HDP Şırnak Milletvekili Ferhat Encü’nün, Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde yoğun çatışmaların yaşandığı süreçte Cizre'ye girmek istemesi üzerine hakkında dava açılan Cizre 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Davaya SEGBİS yoluyla bağlanan Encü, “28 Aralık 2011 tarihinde de TSK uçakları Roboski sınırını bombalamıştı. Biri benim öz kardeşim olmak üzere toplam 34 akrabam bombalanarak öldürüldü. Biz hala adalet arıyoruz, sorumluların bu mahkemelerin huzuruna çıkması, hesap vermesi, yargılanması için uğraşıyoruz. Acımız ilk günkü gibi tazedir, çünkü adalet gelmemiş, sorumlular yargı önünde hesap vermemiştir. Dosya takipsizlikle kapanmıştır, bir tek kişi bile yargılanmamıştır, bizlere de tazminat teklif edilmiştir. Ben başta bu adalet arayışımızı, bununla birlikte cezasızlığın sona erdirilmesi çabasını siyaset zemininde sürdürmek için milletvekili adayı oldum" dedi.

Encü şöyle konuştu:

Hakkımdaki iddialar ve suçlama, tek taraflı ve sadece aleyhe olan konuları içeriyor. Bu nedenle olayların tamamını açıklamam gerekiyor. Bunun uzun olacağını söylemeliyim. Bir mahkeme ile video aracılığı ile ilk defa iletişim kuruyorum. Cümle cümle konuşmaya çalışacağım. Cümlelerimin aynen tutanağa geçmesini istiyorum. 

Öncelikle adil yargılanmadığıma inanıyorum. Milletvekili sıfatım devam ediyor olmasına rağmen Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevindeyim. Yaklaşık 1500 kilometre uzaktan, video aracılığı ile mahkemenizi, orada bulunan avukatımı, duruşma salonunu görmeye çalışıyorum. Şu anda yargılanmakta olduğum olay gibi burada olma nedenim de siyasi bir karara dayanmaktadır.

Ben, 4 Kasım 2016 tarihinde gece yarısı, farklı savcılıkların aynı anda harekete geçtiği ve eş zamanlı gerçekleştirdikleri bir operasyon dahilinde gözaltına alındım. Eş zamanlı olarak Eş Genel Başkanlarımız ve diğer milletvekillerimiz ile birlikte farklı savcılıklara çıkartıldık. Hakkımızdaki farklı dosyalardan yine eş zamanlı olarak tutuklandık. Daha sonra öğrendiğim üzere, bizler gözaltına alınırken, televizyonlar bunu “HDP’ye terör operasyonu” başlığıyla son dakika haberi, sıcak gelişme olarak vermiş.

Bizler, seçilmiş halk temsilcileriyiz. Şahsımızı değil, bizleri seçen seçmen kitlelerini temsil ederiz. Şu anda da TBMM’nin dokunulmazlığa sahip bir üyesiyim. Milletvekili olarak burada tutuklu olarak tutulmam hukuk dışıdır. Tutuklanma nedenimiz yaptığımız güçlü muhalefettir. Demokratik bir rejimde Meclis’te muhalefet partisi olarak yapmamız gereken şeydir. Siyasetçilerin siyaset arenasındaki muhatapları yine siyasetçilerdir. Yaptığımız muhalefete karşı iktidar Meclis’te cevap vermek, söz söylemek yerine bizlere mahkeme salonlarını göstermiştir. Dokunulmazlığımın kaldırılması, gözaltına alınmam ve tutuklanmam siyasi bir karara dayanıyor. Bu nedenle adil yargılanmadığıma inanıyorum.

Ben bugün burada neden yargılanıyorum? Ben insan hakları savunucusuyum. 2012 yılında Barış ve Demokrasi Partisi’nde siyaset yapmaya başladım, Parti Meclis üyesi olarak görev aldım. 2014 yılında HDP’ye katıldım. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri sonucunda yüzde 85.5 oranında oy aldım, Şırnak ilinden milletvekili seçildim.

HDP, Kürt sorununa barışçıl bir çözüm getirilmesini savunan, Türkiye’de yaşayan farklı kesimleri, azınlıkları, kadınları ve ezilenleri temsil eden, yasal bir siyasi partidir. Seçim sonuçları da, HDP’nin bu konumunun seçmende karşılığı olduğunu göstermiştir. HDP, yüzde 10’luk seçim barajını aşmış, 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13; 1 Kasım seçimlerinde yüzde 10.76 oranında oy almıştır.

