Hrant Kasparyan / Demokrat Haber

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’de görülecek olan “Perinçek-İsviçre” davasına, Türkiye’den İnsan Hakları Derneği (İHD) ile Hakikat Adalet Hafıza Merkezi de müdahil oluyor. 28 Ocak’ta Strasbourg’ta görülecek olan davaya müdahil olmak için müracaat eden İHD, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi ve Toronto merkezli Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü ile birlikte AİHM Büyük Daire’ye ortak bir görüş bildirim dosyası sunduklarını açıkladı. 

Konuya ilişkin olarak İHD İstanbul Şubesi’nde düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyesi Meral Çıldır, İHD Genel Merkezi adına taraf olmak üzere AİHM Büyük Daire’ye yaptıkları müracaatın kabul edildiğini açıkladı.

KARARIN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ TALEP EDİLDİ

Toplantıda konuşan İHD Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyesi avukat Eren Keskin, İHD Genel Merkezi ve Hafıza Merkezi adına AİHM Büyük Daire’ye sundukları dosyanın detaylarını anlattı. Keskin konuşmasında, Doğu Perinçek’in Ermeni karşıtlığı ve 1915 Ermeni Soykırımı’nın inkârına yönelik çalışmalarıyla tanınan Talat Paşa Komitesi’nin liderliğini yürüttüğünü, soykırımın “uluslararası bir yalan” olduğu iddiasını Lozan’da yaptığı konuşmada gündeme getirmiş olmasına rağmen, sözlerinin, Türkiye Ermenileri üzerindeki doğrudan etki doğuran etkisinin göz ardı edildiğine dikkat çekti.

Avukat Keskin, AİHM Büyük Daire’ye sundukları dosyada, Perinçek’in açıklamalarının sadece olayların tanımına ilişkin olmadığını, ayrımcılık suçu işlendiğini belirterek, Perinçek hakkında daha önce AİHM tarafından verilen kararın, yeniden değerlendirilmesi gerektiğini savunduklarını kaydetti.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, “demokratik toplumlarda felaket kurbanlarının yakınlarının duygu ve haysiyetlerini korumak” ilkesinin ihlal edildiğine dikkat çeken Eren Keskin, İHD ve Hafıza Merkezi adına yaptığı konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“2005 yılında Doğu Perinçek Ermeni Soykırımı’nı tanımış ve soykırımın inkârını suç sayan yasayı kabul etmiş bir ülke olan İsviçre’ye giderek, Bern ve Lozan’da Ermeni soykırımının bir yalan olduğuna dair açıklama yapmıştı. 2007 yılında Lozan Mahkemesi Perinçek’i ülke yasalarını bilerek ihlal etmekten suçlu bulmuş ve mahkûm etmişti. Perinçek’in itirazı üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2008 yılında Perinçek lehine karar vermiş, Lozan Mahkemesi’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesini ihlal ettiğine hükmetmişti.

İnsan Hakları Derneği 2014 yılında İsviçre Adalet Bakanlığı’na bir mektup göndererek, Ermeni Soykırımı’nın inkârının Ermenilere karşı düşmanlığı kışkırttığını örneklerle anlatmış, İsviçre’yi AİHM kararına itiraz etmeye davet etmiş, Haziran 2014’te de İsviçre’nin itirazı ve davanın yeniden görülmesi talebi kabul edilmişti.

İşte, bu itirazın kabulü üzerine birkaç gün sonra 28 Ocak 2015’te davanın ilk duruşması yapılacak.

“SOYKIRIM’IN İNKÂRI IRKÇI NEFRETİ KÖRÜKLÜYOR”

Türkiye’den İnsan Hakları Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi ve Toronto merkezli Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü ile birlikte AİHM’e Üçüncü Şahıs Görüş Bildirim Dosyası sunmak, başka bir deyişle müdahil olarak kabul edilmek üzere Temmuz ayında başvuruda bulundu. Üç insan hakları kuruluşunun bu başvurusu AİHM tarafından kabul edildi.

Dosyamızda, Ermeni Soykırımı’nın inkârının Türkiye’de ırkçı nefreti kışkırttığını, Ermeni karşıtı kesimleri cesaretlendirdiğini anlattık. Gerek AİHM kararı, gerekse bizim üçüncü taraf olarak sunduğumuz dosya, 1915-1917 katliamlarının tarihsel gerçekliği veya kesin yasal tanımlaması ile ilgili değildir. Mesele, Perinçek’in ifadelerinin ırkçılık ve ayrımcılığa yol açtığıdır. Bu anlamda da Büyük Daire’de yeniden görülecek olan dava, ilk kez Yahudi Soykırımı dışındaki bir bağlamda inkâr, önemsizleştirme veya meşrulaştırmanın yol açtığı ayrımcılığı ele alacağı için özel bir önem taşımaktadır.

