HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin gelişmeleri değerlendirmelerde bulundu.

Ayhan Bilgen’in tartışmalarına değinen Oluç, “Ayhan Bilgen, Kars Belediye Eşbaşkanımızdır ve Kars halkının iradesi gasp edildi. Kars halkının  iradesini gasp etmek ve kayyım atamak için Ayhan Bilgen’i orada, cezaevinde tutuyorlar. Ben dün kendisiyle görüştüm. Yaşadığı hukuksuzluğu uzun uzun paylaştık. Bizim partimiz demokratik bir tartışmadan kaçınan bir parti değildir. Ayhan Bilgen geçtiğimiz yıllarda da partimizin çeşitli kurullarında eleştirilerini dile getirmiştir. İlk defa bu eleştirileri dile getirmiyor. Biz o eleştirileri, Ayhan Bilgen’de dahil olmak üzere kurumlarımızda tartıştık. Ayhan Bilgen, Eş Genel Başkan Yardımcılığımızı,  Parti Sözcülüğümüzü, Grup Başkanvekilliğimizi yapmıştır ve son olarak da Kars Belediye Eşbaşkanımız olmuştur. Dolayısıyla partimizin çeşitli kurullarında görev almış bir arkadaşımızdır. Partimiz demokratik bir tartışma zeminini ve platformlarını her zaman korumaktadır. Bu tür tartışmalara açıktır. Ayhan Bilgen de herhangi bir eleştiriyi partimizin kurullarına iletmekte bir sıkıntı duymamıştır, duymamaktadır” dedi.

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç’un açıklamaları şu şekilde:

Tahir Elçi, Diyarbakır Baro Başkanı; 28 Kasım günü Diyarbakır’ın simgelerinden olan ‘Dört Ayaklı Minare’nin önünde basın açıklaması yapıyordu. Açıklamasının önemli bölümlerinden biri şöyleydi: 

“Tarihi bölgede, birçok medeniyete beşiklik etmiş, insanlığın bu kadim ortak mekanında silah, savaş, çatışma istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz” dedi. Bundan yaklaşık 5 yıl önce, bu sözleri ettiği sıralarda maalesef katledildi, bir polis kurşunuyla öldürüldü. O günden bugüne, yaklaşık 5 yıldır, 4 yıl 4 ay süren soruşturmanın sonucunda, bugün Tahir Elçi’nin katledilmesi ile ilgili dava başladı.

Yani yaklaşık 5 yıl sonra bu dava başlamış oldu. Son derece sorunlu bir hukuki süreç olduğunu defalarca konuştuk, konuşmaya da devam edeceğiz. Çünkü cinayetten hemen sonra olay yerinde titizlikle yapılması gereken incelemeler yapılmadı, deliller toplanmadı. Hatta delillerin bir kısmı ortadan kaldırıldı. Tahir Elçi’nin ölümüne neden olan mermi çekirdeği bulunamadı, yoğun şekilde silah kullanan polis memurlarının şüpheli olarak ifadeleri alınmadı, polisler sadece görgü tanığı olarak dinlendiler. Bugüne kadar Diyarbakır Barosu 100’e yakın dilekçe ile taleplerini sundu, ancak dosyaya sunulan dilekçelerin neredeyse tamamı dikkate alınmadı.

‘YARGI, TAHİR ELÇİ SUİKASTINI GERÇEKLEŞTİRENLERE CEZA VERMEMEK İÇİN 5 YILDIR İŞİ OYALIYOR’

Şimdi bu koşullarda, bugün Tahir Elçi’nin katledilmesiyle ilgili duruşma başlamış oldu. Duruşmaya basın ve avukatlar sınırlı sayıda alındı. 300 kişilik salonda başlayan duruşmayı 84 kişinin izlemesine izin verildi.

Sanık polislerin SEGBİS üzerinden bağlanması kararı alındı. Yani aslında Tahir Elçi’nin katledilmesi sonucu, bu suikasti gerçekleştirenlere ceza vermemek için 5 yıldır işi oyalayan yargı, aslında bu duruşmanın gidişatı hakkında ilk işaretleri de vermiş oldu.

‘TAHİR ELÇİ CİNAYETİNDE GAZETECİ SIFATI İLE AZMETTİRİCİ ROL OYNAYANLARI DA UNUTMUYORUZ’

Tahir Elçi çok önemli bir barış mücadelecisi idi, barış için hayatını ortaya koydu. Bu duruşmanın, bu davanın takipçisi olacağız. Tahir Elçi’yi katledenlerin ceza almaları için, hukuki alanda elimizden geleni yapacağız. Tahir Elçi’nin yargılanmasına neden olan ve gazeteci sıfatı ile azmettirici rolü oynayanları da unutmuyoruz, bunu da söyleyelim.

