PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Kürtlerin Cenevre-3’e neden davet edilmediğini, önümüzdeki günlerde PYD ve Demokratik Suriye Meclisi’nin kurum olarak Cenevre-3’e dâhil olup olmayacağı gibi akıllarda soru işareti bırakan birçok noktaya ilişkin açıklamalarda bulundu.

Fırat Haber Ajansı’ndan (ANF) Serkan Demirel ile Rüştü Demirkaya’nın sorularını yanıtlayan Müslim, kendilerine karşı tutuma dikkati çekerek, “Sadece Türkiye değildi. Başka güçler de bizim bu sürece katılmamamızı istiyordu. Çünkü bizim buraya davet edilmemiz bir anlamda siyasi olarak tanınmamız anlamına gelecekti,” dedi.

Muslim, PYD’nin Cenevre-3’de olmasını istemeyenlerin IŞİD zihniyetli gruplarla Suriye’de siyasi çözüm aramak istediğini de ifade etti.

Ancak Müslim, PYD ile Demokratik Suriye Meclisi’nin Cenevre-3’e katılıp katılmama durumunun tamamen ortadan kalkmadığını da söyledi.

Salih Müslim’in ANF’nin sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde:

KÜRTLER OLMAZSA SİYASİ ÇÖZÜM OLMAZ

Herkes Cenevre-3’e sizin de davet edileceğinize kesin gözüyle bakıyordu. Davet edilmeme kararı son anda mı alındı? Bu süreçte neler yaşandı anlatabilir misiniz?

Davet edilmeme durumu tam olarak son anda alındı diyemeyiz. Daha öncede çok belli değildi. Ama katılma durumumuzu herkes bekliyordu, çünkü Suriye’de geliştirilmek istenen siyasi bir çözüm içerisinde ‘kesinlikle Kürtlerin olması gerektiğini’ birçok kesim söylüyordu. Özellikle PYD ve Özerk Yönetim güçlerinin kesinlikle bu görüşmelerde olması gerektiği söyleniyordu.  Görüştüğümüz herkes ‘Suriye’de var olan böyle bir gücün ve sistemin göz ardı edilmeyeceğini bu güç göz ardı edilirse Suriye’de çözüm ve barış olmaz’ diyorlardı.

Şimdi de daha önce söylediklerinin aynısı söylüyorlar. Daha önceden bu görüşmeyi düzenleyenler sizi kesinlikle Cenevre 3’e katacağız demeseler de bunları söylüyorlardı. Ama biz bu söylenenlere karşı konunun bir pazarlık konusu haline getirileceğini biliyorduk.

Başından beri ısrarla görüştüğümüz taraflara bizim yapılacak görüşmelerin en başında, ilk adımdan, ilk saatten itibaren görüşmelerde olmamız gerektiğini söyledik ve söylüyoruz.

İLK GÜNDEN OLMAZ AMA KATILACAKSINIZ

Bugüne kadar ‘siz olmazsanız olmaz’ diyenler, şimdi ‘sizin ilk günden olmanız büyük karmaşaya neden olur. Bundan kaynaklı ilk günden olmayabilirsiniz ama daha sonra olacaksınız’ diyor.

BM: SİZİ DAVET ETMEK BİZİ AŞAN BİR DURUM

Görüşmelere dâhil olup olmamamız tamamen gündemden çıkmış değil. Ama bizi ne zaman ve nasıl katacaklar tam olarak belli değil. ‘Zamanlama bakımından bekliyoruz’ diyorlar, hatta bu konuda yetkili olan BM görevlileri bize şunu söyledi: Bu karar benim yetkilerimin üstündedir.

Bu söylemden anladık ki BM’den daha büyük bir güç ve plan var bizim davetimizi engelleyen.

Katılacağınız yönde söz verilmiş diyebilir miyiz o zaman?

Bakalım, bu konuda bizim muhatabımız devletler değil BM’dir.

