Birleşik Devrimci Parti MYK Fahri Danışmanı ve HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, 23 Şubat’ta 4. Büyük Olağan Kongresi’ne gitmeye hazırlanan HDP’nin mevcut durumu ve yol haritasina ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Sadece örgütsel bir genişleme değil aynı zamanda hegemonik düzeyde de bir genişleme olması gerektiğini ifade ederek HDP’nin devlet saldırısı nedeniyle özellikle kayyım sürecinde kendisini batıya anlatamadığına savunuyor.

 Piroğlu, “Tabanın yeterince mobilize olmuyor olması partinin kendi hareket kabiliyetini de kısıtlıyor. Parti kendi içindeki özneleri de harekete geçirmek konusunda sıkıntı yaşıyor. Özellikle kayyımlar sürecinde bunu gördük” diyor.

Erken seçim çağrısı konusunda da geç kalındığını, söz konusu çağrının 31 Mart ya da 23 Haziran yerel seçimlerinden hemen sonra yapılması gerektiğini savunarak HDP’nin erken seçim meselesinde zayıf kaldığını çünkü bu konuda bir pratik geliştirilemediğini belirtiyor.

Birleşik Devrimci Parti MYK Fahri Danışmanı ve HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan’ın sorularını yanıtladı.

‘GÜÇLÜ BİR KONGRE ORGANİZE ETMEYE ÇALIŞIYOR’

- HDP’nin 4. Kongresi’nin sloganları belli oldu mu? Şu ana kadar eş genel başkanlık için aday başvuruları var mı? Parti Meclisi adaylık başvurularında yeni isimler var mı?

HDP güçlü bir kongre organize etmeye çalışıyor. Bütün milletvekilleri seferber oldu. İl ve İlçe kongreleri yapıldı. Katılımlar oldukça iyi ve diri, beklentilerimizi aşan bir süreç oldu. Güçlü bir mesaj verilmesi planlanıyor çünkü parti ağır bir saldırı altında. Tartışma başlıkları daha çok merkezi konferansta tartışılıyor, ilçe kongreleri biraz daha teknik kongreler. HDP tartışmalarını kongrelerde bağlayıp bitiren bir yer değil.

‘HDP İLE BİLEŞENLERİ AYRIŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR’

- HDP 4. Kongresi ile birlikte yeni bir dönemi de başlatmış olacak. Bu kongreden beklentileriniz nelerdir?

Son dönemde ortaya çıkan tartışmalardan biri HDP’nin Kürdi bir parti haline geldiği yönünde. Bunun bir tarafında devlet var, devletin saldırısı var, HDP’yi sıkıştırmaya çalışıyor. Geçtiğimiz hafta Pazar günü Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin Bakırköy’de bir halk buluşmasına, onun dışında değişik sokak eylemlerine de katıldım. Buralarda daha esnek davranan devlet aygıtı, HDP’nin bayrağını gördüğü yerde ablukayı kuruyor ve kıpırdayamaz hale getiriyor. HDP’yi Türkiye’de siyaset yapamaz hale getirmeye çalışıyor. HDP’yi bileşeni olan partilerle de ayrışmaya zorluyor.

İkincisi içeriden basın yayın yoluyla sosyal medya aracılığıyla partinin bir Kürt partisi olduğu yönünde tartışmalar açılıyor. HDP’nin asli gövdesinin Kürt halkından oluştuğu, asıl sorunu olan Kürt sorunuyla uğraşması gerektiği, HDP’nin asıl olarak bir Kürt Hareketi temsilcisi olması ifade ediliyor. Başka sorunlara çok eğilmemesi gerektiği, Türkiye sosyalist hareketiyle kurulan ilişkinin ayak bağı olduğu bir dizi yazı aracılığıyla polemik haline getirilmeye çalışılıyor. Bu tartışma HDP’ye de sirayet etti. Bunun değişik sebepleri var. Bunda sosyalist hareket olarak üzerimize düşeni yapamamış olmamızın payı var. Devlet yaptığı saldırılarda Kürt halkında yalnız olduğu duygusunu yeniden diriltmeye çalışıyor. HDP yaptığı kongrelerle ısrarla bir Türkiye partisi olduğunu vurguladı. O konferanslardan çıkan temel olgulardan birisi de partinin Kürdistan’a sıkışıp kalmaması.

