HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temeli, milletvekilleri ve parti yöneticilerinden oluşan HDP heyeti Siirt ve ilçelerinde bayramlaşma ziyaretinde bulunuyor.

HDP İl Örgütü’nü ziyaret eden Temelli ve beraberindeki heyet daha sonra Siirt Belediyesi’ne geçti. Kurtalan’da da ziyaret de bulunacak olan Temelli akşam saatlerinde Diyarbakır’a geçecek.

Siirt Belediyesi'nde konuşan Temelli şunları söyledi:

Hep birlikte ve sayenizde önemli bir başarıya imza attık. 

Bu sadece belediyelerin kazanılması meselesi değildir, bu Türkiye’de barış ve demokrasi mücadelesinin attığı büyük bir adımdır. 31 Mart seçimlerinde Türkiye siyasetinin kulvarını değiştirdik ve Türkiye siyasetinin bugün içinde bulunduğu çıkmaza bir seçenek yarattık, bir yol açtık. Bir çıkmazın içindeyiz. Neden 2.5 yıl boyunca Siirt Belediyesi kayyım eliyle yönetildi? Neden 2,5 yıl boyunca bir kayyım coğrafyası yaratıldı?  Kayyımlarla yönetmek tekçi anlayışın, halklara dayatılmasıydı. Bu dayatmayı kırmanın en önemli tarihiydi 31 Mart. 31 Mart sadece bir seçim başarısı değil ondan öte demokrasi ve barış mücadelesinin önemli bir başarısıydı.  

Geride bıraktığımız 4 yıla dönüp baktığımızda 4 yılı iyi analiz etmek zorundayız. Bu 4 yıl Türkiye’ye dayatılan tecrittir, tekçi anlayıştır, baskıdır, zulümdür, şiddettir. HDP bugün ile Türkiye önünde yeni bir seçenek açılmışsa tam da bu 4 yıla olan itirazdan dolayıdır. Halklarımız bu dayatmayı ve tecridi kabul etmemiştir. Türkiye’nin tecritleştirilmesi anlamına gelen mutlak tecridi kabul etmemiş, Türkiye’de faşizmi kurumsallaştırmaya çalışanlara itirazını en yüksek mücadele ile dile getirmiştir. Geride bıraktığımız 4 yıl, 5 Nisan 2015 yılında başlayan bir mutlak tecrit dönemidir. Bu 4 yıl boyunca Türkiye’de her gün yeni bir hukuksuzluğa ve adaletsizliğe tanıklık ettik. Bu adaletsizlik ve hukuksuzluk ülkenin her yerini kapladı. Her gün domino taşı etkisi ile hukuksuzluğa hukuksuzluk eklenirken, halkların en temel hakları gasp edildi. Bunların da başında kendi belediyelerimiz geliyor. Kürt halkına bunca yıldır dayatılan zulme yeni zulümler eklenirken, onun iradesinin temsiliyetinin sonucu olarak ortaya çıkan belediyelere kayyım atandı, demokratik siyaset yok sayıldı. 

FAŞİZMİ KURUMSALLAŞTIRMA GİRİŞİMİNİ BAŞARISIZLIĞA UĞRATTIK

Demokratik siyasette ısrar eden, ülkenin barış ve demokrasi mücadelesinde önemli rol üstlenmiş olan birçok arkadaşımız bugün halen cezaevinde. Demokratik siyaseti tasfiye etmek, belediyelerimize kayyım atamak, basın özgürlüğünü ortadan kaldırmak, fikir ve ifade özgürlüklerini yok saymak gibi saldırılarla gelen bu faşizmi kurumsallaştırma girişimi, bu kayyımcı zihniyet 31 Mart’ta başarısızlığa uğramıştır. Türkiye halkları, emekçileri, gençleri, kadınları büyük bir itirazla yan yana gelmişlerdir. 31 Mart’a giderken söyledik. 

Dedik ki bu iktidarı gerileteceğiz. Türkiye bu ceberut anlayışa bu baskı rejimine mahkum ve mecbur değildir. Bunu hep birlikte kırabiliriz, gelin bu konuda üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yerine getirelim, gelin hep birlikte omuz omuza vererek bu faşizmi geriletelim. Önce dedik “tecridi kıracağız”, evet mutlak tecridi kırdık. Şimdi de faşizmi yıkacağız. Çünkü bu ülkenin halkları, emekçileri, kadınları, gençleri böyle bir rejime layık değildir. Bu ülke bütün çoğulculuğu ve farklılıkları ile demokrasiyi fazlasıyla hak ediyor. Bunun önündeki engelleri kaldırmak da hepimizin sorumluluğudur. Türkiye halklarına, Türkiye emekçilerine, Türkiye’deki tüm dinamiklere ve tüm siyasi partilere bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Türkiye henüz tecrit cenderesinden, faşizmin kurumsallaşma tehlikesinden kurtulmuş değildir.

