KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, kendisinin HDP’den milletvekili olmasının gündeme geldiğini ancak bunun müzakerelere bağlı olduğunu söyledi.

Evrensel Gazetesi'nden Yücel Özdemir'e konuşan Aydar, hükümetin çözüm süreciyle ilgili halen zaman kazanma çabası içerisinde olduğunu ifade etti. 

Hükümetin, bir bütün olarak, fikren ve ruhen “Ben bu meseleyi çözeceğim” konumuna gelmediğini kaydeden Aydar, "Bu nedenle görüşmeler halen zorlamayla karınca hızıyla gidiyor" dedi.

Yücel Özdemir'in Zübeyir Aydar'la söyleşisi şöyle:

Sayın Aydar, Hükümet ile HDP heyeti tarafından 28 Şubat’ta yapılan açıklamayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

28 Şubat’ta ilk defa hükümet temsilcileriyle Kürt hareketi tarafından yapılan ortak açıklamayı önemsiyoruz. İlk defa resmi düzeyde böyle bir açıklamanın yapılması olumlu. Büyük bir değer biçiyoruz. Bugünlere kolay gelinmedi. Açıklama öncesinde aslında ciddi tartışmalar vardı. Şubat ayı boyunca açıklamanın nasıl yapılacağı, içeriğinin ne olacağı konusu tartışmalıydı. Hükümet çok acele ediyordu ve sadece bir maddenin olmasını istiyordu. O madde de PKK’nin kongre çağrısı yaparak silahlı mücadeleyi durdurmasıydı. Hükümet tamamen buraya odaklanmıştı. Ancak mesele kongre çağrısı yaparak silah bırakma çağrısından çok daha öteye bir şey. Ortada 40 yıllık bir mücadele, çatışmalar ve bunların nedenleri var. Bu nedenle müzakerelerin belli bir aşamaya gelmesinden sonra silah bırakma anlamlı olur diye düşünüyorum.

10 maddeye baktığımızda Türkiye’nin bütün sorunları var ve bunların çözülmesi isteniyor. Peki görüşmeler sırasında, size ulaşan bilgilere göre devlet tarafına “Neden Kürt meselesi dışındaki konuları gündeme getiriyorsunuz?” deniyor mu?

Elbette deniyor. En son geçen kasım ayında, sanırım 29 Kasım, İmralı’da yapılan görüşmede Başkan Apo, 66 maddelik bir müzakere taslağı sunuyor. Görüşmeye devlet adına katılan bir yetkili şunu söylüyor Başkan Apo’ya: “Kadın sorununun Kürt sorunuyla ne ilgisi var? Bunu niye katıyorsun?”
Başkan Apo’nun buna yanıtı şöyle oluyor: “Biz bütün sorunlarla ilgileniyoruz. Kadın sorunu bizim temel sorunlarımızdan birisidir. Toplumun yarısını oluşturan bir kesimin sorunu benim özgürlük sorunum olmazsa kendimi nasıl ifade edebilirim? Kadının özgür olmadığı bir devletin vatandaşı olmak istemiyorum” diyor.

Bir husus daha var; Başkan Apo, HDP heyetinde kadın hareketinin temsil edilmesini ısrarla gündeme getiriyor. Devlet bu konuda epey bir süre direndi, en sonunda kabul etmek zorunda kaldı.
Bizim cephede meseleye kapsamlı bir demokratikleşme ve paradigma değişikliği şeklinde bakılıyor. Bu nedenle mesele bir iktidar paylaşımı, al-verin ötesinde bir şeydir. Klasik ulusal kurtuluşçu hareketlerde daha çok iktidar paylaşımı pazarlığı yapılır, bizimkinde ise daha çok Türkiye genelini ilgilendiren bir dönüşüm söz konusu. Biz zaten şöyle stratejik bir karar vermişiz: Türkiye haklarıyla birlikte, ortak vatanda birlikte yaşamak istiyoruz. Birlikte yaşayacağımız halkların bütün sorunları aynı zamanda bizim de sorunumuzdur. Eğer Türkiye halkları bulundukları bölgelerde sorunlar içinde yaşıyorsa biz kendi bölgemizde sorunsuz yaşayamayız. Mesele bizim açımızdan bu kadar net.

