HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Manisa Turgutlu’da halk buluşmasına katılarak gündemi değerlendirdi.

Temelli, “Türkiye halkları yan yana gelerek bu ceberut iktidarın karşısında, bu doğayı ve emeği sömüren sistemin karşısında durabilirse bir şansımız olabilir. Her türlü zulme karşı bunun mücadelesini verdik. Roboski’de çocuklarımız ve evlatlarımız parçalanırken yine barış dedik. Ama şunu da dedik; “bu adaletsizliğin hesabını bir gün mutlaka soracağız”. Roboski’de 7 yılı geride bıraktık. Tam 7 yıldır orada hayatını kaybedenler her gün bize sesleniyor. Adalet isteyen bu sesi duyuyoruz” dedi.

Temelli, şunları söyledi:

LEYLA GÜVEN 50 GÜNDÜR DİRENİYOR

Leyla Güven, güçlü duruşuyla açlık grevinde 50 günü geride bıraktı. Bizler Leyla Güven’in sesine ses katmalıyız. O sesi her yere taşımalıyız. Geç kalmamak, telafisi mümkün olmayan acılara yol açmamak için Leyla Güven’in sesine ses katmalıyız. ‘Leyla Güven ölümün karşısına dikildi’ dedim, çünkü bu iktidar ölümden, şiddetten, zulümden besleniyor. Buna karşı çıkmak öncelikli görevimizdir. Yaşam için, insanlık için, doğa için bu zulme karşı çıkmak bizim öncelikli görevimizdir. Bu zulüm var olduğu sürece tecrit ve savaş devam edecek. Halklar karşı karşıya gelmeye, nefret tohumları ekilmeye devam edilecek. Bu nefret tohumları ne kadar derine atılmış olursa olsun onu söküp atmak boynumuzun borcudur.

‘ÖNÜMÜZDE İKİ SEÇENEK VAR: YA TECRİT YA DEMOKRASİ’

Önümüzde iki seçenek var; ya tecrit ya demokrasi, ya diktatörlük ya demokrasi, ya zorbalık ya demokrasi. Bizim tercihimiz demokrasidir. Tecride, zorbalığa diktatörlüğe karşı tercihimiz demokrasidir. Bu ülkede soluk alan herkesi demokrasiden yana tercihte bulunmaya çağırıyoruz. Ya şimdi bu zorbalığa itiraz ederiz ya da bu zorbalık gelir haklarımızı ve yaşamımızı gasp eder. İşte o yüzden Leyla Güven bedeniyle bu zorbalığın karşısına dikiliyor. Fikir ve bedeniyle faşizme geçit yok diyor. Biz de diyoruz ki “faşizme karşı omuz omuza mücadele zamanıdır”.

‘KÜRT MESELESİ ÇÖZÜLMEDEN HİÇBİR MESELE ÇÖZÜLMEZ’

Faşizm bu örgüsünü tecrit üzerinden kuruyor. Çünkü bu ülkenin en temel meselesi Kürt meselesidir. Fakat Kürt meselesi Kürtlere dair bir sorunu çözmek için ortaya çıkmış bir mesele değil. Bugün Kürt meselesi küresel bir meseledir, bugün Kürt meselesi Orta Doğu’da siyasetin neden merkezi bir siyaset olduğunu bize gösterir.

Kürt meselesi Türkiye’nin bütün meselelerin odak noktasıdır. Kürt meselesi çözülmeden herhangi bir meseleyi çözmek mümkün değildir. Ya da tersine; Kürt meselesi çözülmediği sürece bu savaş iktidarı yoluna devam edecek. O zaman önceliğimiz Kürt meselesini çözmektir. Kürt meselesini çözersek bir geleceği var edebiliriz.

Bu fikir bizi çağıran fikirdir. Kürt meselesi ve demokrasi meselesinin çözümü; geleceğe dair, tüm Türkiye ve Orta Doğu halklarının bir arada yaşamasına dair, ortak vatanımızda, demokratik cumhuriyeti inşa etmeye dair olan fikir, bizi çağıran ve buluşturan fikirdir. Bu fikir hem Türkiye, hem de Orta Doğu’nun geleceği için güçlü bir fikir ve adımdır. Bunu hayata geçirecek olan güçlü örgütümüzdür. HDP bu fikir üzerinden, yani radikal demokrasi üzerinden bu fikri büyüttü bugünlere geldi. Bu fikrin sahibine Sayın Öcalan ve İmralı’ya selam olsun.