Demokrasi mücadelesini dünden çok daha ileriye taşımak zorundayız. O yüzden diyoruz ki gelin birlikte barış ve demokrasi mücadelesinde buluşabiliriz. Bunu başarabiliriz. Türkiye’nin özlemini duyduğu demokrasi ve barışın önünü açacak bir anlayışla yol kat edebiliriz. Bir iktidar seçeneği yaratabiliriz. İşte Siirt'te yarattığımız gibi. Kayyımın tüm zulmüne ve Siirt’i talan etmesine rağmen bugün eğer buradaysak bu mücadelemizin gücüdür. Bu kararlı mücadelemizin ortaya çıkardığı tablodur. Bunu neden Türkiye’nin her yerinde yapmayalım? 

Bu kayyımcı zihniyete, bu faşist anlayışa karşı demokratik bir cumhuriyet için, ortak vatanımızda eşit yurttaşlık temelinde bir araya gelecek herkesin hakları ile var olacağı bir ülkeyi yaratabilecek güce sahibiz. Bunu başarabiliriz. 

EVLATLARIMIZIN ÖLMESİNİ İSTEMİYORUZ

Seçimler önemli uğraklar. Şimdi önümüzde 23 Haziran seçimleri var. İstanbul’da da bir kayyım var, onu süpürüp atmak boynumuzun borcu olsun. Bu ülke kayyımlara layık değil, bu ülke halkların kendi iradesiyle var ettiği yönetimlere layık. Halka rağmen yönetimlerin yarattığı tahribat ortada. Binlerce evladımızı yitirdik. Kürt annelerinin acıları ortada. Açlık grevlerinde de beyaz tülbentleri ile yollara düştüler. Anneler vicdanlarıyla seslendiler, “evlatlarımız ölmesin ne Türk ne Kürt annelerinin evlatları ölmesin” dediler. “Bu savaş zamanlarına son vermek istiyoruz, evlatlarımızın ölmesini istemiyoruz, evlatlarımızın mürüvvetlerini görmek istiyoruz” dediler. Ama savaş politikaları evlatlarımızı bizden koparmayı sürdürüyor, buna son vermenin yolu onurlu bir barıştan, demokratik siyasetten ve demokratik çözüm ve demokratik müzakereden geçiyor. Hangi konuyu ele alırsanız alın, ister siyaset, ister ekonomi, hangi sorunu ele alırsanız alın bu sorunların gelip sıkıştığı, çözümsüz kaldığı esas bir mesele karşımıza çıkıyor. Bu mesele Kürt meselesidir. Kürt meselesini çözmeden bu ülkede  hiçbir sorunun çözülemeyeceğini gördük. 

ONLARA KÜRDİSTAN DEMEYİ ÖĞRETTİK

Dün ataması yapılmayan bir öğretmen intihar etti, bundan bir süre önce bir işsiz kendisini yaktı. İntihar artıyor ekonomik kriz artıyor, enflasyon yükseliyor.  Damadın dışında ekonomik kriz her yeri kaplamış, bir tek damada dokunmamış. Damada göre önümüzdeki aylarda her şey hallolacak. Bu denli meczup bir kabine var karşımızda, İçişleri Bakanı ayrı bir meczup, Hazine Bakanı ayrı bir meczup. Bir meczuplar kabinesine muhtaç bırakılmış haldeyiz. Evet yönetemiyorlar, bir yönetememe krizi var. Yönetemedikleri için de ülkede baskı ve şiddeti artırıyorlar. Bu yetmiyor ülkede savaş politikalarını sürdürüyorlar. Çünkü şöyle bir  akla teslim olmuşlar. Hatırlıyorsunuz 31 Mart’ta dönüp dediler ki “Kürtler defolun gidin” ama, şimdi Diyarbakır’da Kürdistan diyorlar. Çünkü onlara şunu öğrettik, hepimizin ortak vatanı, hiç bir yere gitmiyoruz, buradayız gitmiyoruz. Bize defolun gidin diyenleri süpürüp attık. Hala atamadıklarımız var. Çeşitli seçim hileleri ile, devletin olanakları ile belediyelerimizi gasp etmeye devam edenler var.  Bitlis ve Tatvan’da olduğu gibi tabelaları indirecek kadar acze düşmüş, bu halkın dilini yok sayacak kadar siyaseten tükenmiş sözde belediye başkanları var. Onlar bizim belediye başkanlarımız değil seçilmiş belediye başkanları değil. Şırnak’ta olduğu gibi onları bu halk seçmedi onlar Ankara’dan atandı. Onların hiçbir meşruiyetleri yoktur, meşruiyetleri olmadığı için de mezarlığın girişindeki tabelayı indirecek kadar kendilerini kaybetmişler. 