‘HDP’DE GENİŞLEME TARTIŞILIYOR ANCAK BİZ FİKRİN DE YAYILMASINI SAVUNUYORUZ’

- HDP’nin Türkiyelileşme konusunda bugüne kadar attığı adımlar dışında atacağı başka adımlar olacak mı? Bu konuda planlanan çalışmalar var mı?

HDP’de ciddi bir genişleme tartışması yapılıyor. Kongrede de etkisini gösterecek tartışmalardan biri bu olacak. Bu niye? Çünkü zorunlu bir ihtiyaç. Birincisi uluslararası meselelerden dolayı bir zorunluluk. Bugün Suriye’ye yayılan bir savaş söz konusu, nereye varacağı bilinmiyor, diğer taraftan Libya meselesi var. Uluslararası arenada halk arenasında ciddi bir hareketlenme söz konusu. ABD ile Rusya arasında görülen aslında iki kutba bölünmüş bir paylaşım savaşı söz konusu.

HDP, kapitalizmin dağıldığını ve kendisiyle birlikte dünyayı da dağıttığını tartışıyor. İklim krizi ve benzeri sorunlar söz konusu. Aynı zamanda imkan ve olanaklar söz konusu. Bunlar değerlendiriliyor. AKP’nin bayır aşağı gittiği yönünde de tespitler var ancak bu aşağıya doğru gidişin nereye varacağı belli değil. Bunu da tartışmak lazım. 7 Haziran seçimlerinden bu yana Alevilerle olan yakınlaşma, emek güçleriyle daha fazla bir araya geliş bunun yanında AKP’nin yoksullar üzerinde kurduğu hegemonyada ciddi bir dağılma söz konusu. Türkiye’de siyaset yeniden karılıyor. HDP olarak bu yükün altından nasıl kalkabiliriz tartışması yapıyoruz.

HDP dediğim gibi bir saldırı altında ve ancak bunu genişleyerek durdurabilir. Bizim Devrimci Parti olarak bu konuda nüans düzeyinde farklı bir görüşümüz var. HDP örgütsel olarak genişlemeyi tartışıyor ancak biz bir de hegemonik yani fikirsel düzeyde bir genişlemenin de olmasının da elzem olduğunu düşünüyoruz. Bunlar beraber yürümeli. Türkiye işçi sınıfı hareketi ile Kürt özgürlük hareketi ortak mücadele alanı yaratmalıdır. Bu çok açık bir şekilde 7 Haziran’dan sonra ortaya çıktı. CHP de bunu da anladı. Türkiye’de demokrasi ve emek mücadelesi kazanacaksa bunun yolu Kürt halkıyla ve emek-demokrasi mücadelesinin omuza omuza yürümesidir. Önümüzdeki dönem bunun yollarını ve araçlarını tartışacağız.

‘YAPMAMIZ GEREKENİ YETERİNCE YAPAMADIK’

- Bu yan yana gelişler nasıl olacak? Başka bir tartışma da bu...

Buradaki sorun şu: 7 Haziran’dan bu yana ağırlaşarak devam eden bir saldırı var. Bu saldırı büyük oranda Kürt halkına ve onu temsil eden HDP’ye dönük. Kentler yakıldı, insanlar katledildi. Kayyım atamaları yapıldı. Binalarımız abluka altına alındı. Neredeyse siyaset yapamaz hale geldik. Gözaltılar, tutuklamalar, açlık grevleri kaçınılmaz olarak gövdesi büyük oranda Kürt halkından oluşan HDP, gündemini daha çok Kürt sorununa ve Kürdistan’a kilitledi. Ancak aynı süreçte batıda ekonomik krizin yol açtığı sınıfsal reflekslerin ve buna eşlik eden kadın hareketindeki ciddi canlanma söz konusuydu.

