16 Ocak 2011 tarihinde odatv.com ve sol.org.tr adreslerinden yayın yapmakta olan iki internet sitesinde Ufuk Uras’a yönelik bazı iddialar dile getirildi.

İDDİA NEYDİ?

Doğu Perinçek ve Aydınlık çizgisinde yayın yapan ve Soner Yalçın’ın imtiyaz sahibi olduğu odatv.com’daki iddia şöyleydi:

“Ufuk Uras’ın uzun bir sessizlikten sonra ilk icraatı yardımcı doçent atamalarında süre sınırlamasının kaldırılması için kanun teklifi vermesi oldu. Uras’ın verdiği kanun teklifi kabul görürse yardımcı doçentler için 12 yıllık süre sınırı kalkacak. Bu durumda bir yardımcı doçent 12 yıl sınırı olmadan, görevine devam edebilecek.

Ufuk Uras, milletvekili seçilmeden önce İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yardımcı doçentlik kadrosundaydı. Uzun yıllardır yardımcı doçent olan Uras’ın verdiği önerge, milletvekilliğinin ardından tekrar üniversiteye geri döneceğini gösteriyordu. Kısacası uzun süredir ortada görünmeyen Uras, son önergesini bizzat kendisi için vermişti.

Ufuk Uras ne için kanun teklifi verdiğini de bilmiyor. Yardımcı doçentlikte maksimum atama süresi 2547 sayılı yasada 12 yıl olarak belirtilmişti. Ancak 12 yıllık süre 28.06.2000 tarih ve 4584 sayılı yasa (sayı:24093 mükerrer Resmi Gazete ) ile zaten kaldırılmıştı. Bu yasa ile 2547 sayılı Yükseköğretim kanununa eklenen Geçici 47. Maddeye göre, “Yardımcı doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlama kaldırılmıştır.”

Kısacası Uras, 10 yıl önce kaldırılan bir kanunun tekrar kaldırılması için teklif verdi. Ufuk Uras’ın yasama çalışmalarıyla ne kadar ilgili olduğunu gösteren bu örnek hafızalardan silinmeyecek.”

UFUK URAS NE DEDİ?

16 Ocak 2011 tarihinde odatv.com ve sol.org.tr adreslerinden yayın yapmakta olan iki internet sitesinde şahsımı hedef alan ve bütünüyle asılsız bir metin maalesef ''haber'' kisvesi altında yayınlanmıştır.

Bir haber sitesine, herhangi bir konuyu haberleştirirken her şeyden önce işin doğrusunu araştırmış olmak gibi bir sorumluluk düşer. Belli ki söz konusu haber sitelerinin editörleri ya böyle bir sorumluluktan bütünüyle bi haberler, yahut da söz konusu olan benim şahsımda özgürlükçü sol fikirlere çamur atmak olunca her türlü sorumluluğu bir yana bırakıveriyorlar.

İşin doğrusu şudur: 12 Eylül hukukunun bir ürünü olan 2547 sayılı Yükseköğretim kanunu uyarınca yardımcı doçentlik kadroları için ''Yardımcı doçentler her seferinde ikişer ya da üçer yıllık süreler için en çok 12 yıla kadar atanabilirler” hükmü getirilmiştir. Daha sonra çıkartılan ek madde ile ''Yardımcı doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlama kaldırılmıştır'' biçiminde bir düzenlemeye gidilmiş ise de bu değişikli çeşitli üniversiteler tarafından farklı yorumlanmış ve süre sınırlaması gerekçesi ile pek çok öğretim üyesinin görevlerine keyfi biçimde son verilmiştir. Eğitim-Sen'li öğretim üyeleri bu konuda uzun bir hukuk mücadelesi yürütmüş, bu hukuk mücadelesi neticesinde görevlere geri dönülmesi temin edilebilmiştir. Belli ki söz konusu yazıyı kaleme alanların kamu çalışanları mücadelesi ile alakası yoktur ve bu nedenle de baltayı taşa vurmaktadırlar.

Verilen hukuk mücadelesi neticesinde göreve geri dönüş mümkün olabilmiş olsa da mağduriyetler bütünüyle ortadan kaldırılamamıştır. Zira mevcut uygulamaya göre bu kadrodakiler üniversitede kalmayı başarsalar dahi dereceleri 3.8'de sabitleniyor.  Verdiğimiz kanun teklifi bu mağduriyetin de giderilmesini, öğretim elemanlarının özlük haklarının bir gereği olan 1.4'e dek yükselmesinin önündeki yasal engelin ortadan kaldırılmasını amaçlamaktadır.

Habercilik etiğinden olduğu gibi emek güçlerinin mücadelelerinden de habersiz olan yazarların ''10 yıl önce kaldırıldı'' dediği uygulamanın bugün binlerce mağduru vardır. Yasa teklifimiz bu mağduriyeti gidermeye yöneliktir.

Haberin buraya kadar olan bölümünün bilgi eksikliğinden ve basiretsiz habercilikten kaynaklı bir maddi hata olduğu düşünülebilir. Ancak haberin devamında bunun şahsımla ilgili bir menfaat arayışı iddiası ile ilişkilendirilmesi, sadece bilgi eksikliğinin değil, aynı zamanda bir etik eksikliğinin ve gözü büsbütün kararmış olma durumunun da olduğunun karinesi olsa gerek.

Bütün akademik yaşamı boyunca öğretim elemanlarının demokratik mücadelesinde aktif biçimde görev almış, Öğretim Elemanları Sendikası başkanlığında bulunmuş ve 25 yılını doldurduktan sonra üniversiteden emekli olmuş biri olarak şahsımın söz konusu yasal düzenlemenin sonuçları ile uzaktan ya da yakından bir ilgisi bulunmuyor. Belli ki söz konusu haber sitelerinde kalem oynatanlar, Eğitim-Sen'in verdiği mücadeleden habersiz oldukları gibi Emekli-Sen'in verdiği mücadeleden de habersizler. Sınıf mücadelesi lafı edeceklerine o mücadelenin içinde olsalardı zaten bu skandal yanlışı da yapmazlardı.

Neticede söz konusu haberleri yapanların haklı olduğu bir tek şey var. O da orta yerde bir skandal olduğudur. Bu da gözü kararmış kimi çevrelerin özgürlükçü sol fikirleri karalayabilmek adına altına imza attıkları habercilik skandalından başka bir şey değildir.