BDP’nin Süryani Milletvekili Erol Dora Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na 1980 yılından başlayarak günümüze kadar, Süryani vatandaşlara karşı işlenen “faili meçhul” cinayetlerin aydınlatılması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını için önerge verdi.

Erol Dora, Dr. Edvard Tanrıverdi, İdil eski Belediye Başkanı Şükrü Tutuş, Mikail Bayro, Yakup Yonothan, Gevriye Bulut ve İşmuni Adil cinayetlerini örnek gösterdi.

Bu cinayetlerin, birçok Süryani’nin topraklarını terk etmesine sebep olduğunu ve geri kalanlarda da tedirginlik, gelecek kaygısı, can güvenliğinden yoksunluk hissi gibi travmalara yol açtığını belirten Mardin Milletvekili Erol Dora, “1980 yılından başlayarak günümüze kadar, Süryani vatandaşlara karşı işlenen “faili meçhul” cinayetlerin aydınlatılması, cinayetlerin arkasında yatan sosyal ve siyasal nedenlerin ortaya çıkarılması, soruşturmaların etkili bir biçimde yürütülmesinin sağlanması için gerekli hukuki düzenlemelerin belirlenerek hakikatlerin açığa çıkarılması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını” talep etti.

Erol Dora’nın gerekçe açıklaması şöyle:

Uygarlığın beşiği sayılan Mezopotamya toprakları, binlerce yıllık tarihiyle birçok kadim halka ev sahipliği yapmış ve dünya insanlık tarihine büyük katkılar sunmuştur.

Ancak, ne yazık ki bu topraklar, tarih boyunca ve hatta yakın tarihimize kadar yaşanan savaş, soykırım, katliam ve cinayetler nedeniyle birçok toplumsal travmaya da şahitlik etmiştir. Günümüzde de hâlâ etkileri devam eden şiddet olayları çeşitli yoğunluklarda sürebilmektedir.

Türkiye’nin yakın tarihi, askeri darbeler, Kürt meselesi bağlamında yaşanan çatışmalar, genel olarak devletin muhalif hareketlere ve farklı etnik ve inançsal kimliklere, halklara ve topluluklara karşı uyguladığı asimilasyoncu, baskıcı ve güvenlikçi yöntemlerin ortaya çıkardığı toplumsal trajedi ve travmalara sahne olmuştur.

Özellikle 1980’lerden sonra devletin Kürt Hareketini bastırmak için topyekûn bir savaş stratejisini devreye soktuğu dönemlerde, bölge genelinde binlerce köy boşaltılmış, yüzbinlerce insan yaşadıkları yerlerden göçertilmiş ve binlerce masum insan da katledilmiştir.

Bölgede asırlardan beri var olan ve Mezopotamya tarihinin her alanında izleri bulunan Süryaniler de bu çatışmalı yıllarda kendi topraklarından çeşitli biçimlerde göçe zorlanmış, köyleri boşaltılmış, göç etmeyen birçok masum insan ise çatışmalı ortamın getirdiği tüm hukuksuzluklardan, insan hak ihlallerinden ve diğer olumsuzluklardan fazlasıyla etkilenmişlerdir.

Çatışmalı ortamın en büyük hukuksuzluklarından ve insan hak ihlallerinden birisi de “faili meçhul cinayetler”dir.

“Faili meçhul cinayetler” biçiminde adlandırılan katletmeler kapsamında ellinin üzerinde Süryani vatandaş hayatını kaybetmiştir. Dr. Edvard Tanrıverdi, İdil eski Belediye Başkanı Şükrü Tutuş, Mikail Bayro, Yakup Yonothan, Gevriye Bulut ve İşmuni Adil cinayetleri, bunlardan sadece birkaçıdır. 

Bu cinayetler, birçok Süryani’nin ana topraklarını terk etmesine sebep olmuş ve geri kalanlarda da tedirginlik, gelecek kaygısı, can güvenliğinden yoksunluk hissi gibi travmalara yol açmıştır.

Süryaniler, adeta 1915 döneminde egemen olan devlet zihniyetinin devamı sayılabilecek bir tutumla karşı karşıya kalmışlardır. Yaşananlar neticesinde,  binlerce yıldır yerleşik oldukları Mardin, Şırnak, Hakkari, Turabdin Bölgesi ve civar yerleşim alanlarında, nüfusları üçbin’lere kadar gerilemiştir.

Faili Meçhul Cinayetlerin üzerinden yıllar geçmesine rağmen, bu cinayetleri işlemiş olan katillerin henüz yargı önüne çıkarılmamış olmaları, Süryani Halkının yaşadığı mağduriyeti pekiştirmekle kalmamış, hukuk devletine olan güvensizliğin de artmasına yol açmıştır.

Geçmişte yaşanmış ağır insan hakkı ihlallerinin ortaya çıkarılmasını ve günümüzde hâlen yaşanmakta olan insan hakkı ihlallerinin durdurulması, hukuk devleti olmanın öncelikli gereklerindendir.

Başta faili meçhul cinayetler olmak üzere, tüm insan hak ihlalleriyle hukuk ve adalet kavramları çerçevesinde yüzleşebilmek, şiddete uğramış mağdur kesimlerin adalet taleplerinin karşılanabilmesi ve kalıcı toplumsal barışın sağlanabilmesi bakımlarından büyük önem ve öncelik arz etmektedir.

Buna bağlı olarak, siyasal düzenin daha sivil biçimde tahsis edilmesiyle de devlet – yurttaş ilişkileri güvenlikçi eksenden, güvene dayalı eksene kaydırılabilecektir.

Kendi kamusal yetkilerini, sivil vatandaşlara ve muhalif gruplara karşı hukuksuz eylemler gerçekleştirmek üzere kullanarak suç örgütleri kuran ve bu örgütler aracılığıyla haraç toplama, işkence, tecavüz, siyasi cinayet, yargısız infaz, suikast ve gözaltında kaybetme gibi ağır insan hakları ihlalleri gerçekleştirenlerin ceza yargılamasıyla ortaya çıkartılması, toplumların geçmişleriyle hesaplaşabilmesi için kaçınılmazdır.

Sivil Süryani yurttaşlara karşı işlenen faili meçhul cinayetlerin ve diğer insan hakkı ihlallerinin hangi kişi, kurum ve kuruluşlarca işlendiği ya da işletildiği,  ne tür karar mekanizmalarının ürünü olduğunu ortaya çıkarmak ve belgelemek, insan haklarına dayalı her hukuk devletinin öncelikli görevlerindendir.

Dolayısıyla toplumsal barışın sağlanması yönünde bazı adımların atılmakta olduğu bu dönemde, Mezopotamya ve Türkiye’de yaşayan en köklü halklardan biri olan Süryani Halkı’na karşı 1980’den günümüze değin işlenmiş “faili meçhul” cinayetlerin tüm yönleriyle araştırılıp aydınlatılması ve faillerinin adalet önüne çıkarılması için Meclis Araştırması açılmasını talep ediyoruz.

(Deniz Güneş / Demokrat Haber)