Ezgi Başaran / Radikal

Kürt siyasi hareketinin bazen BDP, bazen Kandil üstünden demeye çalıştığı, 1 Eylül ve 15 Ekim tarihlerinde adımlar atılmazsa Çözüm süreci tehlikeye girer.

Dün sabah bir grup gazeteci olarak, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile yaptığımız toplantının onun açısından temel amacı, iki tarihin öneminin kamuoyu ve hükümet tarafından anlaşılmasıydı. Tarihler ne? 1 Eylül ve 15 Ekim. Kürt siyasi hareketinin, bazen BDP, bazen Kandil üstünden demeye çalıştığı, bu tarihlerde belirli adımlar atılmazsa Çözüm Süreci tehlikeye girer. Adımlar ne? 1 Eylül’e kadar Öcalan görüşmekte olduğu devlet heyetiyle bir çerçeve çizecek. Bu çerçevede Kürtlerin taleplerini ve demokratikleşmenin gereklerini karşılayacak adımlar olacak. Örneğin anayasa yapılırken değişmesi gereken maddeler, kadınların özgürleşmesi, ekoloji gibi konularda takınılacak tavır... Bir de tabii sürecin bundan sonraki (ikinci ve inşallah üçüncü) aşamalarının takviminin belirlenmesi. Öcalan çerçeveyi heyetle konuşup mutabık kalmak istiyor, 1 Eylül’e kadar. Bu tamamlandıktan sonra çerçevenin hayata geçmesi, yasalaşması için ise 15 Ekim’e kadar vakit var. Kötü ihtimal: Diyelim ki istenen sonuç bu tarihlerde elde edilemedi, ne olacak? Yeniden güç silahlara mı geçecek, kan mı dökülecek? Demirtaş’ın cevabı şöyle: “PKK yeniden silaha mı davranır, ne olur bilemem. Bu konuda KCK ve HPG’nin açıklamalarına bakmak lazım. Fakat kesin olacak olan şudur: Eğer bu iki tarihte istenen noktaya gelinmezse, Öcalan aradan çekileceğini söyledi. Bunu 1 Eylül’de de yapabilir, 15 Ekim’de de. Ben artık yokum, siz isterseniz müzakereyi Kandil’de KCK ile yürütün, ona karışmam der. Ama Öcalan’ın aradan çekilmesinin süreç için ne manaya geldiğini hepimiz biliyoruz. O nedenle son derece kritik iki tarihin arifesindeyiz.” Bunun ciddiye alınmaması, lafın alışılmış gelişiyle değil, tam anlamıyla ‘asrın hatası’ olur, tahmin edeceğiniz üzere.

* * *

Kürt hareketi süreç boyunca devlete karşı verdiği tüm sözleri tuttuğunu, buna karşılık devletten tabanını tatmin edecek bir cevap göremediğini düşünüyor. Önce silahlar sussun, öyle konuşalım dediniz, susturduk. Önce çekilin, sonra konuşalım dediniz, çekildik. Siz ne yaptınız yahut yapacaklarınıza dair nasıl bir teminat verdiniz, çekilme için gereken hukuki düzenlemeyi bile yapamadınız... Hissiyat tam olarak bu. Öcalan’ı bu sürecin bir biçimde sekteye uğraması ciddi biçimde tedirgin ediyor. Demirtaş bu hali şöyle açıklıyor:

“Öcalan 100 yıllık sorunu ‘biz bize’ çözmek için son bir şans yakaladığımızı düşünüyor çünkü ona göre bölge dengeleri bir daha bu şansı Türkiye’ye tanımayacak. Bir de doğrudan dile getirmese de yaşını ve sağlığını göz önünde bulundurarak endişe ediyor. Hayattayken bu sorunu çözmek istiyor.”

Öcalan’ın süreçle ilgili moralini bozan iki tavır sorunu var. Birincisi; büyük ya da küçük önceden verilen sözlerin tutulmaması. İkincisi; takvimsizlik. Örneğin, BDP heyeti İmralı’ya ilk kez gittiğinde Öcalan gazetecilerle buluşmak konusunda heyetle anlaştığını söylemiş onlara. BDP bu sözleri hükümete ilettiğinde “Evet, haberimiz var, bizim için bir sorun yok, hallederiz” türünden bir cevap almış. Şimdi sanki bu diyaloglar ne heyetle ne de hükümetle yaşanmış gibi atlanıp geçiliyor. Yahut keyfe göre İmralı’ya gidecek BDP heyetinin kimlerden oluşacağına müdahale ediliyor. Bu ve bunun gibi birçok detay. Mesele edilmiyormuş gibi görünse de güven sarsıyor. İkinci konu olan takvimsizlikle ilgili Öcalan’ın Demirtaş’a söylediği söz ise şöyle: “Geçmişte benimle görüşen askerleri, Erbakan’ı, Özal’ı düşünüyorum. Hepsi müzakereye başladıktan sonra en fazla 1 yıl içerisinde yasal konuları hallederiz demişti. O kadarını dahi AKP’den göremiyoruz. Detaylara takılıp süreci tıkamayalım diyoruz fakat bazı noktalarda yasa şart. Geri dönüş yasası 15 Ekim’e kadar çıkmazsa Habur’dan ülkeye dönüş olmaz. Ben çektiğim gerillaya yasasız geri dönün demem, diyemem.”

Bir duyum şeklinde hükümetin bir demokratikleşme paketi üstünde çalıştığını ve bu paketin tamamlandığında Başbakan tarafından kamuoyuna anlatılacağını biliyoruz. Fakat bu pakette neler var? Süreç için elzem olan hangi adımları kapsıyor? Hiç bilmiyoruz. Demirtaş da diyor ki: “Ne üstünde çalışıyorlar, bize tek bir maddesini göstermediler. Halbuki hazırlık aşamasında fikir beyan edemezsek, daha sonra Başbakan’ın onayından geçen pakette en ufak bir değişiklik yapılamaz. Umarım bazı talepleri ucundan karşılayan, bazılarına hiç dokunmayan referandumda yaptıkları gibi bir paketle karşılaşmayız.” Seçim barajı, anadilde eğitim, vatandaşlık tanımı gibi meselelerde duruşunu belli eden hükümetten maalesef tam bu tarife uygun ‘kadük bir demokratikleşme’ listesi bekliyorum. Bari birkaç meseleyi hakkıyla çözecek şekilde formüle etsinler ve zamanında etsinler de süreç ileriye taşınabilsin, razıyım.