HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, HDP operasyonunu, ‘Yenikapı ruhu’, CHP’nin tavrı ve AKP’nin politikalarına dair açıklamalarda bulundu.

Önder, “İlk defa belki salt Kürtlerle sınırlı olmayan, salt Kürt halkıyla dayanışma gösterenlerle sınırlı olmayan, toplumun neredeyse her kesimine taarruz var” ifadelerini kullandı.

Başkanlık tartışmalarına değinen Önder, “Bütün olup bitenler, demokratik kırıntıların bile terk edilmesi, tasfiye edilmesi amacıyla oluyor. Demokrasi dediğinde bunların ödü patlıyor. "Türk Tipi Başkanlık" diye formüle etmeye çalıştıkları faşizan yapının bir fragmanını gördük, bir film gibi. Bu gerçekleştiği zaman bu toplum ne hale gelecek, bunun fragmanını gördük ve bir miktar da yaşamaya devam ediyoruz“ dedi.

Sırrı Süreyya Önder ANF’den Ali Barış Kurt’un sorularını yanıtladı.

*İlk günden başlayalım: Nasıl gözaltına alındınız?

Evde yalnızdım. Uyumuştum da doğrusu. Çalan telefon sesine uyandım önce. Baktım, Selahattin Başkan arıyor. Aynı anda kapı çalmaya başladı. Kameradan baktım, polisler. Selahattin Başkan'ın telefonunu açtım, "Benim eve geldiler, bilgin olsun" dedi. "Benim eve de geldiler" dedim. "Ha, o zaman koordinasyonla yapıyorlar" dedi. Ben diyafonla konuştum. Apartman kapısından, "Polisiz, kapıyı açın" dediler. Kime geldiklerini sordum. "Size geldik" dediler.

"Kapıyı açmam" dediğimde ise "Kırarız" diye yanıt verdiler. Avukatım gelene kadar bekleyeceklerini söyledim. Bir komşuya kapıyı açtırmışlar. Yukarı çıktılar. Kapıyı araladım ve kimliklerini görmek istediğimi söyledim, gösterdiler. Evde arama yapmayacaklarını, iletişim cihazlarına el koymayacaklarını ama Diyarbakır'dan gözaltı kararı olduğunu söylediler. Ben yine de avukatı beklemek zorunda olduklarını söyledim ama dinlemediler ve tekrar "Kapıyı kırarız" dediler. Kapıyı açtık, emniyete gittik. Bu sırada Mihat Sancar'ı aramıştım, o da tam ben aramaya konulurken geldi. Genel merkeze gitmesini, koordinasyon yapmalarını rica ettim. Neyse, emniyete gittik, Figen Başkan oradaydı, Abdullah Zeydan oradaydı, benden sonra da İdris Bey'i getirdiler. Tutanak imzalatmak istediler, hiçbirimiz imzalamadık. Sabaha karşı 4 sularında çıkardılar, hava alanına götürdüler. Direkt Türk Hava Yolları uçağını hazırladıklarını gördük.

UÇAK FOBİSİ

*Uçak fobiniz olduğu biliniyor. Muhtemelen polis de biliyordur. Bir itirazınız oldu mu?

Beyan bile etmedim, tartışma konusu yapmadım. İnsanlara bu kadar zulmedilirken özel bir mazerette bulunmayı kendime yakıştırmadım.

*Ne kadar süredir uçak kullanmıyordunuz?

10 yılı aşkındır binmiyorum.

'POLİSLERİN KÜFÜR VE HAKARETİNE UĞRADIK'

*Sonra...

Uçaktan indik. İdris Bey ile Zeydan Bey'i aldılar, il dışına gideceklerini söylediler. Benle Figen Başkan kaldık. Patlamanın olduğu polis merkezine götürüldük. Karakolun bahçesindeydik. Benle Figen Başkan'ı içeri aldılar. O sırada Gülser vekilimizi gördüm, seslendim ama uzaktaydı, duymadı. Doktor muayenesi yapıldı. Yan yana iki odaya koydular. Biraz oturduk. Sonra ben seslendim, "İyi misin" diye. İyi olduğunu söyledi.

DİYARBAKIR’DAKİ PATLAMA

Beş on dakika geçtikten sonra bir patlama oldu. Ses o kadar kuvvetliydi ki... Bulunduğum yerin camı çerçevesiyle birlikte söküldü, asma tavan üzerimize yıkıldı ve oda büyük bir duman ve tozla kaplandı. Beni yaklaşık iki metre falan sandalyeden duvara doğru fırlattı basınç. Bir de monitör vardı, o da üzerimize fırladı.

