HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, yerel seçimlerde halklar ve kent dinamikleriyle ittifak kuracaklarını belirterek, İstanbul ve Ankara için "HDP'nin, CHP'nin, demokrasi güçlerinin ortak hassasiyetlerine hitap eden bir aday üzerinde ortaklaşmaktan daha doğal bir şey olamaz” dedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, yaklaşmakta olan 31 Mart yerel seçimlerine dair nasıl bir politika izleyeceklerini, adaylarını neye göre belirleyeceklerini ve ittifaklar konusunda ne düşündüklerini Mezopotamya Ajansı'ndan Yasin Kobulan'a anlattı. 
 
Yerel seçimler yaklaşıyor. Çalışmalarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz? 
 
Yerel seçimlere yönelik hazırlıklar uzun bir süredir devam ediyor. Özellikle yerellerde fizibilite raporları gerçekleşti. 5 binden fazla görüşme yapıldı. Bugüne kadar yapılmış en kapsamlı çalışmalardan biri. Fizibilite raporlarının değerlendirilmesine bağlı olarak da, zaten komisyonlarımız oluşturulmuştu, bütün komisyonlarımız bu seçim sürecine uygun olarak çalışmalarını yapılandırıyor. Hem yerel, hem merkezi komisyonlar kuruldu. Yerel komisyonlarımıza bağlı strateji komisyonları oluşturuldu. Diğer taraftan seçim işleri komisyonumuz sandık bazlı çalışmayı şimdi güncelliyor ve kapsamlı bir şekilde hayata geçiyor. Aday başvuruları başladı ve bugün son bulacak. Daha sonra da mülakatlar var. Çok geniş kapsamı olan bir çalışma bütün illerimizde gerçekleşiyor. 

Partiler parça parça adaylarını açıklıyor. HDP henüz bir aday açıklamadı. Partinizin aday belirleme kriterleri neler? 
 
Yerel yönetim seçimlerine giderken öncelikli olarak gündemde adaylar konuşuluyor. Diğer partiler açıklamaya başladı adaylarını. En başta da iktidar büyük bir telaşla açıklıyor. Diyarbakır'da kayyumu aday olarak açıkladı. Van'daki kayyumunu götürüp, Trabzon'a belediye başkanı adayı yapmaya çalışıyor. Birçok partide açıklıyor. Bize de şu soruyu soruyorlar: Siz ne zaman açıklayacaksınız? Adayları açıklamaktan önce sağlıklı bir aday çalışması yapmak daha önemli. O yüzdende hem yerellerde, hem merkezi düzeyde gerçek anlamda bizim mücadelemizi geleceğe taşıyacak, bizim yerel yönetim anlayışımızı yerelde var edecek, inşa edebilecek adaylarla, liyakatten bunu sağlayacak adaylarla yol yürümek ve bunlarla belediye seçimlerini kazanmak büyük önem taşıyor. Bu konuda da bize en büyük yol gösterici tabi ki halkımız olacak. Çoklu yöntem uygulayacağız. Tek bir yöntemi ortaya koyup ona odaklanmaktansa, bütün görüşleri, bütün önerileri alıp değerlendiren teamül sistemi ile gerçekleştireceğiz. 
 
Hem yerelde halkımız ve örgütümüzün görüşleri, hem de yereldeki demokrasi güçlerinin, diğer siyasi görüşlere sahip olan yapıların öneri ve görüşlerini almak ve bunu olabildiğince en etkin şekilde ortaklaştırmak. Türkiye'nin her yerinde seçimlere gireceğiz, belediye meclislerinde, il genel meclislerinde seçimlere gireceğiz. Belediye başkan adaylarımız olacak, bunlarla seçime gireceğiz. Ama bu adayların belirlenmesi biraz sabır ister. İnce eleyip, sık dokuyarak halkımızın rehberliğinde bu adayları belirleyeceğiz. Tabi ki istisnai durumlar olacak. Bu konuda da ilkelerimizi koruyarak, belli bir esnekliği gözetiyoruz. 

Esneklik kısmını açabilir misiniz?
 
Belli bir yerelde, oradaki yerelin bütünün temsiliyetini sağlayabilecek, demokrasi güçlerinin, emekçilerin, kadınların, gençlerin üzerinde ortaklaştığı bir aday varsa, bu aday HDP'li değil diye sırtımızı dönmeyeceğiz. O aday üzerinde de demokrasi güçleri ortaklaşıyorsa bizde buna en güçlü katkıyı sunacağız. Bu konuda bizde ortaklaşacağız. Böyle istisnai yereller olacak. Ama Türkiye'nin büyük bir çoğunluğunda, özellikle Kürdistan'da kendi adaylarımızla seçimlere gireceğiz. 
 
Burada bir ittifak söz konusu mu? 
 