SEÇİM SÜRECİNDE KÜRT, SEÇİM SONRASI KURT OLANLARA 23 HAZİRANDA GEREKEN CEVABI VERECEĞİZ

Bu halkın bir dili, bir kimliği var, bunu yok sayamazsınız. İşte şimdi İstanbul seçimlerine giderken 3-5 oy için Diyarbakır’a gelip Kürdistan diyeceksin, ama Bitlis ve Tatvan’da inen tabelaya laf etmeyeceksiniz. Bu kabul edilebilir değil. Siz istediğiniz kadar sabahtan akşama kadar Kürdistan deyin hiçbir Kürt vatandaşı size oy vermeyecek. Seçim zamanları Kürt olup seçim bittikten sonra kurtlarla birlikte kurt işareti yapanlara en güzel cevabı yine 23 Haziran’da sandıkta HDP’liler olarak vereceğiz.  Artık Türkiye siyasetinin ihtiyaç duyduğu şey siyasettir, hakikattir, hakikatin sesini hep birlikte yükselteceğiz. Hakikati adaletle buluşturacağız. Bu adaletsizliğe son vermek için cezaevinde olan arkadaşlarımızı, Sebahat’i, Figen’i Selma’yı ve yüzlerce arkadaşımızı özgürleştirmek için hakikat ve adalet mücadelemizi yükselteceğiz. Yurt dışına göçmek zorunda kalan arkadaşlarımızın yerine yurduna dönmesi için Türkiye’de yaşayan onbinlerce, yüzbinlerce insanın yaşadığı mağduriyet son bulsun diye, hakikat mücadelemizi mutlaka adaletle buluşturacağız. İşte bu barış ve demokrasi mücadelesidir. Bütün bunlar için Kürt meselesinin çözümünde sahici adımların atılmasının zamanın gelmiştir. 2013’te yarım bıraktığımız işi şimdi gerçek muhatapları ile toplumla buluşturmak zorundayız. O yüzden mutlak tecridin kırılması büyük önem taşıyordu ve bunu başardık.  

KÜRT MESELESİNİ ÇÖZMEK İSTİYORSANIZ SAYIN ÖCALAN İLE MUHATAP OLACAKSINIZ

Bu mücadelede emeği geçen herkesi kutluyorum. Başta Leyla Güven olmak üzere açlık grevinde olan herkesi kutluyorum. Kürt meselesinin çözümü, toplumsal barışın inşası için, demokratik siyasetin önünü açmak için, sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’da barış için, bu denli kritik bir konum arz ediyorsa bunun gereği yapılmalıdır. Mutlak tecridin kırılmasının önemli noktası buydu ve bunu başardık. Şunu bütün dünyaya bir kez daha anlattık ki, Kürt meselesini çözmek istiyorsanız bunun muhatabı ile muhatap olmalısınız. Bu konunun muhatabı Sayın Öcalan’dır. Bunun için dünyayı yeniden keşfetmenize gerek yok. 2013 yılındaki süreçte bu yaşandı. Bütün insanların hafızasında bu yer etti. Demokratik siyaset nasıl bir dünya yaratacağını kısmen de olsa bize gösterdi. 

7 Haziran’ın yıl dönümü. 7 Haziran seçimlerinde aslında bunu birlikte yaşadık. Demokratik siyaset özleminin Türkiye’de ne denli önemli olduğu o dönem ortaya çıktı. Bunu kabul etmeyenler, 7 Haziran’dan sonra ülkeyi savaşa sürüklediler. Dolmabahçe Mutabakatı gibi eşit yurttaşlık çağrısı yapan metinleri yok saydılar, masaları devirdiler. Suruç’ta gencecik insanları katlettiler, Ankara’da emekçileri, Cizre bodrumlarında insanları katlettiler. Hiçbirini unutmadık. Çünkü bu savaşçı zihniyet katliamlarla yerimizi yurdumuzu yıkmaya ve kayyımlarla yönetmeye talipti. Bu saldırılara karşı hep birlikte direndik. Asla susmadık ve mücadelemizden vazgeçmedik. Geldiğimiz nokta tüm bu 4 yılın yeniden hesaplaşmasıdır.

