HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Elazığ depremi ve sonrasında yaşananlar ile güncel gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.

Oluç, şunları söyledi: 

Elazığ’da yaşanmış olan depremde son verilere göre şu ana kadar 39 yurttaşımız yaşamını yitirdi, 1600’ün üzerinde yaralı var. Öncelikle yaşamlarını yitirmiş yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyoruz. Depremde sadece 87 binanın yıkıldığı bir tablonun sonucu ile karşı karşıya kalındı.

Deprem sık sık karşımıza çıkan bir konu, bir deprem ülkesinde yaşıyoruz. Ülkemizin birçok bölgesi fay hatları üzerinde yer alıyor. Her zaman bu tür depremlerde olduğu gibi, örneğin daha önce İzmit, Düzce ve Van depremlerinde de gördüğümüz gibi,  toplumda bu büyük bir acıların paylaşılması ve dayanışma eğilimi güçlüdür ve bu yaşama geçer. Özellikle Düzce, İzmit, Van ve diğer depremlerde sivil toplum örgütlerinden, toplumun her kesiminden gelen dayanışma son derece büyüktü ve son derece önemliydi. Birçok insanın yaşamının kurtulmasına neden oldu bu dayanışma. 

SOYLU KONUYU SİYASALLAŞTIRDI

Bu iyi bir ruh halidir ve önemlidir; toplumun böyle acı zamanlarında birlikte hareket etmesi iyidir.. Bizler de bu anlayışla meseleye yaklaştık. Ancak ne yazık ki, böyle acılı zamanlarda bile konunun siyasileştirilmesinden İçişleri Bakanlığı uzak kalmadı.

Kendisi konuyu siyasileştirmeyelim derken, basbayağı siyasileştirdi. Bizim dayanışma duygularımızı ve yurttaşların ihtiyaçlarını karşılama çalışmalarımızı engellemek için elinden geleni yaptı. Bunu çok ayıp bir davranış olarak görüyoruz. Bir kez daha şunu söyleyelim İçişleri Bakanı’na: Sizin kötü davranışlarınız bizim vicdanımızı, gönlümüzü asla karartamaz. 

ERGANİ BELEDİYESİ'NİN YARDIMLARI ELAZIĞ'A SOKULMADI

Biz halkımızla birlikte bütün acıları paylaşmayı, halkın ihtiyaçlarına cevap olmayı her anlamda çok önemli görüyoruz. Neden bunları söylüyorum. Bir talimat verdi İçişleri Bakanı Valiliğe ve Valilik bu talimat doğrultusunda Ergani Belediyesi’nden gelen içinde gıda, çocuk bezi, kadın pedi, el feneri, ekmek, su ve kuru gıdaların da bulunduğu iki kamyonu kente sokmadı. Ve Valiliğin talimatları doğrultusunda kamyonlar Ergani’ye polis eşliğinde geri gönderildi. 

AFAD bu yardımları dağıtacak olan kurum, bu doğrudur. Bu insani bir şekilde anlatılırsa, bu konuda biz de, belediyelerimiz de, bütün yurttaşlar da, STKlar da elbette ki yardımları ulaştırmak için AFAD’la da başka kurumlarla da işbirliği yaparlar. Burada bir sorun yok.

Ama Valiliğin emriyle polis eşliğinde yardım getirmiş olan kamyonların geri gönderilmesi nedir? Böyle bir şey olabilir mi? Bu kadar gayri insani, vicdanı kararmış bir tutum olabilir mi? Olamaz. Ama bunu yaptılar. Şimdi biz bundan yılacak insanlar değiliz. Çünkü halkımıza yardım, ihtiyaçlarının karşılanması konularında, özellikle böyle acılı günlerde, kış günlerinde soğuğun insanların hayatlarını zehir ettiği günlerde asla geri adım atmayız. 

Nitekim diğer belediyelerimizden gelen, Kars Belediyesi’nden gelen yardımlar AFAD’a aracılığıyla halka ulaştırılıyor.

Fakat bugün ilginç bir şey tespit edildi. Heyetlerimiz 3 gündür bölgede köyleri geziyor. Malatya’nın Pötürge İlçesi’nde Bölükkaya Köyü’nde heyetimiz yurttaşların ihtiyaçları tespit etmeye çalışırken şöyle bir şey gördü. Üzerinde Antalya Muratpaşa Belediyesi’nin logosunun olduğu kamyonlar ihtiyaç sahiplerine getirdiği yardımları dağıtıyorlardı. Güzel bir şey bu. Antalya Muratpaşa Belediyesi’nin kamyonlarının yurttaşlara ulaşması güzel bir şey, bunu eleştirmiyoruz. Muratpaşa Belediyesi’nin kamyonuna izin var, ama Ergani Belediyesi’ne izin yok demek tam bir bölücü anlayıştır. Bu tutumun doğru olmadığını bir kez daha vurgulayalım.  