‘DOLMABAHÇE MUTABAKATI BİRLİKTE YAŞAM MUTABAKATIYDI’

Türkiye’deki tüm sorunların çözümüne dair güçlü bir mutabakat için önemli adımların atıldığı bir dönemi geride bıraktık. Hatırlayın ağırlaştırılmış tecrit koşulları başlamadan önce, 5 Nisan’dan önce konuştuğumuz şey Dolmabahçe Mutabakatı’ydı. Dolmabahçe Mutabakatı demokrasi çağrısı için güçlü bir mutabakattı.

Bugünkü rejime bir itirazı örgütlemeliyiz ve onun için ayağa kalkmalıyız. Laik demokratik bir cumhuriyeti var etmek istiyorsak bir mutabakat etrafında yan yana gelmeliyiz. İşte Dolmabahçe Mutabakatı bu mukatabattı ve Türkiye’de geleceğini arayan herkese çağrı yapıyordu. Eşit yurttaşlık temelinde bir demokrasi çağrısıydı.

Eşit yurttaşlık çerçevesinde herkesi çağıran bu mutabakatı iktidar elinin tersiyle itti ve çökertme planını hayatını geçirdiler. Madem bunlar çökertme planı peşindeler o zaman bu planın altında çöküp gidecekler. Biz inanıyoruz ki Türkiye halkları, hangi inançtan, etnik kökenden, hangi siyasi düşünce ve toplumsal katmandan gelirse gelsin ortak bir mutabakata ihtiyaç duyuyoruz. Bir arada yaşamasını sağlayacak ortak bir mutabakat, bu demokrasi zeminidir.

Bu zemini var etmek için mücadelemizi dünden çok daha kararlı ve güçlü bir şekilde ileriye taşımak zorundayız. Leyla Güven’in yaptığı budur. Bütün zindanlardaki arkadaşlarımızın yaptığı budur. Bugün 6500 arkadaşımız cezaevlerinde. Sırf demokrasi mücadelesi verdikleri için içerideler. Evi köyü yıkılmış yüz binlerce insan göç etmiş durumda. Onların bir suçu yok onların bir hayali var. Türkiye için demokrasi ve barış hayali var. Bizim de onlara sözümüz var. Bütün arkadaşlarımız, yoldaşlarımız özgür kalana, yerine yurduna dönene kadar bu politik mücadeleyi, kararlılığı üstleneceğiz ve yolumuza devam edeceğiz.

‘BİR ARAYA GELİRSEK BU CEBERUT İKTİDAR KARŞISINDA ŞANSIMIZ OLUR’

Bugün Türkiye’nin her yerinde zulüm ve şiddet var. Biz tüm Türkiye halklarına bu çağrıyı yaptık. Bugün Kürde yapılanı görmezseniz yarın bu şiddet gelir sizin kapınızı çalar. Bugün şiddet her yeri kaplarken bu duruma sırtınızı dönerseniz sırtınızdan hançerlenirsiniz.

Güveneceğiniz tek şey Türkiye halkları ve emekçileridir. Ancak, Türkiye halkları yan yana gelerek bu ceberut iktidarın karşısında, bu doğayı ve emeği sömüren sistemin karşısında durabilirse bir şansımız olabilir. Her türlü zulme karşı bunun mücadelesini verdik. Roboski’de çocuklarımız ve evlatlarımız parçalanırken yine barış dedik.

 Ama şunu da dedik; “bu adaletsizliğin hesabını bir gün mutlaka soracağız”. Roboski’de 7 yılı geride bıraktık. Tam 7 yıldır orada hayatını kaybedenler her gün bize sesleniyor. Adalet isteyen bu sesi duyuyoruz. Bu topraklara adalet geri döndüğünde bu suçun faillerinden mutlaka ama mutlaka hesap soracağız. Roboski’nin hesabını soracağımız gibi Cizre bodrumlarının da hesabını da soracağız. Suruç’ta katledilen Şenyaşar ailesinin de hesabını soracağız. Çünkü bu bizim boynumuzun borcudur.