Siz Oslo görüşmelerinde hazır bulundunuz. O görüşmelerin içeriğine bakıldığında gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz? Oslo görüşmeleri mi yoksa İmralı’da yapılan görüşmeler mi daha hızlı ilerliyor?

İki görüşme arasında elbette farklılıklar var. Fakat tecrübeme ve gördüklerime dayanarak söylüyorum: Halen Türkiye hükümeti bu konularda zaman kazanmaya yönelik bir çaba içerisinde. Bir bütün olarak, fikren ve ruhen “Ben bu meseleyi çözeceğim” konumuna gelmemiştir. Bu nedenle görüşmeler halen zorlamayla karınca hızıyla gidiyor.

Oslo görüşmeleri kapalıydı. Şimdikiler daha açık. Başkan Apo’nun bu görüşmelerin merkezinde olması önemlidir. Ama henüz her şeyin kamuoyuyla paylaşıldığı düzeyde değildir. 2006’da başlayan süreç 9 yıldır devam ediyor. 9 yıldır Türkiye devletinin bu sorunu nasıl çözeceğini içeren ve bize sunduğu yazılı bir projesi yoktur. Biz bu süre içerisinde onlarca kez projeler sunmuşuz. Ciltler dolusu belge verilmiş. Türkiye kendi içinde netleşmediği, çözüm için bir iradeye kavuşmadığı için yazılı bir metin sunamıyor. Fakat hayatta onları zorladığı için sürekli erteliyorlar. Bize kalsa, Başkan Apo kendi heyetini oluştursun, hükümet de karar verici kendi heyetini oluştursun müzakereye geçilsin.

Siz Başbakan ya da Cumhurbaşkanının doğrudan görüşmelere katılmasını mı istiyorsunuz?

Elbette olması lazım. En yetkili siyasi bir heyetin olması gerektiği açık. Oturalım bir hafta olmadı bir ay içinde her şeyi bir protokole bağlayalım. Bu mümkün. Ben 10 gün içinde bütün konuların protokole bağlanabileceğine, imzaya hazır bir duruma getirilebileceğine inanıyorum. Ancak AKP Hükümeti halen bu noktada değil.

En son bir gözlemci heyetin girmesi konusunda uzlaşmaya varıldı. Bu konuda size gelen yeni bilgiler var mı?

Bir anlaşma var. Newroz’dan sonra bir heyet gidecek. Son bilgilere göre 16 değil 6-7 kişilik bir heyet olacak. Bunların kim olacağı konusunda görüşmeler ise devam ediyor. Bu elbette yeterli değil.

Bir tarafsız üçüncü göz sizin talebinizdi. Oslo’da bir tarafsız göz vardı. Yardımcı oluyor muydu?

Barış yapımında arabulucuların rolü önemli. Yardımları oluyor. Biz bunu Oslo sürecinde yaşadık. Bunun için üçüncü gözün olmasında ısrar ediyoruz. Türkiye ille de milli bir çözüm diyor. Ancak bu sorun çoktan milli olmaktan çıktı. Çok taraflı hale geldi, bir bölgeyi, bütün dünyayı ilgilendirir hale geldi. Bu anlamda sınırlı tutmamak gerekiyor. Daha tarafsız olması açısından dünyadaki tecrübelerden yararlanılabilir. Bu konuda tecrübeli kurumlar da var. Bunlarla birisiyle anlaşılabilir ve bu kolaylaştırıcı olur. Savaş için uluslararası güçlerden yardım alınıyor, neden barış için de alınmasın. Eğer Türkiye’den bir heyet olacaksa bunun için de yasal bir düzenleme yapılmalıdır.

7 Haziran öncesinde Avrupa’dan HDP’nin durumuna baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz? Avrupa’da yeterli desteği alacak mı?