ACILARI DİNDİRMEK İÇİN ELİMİZDEN GELENİ YAPACAĞIZ

Acıları gidermek ve ihtiyaçları karşılamak için tüm toplum elimizden geleni yapacağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi yok, ama deprem konusunu da tartışmamız gerekiyor. Çünkü deprem Türkiye’nin ilk kez karşı karşıya kaldığı bir konu değil. Bundan sonra da coğrafi konumumuz sebebiyle yine sık sık karşı karşıya kalınacak bir sorun olmaya devam edecek.

Biz hep söylüyoruz; deprem öldürmez, önlem almamak öldürür. Bu meseleyi mutlaka tartışmamız gerekiyor. Deprem yaşandıktan sonra bu konunun tartışılması, esas itibariyle bundan sonra yaşanacak olumsuzluklara karşı önlemlerin bir an evvel alınması içindir, başka bir nedeni yoktur. Mesele suçlamak değildir, önlem alınmamasını eleştirmek ve bu önlemlerin alınmasını sağlamaktır. Deprem engellenemez doğru, ama deprem öldürmez, önlem almamak öldürür. 

İKTİDARIN DEPREM İÇİN YAPTIKLARI YETERSİZ

Bu açıdan baktığımızda şu durumla karşı karşıyayız. Hiçbir şekilde suç değildir bunun tartışılması. Bunlar tartışılıyor, sosyal medya paylaşımları yapılıyor diye iktidarın bu paylaşımları yapanları suçlaması soruşturma, kovuşturma başlatması kabul edilebilir değildir. Türkiye bir deprem ülkesi. Son 100 yıla baktığımızda 81 binden fazla yurttaşımız depremlerde hayatını kaybetmiş. Depremi önceden bilme şansımız yok, ama önlem almak için imkanlarımız ve aklımız var. Peki iktidarın bu konuda yaptıkları yeterli mi? Kesinlikle değil. 

2-3 konuya değinmek istiyorum. 26 Kasım 1999 yılında, depremin yaralarını sarmak üzere 1 yıllığına Özel İletişim Vergisi toplanmaya başlandı. O zamandan beri de bu vergi toplanmaya devam etti. Bu dönemde toplanmış olan Özel İletişim Vergisine baktığımız zaman, bunun 61 milyar TLden fazla olduğunu görüyoruz.

Peki bu paralar nereye harcandı? Bu paralar gerçekten deprem için önlem alma konusunda mı kullanıldı? Bu konuda çok büyük şüpheler var. 2011 yılında, o dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sorulduğunda “duble yollar için harcandı” demişti. Böyle bir ifade herhangi birinden değil bir Bakandan geldi. Demek ki, deprem için toplanan Özel İletişim Vergilerinin depreme önlem almak için kullanılmadığı ortada.

Zaten bunu görüyoruz, en büyük örneği İstanbul’dur. Dolayısıyla bu önlemlerin alınmamasını eleştirmekten daha doğru ve daha doğal bir şey yoktur. Evet, iktidar bu konuda yanlış yapmıştır ve bu yanlışı elbette ki eleştireceğiz, bunun insanların acıları ile alakası yoktur 

PARA İÇİN İMAR AFFI ÇIKARILIYOR

İkinci değinmek istediğim konu: sık sık imar affı çıkardı bu iktidar. En son 2018’de kaçak yapılara af getirildi. Yani imar planı içinde yer almayan ve denetimi tam yapılmamış olan kaçak yapılara af tanındı. Ruhsat alma hakkı tanındı.

Bu imar affıyla beraber de, 16 milyar TL civarı bir para toplandı. İmar planları yok sayıldı, bu konudaki denetim mekanizmaları yok sayıldı. Bu bir sorun değil mi?

Deprem için önlem alması gereken iktidarın, para toplamak için imar affı çıkarması bir sorun değil mi? Belki ruhsat alamayacak olan, deprem yönetmeliğine uygun yapılmamış olan yapıların imar affı çıkarılarak affedilmesi sorun değil mi? Elbette sorun. Dolayısıyla bunları elbette konuşmaya devam edeceğiz. 

