HDP Yerel Yönetimler Komisyonu tarafından “Kriz Koşullarında Yerel Demokrasi Arayışları: Biriken, Bekleyen Deneyimler ve Yeni Siyaset İmkânları Çalıştayı” düzenleniyor.

Basına kapalı gerçekleştirilen çalıştayın açılışında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Tamelli, “Bir yanıyla siyasi zor vardır diğer yanıyla iktisadi zor vardır. İki zor arasına sıkışmış bir toplum vardır, bunun meşruiyet zemini de savaştır. Kürtlere düşmanlık ve yürütülen savaş politikaları bu iki zoru meşru kılmanın aracıdır. Yoksa bu savaşın ve zorun hiç bir meşruiyetinin olmadığını çok iyi biliyoruz. Bütün seçimlerde olduğu gibi son 3 seçime bakarsak meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar görüyoruz. Hala bu zoru nasıl dayatabiliyor sorusunun yanıtı işte bu savaş anlayışındadır, savaş bütçesinde saklıdır. Bu saldırı ve zulüm politikalarında saklıdır. Bugün Kürdistan’a gittiğinizde bu işgali görmeniz mümkündür” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli şunları söyledi:

Yerel yönetimlerde iktidara gelmek, yerel yönetimlerde yerel demokrasi anlayışımızı var etmek ve bunu hayata geçirmek, Türkiye’nin sürüklendiği bu girdapta büyük bir umut yaratıyor. Bu umudu büyütmeli ve bununla iktidara gelmeliyiz.

Çağrımızı bütün Türkiye’ye yapıyoruz; tüm Türkiye’de AKP iktidarının otoriter anlayışını geriletmek çok kritik bir eşiğe işaret ediyor.

Yerel yönetim stratejimizi oluştururken kayyumları süpürüp atmak, faşizme karşı en güçlü hamleyi ortaya koymak, Türkiye’nin her yerinde doğal ve güçlü ittifaklarla AKP’ye karşı önemli bir hamleyi geliştirmek önemli.

‘TERCİHİNİ BARIŞ VE DEMOKRASİDEN YANA YAPANLAR SESİNİ YÜKSELTMELİDİR’

Faşizm örgüsü her yerde kendisini yeniden yapılandırma gayreti içinde. Erdoğan-Bahçeli görüşmesi demokrasi ittifakına karşı Cumhur İttifakı’nın yerel seçimlerde de olacağını gösteriyor. Böyle bir hamleye karşı bizler yeniden düşünmeliyiz. Bu sistemden ve rejimden mağdur olan herkese buradan çağrımızı yeniliyoruz.

Sadece bize oy verenler, bizim gibi düşünenlere değil, AKP’ye oy verenlere de çağrı yapıyoruz. Yerel yönetimlerde tercihini demokrasiden yana yapanlar Türkiye’de tercihini barıştan yana yapanlar şimdi sesini yükseltmelidir.

Ya demokrasi ya faşizm diyoruz. İnanıyoruz ki Türkiye halkları tercihini demokrasiden yana yapacaktır. 12 Eylül rejimine karşı nasıl ki, bir itirazı o koşullarda bile örgütlemişsek bugün de bu itirazı örgütleyebilir ve sandıklara taşıyabiliriz.

‘NE YAPMALI, NASIL YAPMALI SORUSUNA CEVAP ARIYORUZ’

Bu kadar önemli bir dönemde bir araya gelirken 31 Mart’tan sonra yerellerde iktidara geldiğimizde ne yapacağımız konusunda çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Yerel  Yönetimler Komisyonumuz yoğun bir çalışma sürdürüyor.

Diğer komisyonlarımızla ekonomi ve ekoloji, eğitim komisyonlarımızla ortaklaşarak yerel demokrasinin yerelde nasıl örgütleneceğini ve hayata geçirileceğini bugünden yapılandırmaya ve hazırlıklarını tamamlamaya ve geçmişin birikimlerinden gerekli dersler çıkararak bu siyasi iklimde, yeni öğrendiklerimizin de ışığında geleceğe taşımak için ne yapmalı nasıl yapmalı sorusuna cevap arıyoruz.

