HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin hazırladığı ‘kayyım raporu’nun açıklandığı toplantıda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Cumhurbaşkanının ülkeyi böldüğünü savunan Temelli, “Kürt düşmanlığıyla toplumu ayrıştıran, bölen bir iktidar var karşımızda. Bakın, dün bu ülkenin Cumhurbaşkanı, hepimizin aklında zaten bir soru var ‘bu ülkenin bir Cumhurbaşkanı var mı’ sorusu var. Çünkü karşı karşıya olduğumuz bu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi aslında bu ülkede cumhurbaşkanlığının olamayacağını söylüyor.  Düşünün, bu ülkenin Cumhurbaşkanı sosyal medya hesabından ülkeyi tam ortadan bölen bir paylaşımda bulundu. 'HDP teröristtir, bölücüdür' diyor ama ülkeyi tam ortadan ikiye bölüyor” dedi.

Demokrasiden barıştan yana Türkiye var edeceklerini ifade eden Temelli, “Eşit yurttaşlık temelinde demokratik Cumhuriyet konusunda Türkiye’nin önü açılacak ve bu sayede güçlü adımlar atacağız. Güçlü bir yerel seçim kampanyası yürüteceğiz, demokrasiden, barıştan yana bir Türkiye’yi bizler var edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Kayyım atanmasının ardından tutuklanan DBP’li belediye eş başkanlarının fotoğraflarının bulunduğu salonda konuşan Temelli, “Bugün dönüp bu toprakların en kadim halkı Kürt halkına ‘Kayyımlarla erdemli olmayı öğrettik’ diye hakaret edenler, kadim halkların vicdanında yargılansın diye bu raporu paylaşacağız. Bu topraklardaki bütün halklar erdemlidir. Erdemsizlik halklara dayatılan kayyımlarda, baskıda ve zulümdedir. Ama biz buna en kısa zamanda son vereceğiz. 31 Mart’ta hep birlikte bu utançtan bu ülkeyi kurtaracağız” dedi.

'TECRİT BU ÜLKEYE DAYATILMIŞ BİR HUKUKSUZLUK'

Kayyım atamalarına giden süreci anlatan Temelli, “Sayın Öcalan 20 yıldır tecrit koşullarındadır. 5 Nisan 2015’ten bugüne kadar da ağırlaştırılmış tecrit koşulları altındadır. Ağırlaştırılmış tecrit koşulları, bu ülkeye dayatılan büyük bir hukuksuzluktur. Bunu görmezden gelmenin Türkiye’yi nerelere sürüklediğini hep birlikte yaşıyoruz. İşte eğer bugün kayyımlar üzerine konuşuyorsak, Türkiye’nin her yerinde kayyımlaşmış bir zihniyetin dayatmaları üzerine konuşuyorsak burada en önemli eşiklerden biri 5 Nisan 2015’tir. Yani ağırlaştırılmış tecrit koşullarının başladığı tarihtir bu hukuksuzluk her yeri sarıp sarmalamıştır. Bu hukuksuzluğa karşı çıkanlar, dile getirenler suçlanmıştır, yargılanmıştır, haksız hukuksuz yere cezaevine konulmuştur” diye konuştu.

'28 ŞUBAT'A KARŞI ÇIKANLAR, BUGÜN DARBE MEKANİĞİNİN ÇARKI OLDU'

Bugünün ‘28 Şubat postmodern darbesi’nin de yıl dönümü olduğunu hatırlatan Temelli, “Türkiye, 1997 yılının 28 Şubat’ına tank sesleriyle uyandı. O dönemin iktidarına bir postmodern darbeyle bir müdahalede bulunuldu. O gün de bu müdahaleye karşı çıktık, o gün de demokrasiden ve barıştan yana tavrımızı ortaya koyduk. Bugün de darbelerin tümüne karşıyız. Darbelerin tümüne karşıydık ama darbe mekaniği cumhuriyet tarihi boyunca çalışıyordu, çalışmaya devam ediyordu. O gün bu darbeye karşı çıkanlar, 'bin yıl sürecek' denilen bu darbeye karşı özgürlükten yana konuşanların maalesef bir kısmı bugün iktidardadır. Ve maalesef o darbe mekaniğinin çarklarından oldular ve ülkeye baskıyı, zulmü bizzat kendileri dayatıyorlar” şeklinde konuştu.

