10 Kasım Pazar günü Rojava’nın (Suriye Kürdistanı) bağımsız topluluklarını ve silahlı kanatları olan Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ)’ni temsilen Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin  eşbaşkanı  Salih Muhammed Müslim Hollandayı ziyaret etti. Müslim Rojava’da IŞİD’e karşı verilen savaştan ve Rojava Devrimi sırasında  ortaya çıkan demokratik özerkliğin gelişiminden bahsetti. Sanatçı Jonas Staal daha sonra kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdi. TENK internet sitesinde yayınlanan söyleşiyi zanenstitu.org'tan Zeynep Uğur çevirdi...

Jonas Staal: Bugünkü konuşmanızda açık bir şekilde Rojava’da verilen savaşın sadece IŞİD’e karşı değil, aynı zamanda belirli bir siyasi düşünce için verildiğini belirttiniz: demokratik özerklik modeli. Rojava Devrimi’nin kalbini oluşturan demokratik özerklik modeli tam olarak nedir?

Salih Müslim: Saldırıya uğramamızın nedeni bölgemizde oluşturmakta olduğumuz demokratik model. Pek çok yerel güç ve hükümet Rojava’da bu alternatif demokratik modellerin geliştiğini görmekten hoşnut değil. Sistemimizden korkuyorlar. Suriye’deki iç savaşın ortasında Rojava bölgesinde demokratik ve özerk bir düzene sahip üç bağımsız kanton yarattık. Araplar, Türkmenler, Süryaniler, Ermeniler, Hristiyanlar ve Kürtler’den oluşan bölgedeki etnik ve dini azınlıklarla birlikte bu özerk kantonlar için kolektif bir siyasi yapı oluşturduk: kendi Toplumsal Sözleşme’mizi. Bütün kantonlarımızı yürüten kooperatif, komite ve meclislerden gelen 101 temsilciden bir halk konseyi oluşturduk. Ayrıca bir eşbaşkanlık modeli kurduk: her siyasi birimin her zaman bir kadın bir erkek başkanı olacak. Aynı zamanda cinsiyet temsiline konulan %40 kotayla kamusal hayatın ve siyasi temsilin her biçiminde cinsiyet eşitliğini güçlendirmeyi amaçladık. Aslında devletsiz bir demokrasi yarattık. Bu, iç çatışmalar yaşayan Özgür Suriye Ordusu’nun, Esad rejiminin ve IŞİD’in rahat bırakmadığı bir bölgedeki tek alternatif.

Bu demokratik konfederalizm veya demokratik özerklik konseptine verilebilecek bir diğer isim de radikal demokrasi; yani halkın kendi kendisini örgütlemesi ve YPG ve YPJ gibi halk ordularıyla kendisini savunması için harekete geçirmek. Daha önce söylediğimiz gibi bu özyönetim ve öz-örgütlenmeyi devlet olmadan uyguluyoruz. Diğer insanlar teoride özyönetimden bahseder; ama bizim için bu özyönetim arayışı gündelik hayat devrimimizdir. Kadınlar, erkekler, toplumumuzun bütün bileşenleri örgütlü durumda. Kobanê’nin hâlâ direnmesinin sebebi bu yapıları inşa etmiş olmamız.

JS: Konuşmanızda “demokrasi”, “özgürlük” ve “insanlık” kelimelerini sıkça kullandınız. Kapitalist demokrasiyle demokratik özerklik olarak tarif ettiğiniz yapı arasındaki temel farkı açıklayabilir misiniz?

SM: Herkes kapitalist demokrasinin oylara oynadığını bilir; bu bir seçim oyunudur. Pek çok yerde parlamento seçimleri sadece direkt olarak seçmenin bireysel çıkarına seslenen propagandalardan oluşur. Demokratik özerklik uzun vadeye ilişkindir. Halkın haklarını anlamasına ve uygulamasına dayanır. Toplumu politize etmek demokratik özerkliği kurmanın temelidir. Avrupa’da politize olmamış bir toplum görürsünüz. Siyasi partiler sadece ikna ve bireysel çıkara dayalıdır; gerçekten özgürleşmeye ve politize olmaya değil. Gerçek demokrasi politize bir topluma dayalıdır. Şimdi Kobanê’ye gitseniz ve YPG ve YPJ savaşçılarıyla tanışsanız tam olarak neden ve ne için savaştıklarını öğrenirsiniz. Para veya çıkar için orada değiller. Bir yandan uygulamaya devam ettikleri temel değerler için oradalar. Yaptıkları ve temsil ettikleri arasında hiçbir fark yok.

JS: Peki bu düzeyde bir siyasi bilinci sağlamak için bir toplum nasıl politize edilir?