Bunu da bu tarz çalıştaylarla güçlendiriyoruz. Arkadaşlarımız yoğun bir çalışma içinde. HDP’nin komisyonları birer akademiye dönüşmüş durumda. Bu yoğun çalışmaları yürüten arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum, onları kutluyorum. Yerel yönetim anlayışımız 3 ayak üzerinde şekilleniyor. Birincisi kadın mücadelesi, ikincisi emek mücadelesi, diğeri ekoloji mücadelesi.

‘SİSTEMİN VE DEVLETİN TAHRİBATLARINA KARŞI YEREL DEMOKRASİYİ İNŞA ETMELİYİZ’

Kriz koşullarında yaşıyoruz. Krizin temel dinamiğinin sadece Türkiye koşularından kaynaklanmadığını biliyoruz. Türkiye’de neo-liberal sistemin yarattığı tahribatı görmeden sadece devlet meselesiyle değil; kapitalizmin sorunları ve devletin kamusal alanı düzenleme meseleleriyle birlikte bu konuyu ele almalıyız.

Yerel siyaset meselesi üzerinden siyaseten bir söz söylüyorsak yerelde ekonominin, kapitalist birikim rejiminin tahribatlarına karşı da alternatifler ortaya koymak ve yeni bir şeyler dile getirmek zorundayız. Bir yandan kapitalist sistemin krizini diğer yandan devletin yarattığı tahribatları dile getirirken, devletin ceberut anlayışına karşı yerel demokrasi üzerinden düşünmeyi amaçlıyoruz.

‘ÜRETİLEN EŞİTSİZLİKLERE KARŞI ADİL ÜRETİM VE ADİL BÖLÜŞÜMÜ ESAS ALIYORUZ’

Kapitalizm eşitsizliklerin yeniden üretildiği ve sürdürüldüğü bir sistemdir. Bu eşitsizlik artı değerin yaratılmasıyla ilgilidir. Bu artı değerin üretildiği bir mekanizmada nasıl bölüşüleceği konusunda değerlendirmeler yapmaya ihtiyacımız var.

Biz son dönem çalışmalarımızda hem kapitalizmle hem emperyalizmle mücadele hem de devletin otoriter sistemiyle mücadele kapsamında radikal demokrasi çerçevesinde çözüm arayışındayız. Nasıl bir yerel yönetim derken anti kapitalist anlayışımızla yerel yönetimin nasıl toplumsallaşacağı konusunu düşünmek istiyoruz. Bu anlamda ne yapabiliriz, nasıl yapmalıyız arayışı içindeyiz.

‘YEREL DEMOKRASİ YOL GÖSTERİCİ BİR KAVRAMDIR’

Yerel demokrasi bu anlamıyla bizim açımızdan yol gösterici bir kavram. Yerel demokrasi önemli bir tartışma başlığı. Daha fazla katılımın daha fazla demokrasi anlamına geleceğinden hareketle, temsiliyet mekanizmalarının giderek köreldiği bu sisteme karşı katılımı önceleyen bir anlayışımız var.

Üretimin nasıl olacağı üzerinde yoğunlaşıyoruz, üretimin toplumsallaşması ve bu anlamıyla eşitsizliğin giderek azaltılması önceliklerimiz arasında. Katılımcı demokrasiyi, katılımcı bütçe anlayışı ile ele almak istiyoruz. Bütçe aracılığı ile bölüşümü iyileştirmek, adaletli bir gelir dağılımı sağlamak, adaletli bir yerinden yönetimi var etmek önceliklerimiz arasında.

‘KAPİTALİZM YOKSULLUĞU YÖNETEREK KENDİSİNİ VAR EDİYOR’

Çalıştay başlıklarımızda özellikle yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı gibi konular öne çıkıyor. Yoksulluk, kapitalizmin kendisini yeniden var ettiği yerde vazgeçilmez bir dinamik. Yoksullaştırma, sistemin kendisini yeniden ürettiği zeminlerden biri.