Neden bunları konuşuyoruz? Türkiye’nin birçok yerinde deprem riski çok büyüktür. Zaten bir yıl evvel bu konuda çalışan bilim insanlarının özellikle Elazığ ve çevresini işaret ederek, burada ağır bir deprem yaşanabileceğine dair açıklamalar yaptıkları ortaya çıktı. Önlem alınmış mı? Alınmamış. Önümüzdeki yıllarda orada yine ağır bir deprem yaşanma ihtimali var mı, var.

İstanbul depremi gümbür gümbür geliyor, herkes bunu konuşuyor. Peki önlem alınıyor mu? Hayır. Ne yapıyor iktidar? Kanal İstanbul’la ilgileniyor. Kanal İstanbul’a harcanması gereken paranın çok ufak bir miktarıyla yerinde dönüşüm yapılması ve deprem riski olan binalarda yaşayan insanların bu riskten uzaklaştırılması mümkünken, iktidar bu konuda herhangi bir adım atmıyor. Çünkü iktidar orada bir rant görmüyor. 

DEPREM TOPLANMA ALANLARINDA AVM’LER YÜKSELDİ

Bakın İstanbul depremi, tekrar tekrar uyarıyoruz. Yani çok ciddi rakamlar ve çok ciddi projeksiyonlar yapılmış vaziyette. 10 binlerce insanın yaşamını yitirmesi İstanbul depreminde bir ihtimal olarak önümüzde duruyor. Bu çok ağır bir vebaldir ve bu konuda önlem alınmaması asla kabul edilemez.

Bakın geçici toplanma alanlarından söz ediliyor, uyduruk rakamlar veriliyor. İstanbul için baktığımızda, İnşaat Mühendisleri Odası’nın verdiği rakamlar var. 1999 ile 2003 arası belirlenen deprem toplanma alanlarından imara açılmış olan ve üzerlerine AVMlerin yapıldığı alanları saymaya başladığımızda, çok acayip bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. 

Torunların yükseldiği Ali Sami Yen Stadı, Zincirlikuyu’da Zorlu AVM'nin yer aldığı arazi, Kadıköy Meteoroloji alanı üzerinde yer alan gökdelenler, Akasya AVM, Acıbadem Bakırköy’deki Marmara ve İstanbul Forum AVMler, Zeytinburnu’ndaki 16:9 kulelerin olduğu alanlar…

Bunların hepsi aslında toplanma alanı olarak tespit edilmiş, ama şimdi üzerinde AVMlerin yükseldiği alanlar. 1999 depreminin ardından İstanbul’da 493 boş alan tespit edilmiş, geriye 77 adet toplanma alanı kalmış.

Bakın size bir fotoğraf göstereceğim. Burası Küçükçekmece  Bu küçük alan bir toplanma alanı. İktidar bu konuda biz çalışıyoruz diyor, ama görünen bir şey yok. Bunları eleştirince de rahatsız olup, suçlamaya başlıyorlar. Hiç rahatsız olmayacaksınız. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın verdiği 10 bin toplanma alanı var rakamı doğru değildir. Bir kez daha bunun altını çizmek istiyoruz. 

Bu depremde bir şey daha yaşandı. Aslında bazı acı olayların yaşanarak bazı gerçeklerin anlaşılıyor olması insanı üzüyor. Normalde toplumda bunlar müzakere edilerek çözülebilecek şeyler. Televizyonlarda da izlediniz, hala da gösteriliyor.

Göçük altında kalmış insanların kurtarılması için kurtarma görevlilerinden biri Kürtçe konuşarak derdini anlatmaya çalışıyor, kurtarılmalarını sağlamaya çalışıyor. Bu iyi bir şey.

Peki, biz sağlık alanında, bu tür konularda "Kürtçe de hizmet verilsin" dediğimizde neden bu suç oluyor? Bunu talep ettiği için yargılanan insanlar var. Ama şimdi görüyoruz ki, bu bir ihtiyaç. Yani sağlık alanında, bu tür afet alanlarında Kürtçe’nin kullanılması son derece önemlidir. Milyonlarca Kürt yaşıyor bu ülkede. Onların anadilinde kendilerine hitap edilmesi, bu tür acil durumlarda anadilinde sağlık hizmetinin sağlanması son derece önemlidir.

Dolayısıyla anadilinde sağlık hizmetinin de, bu tür afet alanlarındaki hizmetlerin de Kürtçe verilmesi talebi, son derece meşru ve insani bir taleptir. Bunu bir kez daha herkesin görmüş olduğunu umuyoruz.