SM: Günde yirmi dört saat eğitim görmeli, nasıl tartışılacağını ve nasıl kolektif karar alınacağını öğrenmelisiniz. Gelip halka ne yapacağını söyleyecek bir lideri beklemeniz gerektiği fikrini reddetmeli, bunun yerine özyönetimi kolektif bir uygulama olarak nasıl hayata geçireceğinizi öğrenmelisiniz. Hepimizi ilgilendiren günlük meseleler kolektif olarak açıklanmalı, eleştirilmeli ve paylaşılmalı. Bölge jeopolitiğinden temel insani değerlere, bu meseleler ortak bir şekilde tartışılıyor. Kim olduğumuzu, bazı düşmanlarla neden karşı karşıya kaldığımızı ve ne için savaştığımızı bilmemiz için kolektif eğitim olmalı.

JS: Savaşan ve insani krizlerle karşı karşıya olan bir toplumda kim eğitmen?

SM: İnsanlar birbirlerini eğitiyor. On kişiyi bir araya getirip bir sorunun çözümünü sorduğunuzda veya onlara bir soru yönelttiğinizde kolektif bir şekilde cevap bulmaya çalışırlar. Ben bu şekilde doğru cevabı bulacaklarına inanıyorum. Bu kolektif tartışma onları politize edecek.

JS: Demokratik özerkliğin kalbi olarak tarif ettiğiniz şey özünde meclis modeli.

SM: Evet meclislerimiz, komitelerimiz, özyönetimin toplumumuzun bütün bileşenleri tarafından uygulanması için gerekli bütün siyasi yapılarımız mevcut.

JS: Böyle bir demokratik deneyin gerçekleşmesi için hangi şartlar gerekli sizce?

SM: Bu uzun vadeli bir süreç. Ben bizzat onlarca yıldır bu hareketin, bu mücadelenin içindeyim. Hapse girdim, işkence gördüm. Benim toplumumun insanları da yaptığım şeyi niye yaptığımı biliyor. Para toplamak veya bireysel çıkar sağlamak için burada değilim. O zaman Suriye hükümetinin beni yakalayıp işkence etmesinin nedeni insanları eğitiyor olmamdı; ve ben tek bir kişiyim. Benim gibi pek çok arkadaşım aynı süreçten geçti. Pek çoğu rejimin işkencesi altında ölerek şehit oldu. Demokratik özerklik bir günde gerçekleştirilecek bir düşünce değil; bir yaklaşım, açıklama ve eğitim gerektiren bir süreç: bütün hayatımızı kapsayacak bir devrim.

JS: Pek çok öğrenci, entelektüel ve sanatçı Rojava’ya, Kobanê’ye bakıyor ve devletsiz bir enternasyonalizmin gerçekleştiğini görüyor. Rojava’da olmayan; fakat bu devrimi bir ufuk olarak gören bu insanlara neler söylemek istersiniz? Ne yapabilirler?

SM: Kobanê’ye gidin. İnsanlarla tanışın ve onları dinleyin. Siyasi modellerini nasıl, neye dayandırarak kurduklarını anlayın. YPG’yle, YPJ’yle konuşun ve ne yaptıklarını öğrenin. Onlara sorun. Toplumlarıyla tanışın. Yakın gelecekte şartlar gitmenize elverişli olacak; böylece demokratik özerkliğin olabilecek en kötü koşullarda, hayati tehlike altında, yiyecek ve su bulunamazken savunulduğunu öğrenebilirsiniz. Gidin ve insanlarla konuşun; bu devrimi nasıl ve neden yaptıklarını anlayacaksınız ve bunların sonucunda toplumumuzun nasıl göründüğüne tanık olacaksınız.

JS: Demokratik özerkliğin küresel düzeyde uygulanabilecek bir model olduğuna inanıyor musunuz?

SM:  Kurduğumuz demokratik yönetimi herkesin paylaştığına, hissettiğine inanıyorum; yani evet, bu bütün dünya için bir modeldir. Devrimimizle ilgili pek çok önyargı vardı; fakat dışarıdan insanlar halkımızı ziyaret edip oturup konuştukça demokratik özerkliğin doğru şey olduğuna inanmaya başladılar. Şam’dan bile gelip devrimimize katılan insanlar oldu. Herkes gelip bizzat her gün devrimimizin mücadelesinin verildiğini ve bu devrimin gerçekleştirildiğini görebilir. Bu bir yaşam devrimi, mücadelemiz de insanlık için mücadele.

Söyleşide sözü geçen toplum sözleşmesi için: http://civiroglu.net/rojava-toplumsal-sozlesmesi/

10 Kasım 2014 tarihinde TENK internet sitesinde yayınlanan bu röportaj zanenstitu.org için Zeynep Uğur tarafından çevirildi.