Bizler yokmuşuz, hayaletmişiz gibi partimizin adı telaffuz edilmese de yasama süreçlerine dahil edilmesek de, HDP Meclis’teki 3. büyük partidir; Meclis’te 59 milletvekili bulunmaktadır; iktidar partisinin tek başına Anayasa değişikliği yapabilmesine engeldir. Bugün tutuklu olmamın, hakkımda bu davanın açılmış olmasının nedeni budur.

Cumhurbaşkanı’nın hedefi başkanlık sistemidir. Adına başkanlık, cumhurbaşkanlığı sistemi denilse de bu başkanlık sistemi değil, kuvvetlerin birliğidir. Kapalı kapılar ardında, kimsenin bilmediği pazarlıklar sonucunda oluşturulan bir metin Anayasa Komisyonu’na getirilmiş, hazırlanırken HDP açıkça dışlanmış, komisyonda görüşülürken bu sefer muhalefet tamamen susturulmuştur. Şimdi de bizler tutuklu iken bu teklif Meclis’te görüşülmek istenmektedir.  

Dokunulmazlıklarımız rejim değişikliğine engel olmayalım diye kaldırıldı, bunun için tutuklandık. Bunun için yargılanıyoruz. 7 Haziran seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı “bize 400 vekil verin, bu iş huzur içerisinde çözülsün” dedi. AKP tek başına iktidar olmazsa ülke kaosa sürüklenir mesajları verildi. Tüm bu zorluklara rağmen HDP her kesimden oy alarak yeni bir yaşamın mümkün olduğunu gösterdi. Bizlerin dokunulmazlığı aslında, Anayasa değişikliği ile değil 7 Haziran’da seçim barajını aşmamızla birlikte kaldırıldı.

7 Temmuz 2015’de beraberimdeki basın mensupları ile birlikte Şirit Yaylası’nda bulunduğum araca doğru gaz bombası atıldı, aracın üzerinden havaya ateş edildi. Benim basın mensupları ile orada bulunma nedenim halk ile askerler arasındaki gerginliği sona erdirmek iken hem ben hem de basın mensupları darp edildik. Milletvekili olduğumu söyledim. Askerler bana fiziki müdahaleyi sürdürdü ve bana “Burada devlet biziz, ne milletvekili, biz devletin onurunu temsil ediyoruz. Siz teröristsiniz, eşkiyasınız, bize saldırmak için arabadan indiniz” dedi.

Hakkımda bunun için de fezleke düzenlenmiş, şimdi bunun için de dava açıldı. Bana inanmıyor olabilirsiniz, o gün neler yaşandığını kendisi de darp edilen gazeteci Mahmut Oral’ın kaleminden okuyabilirsiniz.

7 Haziran seçimleri sonrasında çözüm sürecinin yerini çatışmalı bir ortam aldı. 1 Kasım seçimlerine de böyle bir ortamda gidildi. 16 Ağustos 2015 tarihinden itibaren sokağa çıkma yasakları uygulamaya başlandı. İl İdaresi Kanunu’na göre ilan edilen, hukuka aykırı olduğu bu konuda yetkili Venedik Komisyonu tarafından da tescil edilen bu sokağa çıkma yasaklarının gün gün kapsamı genişledi. 1–2 gün şeklinde başlayan bu sokağa çıkma yasakları, Eylül 2015’te Cizre’de kesintisiz şekilde 9 gün sürmüştür. Ben bu tarihte Cizre’deydim.

Bahsettiğim bu yasak, 16 yaşındaki Cemile Çağırga’nın cenazesinin annesince günlerce buzdolabında saklanmak zorunda kaldığı yasaktır. Ekmek bulmak için evinden çıkan 75 yaşındaki Mehmet Erdoğan’ın keskin nişancılar tarafından sokakta öldürüldüğü yasaktır. Hastanelerin, eczanelerin, marketlerin, ekmek fırınlarının kapalı olduğu yasaktır. Havada uçan kuşların dahi keskin nişancılarca vurulduğu yasaktır.

Yasak kalktıktan sonra sokağa çıktığımızda büyük bir yıkımla karşılaştık. Yetişkinler bizlere bu yıkımı gösterirken çocuklar da bahçelerindeki, sokaklarındaki vurulmuş kuşları gösteriyordu.

