Gazeteci Murat Yetkin, Suriye’de ‘Güvenli Bölge’ konusunda varılan noktayı ele aldı.

Yetkin, Suriye’ye yapılacak bir harekatta yaşanabilecek zorluklara da değindi.

ABD'nin Fıratın doğusuna operasyona destek vermeyeceği açıklamasına da değinen Yetkin, "Beyaz Saray açıklaması yapılır yapılmaz, ABD medyasında, Trump’ın Türkiye’nin “müttefik Kürtlere saldırmasına” izin verdiği, “Kürtleri sattığı” yorumları başladı. Bunda şu ara yükselen Trump karşıtlığının da payı var ama, özellikle Amerikan askeriyesinin de bu kampanyaya el altında destek olması beklenebilir." dedi.

Yetkin’in yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump’la 6 Ekim’deki telefon görüşmesi sonrasında Beyaz Saray Türkiye’nin “çok yakında” Suriye’nin kuzeyine gireceğini Pazar gecesi olmasına rağmen acilen duyurdu.

O saatlerde “Barış Pınarı” harekatının eli kulağında olduğu haberleri Suriye sınırına artan askeri sevkiyat fotoğrafları eşliğinde sosyal medyada en çok anılan “trend topic” konu olmuştu.

Harekatın, Erdoğan’ın 1 Ekim Meclis açılışında cümle içinde kullandığı “Barış Pınarı” adıyla başlayacağı anlaşılıyor. Pınar sözcüğü, Kobani adıyla da bilinen ve PKK’nın Suriye kolu PYD’nin önemli merkezlerinden sayılan Ayn el-Arab, Arap Pınarı ilçesine gönderme olabilir. Türkiye’nin Suriye’deki PKK konusunda ABD ile arasının açılması da 2014 Ekim ayında Erdoğan ile dönemin ABD Başkanı Barack Obama arasında Kobani’ye yönelik IŞİD saldırıları üzerine yapılan telefon görüşmesiyle başlamıştı. Kobani, ya da Ayn el-Arab’ın harekatının asli hedefleri arasında bulunacağı söylenebilir, keza Fırat’ın batısındaki Münbiç’in de.

Son bir kaç gündür Şanlıurfa’da Ceyş el-Vatan, Vatan Ordusu adı altında (Ankara’daki 16 Eylül Astana toplantısı ardından) yeniden örgütlenen eski ÖSO’nun da bu harekatın ön safında yer alacağı anlaşılıyor.

Göstere göstere geldi

Türkiye bu harekatı ABD olsa da, olmasa da yapacağını aylardır söylüyordu. Erdoğan daha önce Cerablus’a, Afrin’e girilemeyeceği söylendiği halinde girildiğinin örneklerini veriyordu. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, en son 4 Ekim’de ABD’li mevkidaşı Mark Esper ile telefon görüşmesinde, Güvenli Bölge konusunda oyalama devam ederse temasların kesileceğini söylediğini açıklamıştı. Anlaşılan o noktaya gelindi.

Belli ki ABD de, Türkiye’de iki NATO ordusunun birbirlerine kurşun sıkma ihtimalini önlemek için bu zemini kabul etmek durumunda kaldı.

Gerçi arada bir fark var. Fırat’ın Batısındaki Cerablus ve Afrin harekatları, Rusya’nın hava kontrolünde olan bölgede yapılmıştı; Suriye birliklerine saldırı olmadığı takdirde Rusya’nın onayı vardı. Oysa Fırat’ın Doğusu fiilen Amerikan hava kontrolünde. Gerçi Beyaz Saray açıklamasından Türkiye’ye destek olunmasa da, engel de olunmayacağı sonucunu çıkarmak mümkün. Ama ABD Merkezi Komutanlık (CENTCOM) IŞİD’e karşı lejyoner güç olarak kullandığı PYD’nin milis gücü YPG’ye son beş yıldır düzenli ordu eğitimi verdi, zırhlı araçlar, tanksavarlar ve yerden havaya füzelerle donattı. Geçenlerde İncirlik’ten kalkan F-16’larla düşürülen insansız hava aracının da YPG’ye ait olduğu yolunda istihbarat mevcut.

