İstanbul'da Büyükşehir Belediyesi için rekabetin asıl olarak adını duymaya alışkın olduğumuz partiler ya da isimler arasında geçmesi beklenirken, son dönemde televizyon kanallarında, gazeteler ve sosyal medyada sıkça rastladığımız bir isim daha var, Şafak Tanrıverdi... İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na bağımsız aday olarak talip olan Tanrıverdi'nin adaylığı aslında siyasi partilere bir nevi eleştiri olarak ortaya çıktı. Seçilmesi ihtimalinde yapmayı düşündükleri ise, diğer adaylara göre bir o kadar farklı. İşte namı-diyar Şafak Başgan'ın projeleri şöyle:

'KENDİN İRADE KOYACAKSIN'

Birçok siyasi parti yoğun bir biçimde İstanbul Büyükşehir Belediyesi için çalışma yaparken kısıtlı imkanlarınız olmasına rağmen bağımsız aday olmaya nasıl karar verdiniz?

Son 1 yıldır yaşananlardan hiç ders alınmamış gibi adayların açıklanma sürecinde hep parti merkezleri ve parti liderleri belirleyici oldu. En azından muhalefetin bu sesi duyması gerekirdi ama baktık ki süreç yine geçtiğimiz seçimlerdeki gibi işliyor. İşin komiği bir seçim havasına dahi girilmedi. Adayların açıklanması bile son dakikaya bırakıldı. En son Sırrı Süreyya Önder de çıkıp adaylığını açıklayınca ben de rahatsız oldum, “Bari sen yapma,” dedim. Tamam belki Gezi sürecinde ön plana çıkmış olabilirsin ama sen zaten İstanbul milletvekilisin, eğer bu gibi konulara duyarlıysan o zaten senin görevindir. Tıpkı Kadir Topbaş'ın sağa sola 'Büyükşehir çalışıyor' yazması gibi. Yahu senin görevin çalışmak zaten. Bunların hepsini düşünürken, “Demek ki birilerine bakmayacaksın, birilerini beklemeyeceksin, kendin irade koyacaksın,” dedim. Ayrıca ben de gencim, bu ülkenin parasızlık, işsizlik, geleceksizlik gibi sorunlarını yakından tanıyorum. Bu yüzden ya depresyona gireceksin ya da bir çıkış yolu bulacaksın başka çaren yok.

'BÜYÜK KIRILMA OLUR'

Özellikle de CHP ve AKP'nin adayları bu kadar ön plandayken bağımsız aday olarak sizin seçilmeniz toplumun, iktidarın ve siyasi partilerin üzerinde nasıl bir hava yaratır?

Bu gerçekten çok büyük bir kırılma olur. Ülkenin iktidarı aynı zamanda kaç senedir İstanbul'un da iktidarı. Gün boyu partilerin seçim otobüsleri geçiyor. İnsanlar artık o gürültüyü duymak istemiyorlar. Beni tercih etmelerinde belki bu bile bir neden olabilir. Çok zor tabi ki, en azından 4 milyon oy almanız lazım seçimi kazanmanız için. Zaten derdimiz iktidarı almak değil, derdimiz iktidarın paylaştırılması. Nasıl ki seçim kampanyasında alternatif bir yol çizebiliyorsak, yönetim meselesinde de alternatif bir yol çizebiliriz. Çok 'Gezi' vurgusu yapmak istemiyorum ama orada da bu ortak akılın nasıl inşa edilebileceğini gördük. Egolardan sıyrılabilirsek, katılımın önünü açarsak bence, belediyeyi, semtimizi ya da sokağımızı çok da rahat üretebiliriz. Belki ütopya ama iktidarı ancak böyle yıkabilirsiniz. İktidarı eğer bir merkezde toplarsan putlar yaratırsın, krallar yaratırsın, fakat iktidarı ne kadar paylaştırırsan yapılacak işlerin organizasyonu da o kadar kolay olur. Bir sürü şehir plancısı var, mesleğini gerçekten çok iyi biliyor, bu insanlar mecburen sağda solda, AKP'nin belediyesinde falan lanet ede ede çalışıyorlar. İnsanlar bir çıkış yolu arıyor, yurtdışına kaçıyorlar, istemedikleri işlerde çalışıyor... Yani bunları görünce, biraz da o Gezi deneyimini yaşayınca, “Olabilir bu işler, neden olmasın,” diyorsunuz.