SİYASİ OLARAK TANINMAMAZI İSTEMİYORLAR

Birçok kesim sizin Cenevre-3’e davet edilmeme durumunuzu Türkiye’nin tutumuna bağladı, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sadece Türkiye değildi. Başka güçlerde bizim bu sürece katılmamamızı istiyordu. Çünkü bizim buraya davet edilmemiz bir anlamda bizim siyasi olarak tanınmamız anlamına gelecekti. Bizi yani Demokratik Özerk Yönetimleri tanımak istemeyen başka önemli güçlerde var.

Türkiye’nin tutumu zaten hep aynı yaklaşım Kürt fobisinden kaynaklı bize karşılar.

Bazılarına göre Kürtler Cenevre-3’de olursa, Kürtler bir statüye kavuşacak bundan kaynaklı bir tepki ortaya koydular bu bir tutum. Bir de ikinci bir tutum var o da: Bölgede inşa ettiğimiz sistemin demokratik varlığı. Her anlamda demokratik bir sistem inşa ediyoruz orada, bu sistemin varlığı ve halklar tarafından kabul görmesi birçok kesimin hoşuna gitmiyor. Bundan kaynaklı da bu sistemin kabul görmemesi ve bu sistemi tanımamak için engel oluyorlar.

Bu anlattığım iki etken üzerinden bir araya gelen güçler bize karşı birleşmişler. Yani bir taraftan Kürtlerin statüsünün önüne geçmek isteyen Türkiye, diğer taraftan Kürtlerin ortaya koyduğu sistemin kabul görmesini engellemek isteyen güçler.

5 yıldan beridir bizi kabul etmek istemiyorlar. Farklı kesimleri de buna alet etmek istiyorlar. Birisi rejim taraftarı diye, diğeri ‘terörist’, bir diğeri farklı bir şeyle nitelendiriyor. Bu ortaya konanın tek mantığı var, Kürtlerin ortaya koyduğu sistemin önüne geçmek.

Halklara tek gelecek sunan bir sistemi ve Kürt iradesini kırmak için farklı yollar denediler. Kobanê meselesi işte bu mantığın sonucuydu. Kobanê önceki veya bugün ki bu saldırıların nedeni işte mantıktan kaynaklıdır.

Ama gelinen aşamada herkes artık bu sistemin ve bu iradenin yok edilmediğini iyice anladı. Şimdi ise bu iradenin ve sisteminin tanınmasına engel olmak için diretiyorlar.

KİMSE KÜRT İRADESİNİ YOK SAYAMAZ ARTIK

Bu diretenler sadece bölgesel güçler mi yoksa Rusya ve ABD’de var mı bu kesimin içinde?

Onlar için pek fark etmiyor. ABD ve Rusya için bizim sistemimiz veya başka bir sistem olursa olur, olmazsa olmaz. Ama muhakkak kurulacak bir sistemin üzerinde hesapları vardır.

Kürtlerin varlığı ve gücü Ortadoğu’da ortaya çıkmıştır. Herkes artık bu gücü görmeli ve kabul etmeli. Bunlar terörizmle savaşmak istiyorlarsa, bu gücü görmezlikten gelemezler. 40 milyonluk Kürt halkının kabullendiği bir sistemi ve iradeyi kimse yok sayamaz artık.

Yok, sayamadıkları için bunun içinde bir yol bulmaları gerektiğini biliyorlar. Bundan hareketle biz de diyoruz ki, bizi kabul etmek zorunda kalacaklar.

Özellikle bize karşı en büyük direnenler bölgesel güçleridir. Türkiye, Suudiler, Suriye Rejimi ve İran bunların başını çekiyor.

ABD-RUSYA: CENEVRE-3 KÜRTLER OLMADAN OLMAZ

ABD ve Rusya heyeti ile yaptığınız bir dizi görüşmeler oldu burada neler yaşandı biraz anlatabilir misiniz?

Bütün detaylarını size söyleyemem. Ama genel anlamda yapılan görüşmede iki tarafta bizi şunları dile getirdi: ‘Biraz sabredin, kesinlikle bu süreç Kürtler olmadan gitmez muhakkak siz de olacaksınız. Ama zamanlama önemlidir.’

Bu görüşmelerde doğrudan sizin Cenevre-3’e dâhil edileceğiniz dile getirildi mi?