Elektriksiz susuz kaldığımız, cep telefonu operatörlerinin çalışmadığı, sadece sabit hatlı telefonların çalışabildiği 9 günlük yasak sürecinde Cizre’de bulunan Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız ile birlikte ilçede yaşayanlardan sayısız telefon alıyorduk. Kimi yiyeceğinin olmadığını, kimi susuz kaldığını, kimi evde hastalarının olduğunu, kimi evlerine havan topunun isabet ettiğini ve yaralananların olduğunu söylüyordu.

Bu insanlar, 155’i, 112’yi, kaymakamı aramışlar ancak ulaşamamışlardı. Belediye’nin hizmet vermesi engelleniyordu. Biz milletvekilleri aradığında en büyük mülki amirler telefonlarımıza çıkmıyordu, ambulans taleplerimiz yerine getirilmiyordu. İçişleri Bakanlığı hiçbir şey yapamadığını söylüyordu bize. Cizre’de ilan edilen bu yasak o zamana kadar yaşanmış en uzun süreli yasaktı. Meğerse daha neler yaşayacakmışız.

Yasakların ilan edildiği ilçeler arttı, süreleri arttı, yasak öncesinde ilçelere askeri sevkiyatlar yapılmaya başlandı, yerleşim yerlerine ağır savaş silahları getirildi, öğretmenler ve kamu görevlilerinin ilçelerden ayrılması söylendi. Yani, her bir yeni sokağa çıkma yasağı ile birlikte daha da ağır süreçlere girildi.

Şu anda video aracılığı ile kendimi ifade etmeye çabalıyorum, oldukça zorlanıyorum.

Sokağa çıkma yasaklarında pek çok il ve ilçe kuşatma altına alındı, yüzlerce-binlerce kişi hayatını kaybetti, onbinlerce kişi göç etmek zorunda kaldı. Bu süreçte Cizre, Silopi ve İdil’de ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında bir milletvekili olarak bu ilçelerde bulundum.

Mahkemeniz Cizre’dedir. Sizler de bilirsiniz ki Cizre’de, Silopi’de, İdil’de yaşayanların köyleri 1990’lı yıllarda zorla boşaltılmış ve bu ilçelere göç ettirilmiştir. Ben de yaşadığı köy zorla boşaltılmış ve başka bir yere zorla göç ettirilmiş bir ailenin ferdiyim. Köyümüz zorla boşaltılırken 8-9 yaşlarındaydım ve aileme sahip çıkabilecek tek kişiydim.

İşte sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde bu ilçelerde yaşayan zaten buralara zorla göç ettirilmiş halk, evlerini terk etmek istemedi. Evlerinde kaldı.

Hem 9 günlük yasak sırasında tanıklık ettiğim hususlar, hem de yerleşim yerlerine yapılan askeri sevkiyatların yapısı halkın evlerini terk etmediği bu yerleşim yerlerinde ağır insan hakları ihlalleri yaşanabileceğini gösteriyordu. Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi ile birlikte bu süreçte halkın yanında olmak, yaşanabilecek ihlalleri engelleyebilmek, sorunlarına çözüm bulabilmek için bu ilçelerdeydim.

Ben gizli saklı bir şekilde bu ilçelerde kalmadım. Kaldığım evleri, kimlerle birlikte olduğumu yetkili makamlara bildirdim. Ne yazık ki, ağır insan hakları ihlallerine engel olamadığımız gibi, benim kaldığım, yetkililerce bilinen evler de basıldı, kapıları kırıldı, mahkeme kararı olmadan arama yapılmak istendi, ben darp edildim.

Sokağa çıkma yasaklarında ne gibi ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler’in, Avrupa Konseyi’nin raporlarındadır. Uluslararası boyutta akredite edilmiş yerel sivil toplum kuruluşlarının, Baroların, saygın uluslararası kurumların raporlarındadır.

Hukuka aykırılığı Avrupa Parlamenterler Meclisi’nin kararında, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin raporunda, Venedik Komisyonu’nun görüşündedir. Hepsi tarihe not düşülmüştür. Çünkü gerçekler saklanamaz, karartılamaz. Gerçeklerin saklanması, kamuoyunun bunları görmemesi, duymaması, bilmemesi için biz HDP’li milletvekillerinin halk ile temas etmemesi konusunda özel bir çaba sarf edilmiştir.