*Bu sırada polisler ne durumdaydı? Tepkileri nasıldı?

İkimizin başında da birer polis vardı, Figen Hanım'ın yanında kadın, benim yanımda da erkek bir polis vardı. Panikler, haykırışlar, inlemeler oldu. Sonra koridora çıktık. Silah sesleri gelmeye başladı, yaklaşık 10 dakika kesintisiz silah sesleri oldu. Koridorda Figen'e seslendim, "İyi misin" diye. O sırada polisler hakarete başladılar. "Şehitlerimiz var, onları sorsanıza" dediler. Büyük panik hali vardı, bütün polisler silahlarını çekmişti. Yaralananlar vardı onlardan. Bize dönük de yoğun bir hakaret ve küfür furyası başladı polislerden. Biz de karşılık verdik. Biraz ortam gerilince iki tane, amir olarak düşündüğümüz emniyetçiler geldi. O polislerle bizim aramıza girdiler. Bizi hava alanından getiren başkomiser Figen'le benim yanıma gelerek, "Ne kadar kıymetlisiniz! Sizin canınızı düşünüyor devlet, adliyeye götüreceğiz sizi" dedi. Yaralananların arasından geçtik, adliyeye gittik.

'BÜTÜN YAPTIKLARI KORKUYA DELALET'

*Tutuklamalar için genel yargı; Erdoğan'ın "Başkanlığa giden yolda temizlik yaptığı" yönünde. Deneyimli Hukukçu Turgut Kazan da böyle diyor. Katılıyor musunuz?

Erdoğan'ın siyasi operasyonu olarak görüyoruz. Bize yöneldiklerinde kendi kitlemizi örgütleyecek, alandaki kadroları boşaltma operasyonu yaptılar önce. Otoriterleşme ve baskı daima daha fazla doza ihtiyaç duyar. Madde bağımlılığı gibi. Birincide yaptığınız zulmün hacmi, ikinci operasyonunuz için yetmeyebilir. Dolayısıyla bu zulmü, pervasızlığı gün geçtikçe artıran bir yaklaşım sergilenmekte.

*Erdoğan'ın, AKP'nin olup bitenlerin maliyetini hesapladığını düşünüyor musunuz?

Selahattin Demirtaş, İrfan Aktan ile söyleşisinde, hükümetin bu tip hamleleri maliyetini hesaplamadan yapmadığını söylüyor... Ben şu andaki egemen blokun siyasi-toplumsal sonuçlarını çok da hesaplayabildiği kanaatinde değilim. Bence tamamen büyük bir korku, panik eseri. Günü kurtarma derdindeler. Ülke adına hiçbir umut ya da gelecek vadetmiyorlar.

Bunlar da can havliyle muhalif olarak gördükleri kim varsa ona yöneliyorlar. Başta muhaliflerin haber alma ya da toplumun genel anlamda haber alma kaynaklarını kuruttular, bütün basına getirilen sansür ve orantısız tutuklama, kapatma operasyonları bunun sonucuydu. Bütün bunlar hep bir korkuya delalettir, aynı zamanda korkunç riyakarlık var. Numan Kurtulmuş kalkmış, HDP'nin tüzel kişiliğine yönelik olmadığını söylüyor. İnsan biraz utanır. Şu an HDP'ye dönük, tüzel kişiliğine dönük operasyonun hazırlanmakta olduğunu düşünüyorum. Genel merkezimizin kuşatma altında olması, genel merkeze bir şey yapacaklarını gösteriyor. Kestirmek güç, her şeyi yapabilirler!

'YENİKAPI RUHU ÇATIRDADI'

Ama Yenikapı ruhu diye adlandırdıkları darbe koalisyonu ufak ufak çatırdamaya başladı. MHP ile AKP baş başa kalmış durumda. Fakat MHP'nin bütün taleplerini yerine getirmek de AKP'nin belli kısmında, bugün çok dile getirilmese de önemli bir rahatsızlık yaratmaya başladı. Bunu biliyoruz. AKP'li birçok vekilin birbiriyle bu durumun sürdürülemez olduğunu değerlendirdiklerini duyuyoruz. Bu koalisyon çatırdıyor.