‘YARGIÇLAR CÜBBELERİNE AKP ROZETİ TAKTI’

Biz barışı adalet için istiyoruz. Bugün bu iktidar adaleti her yerden kovdu, mahkeme salonlarından bile kovdu. Bu iktidardan adalet beklemek beyhudedir. Bu iktidar adaletini yitirdi çünkü vicdanı yok. Vicdanı olmayanın adalet duygusu olmaz. Her yerden adaleti kovup bu şiddeti var etmeye ve toplumu korkutarak sindirmeye çalışıyor. Ne kadar haklı olursanız olun haklılığınızı tescil edecek yargıç kalmadı. Yargıçlar o cübbelerine AKP rozeti taktılar. İşte Selahattin Demirtaş’ın duruşması. Her duruşmada o yargıya hukuk dersi vermesine rağmen yargıçlar o sese kulak vermediler. Hadi o sese kulak vermediniz AİHM kararına uyun dedik korktular.

Çünkü Saray'dan ben bu kararı tanımıyorum sesini duyunca onlar da sindiler. AİHM kararını tanımamak, sadece Selahattin Demirtaş’ın tahliyesini engellemek değil, bu ülkenin hukuk devletine dair olan son bağının bizzat yargıçlar eliyle koparılmasıdır. Çok tehlikelidir. Bu ülkeyi uçuruma sürükleyen, dönüşü olmayan bir yola sokmak demektir. Yargıçlar, hakimler, savcılar cesur olun, korkmayın! Adalet neyi gösteriyorsa o yönde karar verin. Neyi emrediyorsa onun gereğini yapın. Saraydan aldığınız talimatlarla hareket ederseniz siz de bu suça ortak olursunuz. Gün gelir sizden de bu suçun hesabını sorarız. Adaletsizlik her yerde, yaşamın her alanını kaplamış durumda sokakta, evde, iş yerinde.

‘SIRF KÜRT OLDUKLARI VE KÜRTÇE KONUŞTUKLARI İÇİN BU ÜLKEDE İNSANLAR ÖLDÜRÜLÜYOR’

Sırf Kürt oldukları için insanların katledildiği bir ülke. İşte Sakarya örneği. Kadir Sakçı Kürt olduğu için öldürüldü ve Sakçı ilk değildi ve bu zihniyet devam ettiği müddetçe son olmayacak. İnsanlar Kürtçe konuştukları Kürt oldukları için bu ülkede hep katledildiler.

Buna son vermek istiyoruz bu ülkede hep birlikte yaşamak istiyoruz. Evet Kürdüz bu ülkenin asli unsuruyuz, bu ülkenin halkı ve toplumuyuz. Bu ülkede kim ne kadar hakka sahipse biz de o kadar sahibiz ve asla bu hakkı elimizden alamazsınız! Bu hakları istediğimiz için başka bir halk eksik bir hakka sahip olsun demiyoruz.

Bizim kadar herkes aynı hakka sahip olsun, eşit haklar temelinde buluşalım diyoruz. Eğer biz Alevi isek Sünniler de hakka sahip olsun, Sünni isek Hristiyanlarda aynı hakka sahip olsun. İşte HDP’nin anlayışı budur. HDP’nin mücadelesi de bu zeminde büyümüştür. Buna tahammül edemiyorlar. Buna tahammül edemedikleri için her gün bize saldırmaya, bizi düşmanlaştırmaya devam ediyorlar.

‘BİZİ TUTUKLAYARAK TÜKETEMEZSİNİZ’

Her sabah kalkıyoruz, ilk karşılaştığımız haber bugün kaç arkadaşımız gözaltına alındığı haberidir. Sanıyorlar ki arkadaşlarımızı gözaltına aldıkça biz bu mücadeleden vazgeçeceğiz. Bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bu mücadele hakikatin mücadelesidir. Biz inatla hakikatin sesini yükseltmeye devam edeceğiz. Arkadaşlarımızı gözaltına alabilirsiniz, tutuklayabilirsiniz ama unutmayın bizi tüketemezsiniz. Her geçen gün büyüyoruz ve iktidara yürüyoruz.

Hiç bir arkadaşımız da ister gözaltı ister tutuklama olsun ne baş eğecek, ne boyun eğecek ne diz çökecek. Aynen Figen gibi, Sebahat gibi, Gültan gibi dimdik karşınızda dikilmeye devam edecek. Hepimizin kurtuluşu bu mücadeleden geçiyoruz. Eğer bu mücadeleyi yan yana vermezsek zulüm gelir her yerde sizi bulur. Bu zulüm bazen bomba olur, kurşun olur, ama bazen de işsizlik, açlık olur, geleceksizlik olur. Zulüm her yerde, herkes bu şiddetin girdabında.