Bir emniyet müdür yardımcısı, benim bir ilçeden bir ilçeye geçmeme izin verilmediği sayısız olaydan bir tanesinde; bir milletvekili olarak yasama faaliyetimin, bir vatandaş olarak seyahat hakkımın engellenmesinin gerekçesini sormam karşısında “Valiliğin sözlü emri var, sizin geçmenize izin veremeyiz” demiştir. Bu olayın kamera kayıtları bulunabilir.

Şu anda cezaevindeyim. Şırnak’ta ilçe girişlerinde ve kontrol noktalarında durdurulduğum olayların tam kronolojisini anlatmak isterdim ama cezaevinde bilgiye ve kaynaklara erişim imkanım sınırlıdır. OHAL nedeniyle kısıtlama uygulanıyor ve danışmanımla görüşemiyorum. Bu nedenle, burada hatırladıklarımı sayacağım; ama bunların fazlası vardır:

Ocak ayında, sanırım 22 Ocak 2016’da Cizre köprüsünde Şırnak milletvekili Leyla Birlik ile birlikte aracımızın önü kesildi, ilçeye girmemiz engellendi. Bundan bir kaç gün sonra yanılmıyorsam 24 Ocak’tı; yine Cizre girişinde aracımın önünü kesildi, bana “şehre girmek özellikle size yasak” denildi, ilçeye giremedim.

Ocak ayının sonlarına doğru 29 ya da 30 Ocak olabilir, Kasrik’te Şırnak yönüne gitmem engellendi. Bu uygulamanın keyfi olduğunu, seyahat özgürlüğünün bu şekilde engellenemeyeceğini söyledim. İtiraz ettiğim için geçmekte olan araçları da durdurup tüm araç geçişlerini kestiler. Bu uygulamayla halkın seyahat etme özgürlüğünü kısıtlayıp adeta bana kızmasını istediler.

Ocak ayının son gününde, Kumçatı Beldesi istikametine giderken İkizce girişinde bu sefer Şırnak milletvekili Aycan İrmez ile birlikte araçlarımızın önü kesildi, geçişimiz engellendi. Bir önceki sefer halk bize kızmadığı için herhalde sadece bizim araçlarımızın geçişini engellediler, diğer araçların geçişine izin verdiler.

Bu şekilde arka arkaya keyfi olarak ilçe girişleri ve kontrol noktasında bekletilerek, girişime izin verilmemesi üzerine İçişleri Bakanı’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi sundum. Bu soru önergeme hala bir cevap verilmedi. Bir milletvekiline yapılan böylesi keyfi, hukuka aykırı uygulamanın tabii ki açıklanabilecek bir yanı yoktur. Bu keyfi uygulamalar hakkında Meclis Başkanı’na da mektup yazdım.

Şubat ayının başında ise işte bugün mahkemenizde açılan davaya konu olay gerçekleşti.

Şubat ayının ortasına gelindiğinde İdil’de sokağa çıkma yasağı başladı. 31 Mart’a kadar devam etti bu yasak. Yasak süresince ben İdil’deydim. O yüzden Şubat ve Mart aylarında herhangi bir ilçe girişinde ya da kontrol noktasında durdurulamadım.

Nisan ayının başında, 5 Nisan’da bu sefer Silopi’de ilan edildi yasak. Ben yine Silopi’deydim. 19 gün aralıksız sürdü bu yasak. Dolayısıyla bu sürede yine bir ilçe girişinde ya da kontrol noktasında durdurulamadım.

Mayıs ayında sadece Şırnak ili merkezinde sokağa çıkma yasağı uygulanıyordu, ilçelerde sokağa çıkma yasağı uygulanmadığı için bu sefer ilçe veya kontrol noktalarında durdurularak geçişim engellenmeye devam edildi. 

Mayıs ayı ortasında 13 Mayıs’ta Eş Genel Başkanımız sayın Figen Yüksekdağ ve 7 milletvekili arkadaşımla birlikte siyasetçi Asiye Yüksel’in cenazesine katılmak için yola çıktık. Nereye gidiyor olduğumuz emniyetçe biliniyordu. Bilindiği için de Kasrik’te durdurulduk, geçişimiz engellendi, cenazeye ve taziyeye katılamadık.