Evet söylediler. Ama bunun içinde yine aynı şekilde zamanlamanın önemli olduğunu ifade ettiler.  Demek ki bu görüşmeden önce bir hesapları vardı. Ama öyle olmadı.

Davet edilebileceğinize yönelik söyleme nasıl bir cevap verdiniz?

Görüşmelerin başından itibaren olmamız gerektiğini söyledik. Bizim olmadığımızda görüşmelerde alınacak kararları tanımayacağımızı ve alınacak kararları tanıma mecburiyetinde de kalmayacağımız belirttik.

MSD Eşbaşkanı Heysem Menna’ya Cenevre-3’e katılması için gönderilen bireysel bir davetiye vardı bu ne anlama geliyordu?

Cenevre-3’e katılacaklara davetiyeler iki şekilde gitti. İki çeşit davetiye vardı bir taraftan Riyad ekibi denilen muhalefetin başkanına gönderilen davetiye de ‘15 kişilik isimleri kendiniz belirleyin bize bildirin’ diyorlar.

Ama diğer taraftan ikinci davetiye biçimi de bireysel bir şekilde yapılmış Heysem Menna’ya yapıldığı gibi. Sadece Menna’ya değil, birçok arkadaşımıza gelmişti bu şekilde.

Bu arkadaşlarımız da özellikle ‘PYD Demokratik Suriye Meclisinin en önemli bileşenidir. Onlar olmazsa biz de olmayız’ diyerek bir tutum ortaya koydular. Ardından PYD ve MSD olarak kimlerin katılması gerektiğini belirten bir mektup De Mistura’ya gönderdiler.

Menna’nın De Mistura ya cevaben gönderdiği mektubun ardından siz De Mistura’nın ekibi ile bir görüşme gerçekleştirdiniz. Bu görüşmede neler dile getirildi bu ekip size neler söyledi?

Bu görüşmede de aynı şekilde daha önce söylediklerini tekrarladılar. ‘ Bireysel davetiye gelen arkadaşlarınız katılsın, bize sunulan isimler sonradan katılacak. Biraz beklememiz gerek. Ama önce siz katılın’ şeklinde cevap verdiler.

Peki, Menna ve diğer bireysel davetiye alan arkadaşlarınız katılacak mı?

Hayır, bu konuda tavrımız nettir.

VİYANA ESASLARI UYGULANMADI

Cenevre-3’e davet edilen Riyad heyeti diye adlandırılan bu kesim kimlerden oluşuyor? Bu gruplar kim destekli ve neden davet edildiler?

Viyana görüşmeleri kapsamında ve BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlar doğrultusunda Riyad toplantısı kararı alınmıştı. Viyana görüşmelerinde böyle bir toplantı yapılacağı ama bunun Riyad’da yapılacağı söylenmedi. Ama daha sonra Suudi Arabistan ben ‘kabul edeceğim bu gruplar Riyad’da bir araya gelsin’ dedi.

Orada yapıldı ama Viyana esaslarına göre yapılmadı. Viyana görüşmeleri esasında “bütün muhalif grupların katılması” kararı vardı. Biz oraya davet edilmedik ve dışlandık. Ve yine oraya bizle savaşan Ahrar ül Şam ve Ceyş ül İslam buraya davet edilenler arasına alındı. Bu grupları biz terörist örgüt olarak görüyoruz. Bunları oraya çağırma gerekçeleri bu güçlere bir meşrutiyet kazandırmak amacıyla yapıldı. Bir taraftan bunlara meşruluk kazandırılırken diğer taraftan Kürtler ve Süryaniler dışlandılar.  O dönemde MSD Eşbaşkanı Heysam Menna da Riyad’a davet edilmişti ama Menna oraya da katılmamıştı. ‘Ben gidip bu gruplarla oturmam’ diyerek tepki gösterdi.

DAİŞ DAVET EDİLSEYDİ BU KADAR SES ÇIKMAZDI

Bu grupların Türkiye ve Suudi Arabistan destekli olduğu söyleniyor. Yine Türkiye’nin ve Suudi Arabistan’ın DAİŞ’e de destek verdiği sıkça dile getiriliyor. Bugün Cenevre-3’e davet edilen belli grupların yapılarına baktığımızda çokta DAİŞ’ten farklı durmuyor. Buradan hareketle bugün DAİŞ Cenevre-3' davet edilseydi bu güçler size tepki gösterdiği kadar DAİŞ’in Cenevre-3’de olmasına bu kadar tepki gösterecek miydi?