Ancak biz yapılması gereken, ifade edilmesi gerekeni yeterince yapamadık ve görüntü, bu sınıf meselesi ve toplumsal sorunlar siyasi gündem yanında tali kalmış oldu. Böyle olunca bahsettiğim genişleme konusunda sıkıntıya yol açtı. Türkiye’nin batısına doğru genişlemek istiyorsak, emek, kadın gibi toplumsal mücadele alanlarına ve başlıklarına etki etmek gerekiyor. 

Bir sıkışlığımız da şu: HDP içindeki Türkiye sosyalist hareketinin bileşenleri çok zayıf. Üzerlerine düşen görevi yerine getirme konusunda çok zayıflar. Bunu yerine getiremiyorlar. Bu da tersinden Kürt halkında sosyalist hareketin tartışılmasına neden oluyor.

HDP’NİN ETKİ ALANI GENİŞLEMELİ, SOLA ÇOK İŞ DÜŞÜYOR’

- Bir yandan Kürt sorunu diğer yandan batıya doğru genişleme çabası, HDP uzun süredir bunu tartışıyor. Bir sıkışma hissediliyor mu? Partide nasıl tartışılıyor?

Bizim bu konuda Birleşik Devrimci Parti olarak bir takım iddialarımız var. Bunları konferansta da tartışmaya açtık. Partimiz tarafından böyle bir sorun konferans sürecinde dile getirildi. Bununla ilgili bir takım adımlar da atıldı. Sınıf meselesi ve aslında bu meselenin somut gündelik hayattaki kristalize haliyle yoksullaşma, işsizlik olarak karşımıza çıkan hal, kadın hareketinin geldiği nokta, onun talepleri, köylü sorunu ve ekoloji sorunu gibi benzer sorunlar yeterince dile getirilmiyor. Sınıf meselesi HDP’nin mücadelesinde daralmış bir alan olarak görülüyor. Bugün şöyle bir tespitimiz var: Türkiye’deki mücadele daha çok kimlik mücadelesine sıkışmış durumda ve kimlik mücadelesi de doğal olarak hak mücadelesini, Alevi mücadelesini içine alıyor. Ancak bunlar temsili düzeyde kalıyor. Biz iki sebeple bu alanda aktif değiliz. Birincisi işçi sınıfı mücadelesinde ciddi bir şoven etki var.

HDP milletvekilleri sınıf mücadelesine dahil olmaya başladığında ciddi bir tepki oluşuyor. Gittiğimiz işçi eylemlerinde bunu yaşıyoruz. Bunu kırmaya başladık ancak halen eksiğimiz var. İkincisi parti gözaltılar ve tutuklamalardan nefes alamadığı için batıda yapması gereken siyaseti yapamıyor. Aktif siyaset kanalları daralıyor. Bunu nasıl aşarız? Devlet ve sermayeye karşı duran enternasyonalist bir solun yan yana gelip bu kitlelere seslenmesi gerekiyor. Kürt hareketiyle yürümenin iki yolu var: Bir HDP’nin kendi alanını genişletmesine artırmamız lazım ama ikincisi HDP’nin etki alanını genişletmek lazım. Bu etki alanı ortak mücadele alanının genişlemesidir. Burada iş Türkiye sosyalist hareketine düşüyor. Çabamız bu yönde.

‘HDP TABANIYLA ORGANİK BAĞLARINI YİTİRMEYE BAŞLADI’

- HDP’li belediyelere 23 Haziran seçimlerinden sonra atanan kayyımlar… Parti bu konuda kendisini topluma ne kadar anlatabildi?Bu konuda bir eksiklik yaşadığını düşünüyor musunuz?

Tartışma başlıklarından biri de bu. HDP organik partilerden biri. Kitlesiyle organik ilişkiler kurabilen, etkileşime geçebilen, yerel bağları güçlü olan, üyeleri ve sempatizanlarıyla parti organlarının doğrudan ilişkilerinin olduğu bir parti. HDP’nin gücü buradan geliyor. CHP ya da diğer partilerin oy oranının HDP’nin çok çok üzerinde olmasına rağmen, HDP’nin mobilize ettiği tabanı diğerlerinden daha güçlüdür.