‘ÖNEMLİ KURUM VE KURULUŞLARIN NEDEN SAYIŞTAY DENETİMİ DIŞINDA BIRAKILDIĞININ CEVABI YOKTUR’

Bugün bütçe sunumu yapılıyor; şu dakikalarda Cumhurbaşkanı Yardımcısı sayın Fuat Oktay'ın bütçe sunumu başladı.

Sayıştay Başkanlığı’nın 2019 raporları son derece ilginç veriler içeriyor. Büyük ölçekli ve görece önemli kurumların Varlık Fonu’na devredildiği ve bu kurumların da Sayıştay denetimi dışında bırakıldığı bilinen bir durumdur. Neden Varlık Fonu’na devredilmiş olan kurum ve kuruluşlar denetim dışında bırakıldı, bunun cevabı yoktur.

‘DENETİM KAÇKINLIĞINDA BU İKTİDAR ÇAĞ ATLADI’

Hatırlarsak, geçmiş yıllarda yapılan bir değişiklikle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hac ve umre harcamaları da Sayıştay denetiminden çıkarılmıştı. Bunların hepsinin bir anlamı var ve biz bunu biliyoruz.

Sayıştay 2019 raporlarında değerlendirmeye tabi tutulan kamu idarelerinin yüzde 73’ünün faaliyet raporlarında temel mali tablolara yer verilmediği görünüyor. Yüzde 40’ı ise mali yükümlülüklerini açıklamamış görünüyor. Bu durum son derece ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Faaliyet raporlarıyla amaçlanan, kamuya hesap verme sorumluluğu yerine getirilmemiş oluyor. Bu tespit edilmesi gereken bir durumdur. Kamunun ortaya koyduğu genel esaslara da denetim açısından uyulmuyor. Adeta bir siyasi parti merkezi gibi yönetiliyor bazı kamu kuruluşları. Dolayısıyla denetim kaçkınlığında bu iktidarın çağ atladığı görülüyor. Sayıştay’ın 2019 raporları bunu açık ve net biçimde ortaya koyuyor.

‘KAMU KURUMLARI GAYRİ HUKUKİ EYLEMLERDE BULUNUYOR’

Bürokraside ortaya çıkan yozlaşma, parti devlet anlayışı ve yönetim biçiminin ortaya çıkardığı sonuçlar, denetime ilişkin hiçbir yükümlülüğün bu kurum ve kuruluşlar tarafından yerine getirilmediğini gösteriyor. Denetleyici ve düzenleyici kurumlara karşı herhangi bir sorumluluk belirtisi göstermiyor bu devlet kurumları. Maddi girdi ve çıktıları gizliyorlar, farklı kalemlerde gösteriyorlar. Yanlış ve eksik göstermek gibi gayri hukuki eylemlerde bulunuyorlar. Sayıştay raporlarında tespit edilen hukuksuzluklar var.

Sayıştay raporlarında kamu idarelerine ilişkin tespitler var. Son derece önemlidir. Mesela devletin özel mülkiyeti, hüküm ve tasarruf altında taşınmazların kiralanmasıyla ilgili usulsüzlükler tespit edilmiş. Yolsuzluklar tespit edilmiş. Taşınmazların kiralanmasında sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmeyen kiracılara ilişkin gerekli işlemlerin yapılmadığı tespit edilmiş. Bu ne demektir? Bu kiracıların birçoğu iktidara yandaş olan şirketler ve kurumlardır. Bu çok açık bir biçimde ortadadır.

‘EN FAZLA İHLAL YEREL YÖNETİMLERDE’

Vahim bir durum daha var. En fazla ihlalin, en fazla usulsüzlüğün, yolsuzluğun tespit edildiği alan mahalli idareler, yani yerel yönetimlerdir, belediyelerdir. Hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda da 2017-18 Sayıştay raporlarında da özellikle kayyım atanmış olan belediyelerde, yerel yönetimlerde büyük yolsuzluklar tespit edilmişti. 2019’da bu durum devam ediyor.

