Greif, Kumport, Karşı, Kazova, Fen-İş direnişçilerinin oluşturduğu Direnen İşçiler Platformu bir basın toplantısı düzenleyerek, Soma katliamı üzerine görüşlerini aktardı.

'TAŞERON ÖLDÜRÜR'

Kumport işçilerinden Aslan Seyrek, ‘’Soma katliamında taşeronluk sisteminin rolüne dikkat çekti. Seyrek, “Soma’da yaşanan olayda bir kez daha gördük ki taşeron öldürür. Taşeron bir çalışma sistemi değil, aksine işçilerin birliğini bozmak ve işverenlerin daha az işçi ile daha çok iş yapmalarını işçi hayatını hiçe sayarak daha çok kar elde etmelerini sağlayan bir uygulamadır. Bizim işyerimiz Kumport Limanı’nda da taşeronluk sistemi başladıktan sonra 2 arkadaşımızı kaybettik, onlarca arkadaşımız sakat kaldı. Şimdi  parlamentoya yeni taşeron yasası getirilmek isteniyor. Oysa ki yapılması gereken, iş cinayetlerinin önüne geçmek için taşeronluk uygulamasının lağvedilmesidir” ifadelerini kullandı.  

'SARI SENDİKALARIN YÖNETİCİLERİ KOLTUKLARINI KORUMA PEŞİNDE'

Greif direnişçilerinden Engin Yılgın ise Soma katliamında sendikanın sorumluluklarını yerine getirmemesine dikkat çekti. Yılgın, “Soma’da işçilerden aldığımız bilgilere göre, madende örgütlü Maden-İş’in yöneticilerinin bizzat işveren tarafından seçildiğini ve aynı zamanda şirketin yöneticileri olduğunu öğrendik. Greif’da kendi sürecimizden de tanık olduğumuz gibi sendikaların birer işletme gibi yönetildiğini iyi biliyoruz. Bundan dolayı da işyerlerinde, iş güvenliği tedbirlerinin alınması, işçilerin insanca çalışma ve yaşama koşullarına kavuşması mücadelesi verilmiyor.  Sarı sendikaların yöneticileri koltuklarını koruma faaliyetleri dışında hiçbir şey yapmıyor. Bu da tıpkı Soma’daki gibi işverenlerin kuralsız çalışma yoğun emek sömürüsü olan taşeronluk uygulamasını başı ağarmadan rahatlıkla uygulamasına neden oluyor. İşçilerin insanca, çalışma ve yaşama koşulları için mücadele görevini yerine getirmeyen sendikalar da iş cinayetlerinin sorumluları arasındadır. Bu da işçilerin öz örgütlülükleri olan sendikaların, işçiler tarafından değil de işçi sınıfından kopuk sendika ağaları tarafından yönetilmesinden kaynaklanıyor. İşte Greif işçilerinin mücadelesi sendikalara çöreklenmiş, sendika ağalarına karşı, sendikaların tekrar işçilerin örgütleri olmasını sağlamak, söz, karar, yetkinin işçilerde olduğu sendikaları var etmek içindir.’’dedi.

"BİR AİLE: 'KONUŞURSAM CENAZEMİ VERMEZLER'"

Karşı Direniş’ten Sami Menteş ve Burak Öz ise katliamın yaşandığı maden ocağı ve ilçe merkezinde gazetecilere yapılan baskılar ve gazetecilerin tutumları konusunda gözlemlerini aktardı.

Burak Öz ve Sami Menteş şunları aktardı: “Katliamın ertesi günü Soma’ya ulaştım.  İlçe merkezi ve maden ocağı adeta polis işgali altındaydı. Maden ocağında sivil polisler ailelerin ve kurtarma çalışmasında yer alanların etrafından ayrılmıyordu. Yine de ocağın başına kadar gidebildim, ailelerle de konuştum. Bu nedenle polis tarafından takibe alınmışım. Ocağa ulaştığım sıralarda rahatlıkla konuşan işçilerin, sonra tehdit edilmeye başlandığını öğrendim. Bir ailenin “Konuşursam kendimi tutamam, cenazemi vermezler’’ demesi içimi sızlattı. Basına konuşanların arkadaşları tarafından çağrıldığını, bir telefon aldıktan sonra birden konuşmasını değiştirdiğine defalarca şahit oldum.  Bu arada gazeteme telefonla haber geçerken, kısa süreli ben de gözaltına alındım. Gazetecilerin işi zordu ama yandaş medyada çalışanlar hakikaten utanç vericiydi. Hepsi görmesine, işçilerin, ailelerin, kurtarma ekiplerinin hatta jandarma erlerinin söylemesine karşın madenden çıkan cansız işçi sayısını yayınlamadılar. Televizyonlar göstermedi ama, ana haber bültenini sunan ünlü bir sunucuya bu nedenle aileler büyük tepki gösterdi, kafasına su şişeleri atıldı.

Öyle şeyler görüyordum ki, örneğin TGRT muhabirinin canlı yayın sırasında arkasından 6 cenaze geçmesine ve yarım saat içerisinde onlarca cenaze çıkmasına karşın, son 1 saatte 5 cenaze çıkarıldı demesi hakikaten tepki gösterilmeyecek gibi değildi. Açıkça konuşan madencilerin de Star ve CNN Türk tarafından canlı yayın kesilerek susturulduğunu da gözlemledim. Bu yüzden kurtarma çalışmalarına katılan biri sinir krizi geçirdi. Polisler şehir merkezinde de basına karşı halkı kışkırtıyordu. Çantayla gezen birkaç arkadaşa saldırdıklarını gördüm. Yandaş basın bunları görmediği gibi, Soma halkının gerçekleştirdiği eylemleri dışardan gelenler yapıyormuş gibi gösterdi. Bu arada, maden ocağından Enerji Bakanı’nın facianın ertesi günü işçi ve işçi aileleri tarafından kovulması gösterilmediği gibi, Soma’ya destek için gelen kurtarma çalışmalarına gönüllü katılan üniversite öğrencilerinin kentten çıkarılması da gösterilmedi” ifadeleriyle Soma’da gözlemlerini anlattılar.