İlk kez hâkim karşısında savunma yapan HDP'nin eski eş genel başkanı Figen Yüksekdağ, “Bugün yaşanan siyasi bir taarruzdur” dedi.

242 gün sonra ilk kez hakim karşısına çıkan Figen Yüksekdağ, savunma yaptı. Yüksekdağ, savunmasına duruşma salonundakileri selamlayarak, başladı.

Yüksekdağ'ın savunması şu şekilde:

"Bütün engelleri zorlukları aşıp buraya gelen başta kadınlar, olmak üzere tüm katılımcıları, avukatlarımızı selamlıyorum. Zorlu engelleri aşarak buraya geldiler. Buraya gelmeyi başaramayanları da selamlamak istiyorum. Kimisi Diyarbakır, kimisi Adana dışında tutuldu. Buraya gelemeyen avukatlarım bile var otobüsleri bağlandı fiilen gözaltına alındılar.

Bugünkü yargılamaların siyasi anlamda da tarihsel anlamda da yargılama olmadığını net biçimde görürüz. Yaşanan siyasi bir taarruzdur. Bana, şahsıma, temsil ettiğim partiye dönük bir taarruz bir hücum vardır.

Türkiye’de adalet mekanizmasından söz edemediğimiz için rutin bir yargı mekanizmasından da söz edemiyoruz. Elbette Türkiye’de hiçbir zaman yargı sorunsuz gitmedi. Bizler de siyasi olarak eleştirdik ve eleştirdiklerimizi çözüm gücüne dönüştürmek için gittik yasamada mücadele vermeye başladık. Yasama organında Türkiye’nin hukuk devleti haline dönüşmesi için çalışmamız, emek vermemiz baltalandı.

İKTİDAR BUGÜN BİLE MAHKEMEYE MÜDAHALE ETTİ

Türkiye’de bu faciayı sadece ben yaşamıyorum. Ülke sınırları içinde soluk alana çabalayan her bir yurttaş yaşıyor. Bu, acılar onlara yaşatılıyor. Buraya girmeyi başaramayan ciddi müdahalelerle karşılaşan arkadaşlarım var. Doğal hakkını, açık yargılama hakkını kullanmak isteyen arkadaşlarım, seçmenlerimiz var. Biraz önce gözlerimizin önünde iktidar mahkemeye müdahale etti ve buraya giren yabancı heyeti dışarı çıkardı. Saklama gereği duyulmuyor. Her gün demokratik siyasetin zemini zaten dinamitlendi. Bağımsız yargı tavrının zemininin dinamitlenmesi için de her gün elinden geleni yapıyor.

Bugün Ankara Valiliği, bu mahkemeye çalışıyor. Ne kadar büyük görev aşkı mümkünse burada Yüksekdağ’ın yargılandığından kimsenin haberi olmasın. Biraz önce gözümün önünde oldu. Adalet Bakanlığı kararıyla ne demek Adalet Bakanı bu hakkı nereden buluyor kendinde. Ben Almanya’ya gittim. Yargılanan Türklerin duruşmana katıldım. Bu siyasi iktidar kendisini bu ülkeyi rezil etmeye vakfetmiş. Rezilliklerine bir rezillik daha eklediler.

Hukuktan bahsediyorlar. Hukuki savunmalar yapıyor değerli avukatlarım ama bu sürecin benim yargılanmamın bizim yargılanmamızın hukukla hiçbir alakası olmadığını herkes biliyor. Herkesin bildiği, kiminin izlediği kiminin mağduru kiminin müsebbibi olduğu bir süreç yaşıyoruz.

Bizler bu sürece mahkum değiliz. Ben mahkeme salonlarıyla ilk defa karşı karşıya gelmiyorum. Ben ensesi kalınlarla ilk defa karşılaşmıyorum Ben bu ülkede bir kadın olarak hep mücadele ettim ve zulmün her türlüsünü gördüm daha fazlasını da görebilirim, sorun değil. 100 yıl ceza isteniyor. Emin olun birkaç ömrüm daha olsa aynı şeyleri yeniden yaparım yeter ki bir asra değecek bir davamız olsun. Bizim bir asra değecek davamız var o da barıştır.

