcısı olmaya çalışıyor. Elinden geldiğince, alternatif küreselleşme aktivitelerinin ve toplumsal hareketlerin konularını, mücadelelerini izlemeye çalışıyor.  Kendisiyle bu hafta Fenerbahçe’ye yapılan saldırıyı, arkasında hangi güçlerin olabileceğini, futbolda şiddeti, Gezi direnişini, Gezi direnişinde tribünlerin eylem dilini ve futbolumuzun hal i pür melalini konuştuk.

Tan Morgül Kimdir: 1973 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi İngilizce Matematik Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi. Lisansüstü eğitimini Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Bölümü’nde tamamladı. Çeşitli kitap, dergi, internet ortamı ve gazetelerde toplumsal ve kentsel hareketler, balık kültürü, meyhane ve içki kültürü, serbest dolaşım hakkı, futbol kültürü, gezi, siyaset gibi çeşitli alanlarda yazıları, söyleşileri ve araştırmaları yayımlandı. Açık Radyo’da Libero adlı futbol programını hazırlıyor ve sunuyor.

Fenerbahçe’ye yapılan saldırının failleri henüz bulunamadı. İki kızgın taraftarın işi miydi, yoksa arkasında başka hesaplar var mıydı? Mahmut Uslu’nun iki açıklaması var; Bizi siyasete çekmeye çalışıyorlar" ve "İki ay önce Rize’ye geldik. Kupa maçında adım başı polis vardı, ama o gün yanımızda kimse yoktu" dedi.

Bunun için ortamın kendisi önemli. Böyle bir şeyin yapılabilme cüreti. Türkiye futbolunu kaç yıldır takip ediyoruz, saldırılar olmuştur ama bu katliama yol açabilecek bir teşebbüs. Bir şiddet sarmalı. Bir HDP konvoyuna saldırmıyorsun, iki siyasi adama saldırmıyorsun. İşin içine futbol girinci şiddetin sarmalı yükselir. Cüret kapasitesi bellidir. Eskiden taraftarlara saldırı çok olurdu. Taraftara saldırının yapısı bellidir konvoya saldırı da oldu ama yani bu çapta bir silah kullanma büyük cüret. Bunun sonuçlarını tahayyül edebilirsin. Memlekette korkunç bir hadise yaratır. “Kürt öldürme”ye benzemez bu tırnak içinde, 6- 7 Ekim olaylarında bir çok insan öldürüldü, bu insanlar Kürt’tü ama Türkiye’de yer yerinden oynamadı. Fenerbahçeli futbolcuları öldürmeye kalkmak demek, taraftarı da değil, çok başka birşey. Bu sadece Fenerlileri ilgilendirecek bir şey değil. Gladyo da yapsa iki tane salak da yapsa böyle katliam teşebbüsünde bulunabilecek adamlar ve bunun yapılabileceği bir atmosfer  var ve bundan sonra sosyal medyada sohbette bunu meşrulaştırabilenler var. Yerleşik bir manyaklık var memlekette. Hakikaten gladyo ise ne amaçladığı üzerine çok düşünmek gerekir. Gladyo ise ipler kazıktan boşalmış demektir. Seçime girerken birkaç hadise oldu, umarım devam etmez. Bu atmosferde kaldırılamaz. Herkes seçime bağladı. Seçim öncesi provokasyona bağladı ama bu yorumları yapan Mahmut Uslu da hiç de masumiyet sözü okumasın. Tamam, şu anda mağdurlar anlıyorum, ama Mahmut Uslu karakteri de söylemi de bu şiddet ortamını beleyen bir karakter. Futboldaki şiddet dilinin, ruhunun, kültürünün en önemli adamlarından biridir. En son ettiği laf “biz beyazız bize zenci muamelesi yapılıyor”

FUTBOL SADECE FUTBOL OLSUN, OLMUYORSA DA OLMASIN

Bir de şöyle bir söylem vardır, terör mü değil mi bir teşhis konmadı ama “saldırıya rağmen yolumuza devam ediyoruz”, “güçlüyüz, yıkılmadık, ayaktayız” , o bakımdan maçlarını oynanmaya devam etmesini savunanlar da oldu.

Öyle diyenler de var, beni ilgilendirmiyor. Biz futbol hikayelerine baktık, futbol sosyolojisine baktık yıllarca. “Futbol asla sadece futbol değildir” dedik biz, şimdi bunu kullanıyorlar. Bu resme bakınca “futbol sadece futbol olsun, olmuyorsa da olmasın” Teröre rağmen yılmama meselesi…İyi de sen can güvenliği meselesini halledemedin ki. Bir bul önce sen bu adamları. “Suçlu bulunmadan ben sokağa çıkmam” diyebilirim. Fenerbahçe olup olmaması önemli değil. Resmen katliam teşebbüsünde bulunuldu. Bu basitleştirilemez. Türkiye futbol ikliminden bahsediliyoruz. Zaten ortada kalite açısından futbol yok ama bir taraftan yönetsel açıdan da ortada futbol yok. Hangi ortamda futbol oynamaktan bahsediyoruz. Sen önce git bu meselesni hallet. Sen önce sahayı temizle, futbol oynamaya elverişli hale getir.