Yani bu mücadelenin öncekilerden çetin geçeceği söylenebilir. Nitekim “ABD sözünde durmadı, çekiliyor” diyen YPG direneceğini açıkladı. Ama Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu harekata uzun süredir hazırlandığı, yeni silahlar dahil önemli yığınak yapıldığı ve hem ordu, hem kamuoyunun psikolojik olarak bu harekata hazırlandığı da unutulmamalı. Örneğin aylardır Irak’ın Suriye ve Türkiye sınır bölgesinin  Pençe harekatıyla baskı altına alınması bu planlamanın parçasıydı. 

Ok yaydan çıkarken

Aynı şekilde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD, Rusya, İran liderleri Donald Trump, Vladimir Putin ve Hasan Ruhani ile görüşürken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve MSB Hulusi Akar da kendi muhataplarıyla yoğun diplomasi yürüttü.

Geldiğimiz noktada bu diplomasinin “destek olmuyorsanız, köstek olmayın” merkezli sonuç alabildiği görülüyor.

Bu çerçevede Akar-Esper görüşmesi ardından Ankara ve Washington’dan yapılan açıklamalar arasındaki farka dikkat çekmek gerekiyor. MSB açıklamasında PKK/PYD ile mücadelenin, Pentagon açıklamasında ise IŞİD’le mücadelenin konuşulduğu söyleniyordu. İkisi de doğruydu ama taraflar kendi önem verdiği konuyu öne çıkarmıştı; yani aslında ip o noktada kopmuştu.

ABD: IŞİD sorumluluğu Türkiye’de

Bu konu 6 Ekim’de Erdoğan-Trump görüşmesi sonrasında yapılan açıklamada da ön plandaydı. Beyaz Saray açıklamasında, İngiltere, Fransa ve Almanya ile yapılan görüşmelerde, hiç birisinin kendi vatandaşı IŞİD üyelerini almayı kabul etmediği, dolayısıyla son iki yılda yakalanmış IŞİD üyelerinin sorumluluğunun Türkiye’ye ait olduğu söyleniyor. 

Bunun anlamı, halen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) paravan ismi altında ABD ile işbirliği yapan PKK’nın elindeki IŞİD esirlerini serbest bırakabileceği ihtimalidir. Nitekim YPG “ABD sözünde durmadı” demesinin bir anlamı da budur. Böyle bir durum da ABD ve Avrupa medyası tarafından Türkiye’nin harekatı sonucunda IŞİD’in canlanması olarak duyurulmasına yol açabilir. Bu ihtimal Türk ordusu ve yerel destekçilerinin PKK kadar IŞİD ile de savaşması durumunu ortaya çıkarır ki, TSK bunu planlamış olmalıdır. TSK’nın bir amacı da bu harekatı olabildiğince az can kaybıyla tamamlamaktır, öyle de olmalıdır.

ABD’de “Kürtleri sattık” tepkisi

Beyaz Saray açıklaması yapılır yapılmaz, ABD medyasında, Trump’ın Türkiye’nin “müttefik Kürtlere saldırmasına” izin verdiği, “Kürtleri sattığı” yorumları başladı.

Bunda şu ara yükselen Trump karşıtlığının da payı var ama, özellikle Amerikan askeriyesinin de bu kampanyaya el altında destek olması beklenebilir. 

Gerçi ABD ve Kürt hareketlerinin İkinci Dünya Savaşından sonra gelişen işbirliği tarihi, kullanılıp son anda ortada bırakılma üzerine kuruludur. Ancak bu konu da baş ağrıtmaya aday.

Harekatın süresi var mı?

Cumhurbaşkanlığı açıklamasında Erdoğan ve Trump’ın gelecek ay Washington’da bir görüşme yapacakları da duyuruldu. Erdoğan geçen ay BM Zirvesi sırasında Trump ile görüşememişti, bu defaki görüşmenin özel olarak Suriye harekatı üzerine olacağı söylenebilir.

Dolayısıyla Türkiye’nin bu görüşmeye kadar kontrol altına aldığı bölgeler önem taşıyacak.

Suriye harekatının S-400/F-35 krizinden ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarma iddiasına oradan Fethullah Gülen’in iadesine dek Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkileyeceğini konuşmanın muhtemelen sırası değil şimdi.

Türkiye ABD’ye rağmen başlatacağı anlaşılan bu harekatla sadece Suriye iç savaşında değil, bölgenin Suudi Arabistan’dan İsrail’e bu konuya taraf olan bütün ilişkilerinde yeni bir sayfayı açacağı söylenebilir.