HDP Örgütlenmeden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Dersim Milletvekili Alican Önlü, Dersim tartışmasına ilişkin Meclis'te basın toplantısı düzenledi.

TKP'nin açıklamasına tepki gösteren Önlü, "“Yersizdir, gereksizdir' diyen zihniyet Dersim 38’de bu tertele yapılırken aynı söylemleri kullanmıştır" dedi.

Alican Önlü'nün açıklamaları şöyle:

Bildiğiniz gibi 31 Mart seçimlerinden sonra daha önce kayyım tarafından indirilen Dersim tabelasının yeniden asılması için Dersim HDP meclis grubumuz tarafından önerge verildi. 

Bu konuda valilik ve yerel mahkemeler tarafından yürütmeyi durdurma kararı alındı. Bu mesele sadece yargıya intikal etmedi, aynı zamanda kamuoyunda yoğun tartışıldı. Belki de tarihin güncel halidir bu. Dersim'de 38’de yaşananların hem zihniyet olarak hem yaklaşım olarak tekerrürü ve dışa vurumudur. 90 yıldır Dersim ve Tunceli çatışması var. 

Bildiğiniz gibi, Dersim ve Tunceli konusunda kamuoyunda 3 farklı yaklaşım var. Biri “Dersim diye bir yer yok, Dersim diye bir coğrafya ve isim yok” yaklaşımıdır. Biliyorsunuz 38’de uluslararası literatürde soykırım olarak tanımlanan ve Dersim halkının ‘tertele’ olarak yorumladığı sürece gidilirken hazırlanan bütün raporlar, yapılan bütün askeri planlamalar Dersim adıyla yapılmıştır. Bunlar devletin arşivinde de bulunmaktadır. Bu tertele hazırlanırken Dersim Eyaleti olarak hazırlanmıştır. Askeri harekatlar planlanırken Dersim Harekatı olarak isimlendirilmiştir. Demek ki Osmanlı’dan beri Dersim diye bir yer var. 

Bir diğer yaklaşım, “yok hükmündedir” yaklaşımıdır. Tam da aslında Dersim Tertelesi de sadece kaldırılan ve yok hükmünde sayılan bir tabela değildir. İttihatçı bu zihniyet o dönemde halkın kendisini, dilini, kültürünü, tarihini yok hükmünde sayıyordu; onun için böyle bir vahşet, katliam, soykırım yaşandı. Çünkü yok hükmünde sayıyorlardı. 

AKIBET DEDİKLERİ ŞEYİ AİLEMİN YAŞADIKLARINDAN BİLİYORUM

Diğeri de “bu kararı ayaklar altına alacağız” yaklaşımıdır. O zaman bütün insanlık ayaklar altına alındı. İnsani ve ahlaki değerler ayaklar altına alındı. Aynı zihniyetin ‘Bu kararı alanlar, bunda ısrar edenler kendi dedelerinin sonunu bilmelidir. Aynı akıbet kendilerini bekliyor’ söylemi oldu. Neydi dedelerimizin yaşadıkları? Bizatihi kendi ailemden 56 insanın kaybı söz konusu, 90 yaşındakilerden 6 aylık bebeğe kadar. İşte dedelerimizin akıbeti buydu: kadınların karınları deşilerek, katliamlar yapılarak, yakıp yıkarak, sürgün edilerek... İşte akıbet dediği şey budur, övündüğü şey budur. 

Bu kadar vahşeti yaşarken onurlu bir şekilde darağacına gittiler. Tabii ki dedelerimizin akıbetini bugün de Cizre’de Sur’da yaşadık, Dersim’de yaşıyoruz hala. Ama dedelerimizin sadece akıbeti değil aynı zamanda onurlu bir direnişi de vardı. Seyit Rıza’nın da dediği gibi. 'Yapılan bütün entrika, hilelerinizle baş edemedim' diyor Seyit Rıza, ama bugün torunları baş ediyor. “Size boyun eğmedim” diyor ve size torunları da boyun eğmiyor. Eğer akıbet deniliyorsa budur. Kendi dedelerinin (tehdit edenlerin) değil ama kendi zihniyetlerinin akıbeti aynı olacak. İttihatçı zihniyetin o gün Ermeni, Alevi halkına yaşattığı soykırımları mı devralmak istiyorlar? Aynı yöntemle mi bu halkın sonunu hazırlamak istiyorlar? 

TKP'YE SERT TEPKİ

Bir diğer yaklaşım ise “zamanı değildi, yersizdi” yaklaşımıdır. Tam da 31 Mart seçimlerinden sonra o halktan oy almış bir siyasi partinin, TKP’nin kullandığı bir söylemdir. “Yersizdir, gereksizdir” diyen zihniyet Dersim 38’de bu tertele yapılırken aynı söylemleri kullanmıştır. Ne hikmetse tarih kendini tekerrür ediyor. TKP’nin o dönemdeki bir yetkilisi Dersim 38’deki tertele için ‘Bu, medeniyet götürmek isteyen Ankara yönetimi ile yereldeki Kürt feodal gerici aşiretlerin mücadelesidir ve oradaki bir isyanı bastırmadır. Bu bu ülkenin kendi iç sorunudur.’ demiştir.Tıpkı o halk katledilirken yersiz bir halk olarak görmesi gibi bugün de o halktan oy alırken o halkın dilini, kültürünü, inancını gereksiz görüyor. 