“İNKÂR, TÜRKİYELİ ERMENİLERİ DOĞRUDAN ETKİLİYOR”

AİHM’in Perinçek lehine kararı, inkâr ve ayrımcılığı İsviçre Ermenileri üzerindeki etkileriyle sınırlandırmış, Perinçek’in Talat Paşa Komitesi liderliğini, soykırımın uluslararası bir yalan olduğuna ilişkin açıklamayı Lozan’da yapmış olmasına rağmen sözlerinin Türkiye Ermenileri üzerindeki doğrudan etkisini göz ardı etmiştir. Bu nedenle de biz dosyamızda Perinçek’in açıklamalarının sadece olayların tanımına ilişkin olmadığını, ayrımcılık suçu işlendiğini; kararın, Perinçek’in tanınmış bir Türkiyeli politikacı ve İşçi Partisi’nin başkanı olduğu; Talat Paşa Komitesi’nin liderliğini yürüttüğü ve Komite’nin amaçları ve faaliyetleri göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerektiğini savunduk. Bu nedenle Ermeni soykırımının inkârının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10. madde 2’inci fıkrada belirtilen ‘demokratik toplumlarda felaket kurbanlarının yakınlarının duygu ve haysiyetlerini korumak’ maddesini ihlal ettiğini belirttik.

“ERMENİ KARŞITI DUYGU VE DÜŞÜNCELER SÜREKLİ PEKİŞTİRİLDİ”

Evet, İsviçre yasalarına göre suç olan fiil İsviçre topraklarında işlenmiştir, ama Talat Paşa Komitesi ve Perinçek dahil yöneticileri Türkiye topraklarında faaliyet göstermektedir ve hedef kitle Türkiye toplumudur. Ermenilerin sesine kulak verenlere izin verilmeyeceği, dünyanın öbür yanında bile olsa hadlerinin bildireceği mesajı Türkiye toplumuna verilmiştir. Bu mesajın hedefi olan Türkiye toplumu, kuşaklardır Ermeni ve diğer Müslüman olmayan halklara düşmanlıkla besleniyor. Osmanlı Ermeni nüfusunun ve uygarlığının tüm izleriyle birlikte yok edildiği gerçeğinin bir yalan olduğu temasının Cumhuriyet tarihi boyunca işlenmesi, okullarda okutulması, kitle iletişim araçlarıyla durmaksızın yayılması sonucunda bu ülkede Ermeni karşıtı duygu ve düşünceler sürekli pekiştirilmiştir.

İnkâr, basitçe “soykırım olmamıştır” demek değildir. İnkâr, bir halkın geri döndürülemez, telafi edilemez şekilde yok edilişini haklı çıkarmayı gerektirir. Nitekim, okul sıralarında, üniversitelerin konferanslarında, televizyon ekranlarında, kitaplarda, dizi filmlerde sürekli olarak, “olanlardan Ermeniler sorumludur” düşüncesi aşılandı, bir başka deyişle Ermenilerin imhayı hak ettikleri, Türkleri “arkadan hançerledikleri”, düşmanla işbirliği yaptıkları anlatıldı ve anlatılmaya devam ediyor.

DİNK VE SEVAG BALIKÇI ÖRNEK GÖSTERİLDİ

Ermenilere düşmanlık düşüncede kalmıyor, can alıyor. Bu ayrımcı, ırkçı nefret ortamında Ermeniler saldırıya uğramış, Agos’un kurucusu ve yöneticisi Hrant Dink hâlâ suçluları adalet önüne çıkarılmamış bir suikasta kurban gitmiştir. Ermeni er Sevag Şahin Balıkçı 2011’de, özellikle de bütün dünyada Ermenilerin soykırımın başlangıç günü olarak andığı 24 Nisan’da, askerlik yaptığı Batman’da başka bir asker tarafından vurularak öldürülmüş, mahkeme süreci kamuoyunda büyük güvensizlik yaratmış, komutanların tanık erlere olayın “kaza” olduğu yönünde ifade vermeleri için baskı yaptıkları basına yansımıştır. 27 Şubat 2012’de İstanbul’un en merkezi meydanı Taksim’de düzenlenen, içişleri bakanının da konuşmacı olarak katıldığı “Hocalı mitingi”nde, “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” dövizleri taşınmıştır.

Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı İstanbul’un Samatya semtinde, 2012 sonu ve 2013 başında iki aylık bir süre içinde, yaşlı Ermeni kadınlar art arda ve birbirine çok benzer şekilde saldırıya uğramış, içlerinden Maritsa Küçük kemikleri kırılarak ve vücudu bıçak darbeleriyle delik deşik edilerek öldürülmüştür. 23 Şubat 2014 günü, Agos gazetesinin önünde “Yaşasın Ogün Samast’lar, kahrolsun Hrant Dink’ler” diye bir pankart açılabilmiştir.

Kısacası soykırım inkârı Türkiye’de Ermenilerin hâlâ tehdit altında yaşamalarının devlet eliyle olanak tanınan en önemli, başlıca nedenidir.

Ermeni karşıtı söz ve eylemlerin ırkçı nefreti teşvik edici bir rol oynadığına ilişkin gözlemlerimizi, bu gerçeğin en yakın ve en doğrudan tanığı iki insan hakları kuruluşu, İnsan Hakları Derneği ve Adalet Hakikat Hafıza Merkezi olarak, adil bir karar almasına katkıda bulunmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sunmayı, kuruluş amaçlarımız ve faaliyet alanımızdan kaynaklanan doğal bir görev olarak gördük.

İnkâr, nefrete yol açar ve nefret öldürür. Bizler yarınından korkmadan, güven içinde yaşama hakkının vazgeçilmezliğini savunuyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu vazgeçilmez hakkı ihlal edecek fiilleri kışkırtan söylemlere, evrensel insan hakları hukuku adına geçit vermeyeceğini umut ediyoruz.”