Daha sonra 22 Mayıs’ta Şırnak Milletvekili Leyla Birlik ile birlikte Kasrik’te durdurulduk, geçişimiz engellendi. Bu tarihte dokunulmazlıklarımız geçici olarak kaldırılmıştı. Meclis’teki oylamanın üzerinden 2 gün geçmişti. Kamuoyu bu “geçici”nin ne anlama geldiğini bilmiyor, bunu öğrenebilecek kanallar kapalı, söyleyecek olanlar tutuklanıyor. Kamuoyunun duyduğu, sadece iktidarın sesi. O ses de “kaldırdık bunların dokunulmazlıklarını” diyor.

İşte Kasrik’te Leyla Birlik ile durdurulduğumuzda Cumhurbaşkanı ve Hükümet bizleri hedef gösteriyordu. O gün askerler benim karnıma silah dayadı, beni tehdit etti. Bir milletvekilinin, 6 milyon seçmenin iradesinin karnına silah dayayabildi, tehdit edebildi.

Mayıs ayının sonunda 29 Mayıs’ta, köyümde, Roboski’de TSK top atışlarıyla sınır hattını bombaladı. Kaçağa gitmiş olan iki çocuk. İkisi de akrabamdır, bombalamada öldü. 28 Aralık 2011 tarihinde de TSK uçakları Roboski sınırını bombalamıştı. Biri benim öz kardeşim olmak üzere toplam 34 akrabam bombalanarak öldürüldü. Biz hala adalet arıyoruz, sorumluların bu mahkemelerin huzuruna çıkması, hesap vermesi, yargılanması için uğraşıyoruz.

Acımız ilk günkü gibi tazedir, çünkü adalet gelmemiş, sorumlular yargı önünde hesap vermemiştir. Dosya takipsizlikle kapanmıştır, bir tek kişi bile yargılanmamıştır, bizlere de tazminat teklif edilmiştir. Ben başta bu adalet arayışımızı, bununla birlikte cezasızlığın sona erdirilmesi çabasını siyaset zemininde sürdürmek için milletvekili adayı oldum.

Mayıs ayı sonunda Roboski sınır hattı bombalandığında, partimizin Mersin ilçe örgütünün düzenlediği toplantıya katılmak için bu şehirdeydim. Haberi alır almaz yola çıktım. 30 Mayıs tarihinde her zaman olduğu gibi Kasrik’te durduruldum. Geçiş nedenimin akrabalarımın cenazesine katılmak olduğunu söyledim. Bu konuda Meclis Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı dahil her makamı aradık. Buna rağmen geçirilmedim Ertesi gün 31 Mayıs’ta tekrar gittim. Yine geçirilmedim.

Akrabalarımın cenazesi çoktan kaldırılmıştı artık. Ben de karayolu ile önce Van iline gittim ve Van ilinden Şırnak’ın Uludere ilçesine, oradan da Roboski köyüne gidebildim. Köye gittiğimde tarih 1 Haziran 2016’ydı. Normal güzergahtan herkes geçerken ben geçirilmedim, Van iline gidip köyüme ulaşabildim.

Haziran ayında yine Kasrik’te durdurulduk. Bu sefer yanımda HDP’li milletvekilleri ve Grup Başkan Vekilimiz de vardı. Yine bizim geçişimiz yasaktı, geçemedik.

Temmuz ayında da Kasrik’te durduruldum, geçirilmedim. Ay ay devam edersem liste çok uzar. Kısacası, ben her ay en az bir kere ilçe girişlerinde, kontrol noktalarında durduruldum, hukuki hiçbir gerekçe bana gösterilmedi sadece ‘sizin geçişiniz yasak’ denildi.

Biz bir yeri ziyaret ederken bu ziyaretlerimizi habersiz yapmıyoruz. Tek başımıza da gitmiyoruz. Yanımızda seçilmişler olur. Emniyet, Kaymakamlık, Valilik, İçişleri Bakanlığı, Meclis Başkanlığı herkes de bu ziyaretlerden haberdardır.

Tekrar vurgulayayım ben milletvekiliyim, seçmen iradesinin temsilcisiyim. Bizlerin halkı ziyareti bir ihtiyaçları olup olmadığını görmek, sorunlarını dinlemek ve çözüm bulmak içindir. Evi yıkılan aileleri ziyaret etmişizdir, çadırda yaşayan aileleri ziyaret etmişizdir. Hastaları ziyaret etmişizdir. Esnafı ziyaret etmişizdir.

