Mayıs 2008’de Ahmet Altan’a mail üzerinden bir mektup yazıp şöyle demiştim:

“Taraf, Genelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme planını açıkladı, çok güzel. Peki Fethullahçıların da aynı bunun gibi ama çok daha profesyonel bir planlarının olduğunu ve tıkır tıkır işlediğini görmüyor musunuz? Hatta kendinizin de bu planın bir figüranı haline getirilmiş olabileceğinizin çelişkisini yaşamıyor musunuz?

Siz şu ana kadar Fethullahçıların “biz İslami bir düzen istiyoruz” dediklerini duydunuz mu? Ya da buna benzer bir ifade… Demezler. Çünkü onlar propaganda yapmaz “Sızıntı” yaparlar.

Hiç eylem yaptıklarını gördünüz mü? Hayır, çünkü onlar “hizmet” yapar, “sohbet” eder. En orducu, en laik, en demokrat, hatta en Atatürkçü bile onlardır. Onların kanallarında, gazetelerinde solcu aydınlar, yazarlar çalıştırılır. Orduya, Kemalizm’e vb. bir şey söylenecekse onlara söyletilir.

Fethullahçılar hiçbir konuda açık vermez. Ne örgütün adı vardır, ne programı, ne hiyerarşisi, ne bir tutanağı. Hepimiz yaşadığımız anın kıymetini bilelim. Dünya tarihine geçecek bir örgütlenmenin “Sızıntı” stratejisiyle neler yapabileceğini izliyoruz. Belki de şu ana kadar verdikleri tek açık budur.. “Sızıntı” 1979’dan beri adını bile değiştirmeden yayınlanmaktadır, “Zaman”ı gelene kadar… “


***
O zamanlar, Fethullah Gülen hakkında kitap yazan solcu Ahmet Şık’ın Ergenekon’la, emniyetçi Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah’la bağlantılı diye tutuklatılması bu grubun ne kadar güçlü ve ne kadar tehlikeli olabileceğinin en somut örnekleri idi.

Taraf’ın çok demokrat görünen ancak bazı konularda arızalı bulduğum çizgisine ve medyanın genel durumuna da bir tepkiyle Ocak 2011’de Demokrat Haber’i kurarak yola çıktık.

BİR MEKTUP DA GÜLEN’E

Mart 2011’de Demokrat Haber’de yayınlanan “Fethullah Gülen’e Çağrı” başlıklı yazımda “İddialara göre, cemaatinize bağlı insanlar medyada, yargıda, poliste, orduda, sendikalarda, üniversitelerde, toplumun her yanında örgütlenmişler. Ve kendi egemenlikleri için, elde ettikleri güç ve imkanları kendilerine muhalif kişi ve grupları tasfiye etmek için kullanıyorlar” demiştim.

Ardından Fethullah Gülen’e şöyle seslenmiştim:

“Biz artık her türlü vesayet ilişkilerinden uzak bir demokrasi istiyoruz. Ordu, yargı, bürokrasi vesayetini istemediğimiz kadar başka vesayetleri de istemiyoruz. Yargıyı, polisi ve diğer kurumları vesayetiniz altında tuttuğunuz iddialarından kurtarın bizi.

Dilerseniz Türkiye’ye gelin, bir parti kurun, başına geçin, seçimlere katılın. Yasal ve demokratik yollardan ülke yönetimine talip olun. Açık siyaset yapın. Ya da sadece dini faaliyetlerde bulunun.”


HANEFİ AVCI’YI SAVUNMANIN ANLAMI

Yine Mart 2011’de “Hanefi Avcı’yı Savunmalıyız” başlıklı yazımda “Çünkü Hanefi Avcı suçlarından dolayı tutuklanmadı” demiştim ve şöyle devam etmiştim:

“Bu ülkede çok hukuksuzluk gördüm, yaşadım. Ancak bu dönemdeki kadar, yüzlerce solcunun kanına girmiş bir polis şefini önce devrimci, sonra Ergenekoncu yapacak kadar gözü kararmış bir uygulamayla hiç karşılaşmadım.

İşin ilginci kara propaganda, psikolojik savaş her zaman vardı, uygulandı, ama hiç bu kadar akıllara ziyan örneklere, bu kadar çok inanan bulunduğunu da hatırlamıyorum.
(…)
Her şeye rağmen Hanefi Avcı’nın hukukunu savunmalıyız…

Çünkü Hanefi Avcı yaptığı işkencelerden tutuklanmadı…

Çünkü Hanefi Avcı düzenlediği operasyonlardaki yargısız infazlardan yargılanmıyor…

Hanefi Avcı yazdığı bir kitaptan dolayı tutuklandı.

Hem de kitabı vasıtasıyla iki örgüte birden üye olmak iddiasıyla: Devrimci Karargah ve Ergenekon.

İki dava için de, savcılıkta kendisine sorulanlar hep kitabıyla ilgili.

Bu kitabı sen mi yazdın, neden yazdın, ikinci bölümü başkası mı yazdı, vb…”

***
Tabii o dönemler kendilerine dokunan yanıyordu. Biz de bunları yazarken, yapılan yanlışları haberleştirirken soğuk soğuk terliyorduk. (Gerçi bu durum hala sürüyor, ve bizler için hiç değişmeyecek gibi de görünüyor)
***
O zamandan bu yana yıllar geçti, develer tellal pireler berber oldu, meşhur “Nokta” dergisi de Fethullah Gülen Grubu’nun eline geçti.

“Sızıntı”yla gelenler “Zaman”ı gelince “Nokta”yı koymak istedi…

Ancak halka tosladılar…

İyi ki de öyle oldu…