Bu mobilizasyonu yaratan HDP’nin kendi tabanıyla kurduğu organik ilişkidir. HDP aslında bir mücadelenin üst yapısı, kurumu olarak ortaya çıkmıştır. Kendisi daha oluşurken bir mücadele zeminine yaslanmıştır. Ancak gelinen noktada hem bu saldırılar, hem de 7 Haziran’dan sonra makro siyasetin doğru okunamaması bizi giderek temsili bir parti noktasına doğru düşürmeye başladı. Bu temsili partiden kendi tabanıyla organik bağlarını yitirmeye başlayan ve kendi tabanına temsili olarak seslenmeye başlayan siyaseti makro düzeye çekmeye başlayan partiden yeniden yerel, lokal siyasete dönen ve tabanıyla organik ilişkiler kurabilen partiye geçmemiz lazım. Kayyım meselesindeki handikaplardan biri de bu. Bizim tabanla organik bağlarımız koptuğu anda, tabanı mobilize etme reflekslerimiz de azalıyor. Birinci kayyımda da gelmekte olanı gördük. Ben de o dönemde Merkez Yürüme Kurulu’ndaydım. Herkes biliyordu. Ama ona dair gerekli tedbirleri almak konusunda zayıf kaldık.

‘KAYYIM SALDIRISINI BATIYA YETERİNCE ANLATAMADIK’

- Neden?

Tabanın yeterince mobilize olmuyor olması partinin kendi hareket kabiliyetini de kısıtlıyor. Tabana laf söyleyecek halimiz yok. Kürt halkı uğruna bedel ödeyecek bir mücadele perspektifi beklentisi içinde. Burada iş yine partiye düşüyor. Parti kendi içindeki özneleri de harekete geçirmek konusunda sıkıntı yaşıyor. Özellikle kayyımlar sürecinde bunu gördük. Kayyım saldırısını batıya yeterince anlatamadık. Kayyım saldırısı sadece Kürt halkına dönük bir saldırı değildir. Söz konusu saldırı bu ülkenin bütününe dönük bir saldırı. Kaybettiği yerde aynı oyunu devreye sokuyor, Kürdistan’da kayyım atıyor, batıya kayyım atayamıyor ancak onun için de Meclis’e büyükşehir belediye yasa tasarısı getiriyor ve belediyenin elindeki yetkileri almaya çalışıyor. Bu ikisinin birbiriyle bağlantılı olduğunu iyi anlatmamız gerekiyordu.

‘HDP ERKEN SEÇİM ÇAĞRISINDA GECİKTİ’

- Erken seçim bekliyor musunuz? HDP‘erken seçime gidelim’ dedi. Sizin bir öngörünüz var mı? Süreç erken seçimi mi zorluyor?

HDP bu çağrıyı yapmakta gecikti. Geç yapılmış bir çağrı. 31 Mart en geç 23 Haziran seçimlerinden sonra bu çağrı yapılmalıydı. Böyle bir süreci 7 Haziran’da da yapmamız, Saray istifa diye ortaya çıkmamız gerekiyordu. Onu da yapmadık. AKP’ye Saray’a zaman kazandırmış olduk. Bir erken seçim çağrısı yapmakla erken seçime gitmek aynı şeyler olmuyor. Bir parti böyle bir çağrıda bulunuyorsa kendi tabanına da kendi bileşenlerine de bu konuda bir pratik önermesi gerekiyor, çünkü bizim erken seçim istiyor olmamız siyasi iktidarın bizim isteklerimizi kabul etmesi anlamına gelmiyor.

‘ÇAĞRI İÇİN BİR PRATİK GELİŞTİREMEDİK’

- Zayıf mı kalındı?