Doğrudur belki de DAİŞ için bu kadar sesleri çıkmayacaktı. Riyad’da yer alan Ahrar ül Şam ve Ceyş ül İslam zihniyet olarak Cephet ül Nusra’dan ve DAİŞ’ten çok uzak değildir.

Riyad’da ki Ahrar ül Şam ve Çeyşü ül İslam, DAİŞ ve Cephet ül Nusra’dan pek uzak değiller. Bunların kabul edilmesi biraz da çözüm masasını kabul etmeleri ve siyasi çözümden yana olduklarını göstermelerinden kaynaklıdır.

Ama zihniyet olarak diğer terörist gruplarla bunların bir farkı yok hem Suriyeli muhalif güç olduğunu söylüyorlar hem de El Kaide’ye yakın gruplardır. Birisi Müslüman Kardeşlere yakınken diğeri çok daha radikaldir.

RİYAD HEYETİ ZORAKİ OLUŞTURULMUŞ BİR GÜÇTÜR

Riyad heyeti denilen kesimlere davet gönderilmesine rağmen hala kendi içlerinde de bir anlaşmaya varamamışlar, bu neden kaynaklanıyor?

Evet, bunların içlerinde bulunduğu durum çok karışıktır. Bu güçler zoraki oluşturulmuş bir dış muhalefetten ibarettir. Zaten bunlar İstanbul’da, Ankara’da oturuyorlar. Aynı zamanda Suriye’de silahlı güçleri vardı. Bu silahlı güçleri çeşitli yelpazenin içerisindeydiler. Bir taraftan El- Kaide bir taraftan DAİŞ bir taraftan Cebetul Nusra bir taraftan Çeyşül İslam yani ne oldukları belli değildi. Bunların hepsini daha baştan Özgür Suriye Ordusu diye lanse ediyorlardı. Ama gerçek öyle değildi. Bunların hepsi radikal İslam ve cihatçı gruplardı.

Gelinen aşamada ama güçlerin gerçek yüzleri ortaya çıktı. Ortada olan pazarlıktan kaynaklı Cephet ül Nusra davet edilemez zaten açıktan El- Kaide’nin bir kolu olduğunu söylüyor, DAİŞ’i zaten dünya terörist olarak görüyor o da olmaz, Ahrar ül Şam ve diğerleri bizimle ve diğer güçler ile savaşıyor.

DAİŞ’e yakın gruplar şimdi daha iyi açığa çıkıyor. Dışarıdan oluşturulan bu politik muhalefet zaten birbirleri ile kendi içerisinde anlaşamıyor. İçlerindeki bu anlaşmazlık durumu en fazla Riyad toplantısında ortaya çıktı.

Bu güçlerin Suriye halkları içerisinde hiçbir tabanı yok.

Bu güçlerin orada hiçbir kesim tarafından benimsenmemesi bilinmesine rağmen BM, ABD veya Rusya bu güçlerin Cenevre- 3’e davet edilmesine neden göz yumdu o zaman?

Bu güçlerde artık bir çıkış yolu arıyor. Suriye’de yaşanan bu durum Avrupa’ya, ABD’ye her yere bulaştı artık. Bundan kaynaklı muhakkak bir çözüm aranıyor.

Çözüm terörist diye adlandırılan gruplarla mı olacak?

Öyle olmayacak tabi ki. Ama yaşanan bu durum en çok bizim yani Kürtlerin başını ağrıtacak. Buraya davet edilen belli grupların bizlere yaptığı saldırılar biliniyor. Bunu anlatacağız.

CENEVRE’DE DEMOKRASİYİ SAVUNACAK TEK GÜCÜZ

ABD ve Rusya ile sahada bir iş birlik halindesiniz askeri anlamda sizi tanıyan güçler siyasi anlamda kendilerini neden geri çekiyorlar?