Ziyaretlerimiz kamuoyuna yansır. Bu sayede kamuoyu ne olduğunu öğrenir. Muhalif basının sesi kısılsa da sosyal medya aracılığıyla öğrenir mesela. İlçe giriş ve kontrol noktalarında durdurulmamız işte bu yüzdendir. Gidemeyelim, kamuoyu gerçekleri öğrenmesin diyedir.

Benim sokağa çıkma yasaklarında tanıklık ettiğim olaylara ilişkin sosyal medya paylaşımlarım için propaganda suçlamasıyla, halkı kin ve nefrete tahrik suçlamasıyla, Devleti, Hükümeti, Meclisi aşağılama suçlamasıyla davalar açıldı. Yetmedi, hepsini bir araya getirip propaganda sınırının aşılması suretiyle örgüt üyeliği diye bir suç yarattılar. Bu yüzden tutukluyum ben.

Bu davalarla gördüm ki, kolluk sosyal medyada beni çok sıkı takip etmiş, hakkımda sayfalarca rapor düzenlemiş, fezlekeler düzenlemiş. Yorulmuş olmalılar. Sadece bizi sosyal medyadan takip etmek bile yorulmaya yeter. Alçak gönüllülük yapamayacağım. Şimdi bakıyorum da çok çalışmışız. Biz HDP milletvekilleri olarak seçildiğimiz günden itibaren halkımızı yalnız bırakmadık. Onlara ulaşmak, sorunlarını öğrenmek, çözüm bulmak için hepimiz çok çalıştık.

Bunu iyi görünmek, bir daha seçilmek için yapmadık. Bu milletvekillerinin görevidir, sorumluluğudur. Esas bunları yapmazsak suç işleriz, görevimizi ihmal etmiş oluruz.

Bize inanan, iradelerini temsil etmek için bizleri Meclis’e layık gören tüm halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

Şunu da belirteyim. Kolluk bizi sadece sosyal medyada takip etmiyordu. Fiziken de bizimle birlikteydi. Her ziyaretimizi kameraya kayıt ettiler, bu şekilde bize dolaylı eskortluk yaptılar. Doğrudan eskortluk yaptıkları da oldu. İddianameyi okudum. İddianamede olay eksik ve tek taraflı anlatılmaktadır. Sadece aleyhime deliller toplanmış, lehime olan hiçbir husus belirtilmemiştir.

Ben milletvekiliyim. Ceza Kanunu, kamu görevlisi olarak “seçilmiş ve atanmışlar” der. Yani ben kamu görevlisiyim. Kamu görevlisi olarak başka bir kamu görevlisine görevini yaptırmamak için nasıl direnmişim anlayamıyorum.

Olay günü, söz konusu kontrol noktasına gelmeden önce biz Kasrik’deki kontrol noktasına geldik. Burada, kendimi tanıttım. Aslında gördüğünüz gibi çok tanınan biriyim. Anlattığım gibi ben sürekli durdurulmaktayım, sürekli geçişime izin verilmemektedir. Şırnak’ta kontrol noktalarında görev almış ve benimle karşılaşmamış görevli yoktur herhalde. Kullandığım araç da Meclis’e kayıtlı makam aracımdır. Plakası bellidir, bilinmektedir. Aracın üzerinde benim fotoğrafımı da içeren bir araç kartı mevcuttur. Bu kartın büyüklüğü 20’ye 25 santim gibidir.

Olay yerine gelmeden önce Kasrik’deki kontrol noktasında durdurulduğumuzda, dediğim gibi kendimi tanıttım. Milletvekili olduğumu söyledim. Kimliğimi istediler. Daha bir gün önce burada durdurulduğumu söyledim, kimliğimi gösterdim. İdil ilçesine gideceğimizi söyledik. Kontroller yapıldı. Bize yola devam edebilirsiniz dediler.

Hatta, benim milletvekili olmam nedeniyle benim güvenliğimi sağlamak zorunda olduklarını, bu yüzden bir eskort vereceklerini söylediler. Bir eskort olarak zırhlı araç tahsis edildi. Bu araç benim aracımın önüne geçti ve biz yola çıktık. Eskort olarak tahsis edilen araç 20 kilometre gibi çok yavaş bir hızla ilerliyordu. Buna itiraz ettik. Madem güvenliğim sağlanacaktı neden bu kadar yavaş gidiyorduk?