‘MANİSA’DA MARDİN’DE KARADENİZ'DE DE YOKSULLUK HAKİM’

Bakın Manisa’ya. Manisa belki de en bereketli topraklara ve güçlü bir sanayiye sahip. Ama Manisa’da her yerde işsizlik, yoksulluk, hızla kirlenen ve talan edilen bir doğa ve emek sömürüsü var. Bu Manisa’da da Mardin’de de böyle. Karadeniz'e gidiyorsunuz orada da böyle. Her yerde giderek artan bir yoksulluk var. Ama bu iktidarı dinlediğinizde sanırsınız ki dünyanın en iyi ve adaletli ekonomisine sahip. Hayır, dünyanın en adaletsiz ekonomisine sahip. Dünya’da gelir dağılımı en adaletsiz 5 ülkeden biri bu ülke. Çünkü yolsuzluktan besleniyorlar. Çünkü ekonomideki bu adaletsizlik, sarayın şatafatın göstergesi. Sarayda şatafat arttıkça, yandaşlar zengin oldukça, ülkenin kaynakları betona gömüldükçe, halk yoksul, insanlar perişan ve açlık giderek artıyor. Bu ülkeyi açlık denen bir sınıra taşıyan bir iktidar var karşımızda.

‘AKP’NİN SÜREKLİ ÖNÜMÜZE GETİRDİĞİ ŞEY NEFRET VE KÜRT DÜŞMANLIĞIDIR’

Asgari ücret açıklandı, 2 bin 20 lira. Bu bile TÜİK’in açıklamış olduğu en az geçim standardının altında. Bu ülke yoksulluk sınırlarına ulaşmaktan çok uzak. Bu iktidarın derdi yoksullukla, açlıkla mücadele değil. Derdi kendini düşünmek. İktidarda daha fazla kalmaktır. Bunlardan besleniyor. Sürekli önümüze getirdiği şey şiddettir, nefrettir, Kürt düşmanlığıdır. Bunun bir ucu Afrin’de bir ucu Rojava’dadır. Ne zaman bu iktidar kendisini sallantıda hissetse hemen Türkiye’nin önüne bir savaş senaryosu ile çıkıyor. Afrin’de çıktıkları gibi.

Afrin'de huzur vardı insanlar kendilerini yönetiyorlardı. Afrin'deki huzur Türkiye oraya girene kadar vardı. İşte sosyal medyaya görüntüler düşüyor. Bir sürü çete, IŞİD artığı gruplar ellerinde silahlarla Afrinlileri hayatlarından bezdirdiler. Talan diz boyu. Farklı düşünce ve inançta olanlar katlediliyorlar. Kadınlar taciz ve tecavüze uğruyorlar.

Afrin gibi bir yerde, utanarak söylüyorum kadın pazarı kuruluyor. Böyle bir zihniyetten, bu ÖSO çetelerinden milli ordu kurmuş şimdi Fırat’ın doğusunu, Rojava’yı tehdit ediyor. Orada halkların bir adada kurduğu bir irade var. Rojava Gezi’nin hayalidir dedik. Çünkü insanlar yaşadıkları yerlerde söz sahibi ve yönetimde olmak ister. Üreten bizsek yöneten de biz olacağız der. Buna tahammül edemeyenler, hak gaspı peşinde koşanlar, Rojava’yı hedef haline getiriyorlar.

ULUSLARARASI TOPLUMA ÇAĞRI: IŞİD’İ BİTİRİP ÖYLE ÇIKIN

ABD çekileceğini açıkladı. Biz diyoruz ki orada halen IŞİD tehlikesi var. Uluslararası güçler yerel güçlerle beraber, IŞİD tehlikesini Suriye’de bir an önce sonlandırmalıdır. Bunun dışında hiçbir askeri anlaşma, angajman olmamalı ve bütün dış güçler bir an önce Suriye’den çekilmelidir. BM, STK’lar, uluslararası kamuoyu bu anlamda inisiyatif almalı, Suriye rejimi eski hatalarını tekrarlamadan Suriye halklarının iradesini gözeterek, eşit yurttaşlık temelinde adım atmalıdır. Kimse Suriye halklarının yerine kendisini koymamalı ve Suriye halklarının geleceğini ipotek altına almamalıdır.