TERÖRE TESLİM OLMAYALIM… HAYIR, DURALIM BİR DÜŞENLİM

Yola devam normalleştirme anlamına mı da geliyor?

Güçlü falan değil ki kimse. Güçlülük fetişi yaratılmış olabilir ama toplumsal olarak fecahat bir durum var. Bu katliam potansiyeli olan işler toplumda büyük kırılmalar yaratıyor. Bu şiddet dili kendini üretiyor. Teröre teslim olmayalım hayata devam edelim. Hayır, duralım bir düşünelim. Milletin çoluğu çocuğu var.

Futbolcular Polis haftası tişörtü ile çıktı sahaya saldırıdan sonra. 11 günlük ara verildi ve bu arada ne yapılacağı da belli değil.

Aslında Türkiye’de hayatta ne oluyorsa futbolda da o oluyor. Futboldak olan o an geçiştiriliyor çünkü haftaya başka bir maç var. Bir taraftan hangi siyasetten olursan ol senin ortak noktan futbol. Sen de maça gidiyorsun, sen de takımın gol atınca seviniyorsun. Herkesin kamusal kullanımı olarak nadir kalmış alanlardan biri. O nedenle değerli. Her zaman bu alan soğutulup kullanılmaya çalışılıyor. Şu an Hacıosmanoğlu ve Yıldırım durumu sakin sakin bir programda konuşabilir mi, birlikte çözüm üretebilir mi?

Siyasette olmadığı gibi.

Erdoğan sayesinde paralize oldu. Onları geçtim spor yorumları. Ortamın kendisi mesajın kendisi. Taraftar nasılsa spor yorumculuğu da öyle. Spor gazeteciliği nasılsa yöneticileri de öyle. Hepsi aynı dilden besleniyor. Televizyonu açıyor, söylemsel şiddet söz konusu. Azarlama ve laf yetiştirme hali var. Artık ortak iletişimimiz şiddet oldu.

DAHA FATİH TERİM’DEN İSVİÇRE MAÇI İÇİN HESAP SORULMADI

Tamam birarada şiddet harici bir dil kuramadılar ama bu şiddeti bitireceğiz bile demediler, niyet bile göstermediler. 11 gün ara verildi sadece.

Bu tür durumlarda en kolayı taraftarı suçlamak. Kafileye saldırıdan sonra hemen taraftara sakin olun. İsviçre maçını hatırlayın, sahada tekme vurulurken seyirci şok olmuş şekilde izledi. Hatırlatırım o zaman tel yoktu. Sen öyle bir şiddet uyguluyorsun İsviçreli futbolculara ve arada tel yok, binlerce insan tribünde. Siz Fatih Terim’den orada şiddet uygulayanlardan hesap mı sordunuz. İşin başı Fatih Terim’di ve onun hesabı sorulmadı Fatih Terim’e. Oradan başlayarak örüle örüle geliyor bugüne.

Birbirlerinin kafasına silah dayamış futbolcular şiddet ortamından şikayetçi olmadan, kendilerine yönelen silahlı şiddeten önce kendileriyle hesaplaşır mı mesela?

Emre de o otobüste Emre’nin futbol sahasındaki performansını da biliyoruz. Önümüzde bir durum var. O  durumda da sadece birbirlerine karşı değil, maçtan sonraki yorumlarda bile şiddet dilini besleseler de o an mağdurlar.

Elbette o an mağdurlar ama mağduriyet özeleştiriden muaf kılar mı?

Ona diyecek bir şey yok. Ömer oynamadı diye üstüne gidemediler. Hakan oynadı. Hakan’ın oynaması için ne muhabbetler yapıldı. Hakan da şiddet mağduruydu. Ömer doğru durdu ben kabul edemem dedi. Gökhan da çıkıp o haltı yemiş, ne diyecek.

Çok erkek olduğu için mi tüm bunlar?

Biz erkeklik ve şiddet meselesi konuşuyoruz Açık Radyo’da beş haftadır ‘Libero” programında. Tabi ki temel bu. Başka erkeklik biçimleri de var. Çoklu erkeklik biçimleri var. Sen daha çocukken hele futbol kültürü açısından o kodla geliyorsun. Güçlü olman lazım, sonunda başarman lazım. Tipik erkek egemen sistemin kodları ile futbol oynuyorsun, futbol üretiyorsun. Sert oynayanlar model oluyor. Katılmasan bile kolektif dile katılmak zorunda kalıyorsun. “Baba ne yapıyorsun be ya” ya da “helal olsun” diyeceğin bir erkeklik modeli sergileyemiyorsun.

Bir futbolcu, Fenerbahçeli bir futbolcu “Ben bu şartlarda futbol oynamam, sözleşmemi iptal edin” dese ya da diyebilir mi?