Esas olan 90 yıldır süren Dersim ve Tunceli çatışması ve mücadelesidir. Dersim'de 38’de de hem katliam hem soykırım hem de asimilasyon yapıldı. Tam da bugün ne hikmetse hepsi tarihte yaşanan bu vahşetin, bu tertelenin misyonunu neredeyse devralmışlardır. 

TUNCELİ, DERSİM TERTELESİNİN İSMİDİR

Bir diğer yaklaşım ise Dersim’de ısrar edenlerdir. O tabela mutlaka yerine asılmalıdır diyen yaklaşımdır. 38’de insanlar katliama uğrarken, bir isyan falan yoktu. İnsanların kendisini, doğasını, kültürünü ve kimliği ile yönetme isteğiydi. Dersim olarak kendisini yaşatmak istiyordu. Buna karşı terteleyi gerçekleştirenler de Tunceli zihniyetiydi. Aslında Dersim Tertelesinin ismi Tunceli’dir. Ama buna karşı kendi kimliğini savunmak da halkın kendisini yönetme planına aralanan kapıdır. 

Biliyorsunuz, bir önceki dönem belediye yönetimimiz, meclis kararıyla Dersim tabelasını asmıştı. Ama bu yalnızca bir tabela asma kararı değildi. Yerel yönetimlerimiz o tabelanın altında o halkın dilini, inancını, doğasını yeniden yaşatıyordu. Bir önceki belediye meclis yönetimimiz tabelayı astıktan sonra, yalnızca tabelayla sınırlı kalmadı; o halkın diline ve inancına göre hizmet üretti. Kadın, gençlik ve inanç merkezleri açtı. Bu temelde hizmet anlayışı ile kurumlar açtı. Bildiğiniz gibi daha sonra kayyım atanırken 90 yıllık o zihniyet, ilk başta o tabelayı indirdi. 

TEKNİK BİR MESELE DEĞİL

Tabelayı indirdikten sonra da aynı şekilde Dersim’in dilini, kültürünü inkar etti; kadın ve çocuk kurumlarını kapattı. Tabelanın asılması ya da indirilmesi teknik bir mesele değildir ve sadece bir ismin asılması ya da indirilmesi değildir. Tam tersine o tabela asılırken tarih boyunca asimile edilmiş, yok sayılmış, kıyıma uğratılmış bir kimliğin açığa çıkarılmasıydı. O tabelanın indirilmesi tekrar o dilin ve kültürün yok edilmesi ve indirilmesiydi, yani kimliğini gömmekti. 

Bugün burada asıl yapmamız gereken şeyler vardır. Ya Dersim Tertelesi gibi temel sorularımızı şiddet, inkar ve bastırma yöntemleriyle çözmeye gideriz ya da demokratik siyasetle, toplumsal uzlaşma ile beraber yaşamanın zeminini yaşarız.

Biliyorsunuz geçen günlerde Sayın Öcalan ile avukatları görüştü. Bir taraf sorunlara yaklaşımında demokratik uzlaşmayı esas alırken, buna karşın iki gün önce güneye askeri operasyon düzenlendi. Bu sadece Dersim’de yaşanmıyor. Yaşanması gereken şudur; bütün sorunlarımızı İttihatçı kafayla yok sayarak değil bir terteleyi meşruymuş, çözüm yöntemiymiş gibi dayatacağımıza tam tersine bir demokratik uzlaşı yöntemiyle çözmeyi seçmeliyiz. 

FAŞİZANE TEHDİTLER YERİNE TARİHİNİZLE YÜZLEŞİN

Buradaki taleplerimiz ise birincisi, Dersim 38 Tertelesi bu çatı altında yasalaştırıldı, kanunları bu çatı altında yapıldı. Dersim kanunu var, hala da yürürlükte. 4 Mayıs Bakanlar Kurulu kararı var bu terteleyi yasallaştıran karar. Belki de ilk önce bu çatı altında birbirimize faşizane tehditler edeceğimize ilk önce bu çatıyla yüzleşmeliyiz. Bu terteleyi yasallaştıran bu çatıysa o zaman bunun bütün tahribatlarını yaratan kendisiyle yüzleşmelidir. 

Dersim 38 Tertelesine ilişkin bir araştırma komisyonu mutlaka kurulmalıdır. Eğer yer isimleri değiştirilecekse ve bunun için bir kanun çıkarılması gerekiyorsa, bu yapılmalıdır. Halen Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri beli değil. Bunların yerinin açığa çıkarılması gerekiyor. Meclis bunları planladı ama hala birçok şey karanlıkta. O zaman bu meclisin arşivlerini tümüyle açması gerekiyor. Dersim Soykırımı’nın bir de sürgünü var. Bu sürgünün nereden yapıldığı Dersim 38’de, halen açığa çıkarılmamış resmi kayıtlara 12 bin olarak geçen ama esasında 70 bin olan, katliamda mağdur olan ailelerin mağduriyeti karşılanmalıdır.