Maden sahalarının rehabilitasyon çalışmalarının tam ve zamanında yapılmaması ve kontrol eksikliğinde tespit edilmiştir? Ulusal orman envanterinde usulsüzlükler tespit edilmiştir. Mahalli idarelere baktığımızda, belediye meclisi kararı olmaksızın çeşitli işletmelerin işgördüğü, belediyelerin rant dağıtım merkezleri, usulsüzlük ve yolsuzluk merkezleri haline getirildiği tespit edilmiştir.

Sayıştay raporlarında bunlar görülmektedir. Mesele talan, yolsuzluk ve liyakatsizlik meselesidir. Bunu vurgulamış olalım, bütçenin görüşülmeye başlandığı bugünlerde. Bütçe görüşmeleri döneminde de Sayıştay raporlarında dile getirilen usulsüzlüklerin, yolsuzlukların takipçisi olacağız ve bunları kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceğiz.

‘BÜTÇE CETVELLERİ ELİMİZE BÜTÇE SUNUMUNUN OLDUĞU GÜN ULAŞTI’

Geçtiğimiz hafta bir torba kanun teklifi geldi ve o teklife göre fonksiyonel bütçeleme sistemi ortadan kaldırıldı. Yerine program esaslı bütçeleme sistemi getirildi. Yani şu anda, bugün itibariyle Meclis’te sunumu yapılan 2021 Bütçesi, program esaslı bütçeleme usulüne göre sunuluyor.

Bütçe cetvelleri daha bugün siyasi partilere teslim edildi. Yani sunumun yapılacağı gün. Nedir bu gecikmenin nedeni? İktidarın hem beceriksizliği hem de umursamazlığıdır. Çünkü geçtiğimiz hafta getirilen torba teklifte bugünkü bütçeleme tekniğinin değiştirileceği kanun maddeleri yer almıştı. Yani geçen hafta o kanun teklifi çıkmamış olsaydı, bugün bütçe sunulamıyor olacaktı. Dolayısıyla iktidarın umursamazlığı ve beceriksizliği çok açık bir şekilde 2021 Bütçesi’nde ortaya çıkmıştır.

‘2021 BÜTÇESİ AKIL TUTULMASI BÜTÇESİDİR’

AKP iktidarı, ekonomide, sağlıkta, eğitimde, sosyal alanda, yani sanki toplumsal yaşamın her alanında çok ciddi krizler yaşanmıyor gibi bir bütçe hazırlayıp karşımıza getirmiştir. Büyük bir yolsuzluğun, yoksulluğun, işsizliğinin, hayat pahalılığının, halkın borçlanmasının, esnafın kepenk kapatmasının yaşanmadığı bir toplum varmış gibi bir bütçe karşımıza getirmiştir. Bu da aslında durumu ortaya koymaktadır.

2021 Bütçe Kanun Teklifi bir akıl tutulması olduğunu göstermektedir. Neden derseniz; 2020 Bütçesi için 140 milyar ek borçlanma istenmişti, sonra bu ek borçlanma çok aşıldı, geçtiğimiz hafta getirilen kanun teklifinde ise borçlanma sınırı 308 milyara çıkarıldı 2020 Bütçesi için. Şimdi 2021 için öngörülen bütçe açığı 240 milyar TL’dir. Yani daha bugün öngördükleri açık, yarın itibariyle geçersiz hale gelecektir. Bu bütçe akıl tutulması bütçesidir.

‘SOSYAL YARDIMLARI ARTIRMAKLA ÖVÜNÜYOR, SOSYAL YARDIMLARIN ARTMASI YOKSULLUĞUN ARTMASIDIR’

Savaş ve silahlanma harcamaları bütçesidir. Esas itibariyle yandaşa ve güvenlikçi politikalara pay ayıran bir bütçedir. Eğitimi, sağlığı, sosyal güvenliği göz ardı eden, ülkede büyük bir kriz yaşayan esnafı, çiftçiyi, işçiyi, emekçiyi, emekliyi göz ardı eden bir bütçe ile karşı karşıyayız.

Aslında kendileri de bunu ifade ediyorlar zaman zaman. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, “Hükümete geldiğimizde 2 milyarı bulmayan sosyal yardımları biz 55 milyara çıkardık” dedi. Yani siz ne yapmış oldunuz? Sosyal yardımları artırmış olarak ne söylemiş oluyorsunuz? Aslında yoksulluğu artırmış olduğunuzu, sosyal yardıma muhtaç insan sayısını artırdığınızı söylemiş oluyorsunuz. Yoksulluğu artırmanın övünülecek ne tarafı vardır? Hiçbir tarafı yoktur, ama bu iktidar bununla övünmektedir.