Tüm toplum, Türkiye halkları, emekçileri, kadınları, siyaseti, kendisini var etmiş bütün kurumları, herkese çağrı yapıyoruz; gelin bu 4 yılın muhasebesini yapalım, yüzleşelim. Bu hataları tekrarlamayalım. İmralı’da iki görüşme gerçekleşti, buradan gelen mesajlara kulak verelim. Demokratik siyaset, demokratik müzakere, demokratik çözüm, onurlu barış...  Bu kavramlar çok önemlidir, bu kavramlar topluma bir çağrıdır. Bu çağrı 2013 yılında da yapıldığında toplumun ortaya koyduğu refleksleri yeniden hatırlayalım. Şimdi yeniden bu reflekslerin ortaya çıkmasının zamanıdır. Toplum bu çağrıya kulak vermelidir, herkes Öcalan ile konuşmalıdır, eleştiri yapabilirsiniz, ama konuşun, korkmayın. Ortak vatanımız bir çözüm bekliyor, bu meselenin demokratik çözümünü bekliyor, artık bu meselenin çözümünü bekliyor. Şimdi zamanıdır. Bu gidişata, ceberut anlayışa, bu şiddete, bu baskı politikalarına hep birlikte son vermeliyiz, hem Türkiye hem Ortadoğu için. Bunu başarabiliriz. Türkiye halklarının iradesi bu yöndedir, barış ve demokrasiden yanadır. Türkiye’nin layık olduğu rejim demokratik cumhuriyettir. Bu tartışmasızdır artık. Çünkü tarihi geleneği ve kültürü ile bu çoğulcu yapısını ortaya koymuş bu toplum, ancak demokratik cumhuriyet ile yönetilebilir. 

DEMOKRASİ İTTİFAKI ÇAĞRISI

Demokratik cumhuriyet, yerel demokrasinin güçlendiği, yerelin vesayetten kurtulduğu, merkezi yönetimin olabildiğince demokratikleştirildiği bir sisteme ihtiyaç duyar. Bunun da çalışmalarına bir an önce başlamak gerekir. Meclis ve tüm toplumsal dinamikler inisiyatif almalıdır. Bir anayasa iradesi ortaya konulmulıdır. 12 Eylül’ün yamalı bohça haline gelmiş anayasası ile yol almak mümkün değildir. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi gibi uyduruk bir sistemle yol almak mümkün değildir. Çoğulcu, laik, demokratik bir cumhuriyet için, eşit yurttaşlık için, yeni bir anayasa için harekete geçmeliyiz. İyice tahrip edilmiş, yıkılmış toplumsal barış için harekete geçmeliyiz. Gerçek bir yargı bağımsızlığını bir an önce hayata geçirmeliyiz. İnsan haklarından taviz vermez bir anlayış ile hukuk sistemimizi evrensel hukuk kurallarına göre yenilemeliyiz. Adalet, yargı salonlarını terk etmiştir. Yargı salonlarına adalet bir an önce geri dönmelidir. Bunu sağlamanın yolu da Meclis'in inisiyatif alması ve adım atılması ile mümkündür. Bugün karşımıza çıkan yargı reformu meselesinde de samimi bir şey henüz göremiyoruz. Bir oyalama, bir zaman kazanma yaklaşımı vardır, bu konuda da samimi olunmalıdır. AB meselesi Türkiye’nin hukuk meselesi ve birçok sorun dağ gibi yığılmış.  

Türkiye’nin vakit kaybetme lüksü yoktur. Yargı reformu konusunda samimiyseniz mesele bir an önce Meclis’e gelmeli, öyle strateji belgesi, eylem planları gibi zaman kaybederek değil, yasalarda değişiklikler yaparak, Türkiye'nin önündeki TMK’yı ortadan kaldırarak adım atabiliriz. Radikal demokrasi halkın bizatihi yönetime katıldığı bir sistemdir. Halkın siyasete katılmasını engelleyen tüm engellerden kurtulmalıyız.

İfade özgürlüğü, seçme seçilme hakkı önündeki engellerden kurtulmalıyız. Kayyımları süpürüp attık ama YSK’nın tuzakçı zihniyeti devam ediyor. KHK ile ihraç edilmiş olanlar halen görevlerine dönemiyorlar, KHK’lilerin seçme seçilme hakları engellenebiliyor. Bütün bunlara son vermenin yolu yargıda yaratılmış tahribatların ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Bu adımların atılması önemlidir, o yüzden Türkiye’de demokrasi ve barıştan yana olan herkesi demokrasi ittifakında buluşmaya, bu adımların atılması konusunda birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz. Bu da yeterli değil, bundan öte diyoruz, biz bu tekçi anlayışa karşı, bu ceberrut yönetim anlayışına karşı başka bir yönetim, başka bir iktidar seçeneği var edebiliriz. Tüm topluma çağrımız budur. Gelin demokrasi ittifakında buluşalım, gelin Türkiye’nin özlemini duyduğu halkın iktidarını var etmek için birlikte mücadeleye devam edelim.. Dönen dönsün yolundan, biz bu yoldan dönmeyeceğimizi herkese söylemek istiyorum.