Bana eskort verilerek yola çıktığımız kontrol noktası ile olay yeri arası yaklaşık 5 kilometredir. Olay yerine geldiğimizde bana tahsis edilen eskort geri döndü. Neden geri döndüğünü anlayamadık, çünkü o sırada kontrol noktasındaki kolluk aracı sağa çekmemizi istedi.

Bu kontrol noktasında diğer araçlar için araçları durdurup kimlik kontrolü yapmıyorlardı. Sadece gözle araç içine bakıyorlardı. Ama eskortla gelmemize rağmen bir tek bizim aracımız kenara çektirildi, benim ve yanımdakilerin kimliği istendi. Bizim kimliklerimize Kasrik’te zaten bakılmıştı, yola devam edebileceğimiz söylenmişti ve bize eskort verilmişti.

Ben olay yerinde işte bu keyfi uygulamaya itiraz ettim. O sırada Meclis Başkanı’nı aradım. Daha önce yine bana yapılan bu uygulamalar nedeniyle kendisine mektup yazmıştım. Meclis Başkanı meşgul olduğunu söyledi. Akşam beni aradı daha sonra.

İddianamede, gerçeğe aykırı bir şekilde direndiğim, aracı görevlilerin üzerine sürdüğüm, görevlilere hakaret ettiğim üstelik yolu kapattığım, halkın geçişine engel olduğum yazılıdır. Hiçbirini kabul etmiyorum. Benim direnmek, hakaret etmek gibi bir kastım yoktur. Yanımda bulunan iki kişinin kim olduğu bilinmektedir onların tanık olarak dinlenmesini talep ediyorum. Bir önceki kontrol noktasındaki kamera kayıtlarını ve telsiz konuşmalarını talep ediyorum. Dosyanızda bir cd olduğu yazılıdır. Bu cd’yi ben kendim izlemek istiyorum.

Olay günü bir milletvekili, bir kamu görevlisi olarak bana keyfi bir uygulama yapılmıştır. Asıl benim görevimi yerine getirmem engellenmiştir. Ben bu keyfi hukuksuz uygulamaya itiraz ettim. Ben evin kapısından çıkıp, sağa dönüp o kontrol noktasına gelmedim. Ama iddianamede olaylar ben birden kontrol noktasına gelmişim, bağırmışım, çağırmışım gibi anlatılmıştır. Tüm suçlamaları reddediyorum.

Mahkemenizde görülen bu davaya konu olay, aslında kamu görevlisi olarak benim sokağa çıkma yasakları sırasında yasama faaliyetime engel olunması amacıyla başta şahsıma ve diğer milletvekillerine yönelik süregelen bilinçli engellemelerden sadece bir tanesidir. Sizlere hatırladıklarımı saydım. Tüm bu keyfi uygulamaların ortak bir amacı vardır. Bizleri itibarsızlaştırmak, bizleri seçenler gözünde küçük düşürmektir.

Hep olan şudur: Ben aracımla kontrol noktasına vardığımda kolluk araca yaklaşıp hemen bagaja yönelir, arama yapacaklarını söyler. Ben milletvekili olduğumu aracı arayamayacaklarını söylerim. Kimliğimi gösteririm, kolluk aracı arayacaklarını söyler. Komutanlarını çağırmasını isterim. Ben İçişleri Bakanı’nı, Meclis Başkanı’nı ararım. Tüm bunlar olurken halk aracıyla geçerken bizi görür. Bizleri yolun ortasında teşhir ederler. Bu şekildeki uygulama, aslında bizlere oy veren halka sizin iradenizi hiçe sayarız demektir.

Mahkemeniz savunmamın SEGBİS ile alınmasına karar vermiştir. Ancak, bulunduğum ortam özellikle fiziki şartları itibari ile bunu imkansızlaştırıyor. Burada, video aracılığı ile kendimi tam olarak ifade edemiyorum. Dava konusu olayla ilgili daha fazla, detaylı anlatmak istediklerim var. Bu nedenle mahkemenize gelerek bizzat savunma yapmayı, tanıklıklarımı, yaşadıklarımı mahkemenizde sizlere anlatmak istiyorum. 

Güvenli bir şekilde, insan onuruna yaraşır şekilde mahkemenize getirilmem konusunda karar verilmesini istiyorum. Diyeceklerim şimdilik bundan ibarettir.

(Haber Merkezi)