Bu, halkın gözünden de kaçmıyor. Bugün sessiz kalabilirler ama hatırlayalım; "OHAL günlük hayatı, halkı etkilemeyecek" demişlerdi. Ama bugün ülkenin hiçbir yerinde insanlar sokağa güvenlik duygusuyla çıkamıyor. İşinden, aşından emin değiller. Bunun somut bir tepkiye dönüşeceğini biliyorum. Ne zaman ve ne şekilde olur; yaşayacağız ve göreceğiz. Selahattin Bey'in dediği gibi, bazen bir kibrit, mum aydınlatmaya yeter. İlk defa belki salt Kürtlerle sınırlı olmayan, salt Kürt halkıyla dayanışma gösterenlerle sınırlı olmayan, toplumun neredeyse her kesimine taarruz var.

*Peki, maliyeti ne olacak?

Erdoğan'ın rasyonel, realiteyle bütün bağlarını yitirdiğini düşünüyorum. Etrafında da bunu söylemeye cesaret ve cesamette hiç kimse yok. Onun işaret ettiği her yere insanlar ondan daha fazla söz söylemekle meşguller. Ama gözden kaçırılmayacak önemli bir boyutu daha var; meselenin bölgesel ve uluslararası boyutu. Giderek büyük bir yalnızlaşma akıbetiyle karşı karşıya kalacaklar, uluslararası arenada. Başlangıçta bunu konforlu bulduklarını düşünüyorum; "Ne güzel, kimse karışamaz, kendi kendimize oynarız" demiş olabilirler! Ama ekonomik göstergeler alarm zilleri çalmaya başlayınca bunu bir şekilde değerlendirecekler.

'TOPLUM BİR ANDA PATLAYABİLİR'

*İnsanlar siyasi soykırıma tepkisiz değil ama şu şartlarda direnmeyi yadsıyan hiçbir evrensel ilke, yasa da yokken, basın açıklaması vb. eylem tarzlarının yeterli olmadığını düşünmüyor musunuz? Daha yaratıcı olunamaz mı?

En küçük bir itirazın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bu itirazların boyutunu küçümsemek, hafife almak bizim işimiz olamaz. Bizim destek isterken yaklaşımımız vardı; gelemeyenler dua etsinler, diye. Toplumsal birikim oluşuyor. Bugün sokağa çıkmanın maliyeti çok ağırlaştırıldı, bedeli çok ağırlaştırıldı. Düşünün; eskiden böyle bir eyleme giderken insanlar "Polis bizi kameraya alıyor" diye düşünürdü. Oysa bugün polis çekip vuruyor, diye düşünüyorlar. "Orada gözüktüğümde müktesebatım yok sayılıyor, kanuni güvencelerim yok sayılıyor; aşımdan ve işimden ediliyorum" diye düşünüyorlar. Ama bunun bir süresi ve dozu vardır. Bir müddet sonra insanlar buna 'dur' deme ihtiyacı duyarlar, kendi itirazını bulur... Arjantin'de bir tabak çalma ile başladı, tencere tava ile başladı. Türkiye'de bir ışık söndürmeyle başladı. Önceden tasarlanmayabilir ama bakarsınız, bir gün birisi bir şey yapar ve toplumda bayrak haline gelir... Gezi'deki o ağacın önüne duran, iş makinelerinin önüne duran insanlar büyük bir bilinç ve itirazın açığa çıkmasına vesile oldular. Tabii umudu ve çalışmayı elden bırakmamak bizim temel sabitelerimiz olmak zorunda.

PARLAMENTO KARARI

*Parlamentodaki çalışmalar durduruldu. Halktan önerilerin alınacağı anlaşılıyor. Tamamen çekilmek de gündeminizde mi?


"Sakın ha, orayı onlara bırakmayın, sizden başka nitelikli muhalefet yok, siz de giderseniz AKP'nin istediği şey olur" düşüncesiyle de karşılaşıyoruz. Doğu batı fark etmiyor. Ama aynı şekilde, "İki eş başkanın rehin alınmış olması kabul edilir bir şey değil, orada kalmamalısınız" diyen de var. Bu konuda çok isabetli bir tutum belirlediğimizi düşünüyorum. Çünkü bu mekanizma bir günlük iş. Ne zaman istersek tamamen çekilebiliriz veya bunlar pervasızlaşır ve vekilliklerimizi düşürebilirler. Biz farkındalık için böyle bir ön tavır geliştirdik. Bu, sadece demokratik alana yapılan müdahaleleri ya da sadece bize yapılan operasyonları kasteden şey değildir; Meclis'in işlevsizleştirilmiş olması, KHK rejimi inşa edilmiş olmasını da görünür kılmanın yoludur. Bu arada yoğun ve geniş bir tartışma süreci başlatacağız. Ulusal ve uluslararası boyutuyla. Buradan çıkacak sonuç, nihai tutumu ve siyaseten daha rasyonel, gerçekçi, verimli durumu üretecektir. Her kesimi dinleyeceğiz, kendi düşüncelerimizi de paylaşacağız.