HDP OLARAK KAYNAYAN SÜREÇTEN ÇIKIŞ PROJESİ ÖNERDİK

Türkiye çok acı, zulüm gördü ve artık çıkış istiyor. Ne zamana kadar bu iktidar konuşanı zorla bastırarak, hukuku devre dışı bırakarak yönetmeye devam edecek. Etrafımız kaynıyor. Etrafımız ateş çemberi. Kendilerini dokunulmazlık zırhıyla kuşatılmış ilahi bir varlık olarak mı görüyorlar.

Biz HDP olarak Türkiye için bir çıkış projesi önerdik. Bakın dedik; dengeler değişiyor etrafımız ateş çemberine dönmüş zaten Türkiye’nin çözmediği kendi içinde önemli sorunlar var. En temel çıkış siyasi çözümdür. Başlatanlar da onlar bitirenler de onlar muhatap olanları yargılayanlar da onlar. Bu kadar büyük bir tutarsızlık olabilir mi?

Ama Türkiye’yi yöneten siyasi iktidar bu işi böyle yürütebileceğini düşünüyor. Bu kabul edilebilir mi? Birilerinin buna dur demesi gerekiyordu. HDP, işte tarihsel olarak böyle bir rolle siyaset sahnesine çıktı. Türkiye’de çözümün demokratik yaşamın partisi olmak. O süreçte görüşmeler diyaloglar devam ederken çatışmaları durduğu ölümlerin yaşanmadığı yaklaşık 2 buçuk yıl geçirdik. Bu 2 yıl HDP, 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13 oy alınca geri dönülemez ve hala dönemeyeceğimiz biçimde bozuldu. Çünkü siyasi iktidar barıştan demokrasiden kendisine ekmek çıkmayacağını gördü.

SAYISIZ ÖLÜM GİRİŞİMİYLE KARŞI KARŞIYA KALDIM

7 Haziran’dan sonra ortalık kan deryasına döndü ve iktidar sahipleri gözümüzün içine baka baka ‘400 vekil verseydiniz bunlar olmazdı’ dedi. Biz o zaman bu mahkeme salonlarına geleceğimizi biliyorduk. Daha fazlasını da biliyorduk ya, Allah'ın sevgili kuluyumdur, bana biraz daha yaşa demiştir. O nedenle buradayım. Sayısız ölüm tehditleriyle, taammüden ölüm girişimleriyle karşı karşıya kaldık. Selahattin Demirtaş da aynı şekilde. Biz o tarihten itibaren bu ülkede barışın kazanabileceği tavrımızın saldırıya uğrayacağını biliyorduk."

TEK ADAM DIŞINDA KALAN HERKES ‘TERÖRİST’

Karşımızda şöyle bir siyasi yapı var; tek adam, tek yargı, tek düşünce ve dışında kalan herkes terörist. Türkiye’de ‘terör örgütü’ patlaması oldu. ‘Terör propagandası’ patlaması oldu. Bu, tarihsel kırılma anlamına gelir. İktidar hiçbir sorumluluk hissetmeden herkesi terörist ilan ediyor ama şunu hesaba katmıyor, bir ülkenin kendisin de duyduğu güven açısından ne anlama geliyor. Bu, sosyolojik çürümedir. 100 bin terör örgütü propagandası yapana 50 bin örgüt üyesi var. Bir ülkede yüz binlerce terör örgütü propagandası yapan varsa, iktidarın dönüp kendisine kendi propagandasına bakması lazım. Acaba ben ne propagandası yapıyorum, Türkiye ne kadar kendine ait hissediyor.