Evet, geri tutuyorlar zaten siyasi olarak kabullenmek istemiyorlar. Yani bir siyasi temsil olarak görmek istemiyorlar. Bölgede demokrasiden ve insanlık değerlerinden bahsedeceksin ama bölgenin tek demokratik gücünü göz ardı edeceksin bu yaklaşım olmaz.

Cenevre görüşmelerinde laikçiliği, insani değerleri ve demokrasiyi bizim dışımızda savunacak başka hiçbir kesim yok. Modern insani değerlerini savunacak tek gücüz.

Cenevre’ye davet edilen hiçbir muhalefet bizim savunduğumuz değerleri savunmuyor. İslami devlet mantığına sahip olanlarla bir demokratikleşme olmaz. Demokrasiyi savunan tek güç biziz.  Biz de masada kabul edilmezsek, o zaman yapılacak görüşmelerden başka şeyler çıkar.

Peki, Rusya ve ABD’nin bu tutumu bölgedeki askeri ilişkilere nasıl yansıyacak?

Bizi yani bugün bölgede var olan Kürt halkını geldiği noktayı birileri yaratmadı. Kimse bizim elimize silah verip gidin savaşın demedi. Biz kendi kendimizi yarattık. Halklar kendi güçlerini yarattı. Halklar kendi savunma güçlerini kurdu. Şimdi bu güçler kızar veya bizi yalnız bırakınca tek başımıza kalırız diye bir durum yok. Kendi kendisini var eden bir güç var, bu anlamda birilerinin olup olmaması çok önemli değil.

Bu güçlerle askeri ilişkileri göz ardı edemez. Bugün Kürtler ile olan askeri ilişkilerinden uzaklaşırlarsa bugüne kadar savaştıkları güçleri bir anlamda destekler konuma gelirler.

Terörist güçlere karşı sizle birlikte savaşıyorlar, diğer taraftan savaştıkları zihniyete yakın gruplar masaya davet ediliyor, ama siz davet edilmiyorsunuz, bu ilginç bir durum değil mi? Yaşanılan bu durumu dile getirmiyor musunuz?

Evet, yaşanılan tam da budur. Bunu anlatıyoruz daha da anlatmaya devam edeceğiz. Bunu birçok masada da söyledik. Ama bu güçler davet edilen bu grupları biraz daha ılımlı görüyorlar. Ilımlı dedikleri DAİŞ’ten biraz daha ılımlı. Yani ‘insan öldürüyorlar kafa kesiyorlar ama kamera önünde yapmıyorlar’ mantığı.

Bu güçlerin bugün Cenevre-3’e katılmayız diyerek gerekçe olarak gösterdikleri birilerin bu güçleri şantaj vari olarak kullanmasındandır. Katılmama gerekçelerine yönelik ortaya koydukları sadece bir bahanedir. Bizim daha sonradan Cenevre-3’e katılacağımız bilgileri sızdırıldığı için bu gerekçeleri, bizi engellemek için birileri onlara şantaj olarak kullandırtıyor.

BİZSİZ ALINACAK KARARLARI TANIMAYIZ

Kürtler olmadan gerçekleşecek Cenevre-3 ne anlama gelecek, neler yaşanacak?

Biz başından beri diyoruz aktif olan güçler yani biz Cenevre-3’de olmayacaksa yapılacak toplantıların akıbeti Cenevre-2 gibi olur. Cenevre-2’den sonra yaşananlara bakın ne kadar insan öldü. Aynı durum devam eder.

Tanımayacağız dediniz?

Evet, biz katılmadığımız bir toplantıdan ve görüşmeden çıkacak kararları tanımayacağız, tanıma mecburiyetinde de değiliz. Katılırsak ve halkımızın hizmetinde olursak kabulleniriz yoksa kabullenmeyiz.

Örneğin sizsiz gerçekleşen bir toplantı yapıldı ve sizi tanımayan kararlar çıktı, tavrınız ne olacak? Bunun bölgeye yansıması nasıl olacak?