*Bir seçmeniniz gelip bu konudaki, mesela tamamen çekilme ile ilgili temayülünüzü sorsaydı, ne değerlendirme yapardınız?

Demokratik siyasete inancımız ilkesel bir inanç fakat demokratik siyaset eşittir parlamento demek değildir. Dolayısıyla hayatın her alanında var olabilen bir siyasal yapıyız. İkincisi, buralar bizim kazanılmış mevzilerimizdir, demokratik mevzilerimizdir. Bu kazanımı binlerce insanımız hapislerde, sürgünlerde, belki canıyla yaratmıştır. Vedat Aydın'a da borçluyuz. Bu kazanımlar için canını verdi. Arkasında büyük emek olan kurumlardan öyle kolayından kapısı çarpılıp gidilemez. Belki gerekir, son çare bu olabilir ama öyle kolayından yapmamak bizim sorumluluğumuz. Şartlar bu kapıyı tamamen kapatırsa, geldiğimiz yerlerden yaparız siyasetimizi.

Zaten şu an parlamento işlevsizleştirilmiş durumda. Gezi'den örnek verecek olursak; eksik kaldığımız en önemli şey; oradan çıkan enerjiyi birebir forumlara taşıma kabiliyetini gösteremedik. Önemli bir forum olgusu açığa çıktı ama Gezi'nin kendisi kadar geniş bir şey olmadı. Aynı şey burası için de geçerli. 6 milyon yurttaşımıza karşı sorumluluğumuz var ve bunlar, Türkiye siyasi tarihinin en önemli oluşumuna ruh kazandırdılar.

Dolayısıyla parlamentoyu terk ettiğimiz zaman bu insanlar için bir başka mücadele zemini görünür olmalı. Bu mekanizmaları örmek durumundayız. O anlamda bütün bunları bugünden öngörmek mümkün değil. Dar bir kadronun ortaya çıkaracağı kararlar, geniş, kolektif kararlara göre daima daha az yaratıcı ve yetersiz oluyor. Biz bu karar süreçlerinin demokratikleşmesini savunuyoruz. Onlarca kurumumuz var, yüzlerce alanda çalışma yürütüyoruz. Buralardan çıkacak sonuç, en az hatayla isabetli kararı almamızı sağlayacak.

'ÖCALAN'IN UYARILARI DAHA İYİ DİNLENMELİ'

*Abdullah Öcalan'ın da İmralı'daki görüşmeler sırasında, süreç rayında ilerlemezse tutuklanabileceğinize dair öngörüleri vardı. Bu öngörü, daha etkili ele alınabilir miydi?

Ulusal ve uluslararası olarak söylüyorum; Sayın Öcalan'ın işaret edip de gerçekleşmeyen bir şey kalmadı. Bir kısmını yeterince kavradık, bir kısmını süreç içerisinde gördük, bir kısmına yeterli cevap olmaya çalıştık, bir kısmına da yetemedik. Doğru, bu bizim sorunumuz. Sayın Öcalan ne söylediyse harfiyen gerçekleşti. Biz bu uyarıları tarihsel zeminde ele aldığımız birçok alanda daha başarılı olduk; seçimler bunun başında gelen şeydir.

O zaman yeterince hakkını veremediğimiz işlerde de sıkıntılı tabloyla karşılaştık. Siyaset dinamik bir iştir, döngüseldir. Uzun tarihsel aralara tekabül eden bir şeydir. Hiçbir şey için geç kalınmış değil. Türkiye bunları yaşayacaktı, yaşadı. Biz de mücadele edecektik, ediyoruz. Ne kadar demokratik kamuoyu, özgürlük, barış bloku etrafında bir araya getirecek zeminler olursa o kadar başarılı olacağız. Bu artık sadece HDP'nin, Kürtlerin meselesi olmaktan çıkmıştır.

'GÖNÜL İSTER Kİ, CHP'NİN FARK EDECEK ZAMANI OLSUN!'