TÜRKİYE’Yİ KENDİLERİNE BENZETMEYE ÇALIŞIYORLAR

Türkiye toplumu anayasa değişikliği ile gelen rejim değişikliğine karşı. Bunun böyle olduğu bilinmesine rağmen hiçbir şey yokmuş gibi davranmamızı bekliyorlar. Bu şizofren bir haldir. Ben bu ülkenin tek akıllısıyım demiyorum. Ama bu ülkeyi şizofrene çevirecekler. Gayrı meşru bir Anayasa; Türkiye toplumu onay vermiyor ama ‘yaptım oldu’ diyor. Silahı, gücü, yargıyı, devlet mekanizmalarını elinde tutanlar, böyle bir zorlama sadece siyaset kurumunda değil aynı zamanda tüm toplumsal yapı içinde ciddi travmalara yol açar. Bana göre; Türkiye’yi kendilerine benzetmeye çalışıyorlar, ama başaramayacaklar. Türkiye toplumu çok ciddi badireler atlattı ama Türkiye toplumu hiçbir zaman böyle zorbalar karşısında boyun eğmedi.

Türkiye’de yurttaşların tutabileceği bir dal vardı ve bu dal yeşeren güçlenen bir daldı. Bu dalı kırarsak sorun çözülür dediler. Sorun çözüldü mü, biz buradayız. Ben buradayım ha Meclis’te ha burada. Beni bu mahkeme salonlarına zorla getirenler utanacaklar. Beni bu mahkeme salonlarında halkımın temsil hakkını savunduğum için yargılayabileceğini sananlar yargılanacaklar. Bizim saklayacağımız, gizleyeceğimiz bir şey yok. Haram oy haram para yemedik. Birileriyle bir gün dost bir gün düşman olmamışız. Bir o tarafa bir bu tarafa dönmemişiz. Biz gayet rahat mahkemede bulunuruz ama onlar rahat edemeyecekler.

HER ŞEY OLAĞANÜSTÜ OLMUŞ

Sanki sarayda bir merkez bir hukuk masası var tüm yargılama süreçlerini ince ince hesaplıyor tüm ayrıntılarıyla planlıyorlar ve bunlar sahada karşımıza çıkıyor. Türkiye’de bazı mekanizmalar normal işleyebilseydi, yargı mekanizması da siyaset mekanizması da normal güzergahında gitseydi mahkeme salonunda da gerilimler yaşanmazdı. Bu mahkemenin diğerleri gibi olmayacağı da açık. Evet sizin üslubunuz var ama bu mahkemede haksız hukuksuz milletvekilliği düşürülmüş temsiliyeti yargı kararlarının üstünde olan biri yargılanıyor. Oy nedir, demokrasinin en temel kriteridir. Demokratik hukuk devletinin temel ölçütü seçme ve seçilme hürriyetini ne kadar uygulayıp uygulamadığından geçer. Hayatın olağan akışı diye bir şey kalmamış ki. Hiçbir şey olağan akmıyor. OHAL var, olağanüstü siyaset var, bürokrasi var, her şey olağanüstü.

Milletvekilliği bittikten sonra yasama süreci kapandıktan sonra hüküm uygulanır ardından hükmün uygulanması ertelenir. Bizlerin tutuklanması ile beraber artık bu içtihat kaldırıldı. Nasıl yapıldı? Meclis’teki haksız çoğunluk kullanılarak Anayasa devrildi. Bakın bu yanlışı yapan partilerden biri kendisini yollara vurmuş adalet arıyor.