Yok, o işler o kadar basit değil. Borsman Davası’na kadar Avrupa’da berbattı, sonra değişti ama hep transfer hakları. Can güvenliği üzerinden dava açabilir ama davayı kazanır diyemiyorum. En temel şey kardır ve kimse masum değildir bu konuda.

FENERBAHÇELİLER , “ALİ İSMAİL KORMAZ” DEDİĞİNDE ŞAMPİYONLUĞU HAKKETİ

3 Temmuz’dan sonra Türkiye’de taraftar eylemciye dönüştü, toplumsal bir hareket oluştu. Siz eylem dilini nasıl buldunuz?

Taraftarın eylem dili açısından bakınca sırf futbol merkezli slogan, tezahurat olarak Beşiktaş taraftarı hep ileride  olmuştur. Özellikle   Çarşı.  Fenerbahçe’de de küçük gruplar oluşunca yaratıcılık tribünde başladı.  GS en kötülerinden biridir eski hasta Galatasaraylı olarak. Başka türlü bir eylemde, dışarıda birleştiğinde verimli bir kurgu çıktı.  O da Gezi. Gezi öncesi 3 Temmuz etkinlikleri, futbol dışı, bir de Gezi sonrası taraftar etkinlikleri, yine futbol dışı, diye ayırabiliriz. Türkiye sol kültüründeki eylem dili çok gelenekseldi. İçindeki ruh, dilindeki zeka kaybolmuştu ama taraftar dinamik yapıdır. Tribünde değil, tribün  öncesi buluşur. Şarkılar üretir, test eder. Ürettiği şey, beğeni almalıdır. O hareketli dil solun boğuk diline girdi. Ortada Gezi vardı. İki ruh hali birleşti ve müthiş bir dinamizm çıktı. Dinamik yapının sloganı da kendi yapısı gibi oldu. Ortasınıf kendini taratarın arkasında değil, ama o dilin arkasında hissetti. “Sık bakalım” Gezi’de icat edilmiş bir şey değil ki. Bütün sezon boyunca Fenerbahçeliler 34. Dakikada “Her yer Taksim her yer direniş” dedi, “Ali İsmail Korkmaz” dedi, “sık bakalım” dedi. O zaman Fenerbahçe hakketti şampiyonluğu. Hayatta daha önemli şeyler de var. Fenerbahçe seyircisi bunu yaptı. Belki İnönü olsa onun da seyircisi yapacaktı. Galatasaray bunu yapmadı. Eski hasta Galatasaraylı olarak söylüyorum bunu.

Taraftar eylemciye dönüştü ama eylemciler de taraftar forması ile geldi Gezi eylemlerine.

Kendisini en rahat hissedebileceği alandı. Çoğunda fotoğrafların hep taraftar forması vardı. Kitle içinde formalarıyla kendilerini güvende hissediyorlardı. Yürüyeceğim kortej ne yapacak, ne slogan atacak? Daha önce bir alan paylaşmadığı gruplara karşı tedirginlik var. Forma ile gelince kendisi gibi adamlar, en serti tribüde gördüğü adam. Karşısındakini tanımakta işini o forma kolaylaştırıyor. Ben kendim gibi insanlarla birlikteyim diyor böylece ortak bir sağduyu oluşuyor.

“BİZ O KADAR İYİ ÇOCUKLAR DEĞİLİZ”

Çarşı yargılamasında Beşiktaş yönetimi yalnız bıraktı…

Yönetici olunca devleti karşınıza alamazsınız. Stadyum yapan borçları olan bir takımsanız hele. Çarşı bu işe ne kadar gönül koyuyor, bilmiyorum ama onlar da bunun farkında. Yöneticlier içinde bundan haz etmeyenler vardır ki Kongre’de Gezi’ye destek çıkıtğı da oldu. Türkiye’deki futbol kulüplerinin göbeği bağlı. Fenerbahçe kendi stadını kendi yapmıştır, 3 Temmuz sürecinde sert durabilmiştir. Beşiktaş’ın işi biraz kolay olmadı. Beşiktaşlılar biz o kadar da iyi çocuklar değiliz demiştir Gezi’de ve sonrasında. Geldik, katıldık, yapmamız gerekiyordu ama biz siyasetçi değiliz. Bunu unutmamak lazım. Çarşı’ya hakkından fazla mana yüklendi ve bunun önüne yine Çarşı geçti. Bu adamlar Beşiktaşlı. Adamlar Galatasaray, Fenerbahçe formaları ile Çarşı’da Gezi döneminde gezdi ama altı ay sonra dediler “ne oluyor birader”. Bu adamlara şovalye muamelesi yapıldı. Çarşı’ya bu kadar mana yüklememek ve beklentiye girmemek gerek. Bu adamlar taraftar. Yine küfür edecekler. Kendileri de dediler “biz o kadar da iyi çocuklar değiliz”

Böyle bitirelim o zaman, güzel bitti.

Eyvallah.