Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu CHP İl Genel Meclisi Üyeleri toplantısında birlik çağrısı yaptı, “kenetlenelim” dedi ve küçük hesaplarla, parti içi kavgalarla yola çıkanları uyardı.

 

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında öne çıkanlar şöyle:

 

9-10 yıllık bir iktidar mazeret üretemez. Yok, öyle mazeret üretme lüksü. İktidar sensin. Yeni mi geldin? 9 yıldır yönetiyorsun Türkiye’yi. 9 yıl yöneteceksiniz, mazeretlerin arkasına saklanacaksınız, gerekçe üreteceksiniz. Gerekçe artık yok. İyi yönetilmediğini artık bütün dünyada biliyor.

 

Biz yeni bir statükoculuk anlayışıyla karşı karşıyayız. Değişim ve dönüşüm olarak vaatlerle iktidara gelenler kendi statükosunun egemen olduğu bir Türkiye’yi yarattılar. Bunu hiçbir arkadaşımın unutmasını istemem. Statükonun kurumlarını partileştirerek onları AKP’nin statükosunu güçlendirmek için kendi varlıkları haline getirdiler.

 

Şöyle bir hafızanızı yoklayın. Bunlar YÖK’e karşı değiller miydi? Karşılardı. YÖK’e karşıyız diye iktidara geldiler. Şimdi YÖK artık onların statükolarının bir parçası haline geldi. Bunlar rektör atama usullerine karşı değiller miydi? Kıyameti koparıyorlardı. Şimdi bakınız geldikleri noktaya? Partizanca rektör atamalarına aynen devam ediyorlar. Hiç şikayet etmeden. Bunlar demiyorlar mıydı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu resmi ideolojinin statükosudur diye? Buyurun gelinen noktaya bakın. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu AKP’nin arka bahçesi haline dönüştürüldü ve statükonun bir numaralı ismi olarak ortaya çıktı. Daha bu listeyi uzatabiliriz değerli arkadaşlarım.

 

Spor kuruluşlarından tutun Türkiye Bilimler Akademisine kadar. Sivil toplum örgütlerinden tutun basın kuruluşlarına kadar. Meslek teşekküllerinden tutun sendikalara kadar parti organı haline gelmeyen hiçbir kurum kalmadı. Onun için AKP’nin mazeret üretmeye hakkı yoktur. AKP kendi statükosunu oluşturmuştur ve bu statükoyla yola devam etmektedir.

 

Hatırlarsınız değerli arkadaşlarım, darbecilerin sıkıyönetim mahkemeleri vardı. Vesayetçilerin Devlet Güvenlik Mahkemeleri vardı. Şimdi statükocuların Özel Yetkili Mahkemeleri var. Karşı çıkanların cezalandırıldığı, hapse atıldığı, delillerin üretildiği, tutuklu insanların aylarca yıllarca hapislerde kaldığı bir düzeni yaşıyoruz. Bu düzen AKP düzenidir. Bu düzende hukuk yoktur. Bu düzende adalet yoktur. Bu düzende halka hesap vermek yoktur. Bu düzende saydamlık yoktur. Bu düzen yolsuzlukla, yoksullukla, adaletsizlikle beslenen bir düzendir. Bunu çok iyi anlatmanız lazım. Her yere gidip söylememiz lazım.

 

Özel yetkili mahkemeler birer operasyon mahkemeleridir bunu da unutmayın. Doğal yargılama sisteminin dışındadır bu mahkemeler. Bu mahkemeler AKP iktidarına karşı çıkan sivil toplum kuruluşlarının, gazetecilerin, yazarların, çizerlerin, üniversite hocalarının toplanıp mahkum edildiği mahkemelerdir.

 

O nedenle hukukun üstünlüğü Türkiye’de yoktur. Üstünlerin hukuku vardır. Güçlülerin hukuku vardır. Ama buna karşılık ayakta duran bir umut vardır. O da CHP’dir ve statükoya karşıdır.

 

Bakınız, tarihe göreceksiniz. Hegemonyasını kuranlar, statükocular hep böyle iktidar olmuşlardır. Tarihte binlerce örneği vardır bunun. Ama bizim bir görevimiz var CHP olarak. Bu ülkeye cumhuriyeti, bu ülkeye demokrasiyi getiren bir parti olarak özgürlükleri sonuna kadar savunacağız. Hukukun üstünlüğünü sonuna kadar savunacağız. Demokrasiyi sonuna kadar savunacağız. İnsan haklarını sonuna kadar savunacağız. Kadın-erkek eşitliğini sonuna kadar savunacağız. Özerk üniversiteleri sonuna kadar savunacağız. Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sonuna kadar savunacağız. Bu bizim görevimizdir.

 

Türkiye’de sorunlar var, dünyada da sorunlar var. Dünyadaki sorunlara da kayıtsız kalamayız. Hiçbir aydın, ülkesini seven hiçbir kişi sadece ülkesinin değil dünyanın da sorunlarına bakmak durumundadır.

 

Şöyle bir düşünün. Geliri 40 bin dolar olan, hatta 40 bin doların üstünde olan ülkelere bakın. Sokaklarda insanlar yürüyorlar. New York’ta yürüyorlar, Londra’da yürüyorlar, Brüksel’de yürüyorlar, Berlin’de yürüyorlar, Roma’da yürüyorlar. Niçin yürüyorlar? Geliri 40 bin doların üstünde ve bir başka tabloya bakalım. Bir de geliri çok düşük olan yerler var. Tunus’ta işportacılık yapan bir üniversite mezununun kendisini yakmasıyla başlayan Arap Baharına bakın. Tablolar ve istemler farklı görünmekle beraber ortak bir paydası var bütün bu eylemlerin. Dünyada reel insanı bulmak, sosyal devleti yakalamak istiyoruz. Hiç kimse aç kalmasın bu dünyada. Biz Türkiye’de istiyoruz. Ama dünyada da istiyoruz.

 

Yandaşa ayrı hukuk, vatandaşa ayrı hukuk uyguluyorlar. Böyle bir anlayış olabilir mi? Yandaşa ayrı hukuk uygulanacak, el üstünde taşınacak, karakola gittiği zaman yandaş vali de derhal karakola gidecek. Aman sakın burnu kanamasın diye. Öbür tarafta İzmir’de bir kadın kelepçeli dövülecek ve siz buna demokrasi diyeceksiniz.

Öyle küçük hesaplarla, parti içi kavgalarla yola çıkanlar yollarını bizden ayırsınlar. Bizim hedefimiz ayrı. Ortak bir hedefe kilitlendik biz. O hedef Türkiye’nin aydınlanmasıdır. İnsanın aydınlanmasıdır. İnsanın sorunlarının çözülmesidir. Bu hedef doğrultusunda elbette mücadele edeceğiz.