'BİZİ DİKKATE ALIN'

Seçilememe ihtimalinizden sıkça bahsediyorsunuz. Bu ihtimal yüksek olmasına rağmen aday olmanızı nasıl okumak, nasıl açıklamak gerekir?

Bir anlamda ders vermek meselesi. Seçim sistemi o kadar saçma ki, çok büyük oylar alarak seçilmen gerekiyor. Kent nüfusu çok fazla, seçmen çok fazla. Ulaşamadığınız ciddi bir nüfus var. Ama yine de siz bana mikrofon uzatıyorsunuz ya da bir başkası uzatıyor ve ben bir biçimde sözümü söyleyebiliyorum. İki güçlü rakip gözüküyor şu an. Diyelim ki ben 30 bin oy aldım, aynı zamanda o iki rakipten de biri kaybetti ve benim aldığım oy sayısı kaybedene çok yakın, işte o zaman bana oy verenler şunu söyleyebilir, “Arkadaşım bundan sonra bizi dikkate alın. Bizi temsil etmiyorsunuz,”. Bütün partilere bu mesajı vermiş oluruz. Eski, köhne yapıyı bir kenara bırakmak lazım. Çünkü bu sistem ne köklü partileri barajın altında bıraktı, tarihin çöplüğüne gittiler. Neticede sandığa gidip sistem içerisinde çözüm arıyorsun. Madem ki temsili demokrasi oyunu oynuyorsun, bari o oyunu düzgün oyna.

'HEDEF 50 YIL GERİYE'

Her adayın bir vaadi var, sizin vaatleriniz nelerdir. Değiştireceğim ya da yeniden yapacağım dediğiniz şeyler var mı?

4 temel vaat var. Birincisi, seçildiğimiz gün belediye binasını yıkmak. Yerinden yönetim, özyönetim diyorum yani. Makamı yıkıyorsun, artık bir koltuk yok. Bunun dışında insanların bazı kaygıları var. “AKP'ye oy vermeyeceğim ama ortam biraz daha rahatlayacak mı?” diye düşünüyorlar. Mesela “BELTUR'larda daha makul fiyata içki içebilecek miyiz?” diyebilirler. Aslında herkes soruyor bunu ama muhalefet dahi cevap vermiyor.

İkinci vaadimiz de bu, BELTUR'larda makul fiyata içki satışı.

Üçüncü vaat olarak da ulaşımı öğrencilere ve 50 yaş üzerine ücretsiz yapacağım, diğerleri için de 50 kuruş olacak. Neticede kaynakları bilemediğimiz 'herkese ücretsiz ulaşım' diyemiyoruz. Ayrıca insanlarda o kültürün oturması lazım.

Dördüncü vaat ise, hiç gerçekleşmeyecekmiş gibi gözüken, tarihi 1963'e, ortalama 50 sene geriye götürmek. Mesela 63'te ne vardı? 3. köprü tartışması bile yoktu. Çünkü 2. köprüm değil, 1. köprü bile yoktu. Köprüyü ticaret için kullanıyorsan, limanlar var onları kullan. Örneğin, 50 yıl önce alışveriş merkezi mi vardı? Bizim sloganımız var ya hani, “Her yerde retro, her yere retro”. Bu aslında bizim kuşakta da yaygın. Giyim kuşamda bile eski kıyafetlere rağbet var. Buradan da bu kodu kullanıp, eleştirel anlamda hedefi 50 yıl geriye götürdük.



Bugüne göre ilişkilerin daha sahici olduğu, mahalle kültürünün olduğu, öğrencilerin dershanelerde boğulmadığı, parka gittiği daha yaşanılabilir bir şehir profili çiziyorsun. Bu söylediklerime belki sırf güldükleri için bile insanlar oy verebilirler ama bunları daha derinlemesine inceleyebilmeleri için internette söyleşiler, yazılar da var. Bunların dışında mesela Bağcılar'a özerklik diyorum. Bu konu yönetimsel anlamda yalnızca Kürt halkının özerkliği olarak algılanıyor ama sadece bu değil İstanbul gibi bir şehir var karşımızda ve Bağcılar da bunun içerisinde. Bağcılar aslında İstanbul'un içerisinde ayrı bir Büyükşehir. Düşünsenize Bağcılar, İstanbul'un bir ilçesi olarak geçiyor ama Anadolu’da Bağcılar'dan daha az nüfuslu iller var. 50 yıl önceye götürme fikri biraz da o işte, Şehri büyütmeye değil, küçültmeye geliyorum İnsanlar da bu şehre yığılmak istemiyorlar aslında. (Yurt)