HER KONUŞMAMI KÜRSÜ DE SAVUNMUŞUMDUR

Ben Meclis kürsüsünde söylemeyeceğim sözü miting meydanında söylemem. Meclis kürsüsünde egemenin yüzüne söylemediğim sözü toplantıda, açıklamada söylemem. Sözümü 3 gün sonra inkar etmem. Her konuşmam Meclis kürsüsünde savunulmuş sözlerdir. Kürsü dokunulmazlığı denen de, kürsüde söylenen sözlerin başka yerlerde tekrar edilmesi olarak tanımlanır. Bu evrensel bir tanımdır. Kürsüde söylediğim sözü her yerde onurla gururla tekrar etmiştir. Parlamento’da söylediği sözlerden cayanlar hesap vermelidir. Dün bize söz verenler demokratik siyaset, parlamentoda siyaset diyenler. O çağrıları yapanlar, Kürt halkını yıllarca oyalayanlar nerede? Onlar şimdi sadece savaş sözü söylüyor, dillerinden ellerinden kan damlıyor.

BİZ DİRENİYORUZ BİRİLERİ ADALET ARIYOR

Bizlerin tutuklanması ve HDP’ye dönük siyasi operasyonun başlamasıyla şu mesaj verildi: Demokratik siyaset yapmayın; çok tehlikeli, mayınlı alan. Ben gençlerin ne düşündüğünü merak ediyorum. Meclis’e gideceksin, yargılanacaksın, söylediğin sözlerden dolayı yargılanacaksın. Zaten iç tüzüğü değiştirmeye hazırlanıyorlar. Meclis’te ağzını açmak, elini kaldırmak yasak. Biz şükür, iyi günlerini gördük. Yarın öbür gün sola sağa dönmek cezaya bağlanır. Bu da iktidarın niyetini gösteriyor. Demokratik siyaset yapmayacaksınız mesajı verildi. Demokratik siyaset anlayışının gelişmesi onların önündeki en büyük engeldir. Cezalandırdıklarını sanıyorlar, bizler zulmün karşısında direnmeyi onur sayarız. Hz. Ali demiş ya direniriz bu duruşumuzla bu saldırganlık karşısında direnişi halkımızın duygusuna tercüman oluruz. Onur sahibi Türkiye yurttaşlarının bu zulmün karşısında direneceğinden eminiz. Bizler mahkeme salonlarında, hapishanelerde direniyoruz. Kimileri adalet için kilometrelerce yol yürüyor. Kimileri özgürlük, barış demekten vazgeçmeyerek direniyor.

TÜRKİYE HALKLARININ KAZANMA İRADESİ CEZALANDIRILMAK İSTENİYOR

Türkiye halklarının kazanma iradesi cezalandırılmak isteniyor. HDP eş başkanları siyasetçileri nezdinde Türkiye halkları cezalandırılmak isteniyor. Türkiye’de barış ve demokrasi projesi uzak bir hayal, marjinal siyaset alanının konusu olarak görülürdü. Başarıya ulaşmayacak bir alan hep muhalefette kalmanın göstergesi olarak görülürdü. Ama 7 Haziran’la birlikte bu hayallerin gerçeğe dönüşebileceğine kendileri de inandı, bütün Türkiye’yi de inandırdı. HDP bütün Türkiye halklarının hayalden gerçeğe zaferidir. Tüm Türkiye halklarının hayallerinin başarıya dönüşmesi hikayesidir. Bu hikayeyi zulümle noktalamak istediler. Ama çok şükür o hayaller hala hayatta. Hayal etmeyi ve kazanmayı bilenler oldu hep. Bu ülkenin insanları hiçbir zaman umudunu kesmeyecek. Kazandık gene kazanacağız. Bu karanlık günlerin geçeceğine yürekten inanıyorum.

