Soykırım yıllarında Varşova Gettosu Ayaklanması'nın hayatta kalan son lideri, 2 Ekim 2009’da vefat eden Marek Edelman’ın anısına

Almanlar yetmiş yıl önce, 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırdığında, Varşova’da yaşayan Marek Edelman yirmi yaşındaydı. Gelmiş geçmiş bütün savaşlardan daha fazla insan hayatına mal olacak olan II. Dünya Savaşı başlamıştı. 17 Eylül’de, Stalin-Hitler gizli anlaşması gereği, Kızıl Ordu, doğudan girip Polonya’nın yarısını işgal etti. Eylül sonunda Varşova düştü, Ekim'in ilk haftasında Polonya teslim oldu.

Dünya seyretmekle yetindi. 1941’de imha Kampı  Treblinka’dan kaçan Jakub Abram Krzeicki’nin, İmha Kampı Kulmhof’dan kaçan Szlamek Jakub Grojnowski’nin Londra’ya ulaşan haberlerinin yararı olmadı. 20 Ocak 1942 tarihinde, SS, NSDAP ve Bakanlık Müsteşarlarıyla Berlin-Postdam’da, bir araya geldiler. Aralarında, 1962 yılında Kudüs’te idam edilecek olan Adolf Eichmann’ın da olduğu 15 bürokrat, 45 dakika süren ve 15 sayfalık tutanakla özetlenen bir toplantıyla, Avrupa’daki 11 milyon Yahudi’yi imha etme kararını resmileştirdiler.

SS- Subayı, Kurt Gerstein’ın, İsveç Büyükelçisi ve Papa’yı, Nazilerin Avrupa Yahudilerini yoketme planlarından haberder etmesi de işe yaramadı. Polonya’daki Toplama ve İmha Kamplarına Kulmhof, Belzec, Sobibor, Treblinka, Majdanek ve Auschwitz’e sevkiyatlar doruk noktasına ulaştığında da, dünya seyretmeye devam etti. Berlin’i, Köln’ü, Hamburg ve Dresten’i yerle bir eden bombalar, İmha Kamplarına uzanan tren yollarına yağdırılmadı. Avrupa’nın diğer ülkelerinde olduğu gibi, imha edilmesine karar verilmiş bir toplum kaderine terkedildi.

Naziler tarafından “Varşova Yahudi Mahallesi“ (“Jüdischer Wohnbezirk in Warschau“) olarak adlandırılan Varşova Gettosu 1940 yılının ortalarında kuruldu. Toplam 500 bin insanın yaşamaya zorlandığı, üç metre yükseklikte duvarlarla çevrili, 22 çıkış kapısı gece gündüz denetlenen Getto, Varşova’nın merkezinde, şimdiki Wola semtinde, Merkez Tren İstasyonu, Danzig Tren İstasyonu ve Yahudi Mezarlığı arasında kalır.

600 bin insanın yokedildiği Treblinka Temerküz Kampına sevkiyatın toplama yeri olarak kullanılan Varşova Gettosu, aynı zamanda, Roman Polanski’nin, geçtiğimiz yıllarda vefat eden Wladylaw Szpilman adlı müzisyenin hayatını konu ettiği “Piyanist“ filminde, belgesel bir tutarlılıkla perdeye yansıttığı, 19 Nisan-16 Mayıs 1943’te  Nazilere karşı en görkemli ve en ümitsiz direnişin de gerçekleştiği yerdir. Marek Edelman’ın 24 yaşındayken direnişe katıldığı ve kumanda ettiği yer.

Hanna Krall’ın onunla yaptığı “Tanrıdan Daha Hızlı“ (Schneller als lieber Got) söyleşisinde, ümitsiz bir direnişte, yaşamak için değil, ölüm için direnişte kahramanlıktan söz edilemeyecegini söyler.. “Korkunçtu“ der, “İnsanların ölümü böylesine sessiz kabullenmeleri korkunçtu. Ama en azından kurşun sıkarak ölmek, sessizce ölüme gitmekten daha kolaydı. Voganlara doldurulup, bir çukura çıplak atılmaktan daha kolaydı.“

Varşova’ya üç kez gittim. İkinci gidişimde Varşova Gettosu’nu dolaşmaya karar verdim. Direniş Komutanı Mordechaj Anielewicz’in adını taşıyan caddeden sağa sapıp Zamenhofa Caddesine girdim. Sağ tarafta kocaman bir park, sol tarafta kibrit kutuları gibi dizili bakımsız konutlar, çok ileride birkaç cılız ağaç ve birkaç külüstür araba vardı. Biraz daha yürürsem, Willy Brandt’ın, 1970’de, önünde diz çökerek Almanya'nın utancını üstlendiği Varşova Gettosu Direniş Abidesi’ne varmış olacaktım. Daha anıta varmadan, kuşatılmış hayatlar, alev almış binalar, gaz pompalanan sığınıklar, gözlerimde canlanmaya başladı. Heykeltraş Nathan Rapoport tarafından yapılmış anıta vardığımda, önce Willy Brand’ın Almanya’nın değiştiğini ilan ettiği noktayı arayıp, diz çöktüm. Abidenin sokağa bakan yüzünde imha kampı Trebilanka’da yok edilmiş kurbanlar, ön yüzünde onurlu bir ölüm için ayaklanan getto direnişçileri anılıyordu. Son mevziler 16 Mayıs 1943’de düşmüş, direniş kırılmış; kendilerini ateşe, kurşuna, bomba ve gaza boğan düşmanlarına, bütün yeryüzüne insan olduklarını canlarıyla ispatlayan kahramanların ruhları artık mermer olmuştu. O akıl almaz, anlaşılmaz yıllardan, ufuklara, gökyüzüne, yaşayamayacakları geleceğe bakıyorlardı.