*CHP'ye gelelim: Ya tepkisiz ya da etkisiz bir pozisyonda. Gazeteci Ferda Çetin, "Savsaklayıcı bir tutum izliyor" diyor. Kılıçdaroğlu, EMEP ile bir görüşmesinde de HDP ile anılmaktan hoşlanmayacağını vurgulamış. Yine de CHP'yi zorlamaya gerek var mı sizce? CHP'yi zorlamaya gerek yok. Bazen süreçlerin yaşanması gerekiyor, hayatın kendisi öğreticidir. Cumhuriyet yazarlarının tutuklanmasının bir açıklaması var mı?


CHP bir müddet kendini güvenilir bir konumda hissediyor olabilir, bizle yan yana olmanın bu güvenliği ortadan kaldıracağını düşünüyor olabilir ama bu tutumu devam ederse, egemenlerin, iktidarın bunu hiç de kale almadığını görecek. Belki bize yüklendikleri kadar kendilerine de yüklenecekler. Eksiği hayat tamamlar. CHP meselesinde de öyle olacak.

Madem bu kadar ön yargılılar, tedirginler, kendi hallerine bırakmak lazım. Kayıtsız kalmayı kastetmiyorum çünkü CHP'nin tabanı demokrasi meselesinde duyarlı bir tabandır. İnanç özgürlüğünde, demokratik hak mücadelesinde azımsanmayacak bir temeli vardır, CHP tabanının. Öyle CHP'nin de yeminli tabanı değildir. Bunun böyle olmadığını baraj altında kaldığı günlerden biliyoruz. Dolayısıyla bizle mesafeli durmak, yan yana görünmeme duygusu gerçekçi değil. Bekledikleri fayda neyse, onlara sağlanmayacak şeydir. Gönül ister ki, fark edecek kadar zamanları olsun ama bunun muhasebesini cezaevinde yapmak zorunda kalmasınlar! O zaman, "Ne halt ettik" demesinler!

'BUYURUN, SEÇİM YAPALIM'

*İktidar çevreleri, HDP'nin desteğini kaybettiğinden emin gibi konuşuyor. Siz böyle olmadığına ne kadar eminsiniz?


Hodri meydan diyorum! Buyurun, seçime gidelim. Buyursunlar, kendilerinden eminlerse, bu öngörülerinin doğru olduğunu düşünüyorlarsa seçime gidelim. Yaptırdığımız ya da başkasının yaptığı hiçbir kamuoyu araştırmasında, Kasım sonuçlarının altına düşmedik. Birçoğunda da üzerindeyiz. Bunlar bu duygudan emin olsaydı çoktan seçim kararını almışlardı.

'BEKLEMEYELİM, AYRI OLMAYALIM VE ÖNCE KANAMAYI DURDURALIM!'

*Böyle günlerde halka en çok nasıl seslenmek, neler demek istiyorsunuz?

Bütün olup bitenler, demokratik kırıntıların bile terk edilmesi, tasfiye edilmesi amacıyla oluyor. Demokrasi dediğinde bunların ödü patlıyor. "Türk Tipi Başkanlık" diye formüle etmeye çalıştıkları faşizan yapının bir fragmanını gördük, bir film gibi. Bu gerçekleştiği zaman bu toplum ne hale gelecek, bunun fragmanını gördük ve bir miktar da yaşamaya devam ediyoruz.

Bundan olumlu etkilenen bir tek rantiye sınıfı var. Sanayicisinden emekçisine, Alevisinden Ezidisine, Ermenisinden Süryanisine, öğrencisinden kadınına kadar herkes için bu sistemin büyük sıkıntılar doğurduğunu gördük, yaşadık. Birbirimiz için fazla tartışmalı olabilecek alanları ve tartışmalarımızı bir kenara bırakmalıyız. Şu an bir hasta var ve kan kaybediyor.

İlk yapacağımız şey, bu kanamayı durdurmaktır. Onun için iki kişi ayrı ayrı yerlerde böyle düşünmeye başladığında büyük bir toplumsal blokun oluşmaya başladığını göreceğiz. Elimizde tarih gibi önemli bir olgu var ve biliyoruz ki, tarihte hiçbir zaman zalimler amaçladıkları şeye ulaşamadılar. Dünya onlara bu şansı, fırsatı uzun boylu vermemiş. İnsanlar oldukça umut vardır ve nerede bu düzenin onların ayağına dolaşacağını görmek mümkün değildir; ama durup bunların ayağına dolaşmasını da beklemeyelim. Örgütlü, yan yana durarak bu zor günleri, karanlık günleri aşacağız.