EN ÇOK HEDEF ALINAN ÖZELLİĞİM CİNSİYETİM, KADINLIĞIM OLDU

Bana dönük gerçekleştirilen siyasi linç operasyonlarında en çok hedef alınan özelliğim cinsiyetim, kadınlığım oldu. Biz bu zihniyete karşı ömrümüzce mücadele ettik. ‘Bir kadın olarak sus’, ‘fazla konuşma’ diyen bir zihniyet kadının merkezi siyasette bir güç olmasına tahammül edemez. HDP merkezi siyasette, Mecliste bu kadar büyük bir güç olunca kadınların kolektif gücü de Meclise taşındı. Bizim ilk yaptığımız, Mecliste kadın parlamento grubu kurmak oldu. Bu kadın parlamento grubu kendi toplantılarını yaptı, kadınların taleplerini Meclis kürsüsüne taşıdı. Kadınların taleplerinin doğrudan merkez siyasete aktarılmasını sağlayan bir kanal açıldı. Ama geldiğimiz noktada partimize karşı başlayan operasyonların ardından ilk milletvekilliği düşürme hareketine ilk maruz kalan ben oldum. İki milletvekilimiz var milletvekilliği düşürülen, biri ben ve Diyarbakır’dan kadın milletvekili Nursel Aydoğan. Bunları tesadüf olarak görmem mümkün değil. Siyasi iktidarın sistematik kadın düşmanlığının göstergesidir.

KÖYLÜ KIZI FİGEN DE GELİR MİLLETVEKİLİ OLUR

Ben de bu partinin tutuklu eş genel başkanı olarak HDP’nin, Türkiye’nin bugünü ve geleceği olduğunu en net şekilde yeniden ifade ediyorum. Biz olduğumuz müddetçe bu topraklarda umut tükenmeyecek. Hayallerini zafere dönüştüren insanlar tükenmeyecek. Çoban çocukları, benim gibi köylü kızları milletvekili olacak. Biz olduğumuz müddetçe kadınlar, işçiler, emekçiler merkezi siyasette sesi olacak. Türkiye’de merkezi siyaset para sahibi bir avuç elitin babasının malı olmayacak Bizim tek suçumuz bu. Dedik ki ‘Meclis sizin babanızın malı değil. Köylü kızı Figen de gelir milletvekili olur, Şırnak’taki çobanın oğlu Ferhat da gelir milletvekili olur bir işçi de gelir milletvekili olur dedik. Buraları size bırakmayacağız dedik. Bu nedenle cezalandırılıyoruz. 7 Haziran’da yüzde 13 almasaydık bizi idare edebilirlerdi ama bu sınırları tanımadık. Çünkü kaybedersek ayağa kalkarız zaferler için yürümeye devam ederiz. Kazanırsak da daha büyük kazanmak için gene yürümeye devam ederiz. Biz korkuyla siyaset yapmıyoruz. Kaybetmekten korkmuyoruz.

ÖRGÜT KURDUYSAK ONU ÇATIR ÇATIR SAVUNURUZ

İddianamede saçmalık silsilesi olarak tanımlayacağım şeyler var. ‘Terör örgütü yöneticiliği’ itham ediliyorum, DTK yöneticisi olmam hasebiyle. İddianameyi hazırlayan savcıya, size bir kere daha söylemek istiyorum biz eğer bir örgüt kurduysak bir örgütün yöneticisi olduysak onu çatır çatır savunuruz. Bakın HDP’yi nasıl savunuyorum. DTK yöneticisi olduğum iddiasını tüzüğündeki ‘her milletvekili doğal delegedir‘ ifadesine dayandırıyorlar. Bu kadar komik bir şey olamaz. DTK yöneticisi olsam bunu göğsümü gere gere söylerdim, olmadan da DTK’yi savunuyorum. Kayıtlara geçsin; DTK demokratik bir kurumdur, çözüm için çalışmıştır, devletin temasa geçtiği bir kurumdur, terör örgütü ilan edilemez. Ben bir siyasi partinin eş genel başkanıyım. DTK savunulamayacak bir örgüt mü? Ben yöneticisi olduğum örgütü savunmayacak bir profile mi sahibim? Bu kadar derme çatma bir iddia. Hukuki bir savunma yapmayı da gerekli ve yararlı görmüyorum."

Duruşma 18 Eylül 2017 tarihine ertelendi.