Avrupa’da oy kullanma hakkına sahip önemli bir Türkiye kökenli kitle bulunuyor. Bunlar içinde HDP’ye oy verecek kesim oran itibariyle bir çok yerden yüksektir. Siyasal nedenlerle buralara gelmiş bir çok insan doğal olarak kendilerini HDP’de ifade ediyorlar. Her tarafta çalışmalar devam ediyor. Sandık başına götürme konusunda ciddi bir çalışma yapılacak. Hareket olarak Avrupa’daki oyları ciddiye alıyoruz. Mesele tek başında baraj değil, Mecliste güçlü bir grup kurmaktır. Bu aynı zamanda demokratik siyasetin önünün açılması açısından da önemli. Siyaset yolunu ne kadar açabilirsek çatışma riskini de o kadar azaltmış oluruz.

PKK’nin silah bırakması en çok konuşulan konuların başında. En son Sayın Bayık, “Ya biz İmralı’ya gideceğiz ya da Öcalan Kandil’e gelecek” dedi. KCK yönetiminin doğrudan Sayın Öcalan ile görüşmesi mümkün mü?

Mümkündür. Oslo sürecinde de bu üzerine konuşulan bir konudur. Karşı taraf hiç karşı çıkmadı, ama kabul de etmedi. Bakacağız denilmiştir hep. Olmaz diye bir şey yok.

MİT, Sayın Mustafa Karasu’yu Öcalan’la görüştürmeye götürelim dedi mi?

Bu konuda resmi bir teklif gelmedi. Sohbetler arasında konuşuldu. Ancak heyetler arası görüşmede bu konu tartışıldı. Defalarca gündeme geldi. Aracılar huzurunda konuşuldu. Eğer barışta samimiysek Başkan Apo’nun kendi örgütüyle temas kurması her türlü yöntemle sağlanmalı. Kendisi gelebilir, yönetim yanına gidebilir. Mektuplar ve heyetler üzerinden yapılan görüşmeler bizce yeterli değildir. Bu şekilde barış inşa edilmez.

Meselenin silah bırakma kısmına geldiğimizde bunlar bir prosedür meselesi. Siz bir inşaat yaptığınızda, bu inşaatın sırayla yapılması gereken bölümleri var. Temel atmadan, duvarları yapmadan üzerine çatı yapamazsınız. AKP sürekli çatıdan başlıyorlar. Silaha neden gerek duyuldu? Bunun şartlarını ortadan kaldırdığında silahı da ortadan kaldırırsın. Mesele burada. Çatıyla işe başlarsanız inşaat olmaz.
Biz bunu çok net söylüyoruz: Türkiye’de siyaset yolunun açılması durumunda neden silah kullanalım? Silah kullanmak, insan öldürmek, kendisini öldürmek öyle kolay mı...

Siz Kürtleri temsilen Meclise giden ilk milletvekillerinden birisiniz. DEP’in kapatılmasıyla birlikte yurt dışına çıkmak zorunda kaldınız ve o günden bu yana da yurt dışındasınız. 7 Haziran seçimlerinde yeniden aday olmanız söz konusu mu? Türkiye’ye dönmeniz önünde bir engel var mı?

Benim adaylığım HDP içinde de tartışılan bir konu olmuş. Benim adaylığım sürece bağlı. Yani müzakere süreci içerisinde gelişebilecek bir olay. Kendi başıma karar verebileceğim bir durum değil. Belli bir disiplin çerçevesinde hareket ediyoruz. Kendi başımıza bir çaba içinde değiliz. Mensup olduğumuz hareket bazı kararlar alır biz de buna uyarız.

Elbette ülkeye dönmek, siyaset yapmak istiyorsunuz. Bu siyaset yapma ille de milletvekili olmak değildir. Buraya kendi isteğimizle gelmedik.

O zaman sonuna kadar ülkede kaldık. Çıkmasaydık bizi de cezaevine koyacaklardı. Bu anlamda 10 maddenin ilk maddesi demokratik siyasete katılımın önündeki engellerin kaldırılmasıdır.