‘MADENCİ YÜRÜYÜŞÜNÜ ENGELLEYEN ANLAYIŞIN BÜTÇESİ’ 

Yoksulluğu, işsizliği arttırıyorsunuz, insanları hayat pahalılığı ile karşı karşıya bırakıyorsunuz. Bunun karşısında Soma ve Ermenek madencilerinin yürüyüşünü engelliyorsunuz. Soma ve Ermenek madencileri hakları, ücretleri için yürüyüş yapıyorlar, engelliyorsunuz. Şişecam işçilerinin grev yapmasını yasaklıyorsunuz. Bu bütçe anlayışı, işçinin ve emekçinin hakkını yok sayan, onların haklarını talep etmesini polis zoruyla engellemeye çalışan bir anlayışın sonucudur.

‘DENİZLİ VALİSİ DAHA ÖNCE SİİRT KAYYIMIYDI, HALKIN BELEDİYESİNİ GASP ETMİŞTİ’

Bakın, geçtiğimiz günlerde Denizli Valisi olayı yaşandı. Denizli Valisi sonradan özür dilemek zorunda kaldığı, insanlık adına utanç verecek davranışta bulundu. Fakat “Denizli Valisi daha önce ne yapıyordu acaba?” sorusuna kimse yanıt aramadı. Biz hatırlatalım; Denizli Valisi daha önce kayyım olarak atanmıştı Siirt'e. Kürtçe kitap var diye kütüphaneyi kapatmış ve yıkmış, taziye evini ülkü ocaklarına peşkeş çekmişti. Halkın belediyesini gasp etmişti. Yolsuzluk ve usulsüzlükleri gerçekleştirmişti. Denizli’ye gidince de esnafa böyle davrandı. Neden? Çünkü Siirt’te her türlü hukuk dışı, insanlık dışı adımı attığı ve iktidarın da onun arkasında durduğu gibi Denizli’de de aynısını yapabileceğini sandı. Ama olmadı, duvara tosladı.

‘PENDİK’TE ALEVİLERE DÖNÜK NEFRET SÖYLEMİNİ DUVARA YAZANLAR DERHAL YARGILANMALI’

Alevi yurttaşlarımıza yönelik tehdit ve dışlayıcı politikalar devam ediyor. Geçen hafta Pendik’te Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı bir apartmanda “Alevilere ölüm” yazıldı ve üzerine çarpı işareti konuldu. Bu daha önce çeşitli yerlerde de karşımıza çıkan bir durumdu. Her seferinde Alevi yurttaşlarımıza yönelik bu tür tehdit içerikli saldırıları kınadık, protesto ettik ve bunu yapanların cezasız bırakılmasına yönelik eleştirilerimizi ilettik.

Şimdi cezasızlık bu davranışları cesaretlendiriyor, saldırganları ve nefret söylemini, nefret suçunu cesaretlendiriyor. Bunu bir kez daha vurgulamış olalım. Bu failleri koruyan tutum ve kararlar Alevilerin ülkede güvercin tedirginliği ile yaşamasına neden oluyor. Alevi yurttaşlarımıza dönük her türlü sözlü, yazılı ve fiziki saldırının karşısında olduğumuzu HDP olarak söyleyelim. Pendik’teki bu nefret söylemini duvara yazanlar kimlerse, bunların derhal bulunup etkili bir şekilde yargılanmasını talep ettiğimizi söylemek isterim.

‘DİYARBAKIR’DAKİ DUVARI NEDEN YAPIYORSUNUZ, AMACINIZ NEDİR?’

Geçtiğimiz Ağustos ayında Diyarbakır’ı demiryolu boyunca, boydan boya ikiye bölecek, 12 km uzunluğunda, 1 metre 80 cm yüksekliğinde, 50 cm genişliğinde çift taraflı bir duvar yapımına başlanmıştı ve bu gündem olmuştu. O zaman başta şehrin STK'ları olmak üzere, halk ciddi tepki göstermiş ve Ulaştırma Bakanlığı bu projeyi askıya aldığını açıklamıştı.

Bu duvarın yapımına 16 Ekim günü yeniden başlandı. Bu duvarın inşasını Malatya'da bulunan TCDD 5. Bölge Müdürlüğü yürütüyor. Yani, Diyarbakır, Malatya’dan ikiye bölünüyor ve yönetilmeye çalışılıyor. Diyarbakır’daki hiçbir kurum ve kuruluşun görüş ve önerileri alınmadan bu duvarın ihalesi verilmiş. “Halka danıştık” diyorlar, külliyen yalan. Diyarbakır’da istediğiniz sivil toplum kuruluşuna gidin sorun,  böyle bir danışma yapılmamıştır. Şimdi bu duvar herhangi bir ÇED raporu da hazırlanmadan uygulamaya sokuluyor. Bu duvarı neden yapıyorsunuz, amacınız nedir, bu projenin maliyeti nedir?