Kürdi partilerle, Kürt siyasetine, Kürt siyasi mücadelesine katkı koyan bütün partilerle ortaklaşmak öncelikli hedefimizdi. Burada ulusal birlik meselesi de önemliydi. Bu süreçte yeni bir adım daha atılıyor. Nasıl ki 24 Haziran'da önemli bir adım atılmıştı başlangıç olarak, şimdi daha güçlü adımlar atılıyor. Bunları da gözeten bir yerden iyi, sağlıklı, sistematik bir çalışmayı gerçekleştiriyoruz. Herkeste görecek bizim adaylarımız tüm yerellerde herkesin içine sinecek ve aslında ortak barış, demokrasi mücadelesinin adayları olacak.

Bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan "tekrar kayyum atamaktan" söz etti. Bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
İktidar dedi ki, ‘bunlar kazanırsa yeniden kayyum atarım’ ve ‘Bunların adaylarını Kandil belirliyor’ Her ikisi de aslında korkusunu, kaygısını ifade ediyor. Ve bu korku, kaygı ile insanları, halkı tehdit ediyor. Elinde hiçbir şey yok. Bunu yapabilecek gücü de yok. Çünkü bu seçimlerde bölge halkı çok güçlü bir iradeyi sandığa taşıyacak. Bırakın kayyum atamayı hiçbir demokratik hakkı kısıtlayamayacak hale gelecek. Çünkü yerellerde yerel yönetim anlayışı ile iktidara gelmemiz aslında sadece belediyeleri kazanmakla sınırlı bir şey değil, Türkiye'de güçlü bir demokrasi hamlesini gerçekleştirmek, bu demokrasi hamlesine bağlı olarak Türkiye'de demokrasi yönünde, barış yönünde bir dönüşüm sürecini başlatmak anlamını taşıyor. Korkusu, kaygısı budur. Yoksa belediyelere kayyum atama gibi bir tehdidi, bir saldırıyı, bir saldırı dilini neden sıklıklar kullansın. Korkusundan, kaygısından bunu dile getiriyor. Her zaman dedik, korkunun ecele faydası yok. Bu açıklamalar, bugün ki iktidarın tekçi anlayışı, otoriter rejimin aslında son hamlesidir. Çöktüler, tükeniyorlar. Tükenirken hala tehdit, hala nefret söylemi, hala bir savaş diliyle halka zulüm etmeye, saldırmaya devam ediyorlar. Bu halk bu tehditlere karşı asla boyun eğmedi. Dolayısıyla bu tehditlere karşı en güzel, en güçlü cevabı 31 Mart'ta sandıklarda verecek. 
 
Önemli bir eşik olarak görüyorsunuz... 
 
Yerel yönetimler bu açıdan baktığımızda çok önemli bir eşiktir. Sadece kayyumlardan kurtulmakla kalmayacağız, çok daha ötesinde belediyelerimiz olacak. Hatta Türkiye'nin batısında, metropollerde iktidarlar ve söz sahibi olacak, belediye meclislerinde yer alacağız. Ve bu sayede yerel demokrasi anlayışı Türkiye'nin her yerine yayılmış olacak. Bizim geçmişten gelen çok önemli deneyimlerimiz var. Bu deneyimler bugünkü koşullar altında bir kez daha çalışmalarımızda ele alınıp değerlendirildi. Topyekûn bir demokrasi hamlesi başlattık. Hatta adını da şöyle koyduk ‘ya demokrasi ya faşizm’. Faşizmi biliyoruz, işte yaşadığımız koşullar. Zulümden başka bir şey vaat etmiyor, savaştan başka bir şey vaat etmiyor. Yaptığı zulümdür, savaştır, yolsuzluktur, yoksulluktur. Bütün bunlardan kurtulmanın yolu demokrasidir. Demokrasi bir yerde açık bir denetim sistemidir. Halkın bizatihi söz, yetki, karar sahibi olduğu katılımcı bütçedir, kararlara katılma sürecidir. Yerelden yönetim anlayışımız budur. Dolayısıyla bunu Türkiye'nin her yerine yaydığımızda o söylediğimiz büyük dönüşüm başlayacaktır. Çünkü kentimize, sokağımıza, mahallemize, iş yerimize sahip çıkacağız. Gelip bizim hakkımızı gasp etmesine engel olacağız. 
 
Bunu yaparken Türkiye'deki herkese sesleniyoruz. Gelin bunu birlikte yapalım. Bu bir tek HDP'nin iddiası olmasın, hepimizin iddiası olsun. Çünkü bu Türkiye'nin hayrınadır. HDP bu anlamı ile ufkunu dar tutan bir belediyecilik anlayışına sıkışan, küçük iktidar hesapları yapan bir parti değildir. Ortadoğu'dan Avrupa'ya kadar bu akışkan coğrafyanın bu hareketli, herkesin her yere göç ettiği, melezleştiği bir coğrafya da topyekün bir demokrasi hamlesi başlatmıştır. Bu konuda da başarılı olacağımıza inanıyoruz. Çünkü bu insanlığın, hepimizin ortak kurtuluşudur. Bunun yolu barış mücadelesidir. Bunun yolu Rojava'ya sahip çıkmaktır, Afrin'e, Cizre'ye, İzmir'e, Trabzon'a sahip çıkmaktır. Bu zihniyet nerdeyse bundan kurtulmak aslında bir demokratik cumhuriyet hamlesidir. Alışagelmiş bir siyaset olarak bir rekabetçi anlayışla değil, kapsayıcı, radikal demokrasi anlayışımız çerçevesinde büyük buluşmaları, yan yana gelmeleri önemseyen bir yerden hareket ediyoruz. 
 