Demokrasi konusunda tabii ki destek vereceğiz. Ama emperyal çıkarlar uğruna Suriye halklarının geleceği yok edilmemelidir. Türkiye’deki tüm muhalefet partileri bunu görmelidir. İktidarların seçim yatırımları uğruna kurduğu bu tuzaktan herkes sakınmalıdır. Türkiye demokrasi mücadelesi Suriye’ye barış getirecektir. Suriye’ye gelecek barış Türkiye’yi bu huzursuzluktan kurtaracaktır. Tüm demokrasi güçlerine bu konuda inisiyatif alma çağrısı yapıyoruz.

Gelin iktidarın bu savaş çığırtkanlığından, savaş tuzağından kendinizi kurtarın. Gelin el ele verelim Türkiye, Suriye ve Irak’ın bu durumdan kurtulmasını sağlayalım. Her ülkenin toprak bütünlüğü önceliğimiz ise ki öyle diyorsunuz o zaman sınır ötesi tezkeresini önümüze getirmeyin. Eğer bizim toprak bütünlüğünüz önemli ise Suriye ve Irak’ın da önemlidir. O zaman sınır ötesi denilen kavramı literatürünüzden çıkarın. Sınır ötesine ticaret olur, turizm olur, ürünler gelir gider ama asla askerler gelip gitmez. Askerler, tanklar gelip gidiyorsa orada barış ve demokrasi olmaz.  

‘İRADEMİZE İPOTEK KONULMAYACAĞINI BİR KEZ DAHA GÖSTERECEĞİZ’

Hem Orta Doğu hem Türkiye böyle bir kritik dönemde. Bu dönemde seçimlere gidiyoruz. Seçimler önemli uğraklar ama mücadelemizin sonu değil. Mesele sadece belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği değil. Mesele demokrasi meselesidir. Yerellerden başlayarak demokrasiyi inşa etme meselesidir. 2019 31 Mart’ında gerçekleştireceğimiz seçimler yerel demokrasi açısından atacağımız önemli adımlardır. Bunun gereği olarak Türkiye’nin her yerinde tüm örgütümüz ve halkımızla en güçlü şekilde bu çalışmaya katılacağız.

İrademizin ipotek altına alınamayacağını ve bu iradenin kayyumlara teslim edilmeyeceğini bu iktidara bir kez daha göstereceğiz. Bütün kayyum atanan yerlerden kayyumları söküp atacağız. Türkiye’yi kayyum utancından biz kurtaracağız. Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi için olduğumuz her yerde demokrasi güçlerine güç katacağız, güç birlikleri oluşturacağız. Türkiye’nin her yerinde HDP olarak seçimlere giriyoruz. Kendi belediye meclis ve il genel meclisleri üzerinden seçimlere giriyoruz. Türkiye’nin her yerinde alacağımız her oy bu iradeyi güçlendirecektir.

Kayyumcu zihniyetin karşısında bu özgürlükçü zihniyetin gücünü gösterecektir. Oylarımızı artırmak büyütmek faşizme karşı mücadelemizin en önemli göstergesidir. Ama bunun ötesinde belediye başkanlıkları için üzerimize düşen sorumluluğu Türkiye’nin her yerinde taşıyacağız. Kendi başımıza kazanacağımız her yerde kendi adaylarımız belediye başkanlığına gelecek. Ama kendi başımıza kazanamıyorsak bu ceberut iktidarı, cumhur-ittifakını Erdoğan rejimini geriletmek için demokrasi güçlerine güç katacağız bu iktidarı gerileteceğiz.

İlkelerimizden taviz vermeden üzerimize düşen bu sorumluluğu taşıyacağız. Tıpkı 24 Haziran’da olduğu gibi yine 7 gün 24 saat çalışacağız. Bir oy dünyayı değiştirir. Oyumuza sahip çıkacağız. O oy bizim irademiz ve geleceğimizdir. Müşahit olacağız, kapı kapı 3 ay boyunca hep birlikte çalışacağız. Göreceksiniz 31 Mart’ta sandıklara faşizmi gömüp bütün arkadaşlarımızı özgürleştireceğiz. Manisa’da, Turgutlu’da, Salihli’de her yerde bizi katletmeye çalışan, bizi yok sayan bu zihniyeti süpürüp atacağız.”