Biz de tanımayız. Bölgeye yansımasını da hesaplamışlardır demek ki bizi kabul etmeyince nasıl bir durum olur diye. Bizi hesaplamayan sonradan bölgede gelişecek durumu da hesaplamıştır.

Örneğin ateşkes kararı çıktı?

Biz bu kararın alınmasında ortak değilsek, bu karar da bizi bağlamaz. Kesinlikle söylüyoruz.

AKP HER ŞEYİ ZEHİRLİYOR

Türkiye sizin Cenevre-3’e katılmanızı engellemek için büyük çaba verdi.  Türkiye ile daha önce görüşmüştünüz o görüşmelerde neler yaşandı, nasıl oldu da bugün buraya gelindi?

Biz o görüşmelerde iyi niyetlerimizi dile getirdik. Biz hiçbir zaman Türk halkına karşı yanlış bir davranışta bulunmadık ve bulunmayacağız da. Halklar arasında ki tarihsel bağlardan kaynaklı. Ama AKP her şeyi zehirliyor. 4 yıl önce görüştüğümüzde çok iyi fırsatlar vardı. O zaman değerlendirilseydi bugün Türkiye bu durumda olmazdı ama yapılmadı. Tek taraflı da biz yapamayız.

Dışişleri yetkilileri ile görüştük. Kardeşlikten dostluktan bahsediliyordu. İsteklerimiz oluyordu, uygularız diyorlardı ama yapmıyorlardı. Siyasi olarak tanımak istemiyorlardı.

Temel gerekçeleri siyasi bir statünüzden korkmaları mı?

Tanımasınlar, sonradan tanırlar bizim onlara bir zararımız yok ki. Şimdi biz Araplar ile diğer güçler ile kendi sistemimiz kuruyoruz, onları niye ilgilendirsin bu durum. Tam tersine onların rahatlaması gerekir. Yanı başında bir barış olacak, beraber yaşayacak insanlar olacak. Onların rahatlaması gerekir.

Peki, bugün böyle bir teklif gelse görüşür müsünüz yine?

Düşünürüz yabana atacak değiliz. Ama halkların kardeşliği doğrultusunda olmalı bu yönde bir caba olursa biz varız.

MUHAKKAK BİR ŞEYLER DEĞİŞECEK

Cerablus’a yönelik bir haraketlilik olacak mı, önümüzdeki günlerde bizi ne bekliyor bölgede?

Bunlar askeri durumdur. Cerablus’ta bir Kürt varlığı var, çoğunluğu Kürt bölgesidir. Oradaki duruma göre bazı şeyler yapılacak. Önümüzdeki günlerde değil de sonraki süreçte muhakkak biraz değişiklikler olması gerekiyor orada. Şimdi DAİŞ’in elindedir orası. Oradaki Kürtler de günlük olarak çağrı yapıyor bizi kurtarın diye. Hassas bir bölgedir. Bakalım ne olacak.

Türkiye’nin Cerablus’u kırmızı çizgi olarak görme durumu da var…

Türkiye ‘müdahale ederiz’ diyor niye müdahale ediyor ki, ne işi var orada. Türkmenler bizle beraber, Araplar bizle beraber. Biz anlaşıyoruz onun ne işi var. Kalkıp başka bir ülkede hangi hakla bir kırmızı çizgi çiziyorsun. Kabul edilmez bu durum.

CERABLUS HALKI SONSUZA KADAR DAİŞ’İN EGEMENLİĞİNDE YAŞAYAMAZ

Cerablus’u Türkiye’nin DAİŞ’e acılan bir kapısı olarak görebilir miyiz?

Başından beri bu yönlü ortaya konulan çabalar bu amaçlaydı. Tel Abyad onlar için öyleydi. Serekaniye’ye DAİŞ geldiğinde de bu durum vardı. Bu ilişkiler üzerinden o kadar saldırdılar ki Kobanê’ye kadar geldiler. Cerablus halkı sonsuza kadar DAİŞ’in egemenliğinde yaşayamaz bunu kabul etmeyiz. Orada belli güçlerin mücadelesi var zaten bakalım durum nasıl değişecek.

DAİŞ’in sadace Cerablus’tan değil bütün Ortadoğu’dan yok edilmesi gerekir.