Diyarbakır'da işsizlik, yolsuzluk kol gezerken, bu yolu yapmanın nasıl bir kamusal faydası vardır? Bu soruları soruyoruz ve cevaplarını alamıyoruz. Sormaya devam edeceğiz. İnsanların şehri kullanmasında zorluk çıkaracak bir duvarı yapmanızın nedeni nedir? Bunu çok açık biçimde öğrenmek istiyoruz.

‘YENİ BİR UTANÇ DUVARI DİYARBAKIR'DA YAPILIYOR’

Ulaştırma Bakanlığı’na önergeler sunduk, verilen cevap şu: Duvar değil çit panel yapıyoruz. Çit panel yapımı doğru değil, 1 metre 80 cm yüksekliğinde, 50 cm genişliğinde 12 km’lik duvardan bahsediyoruz. Şehrin kurumları ve yurttaşlarla dalga geçmektir bu cevap. Çit panel diyorsanız,  kilometrelerce örülen duvar ne o zaman? Çit paneli onun üzerine mi yapacaksınız? Neden bu projeyi askıya aldınız da yeniden yapıyorsunuz?

Diyarbakır Belediyesi’ne kayyım atadınız, Diyarbakır halkının iradesini gasp ettiniz, bu yetmedi; belediyelerin etrafına ördüğünüz duvarlar yetmedi; şimdi de şehri duvarla ikiye bölmeye çalışıyorsunuz. Yani Berlin Duvarı’ndan sonra yeni bir utanç duvarı Diyarbakır'da yapılıyor ve amacının ne olduğu da belli değil. Bunu sorularımıza cevap almak için bir kez daha belirtmiş olalım.

Soru: Ayhan Bilgen sosyal medya hesabından, Altan Tan da verdiği röportajda eleştirilerde bulundu. Bu konuda açıklama yapılacak mı partiniz tarafından?

Ayhan Bilgen, Kars Belediye Eşbaşkanımızdır ve Kars halkının iradesi gasp edildi. Kars halkının  iradesini gasp etmek ve kayyım atamak için Ayhan Bilgen’i orada, cezaevinde tutuyorlar. Ben dün kendisiyle görüştüm. Yaşadığı hukuksuzluğu uzun uzun paylaştık. Bizim partimiz demokratik bir tartışmadan kaçınan bir parti değildir. Ayhan Bilgen geçtiğimiz yıllarda da partimizin çeşitli kurullarında eleştirilerini dile getirmiştir. İlk defa bu eleştirileri dile getirmiyor. Biz o eleştirileri, Ayhan Bilgen’de dahil olmak üzere kurumlarımızda tartıştık. Ayhan Bilgen, Eş Genel Başkan Yardımcılığımızı,  Parti Sözcülüğümüzü, Grup Başkanvekilliğimizi yapmıştır ve son olarak da Kars Belediye Eşbaşkanımız olmuştur. Dolayısıyla partimizin çeşitli kurullarında görev almış bir arkadaşımızdır. Partimiz demokratik bir tartışma zeminini ve platformlarını her zaman korumaktadır. Bu tür tartışmalara açıktır. Ayhan Bilgen de herhangi bir eleştiriyi partimizin kurullarına iletmekte bir sıkıntı duymamıştır, duymamaktadır.

 ‘BİR BAŞKA PARTİNİN ADAYININ PARTİMİZE YÖNELİK SÖZLERİNİ CİDDİYE ALMAMIZ SÖZ KONUSU DEĞİL’

Altan Tan ile ilgili söylediklerinize bu şekilde cevap vermek istemiyorum, çünkü artık bizim partimizin milletvekili değildir. Saadet Partisi’nden, 2 yıl önce İstanbul 3. Bölge adayı olmuş bir kişidir. O dönemde Altan Tan bana karşı, HDP’ye karşı İstanbul 3. Bölge’de siyasi çalışma sürdürmüş bir kişidir. Bir başka partinin adayının, bir başka parti üyesinin bizim partimize yönelik söylediklerini ciddiye alıp değerlendirmemiz söz konusu değildir.