Yoksulluğun yönetilmesi değil yoksullukla mücadeleyi öncelemeliyiz. Bunun için yerel yönetim, yerinden yönetim önümüzde önemli bir zemin olarak duruyor. Son bütçede 43.4 milyar liralık bir sosyal yardım programı açıklandı. 2019 yılında 43,4 milyar lira sosyal yardım dağıtılacak. Bu şu anlama geliyor yaklaşık 3 milyon aileye ortalama asgari ücret kadar yardım, programa alınmış oluyor. Rakamlar üç aşağı beş yukarı böyle görünüyor.

Bu yoksulluğun yönetilmesidir. Bugün asgari ücret açlık sınırının altındadır. Bugün Türkiye’de yoksulluk sınırı dediğiniz zaman asgari ücret bunun 4’te biri oranındadır ve bunu programa aldığınız zaman bu yoksulluğun yönetilmesidir. Bu bir yanıyla toplumun zorla ikna edilmesinden başka bir şey değildir. Yoksul kitlelerin zorla bu sisteme ikna edilmesi için kurulmuş bir sistemle karşı karşıyayız. Bu neo-liberal ve hayırseverlik programıdır. Bu yoksulları yığınlaştırmakta ve onların siyasal iradelerini gasp etmektedir.

‘YEDEK İŞSİZLER ORDUSU’

Diğer taraftan işsizliğin önemli bir kavram olduğunu belirtmek istiyorum. Bir yedek işsiz ordusundan bahseden Marx tam da bugün bütün dünyanın yaşadığını Türkiye’de yaşanları ifade eder. İşsizlik artmıştır, açıklanan resmi rakamların çok üstündedir.

Bunun görünmemesinin nedeni yedek işsizliğinin hayata geçirilmesidir. Çalışanların da çok ciddi bir yoksulluk girdabına sıkıştığını görüyoruz. Hayat pahalılığı giderek artmaktadır. Bu da bir kontrol etme mekanizmasıdır ve toplumu farklı yöntemlerle disipline etmektir.

‘SAVAŞ TOPLUMA DAYATILAN ZORBALIĞI MEŞRULAŞTIRMANIN ARACIDIR’

Bir yanıyla siyasi zor vardır diğer yanıyla iktisadi zor vardır. İki zor arasına sıkışmış bir toplum vardır, bunun meşruiyet zemini de savaştır. Kürtlere düşmanlık ve yürütülen savaş politikaları bu iki zoru meşru kılmanın aracıdır. Yoksa bu savaşın ve zorun hiç bir meşruiyetinin olmadığını çok iyi biliyoruz. Bütün seçimlerde olduğu gibi son 3 seçime bakarsak meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar görüyoruz.

Hala bu zoru nasıl dayatabiliyor sorusunun yanıtı işte bu savaş anlayışındadır, savaş bütçesinde saklıdır. Bu saldırı ve zulüm politikalarında saklıdır. Bugün Kürdistan’a gittiğinizde bu işgali görmeniz mümkündür.

Sadece Rojava’da sadece Afrin’de değil Cizre’ye gittiğimizde de, Şırnak’ta da aynı zulmü görmemiz mümkün. Buna karşı ne yapabiliriz yanıtlarını birlikte üretiyoruz. Faşizme karşı yapılacak yegane şey mücadeledir, barış ve demokrasi mücadelesidir. Karşılık bulmasını istediğimiz şey, buna ikna olmamış, bu düşmanlık altında sesi kısılmış olan kitlelerin, itirazını dile getiremeyen insanların itirazlarını dile getirecekleri bir zemini yaratmaktır. HDP olarak ilk günden beri bütün yaklaşımımız bu yöndedir. Alışılagelmiş bir kongre ve parti siyaseti değil herkese kapılarını açan birlikte mücadeleye davet eden bir yaklaşım içerisindeyiz. Giderek diktatörleşen bir rejime karşı demokrasi mücadelesini yükseltmek için herkesi bu mücadeleye davet etmek istiyoruz.   

Demokrat Haber/Ankara