“Birkaç gün önce gardiyanlar avluya doluştu. Önemli bir mesele için gelmişlerdi. 

Hayırdır dedik! Tabii pek hayırlı bir şey beklemiyorduk. „Çekpas ve fırçaları almaya geldik“ dediler…  Zaten bekliyorduk. Devletin bu aralar en önemli zindan politikası fırçalar olmuş. Fırça ve paspasın tarihini bilmiyorum ama şu aralar en zorlu günlerini geçirdikleri kesin. 

Bir devletin tüm gücünü bir fırçaya harcayacağı ve bu kadar kafaya takacağını tahmin etmezdim. Gerçi nasıl olmasın? 16 büyük devlet kurmakla övünen, Ortadoğu’da her şeyin liderliğine soyunan, en büyük saraylara sahip olan, NATO’nun en büyük gücü olduğunu söyleyen bu imitasyon devletin daha önemli bir uğraşı ne olabilirdi ki? Her şeyini bu fırça saplarına yoğunlaştırmış. 

Peki neden?

Tüm mesele firar ile başladı. Arkadaşlar sağ olsun duvarı tırmanmak için yaptıkları merdivende fırça, paspas saplarını kullanmış. Hal böyle olunca onlara karşı savaş başlattılar. Mart ayında pek çok cezaevinin fırçaları toplatıldı. Daha geçen hafta Sincan’da tüm temizlik malzemeleri topladı. Bizden de istediler, fakat temelli almak için değil. Alıp saplarını 75 cm yapmak için. Ve bunun için şu aralar korkunç bıyık bırakmakla meşgul olan Adalet Bakanı, genelge de çıkartmış. Devletin büyüklüğü, vatanın bölünmez bütünlüğü ve kudreti sayesinde 75 cm’lik sapa sahip olacaktık. Verdik, götürdüler. Yarım saat sonra hepsi yarım kesilmiş olarak geri getirildi.

İşte büyük devlet ve büyük operasyon başarısı! Kesilen uçları belki emniyet müdürlüğünde „Etkisiz hale getirilen ve ele geçirilen materyaller“ diyerek sergileyebilirler, belki de yapmışlardır. Biliyorsunuz geçenlerde İzmir Emniyeti imkansız bir başarıya imza atarak Özgür Halk ve Azadiya Welat gazetelerini sergilemiş, basınla paylaşmıştı.

Kısacası bizim çekpaslar artık eski çekpaslar değildi. Çekpaslardan bir tanesi iki aylık evliydi. Son yapılan yıkamada babasına „Biraz su kaldı, çekiyorum“ demişti. Sevilen fırçalardan olan bir tanesinin ise facebookunda paylaştığı son şey „Yerler çamurlu değilse gerisi teferruat! Vatan canım sana feda!“ şeklindeydi. Daha evlenmemiş düğün hazırlıkları yapıyordu. Son odamızdan giden bir çekpas ise arkasında acıklı bir mektup bırakmış. Yürek dağlayan bu mektubu Star TV’den Nazlı Çelik ortaya çıkardı. Evli ve dört paspas sahibiydi… Evet, geride bunlar kalmıştı…

Bizim açımızdan ise durumlar farklıydı. Bildiğimiz üzere antropoloji bugün tarihsel toplumsallaşma sürecinde insanı genel olarak üç aşamada inceler. Homo Habilus (Yetenekli insan), Homo Erectus (Dikilen insan) ve Homo Sapiens (Düşünen insan). İlk yetenekli insan, henüz tam olarak doğrulamamıştı. Ellerini serbest bırakma sürecine kadar da öyle devam etti. Ayağa dikilene kadar eğik kalmaya mahkumdu. İşte insan fırça veya paspası keşfetmesi ile „dikilen insan“ haline geldi. Fransa’daki mağara resimlerinde bu aşamaya geçişin izleri mevcut. Biraz daha düşüncesini geliştirdikten sonra ise daha pratik araç ve yöntemler buldu… Bu gerçekliğin farkında olan devletin fırça sapını yarıya indirerek bizi dikilen halden tekrar Habilus evresine çekmek istemesi kabul edilebilir mi? 

Elbette hayır...

Ama esas manidar olan kısım Davutoğlu ile ilgilidir. Bizim fırçalar darbe yiyip yarıya kadar kesilirken, fındık kurdu eski başbakan Davutoğlu’nun da elinin, kolunun kesilip yarı insan haline getirilmesi ve bunun aynı zamana denk getirilmesi sizce de manidar değil mi? Siyaseti iyi takip edenler aradaki büyük bağlantıyı göreceklerdir. Davutoğlu beynine darbe yiyip yetkisizleştirilip, boyu 75 cm civarına getirilince biz fırça saplarını hemen hazırlayıp kapı önüne koymuştuk zaten. Mesajı almıştık yani… 

Sapına kadar pisliğe ve kana bulaşmış devlet erkinin fırça sapları ile mücadelesi devam ederken çok ilginç bir gelişme daha yaşandı! Çamaşır suyuna da yasak geldi. Artık onu da vermiyorlar. Bir devlet çamaşır suyundan ne ister? Bu nasıl bir ahmaklıktır? „Neden vermiyorsunuz. Her gün içiyoruz, içmeden dayanamayan arkadaşlar var. İç temizliğine önem veriyoruz“ dedik ama kime diyoruz…

İki günde bir Nîsêbîn’e gitmek zorunda kalan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, kanımca bu sap ve çamaşır başarısı için zindana da gelip biraz moral versin kuvvetlerine… Demem o ki faşizm başka bir şey!”

ÖZGÜR AMED?

2011 yılında Roboski katliamı protesto yürüyüşüne katıldığı ve "terör örgütü üyesi olmamakla birlikte, terör örgütü propagandası yaptığı" gerekçesiyle hakkında dava açılan gazeteci Özgür Amed'e 24 Şubat 2015 tarihinde Diyarbakır 7'nci ağır ceza mahkemesi tarafından 3 yıl bir ay 15 günlük hapis cezası vermişti.

Özgür Amed, Diyarbakır D tipi cezaevinden Özgür Gündem ve Yeni Özgür Politika gazetelerine yazmaya devam ediyor.