Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay, İsveç’in önde gelen gazetelerinden Dagens Nyheter’in başyazısında yer alan bir Türkiye analizine bugünkü köşesine taşıdı.

Şahin Alpay yazısında, "Türkiye, ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan dünyanın en kötü diktatörlükleriyle yarışa girişmiş durumda.” diye belirtti.

İsveç basınındaki Erdoğan yorumunu da aktaran Alpay, şunları yazdı: “AKP hükümetinin Twitter’ı kapatması üzerine İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, 'Türkiye başbakanı Twitter’ı tehdit ederek sadece kendisine değil bütün bir millete zarar veriyor…' (21.03.2014) demişti. DN başyazısı, bununla yetindiği için Bildt’e ağır eleştiri yöneltiyor: 'Macaristan da Türkiye gibi yanlış yolda gidiyor. Macar Başbakanı Orban da aynı Erdoğan gibi hafif sıklet bir Putin. Türk başbakanı isterse yakında Putin gibi bütün gücü elinde toplayabilir. Çağdaş bir sultan gibi davranıyor ve Türkiye’nin sınırlarını aşan ihtirasları var. Putin’i en ağır sözlerle eleştiren bir dışişleri bakanı için durumun bu olduğunu görmek zor olmamalı'.."

Şahin Alpay’ın Zaman gazetesinin bugünkü (12 Nisan 2014) nüshasında yayımlanan, “İsveç’ten bakınca Erdoğan: Putin lite” başlıklı yazısı şöyle:

İsveç’ten bakınca Erdoğan: Putin lite

Geçen salı ve çarşamba günlerini (8-9 Nisan) Hizmet Hareketi’nin kurduğu Dialogslussen Derneği’nin davetiyle İsveç’in ikinci büyük kenti olan Göteborg’da (‘Yötebory’ okunur) geçirdim.

Biri Türkiyeli göçmenlerin, diğeri Göteborg Üniversitesi’nde Türkiyeli olmayan öğrencilerin de katıldığı iki toplantıda, güncel demokrasi ve laiklik sorunlarımız üzerine konuştum. Türkiye’ye ilgi duyan bazı İsveçli akademisyenlerle tanışma imkânı da buldum. Fırsat olursa ileriki yazılarda değineceğim meraklı sorulara muhatap oldum.

Hizmet, Göteborg’da oldukça faal. İsveçlilerle ortak işadamları, kadın ve gençlik dernekleri var. İlk ve ortaöğrenim öğrencilerine derslerinde yardımcı olan bir eğitim merkezi bulunuyor. Türkiyeli göçmenlerin bulunduğu tüm ülkelerde olduğu gibi İsveç’te de Hizmet’in ana amaçlarından biri, Türkiyeli gençlerin iyi eğitim görerek, yerli çoğunlukla iyi ilişkiler kurarak, (aynen Erdoğan’ın önerdiği gibi) “asimile olmadan entegre” olmalarına, suça bulaşmadan iyi birer yurttaş olmalarına destek vermek. Kimse Erdoğan veya Davutoğlu öyle istedi diye açık bir toplum olan İsveç’te hükümetin Hizmet’in faaliyetlerine son verdireceğini aklının ucundan geçirmesin.

Türkiye’den bakınca, İsveç’in yerleştirdiği demokratik uygarlığa gıpta etmemek mümkün değil. Burada sadece şunu hatırlatayım: İsveç, “Anadil, bir çocuğun kimliğinin ve kendine saygısının çok önemli bir parçasıdır. Çocuğun öğrenme yeteneğinin temelini oluşturur. Anadilini iyi öğrenen çocuk, diğer dilleri ve konuları daha iyi öğrenir. Çokdillilik, topluma büyük üstünlük sağlar…” ilkesinden hareketle okullarda göçmen çocuklarına anadili eğitimi veriyor. Göçmenler nüfusun yüzde 15’ini oluşturuyor. Göçmen ailelerinin talep etmelerine bağlı olarak okullarda 60 dolayında yabancı dilde anadil dersi okutuluyor.

Peki, İsveç’ten bakınca Türkiye nasıl görünüyor? Bu soruya en taze cevap, ülkenin önde gelen gazetelerinden Dagens Nyheter’in 6 Nisan 2014 tarihli başyazısı. Yazı şöyle başlıyor: “Soru – Türkiye’nin İran, Eritre, Çin, Kuzey Kore, Pakistan ve Vietnam’la ortak yanı nedir? Cevap – Bu ülkelerin hepsi halklarını sosyal medyadan kısmen veya tamamen tecrit etme çabasında. 30 Mart yerel seçimlerinin hemen öncesinde hükümet, Başbakan Erdoğan’ın ‘baş belası’ olarak nitelediği YouTube ve Twitter’ı kapattı. Ne var ki, Erdoğan’ın sorunlu olduğu sadece sosyal medya değil. Onun hükümeti bağımsız ve eleştirel olduğu sürece geleneksel medyanın da dostu değil. Gerçek şu ki Türkiye, ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan dünyanın en kötü diktatörlükleriyle yarışa girişmiş durumda.”

AKP hükümetinin Twitter’ı kapatması üzerine İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, “Türkiye başbakanı Twitter’ı tehdit ederek sadece kendisine değil bütün bir millete zarar veriyor…” (21.03.2014) demişti. DN başyazısı, bununla yetindiği için Bildt’e ağır eleştiri yöneltiyor: “Macaristan da Türkiye gibi yanlış yolda gidiyor. Macar Başbakanı Orban da aynı Erdoğan gibi hafif sıklet bir Putin. Türk başbakanı isterse yakında Putin gibi bütün gücü elinde toplayabilir. Çağdaş bir sultan gibi davranıyor ve Türkiye’nin sınırlarını aşan ihtirasları var. Putin’i en ağır sözlerle eleştiren bir dışişleri bakanı için durumun bu olduğunu görmek zor olmamalı. Olof Palme, sağcı ve solcu diktatörlüklere farklı ölçülerle yaklaştığı için eleştirilirdi. Örneğin Şili’deki Pinochet rejimine, Küba’daki Castro rejiminden çok farklı bir gözle bakılırdı. Anlaşılan rejimlere çifte standartla yaklaşma İsveç’in değişmeyen çizgisi. Yegâne fark şimdi muhafazakârların iktidarda olması.”