Daha kapsayıcı ve çoğulcu bir yerel yönetim anlayışına dikkat çektiniz...
 
Bir kentin gerçek sahipleri kimlerse, hiç kimseyi dışlamadan herkesi kucaklayan, o çokluğu, çoğulculuğu dikkate alan, herkesin kendi anadilinde eğitim görebildiği, herkesin kendi anadilinde hizmet alabildiği, birlikte üretip, hakça-adaletçe paylaştığı bir anlayışı hayata geçirebilmek için çabamızı olanca gücümüzle ortaya koyacağız. 

CHP ile herhangi bir görüşmeniz oldu mu? 
 

Olmadı. CHP diğer partilerle görüşüyor ama bizimle görüşmedi. CHP ile bu türden, söylediğim çerçevede çalışmalar yapılmadan görüşülmesi aslında bir pazarlık hukukuna sıkışmak anlamına gelir. Ama şunu reddetmiyoruz. Partiler görüşebilir, görüşmelidir de. Bugün muhalefet partilerinin bir biri ile görüşmesi doğal bir şeydir, önemli bir şeydir. Çünkü bugün ki iktidar muhalefeti yok sayan, hukuku yok sayan, yargıyı yok sayan, her şeyi kendi ceberut anlayışı içerisine sıkıştıran bir iktidar. O yüzden muhalefetin asgari müşterekte birlikte hareket etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Görüşmelidir de görüşmeliyiz de. Ama görüşürken bunu bir pazarlık masası olarak değil, halkın taleplerini, beklentilerini en iyi nasıl karşılayabiliriz. Bu anlamda görüşme olabilir. Sadece bölgede değil Türkiye'nin her yerinde bu baskı rejimini geriletmemiz lazım. Bunu başarabiliriz. 24 Haziran'da barajı yıktık ama ikinci tura kalamadık. İkinci tura muhalefetin ortak strateji üretememesi nedeniyle kalamadık. Hayır Meclisleri’ni yeterince var edebilseydik belki de bu iş referandumda bitecekti. Maden orada böyle bir hata yaptık, gelin 31 Mart'ta bu hataları yapmayalım. Bazı il veya ilçelerde bir tek parti iktidarı geriletebilir. Biz Kürt illerinde bunu yapacağız. Ama bazı yerlerde bu partiler gerekirse yan yana gelmelidir. Ama bu yan yana gelişin zemini halk olmalıdır, toplum olmalıdır. Belediye başkanlığı hesabı olmamalıdır. Çünkü o hesap Cumhur İttifakı'na yakışır. Biz doğal ittifakları, halkın, toplumun, yerel dinamiklerin taleplerini gözetiriz. 
 
Muhalefet bu hamleyi yapılmalıdır ama bu hamle belediye başkanlığı hesaplarına dönüştürülmemelidir. Bu hamle demokrasi hamlesi olmalıdır. Bu hamle Türkiye'nin geleceği için, gençlerimizin, çocuklarımızın, halkımızın geleceği için atılması gereken güçlü bir adımdır. 
 
Bahsettiğiniz durum İstanbul, Ankara gibi kentlerde hayata geçirilebilir mi? 
 
Binali Bey Başbakan oldu, Anayasa değişti Başbakanlık'ta oturamadı. Meclis Başkanı oldu Meclis Başkanlığı'na oturamıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmak istiyor ama olamayacak. Burada kendisine kötü haberi vereyim. İstanbul'da CHP'nin adayı üzerinde İstanbul kamuoyu ortaklaşmışsa, İstanbullular ortaklaşmışsa ve bu ortaklaşma bugün AKP'de olan belediyeyi demokrasi güçlerinin kazanımı şeklinde dönüştürüyorsa, bu kentte demokrasi güçlerinin, emekçilerin, kadınların adayı olacaksa, HDP de orada ortaklaşır. Bu sağlayabilecek bir adayın çıkması önemlidir. Bunu sağlayabilecek bir aday olduğu sürece bu ortaklaşma kendiliğinden oluşur. Onun HDP'de olması, CHP'de olması aşılmıştır orada. İstanbul dünyanın en kozmopolit kenti. Burada önemli olan bir adayın kendisini dayatması, bir partinin adayını dayatması değildir, ortaklaşmak önemliyse o zaman HDP'nin hassasiyetlerini, ilkelerini gözeten, CHP'nin ilke ve hassasiyetlerini gözeten, Türkiye'de, İstanbul'da demokrasi güçlerinin, hepimizin ortak hassasiyetlerine hitap eden bir aday üzerinde ortaklaşmaktan daha doğal bir şey olamaz. Burada önemli olan AKP'yi süpürmektir. Toplumun hassasiyetleri düşünülmeden bir aday çıkarıldığı zamanda HDP o zaman kendi adayını koyar. Muhalefet bir kez daha böyle bir hataya düşmeyecektir. Çünkü toplumsal muhalefetin beklentileri bu yöndedir.