Yürüdüm. Mila Sokağında, son direniş noktası olarak kabul edilen 18 numaralı evin sığınağında, son mermileri kendilerine sıkan direnişçileri selamladım. Birkaç yüz metre ileride, halen adı “Umschlagplatz” olan sevk meydanını ziyaret ettim. “Umschlagplatz”ın arkasındaki hastanede çalışma izni olan Marek Edelman, her gün binlerce insanın o meydanda trenlere yüklenip doğrudan gaz odalarına gönderildiğini gözleriyle görmüştü. Sevkedilenlere biraz ekmek ve biraz reçel veriliyor, çalışmaya götürüldükleri söylenerek, imha kamplarına sevkediliyorlardı. Marek Edelman, bir yandan “Umschlagplatz”tan insanları hastaneye kaçırarak kurtarmaya çalıyor, öte yandan da 19 Nisan 1943 günü başlayan direnişi örgütlemeye çalışıyordu.

Direnişin ezildiği 16 Mayıs günü, Getto’da 50 bin kişi kalmıştı. Marek Edelman, kırk kişiyle beraber kanalizasyondan kaçmayı başardı. Aralarında, Getto Yeraltı Arşivi’ni (Oneg Şabbat) kuran tarihçi Emanuel Ringelblum da vardı. 7 Mart 1944’te Grójeska Caddesinde, 81 numaralı evin gizli sığınağında, karısının ve kızının da aralarında olduğu 38 kişiyle beraber ele geçirilerek kurşuna dizildi. Gettodaki hayatı hemen her yönüyle belgeleyen, günlüklerden, tiyatro, konser biletlerine, gettoda üretilen sakız kâğıtlarından afişlere, bildirilere, Almanların emir ve direktiflerine, direniş gruplarının faaliyetlerinden, gizli dağıtılan bildirilere, kırk kadar gazete kupürüne, fotoğraflara kadar her türlü belgeyi kapsayan arşiv, Lehçe, Almanca, İbranice ve Yidiş dilinde 30.000 materyalden oluşuyordu. Arşivin saklı olduğu süt bidonlardan ilki 1946 yılında Varşova yıkıntılarının arasında, Nowolipia Caddesinde, 68 numaralı ev civarında, diğeri 1950 yılında, Jerska Caddesi’inde rastlantıyla bulundu. Üçüncü bidon halen kayıptır.

Marek Edelman, 1 Ağustos 1944 yılında başlayan  Varşova ayaklanmasına katıldı. Kızılordu, Varşova’nın ortasından geçen Weichsel (Vistül) Nehri’nin doğu yakasına ulaşmıştı. Direnişe aralarında Marek Edelman’ın da olduğu komünist örgütler de katıldığı halde, Ayaklanmanın yönetimi Polonya  Milliyetçilerinin denetiminde olduğu için, Kızıl Ordu beklemeyi tercih etti. Ayaklanma ezildikten, 16.000 Polonyalı Direnişçi, 150.000 sivil ölürüldükten, 70.000 kişi toplama kamplarında can verdikten, Varşova’nın batı yakası yerle bir edildikten sonra saldırıya geçti. Polonya kurtarıldı.

Marek Edelman bu ayaklanmadan da sağ çıktı. Hayatta Kalan Yahudiler, Polonya’yı ve Avrupa’yı terk ederlerken o Polonya’da kalmaya karar verdi. Savaş bittiği yıl, Türkçeye’de çevrilen “Varşova Gettosu Savaşıyor” adlı kitabı yazdı.

Tıp okudu, kalp Cerrahı oldu. Lehçe, İngilizce ve Yidiş dilinde kitaplar yazarak geçmişin anılarını korumaya çalıştı. 1970’li yıllarda, “İşçileri Savunma Komitesi”, 1980’li yıllarda  Dayanışma Hareketi’ne (Solidarność) katıldı. Kısa bir süre tutuku kaldı. Karısını ve çocuklarını yurtdışına gönderdi ama kendisi Polonya’da yaşamaya devam etti.

Almanya’nın geçmişiyle hesaplaşmasına bağlı olarak, kimin mağdur, kimin zanlı olduğunu sulandırmadan, geçmişte nefret ettiği Almanlarla, Polonyalılar arasındaki barışın kurulmasına çaba gösterdi. Şaron Hükümetine mektup yazıp, İsrail’in Filistin politikasını kınadı. Polonya’daki antisemit saldırılara başkaldırmaya devam etti.

Vefat ettiğinde, hayatını tekerlekli sandalyesinde sürdürüyordu. Bitirebilseydi son kitabının başlığı “Getto’da Aşk” olcaktı.

Kendini hatıraların bekçisi gören ve bir ömür direnişe rağmen, kahraman nitelenmesinden hoşlanmayan Marek Edelman’a göre, Varşova Gettosu’nun gerçek kahramanları çocuklardı. Küçücük bedenleriyle, duvarları aşıp Getto’ya ekmek taşıyan adsız çocuklar...



Kitaplar:

Marek Edelman erzählt, Witold Beres & Krzysztof Burnetko, Parthas Verlag, August 2009

Der Hüter, Rudi Assuntino & Wlodek Goldkorn, München : Beck, 2002

Schneller als der liebe Gott, Hanna Krall, Suhrkamp, Frankfurt 1980     

Das Ghetto kämpft, (Türkçesi, Varşova Gettosu Savaşıyor, Z yayınevi, 1994)

Marek Edelman - Berlin : Harald-Kater-Verl