'DOLMABAHÇE MUTABAKATI BİR ARADA YAŞAMA DAVET EDİYORDU'

28 Şubat 2015’in ise 10 maddelik Dolmabahçe Mutabakatı’nın açıklandığı tarih olduğunu hatırlatan Temelli şunları söyledi:

“10 maddelik mutabakat aslında Türkiye’yi bir arada yaşamaya davet ediyordu, bir toplum sözleşmesine davet ediyordu. 'Eşit yurttaşlık temelinde, çoğulcu, laik, demokratik cumhuriyeti nasıl inşa edebiliriz' sorusunun yanıtını veren bir manifestoydu. Peki ne oldu? Barışı kalıcılaştırmanın mutabakatı yok sayıldı. 5 Nisan 2015’te başlayan ağırlaştırılmış mutlak tecrit koşullarıyla, bir daha açılmamak üzere iktidar nezdinde yok sayıldı. Eğer tarih farklı akabilseydi, Dolmabahçe Mutabakatı'nın imzalandığı 28 Şubat 2015 tarihinden bu yana tarih farklı akabilseydi, bunca acı yaşanır mıydı? Bunca savaş, zulüm yaşanır mıydı? Bunca yitirdiğimiz evladımızı yitirmek zorunda kalır mıydık? Türkiye bu kriz yumağının içine sürüklenir miydi? Türkiye bugün iktisadi krizle, siyasi krizle, toplumsal krizle boğuşuyor. Türkiye'nin boğuşmadığı bir kriz yok. Uluslararası alana bakıyorsunuz yine öyle. Suriye meselesinden Avrupa Birliği meselesine kadar hangi alana bakarsanız Türkiye uluslararası alanda bütün itibarını yitirmiş ve krizlerle boğuşuyor.”

'HDP BÖLÜCÜDÜR DİYOR AMA ÜLKEYİ TAM ORTADAN İKİYE BÖLÜYOR'

AKP’nin savaştan, şiddetten ve zulümden beslendiğini söyleyen Temelli, şöyle devam etti:

“Kürt düşmanlığıyla toplumu ayrıştıran, bölen bir iktidar var karşımızda. Bakın, dün bu ülkenin Cumhurbaşkanı, hepimizin aklında zaten bir soru var ‘bu ülkenin bir Cumhurbaşkanı var mı’ sorusu var. Çünkü karşı karşıya olduğumuz bu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi aslında bu ülkede cumhurbaşkanlığının olamayacağını söylüyor.  Düşünün, bu ülkenin Cumhurbaşkanı sosyal medya hesabından ülkeyi tam ortadan bölen bir paylaşımda bulundu. 'HDP teröristtir, bölücüdür' diyor ama ülkeyi tam ortadan ikiye bölüyor.  Hayır biz bölücü falan değiliz. HDP suçlu bir parti değil. HDP bir arada yaşamanın demokratik cumhuriyetin teminatıdır. Cumhurbaşkanı bu ülkeyi tam ikiye bölme peşindedir. Bir ülkeyi bölmek istiyorsanız önce toplumu, halkları, insanları bölersiniz. Öyle de yapmaktadır, insanları düşmanlaştırmaktadır. Kürt düşmanlığı üzerinden toplumu bölmeye çalışmaktadır. Buna izin vermemek için bütün enerjimiz ve gücümüzle direniyoruz ve inanıyoruz ki 31 Mart’ta yerel seçimlerde çok güçlü bir adım atarak bu gidişata son vereceğiz. Bu da bizim sorumluluğumuzdur”

'KÜRT MESELESİ ÇÖZÜLMEDEN HİÇBİR MESELE ÇÖZÜLEMEZ'

“Kürt meselesi çözülmeden bu ülkede hiçbir meselenin çözülmeyeceği bellidir” diyen Temelli, şöyle konuştu:

“Yerel demokrasi, bugün Türkiye’nin acil ihtiyacıdır. Bugünkü rejimi ülkeyi içinden çıkılmaz bir yere sürükledi. Buna son vermenin yolunun, öncelikle yerellerde demokrasi, yerellerde halkın iktidara gelmesiyle mümkün olduğunu söylüyoruz. Üreten biziz, yöneten de biz olacağız. Sadece Kürt illerinde değil Türkiye’nin her yerinde bu iktidara karşı demokrasi güçlerinin yerellerde iktidara gelmesi için üzerimize düşen görevi yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Türkiye yerellerde bu iktidardan kurtulduğunda, bu rejimi daha fazla taşımayacağını da ortaya koyacaktır. Eşit yurttaşlık temelinde demokratik cumhuriyet konusunda Türkiye’nin önü açılacak ve bu sayede güçlü adımlar atabileceğiz. Güçlü bir yerel seçim kampanyası sürdüreceğiz; kayyımlara, kayyımcı zihniyete karşı, faşizme karşı. Bu güçlü seçim kampanyamızı sürdürürken, tecridi kırmak için de mücadelemizi büyüteceğiz. Bu güçlü seçim kampanyamızı yürütürken savaşa karşı politikamızı da sürdüreceğiz. Demokrasiden, barıştan yana yerel yönetimleri ve Türkiye’yi bizler var edeceğiz”