Zayıf kalmayı bırakın, hiçbir şey yapmadık. Sadece çağrı yaptık. İktidar CHP’nin en ufak önergesini bile reddederken, çağrımızın bir karşılık bulamayacağını bilmemiz lazım. Dolayısıyla çağrının tek başına bir anlamı yok. Biz bir talep dillendirmiş olduk ancak o talebin altını dolduracak bir pratik sergileyemediğimiz için bu çağrı da karşılıksız kalmış oldu. Herkes AKP’nin bayır aşağı gittiğini düşünüyor. Böyle olabilir ancak bence bu düşüncenin sıkıntılı tarafları var.

Evet AKP iktidarı dağılıyor, anketlerde oyu az çıkıyor, kitlesini mobilize edemiyor ve gündemi belirleyemiyor. Kendi tabanı üzerindeki ağırlığını da yitirmiş durumda. Ekonomik krizi AKP tabanı da hissediyor. Korkunç bir şatafat ve safahat var. AKP’nin üst sınıfıyla alt sınıf arasındaki uçurum korkunç büyümüş durumda ve bu rahatsızlık yaratmış durumda. Bütün bunlar onları iktidarda tutmayı zorlaştırıyor. Uluslararası alanda da aynı. Emperyalistler arası çatışmalardan şimdiye kadar nasiplenen iktidar şu anda hem ABD hem de Rusya’nın planlarıyla çok uyumlu olmayan bir noktaya geldi. Suriye ve Libya’da yaşananlar bunu çok net göstermiş durumda. İktidarın hareket alanı daraldı.

‘SOLUN AKP GİDECEK BEKLENTİSİ BİZİ ETKİSİZ ELEMAN HALİNE GETİRİYOR’

- Bunlar birer erken seçim emaresi değil mi?

Kabul etmek gerekiyor ki bir erken seçim kararı ya Erdoğan tarafından ya da AKP ve MHP çoğunluğunun buna evet demesiyle alınacak. Bunu parlamentodan almak bizi aşan bir durum. AKP kaybedeceği bir erken seçimi kabul etmez. Bu hem AKP hem de Erdoğan hem de bu düzenden nasiplenen geniş bir kitle için büyük kayıp olur. Hem siyasi hem de ekonomik olarak ağır faturası olur. O nedenle kolay kolay bunu kabul etmek istemeyeceklerdir.

Bir, erken seçim olasılığı meclis aritmetiğinin bozulmasıyla, örneğin yeni partilerin kurulması ki AKP bunun çok büyük tedirginliğini yaşıyor. İki halk kitleleri Gezi’deki gibi sokağa çıkar ve iktidarı kaybedecek birileri devletin zorlamasıyla Erdoğan’a seçimi dayatır. Üçüncüsü dış güçler böyle bir baskı kurabilir. Bunun dışında bir seçenek görmüyorum. O yüzden solun AKP kendiliğinden yıkılacakmış gibi tartışmaya başlaması büyük bir yanlış. Bunun iki sonucu var. Bir tanesi halkta “ne de olsa bunlar gidecek” beklentisi, iki biz etkisiz eleman haline dönüşüyoruz ve erken seçim olsa bile ona müdahale edemez hale geliyoruz. Benim bir tanımım var. Erdoğan düşüyor ancak bir serbest düşüş değil, bir kedi gibi düşüyor. Tutunduğu her yerde kalmak için her şeyi yapıyor. Bu da can yakıyor.

‘TÜRKİYE SOSYALİST HAREKETİNİN BİR BÖLÜMÜ KÜRT SORUNUNU AĞZINA ALMIYOR’

- HDP’nin Demokrasi İttifakı çağrısı... Sizce bu bir karşılık buldu mu? Nasıl bakıyorsunuz bu çağrıya?

Demokrasi İttifakı ideal olandır. Yani Erdoğan’a Saray’a karşı solun en geniş bir araya gelişini sağlamak. Bu çağrı yeni bir çağrı değil. Bu çağrıyı geçmişte en az üç kez yaptık. OHAL döneminde yaptık. O zaman bir emek güç birliği dörtlü kurumlar üzerinden kuruldu. EMEP, ÖDP ve diğer bütün partilerle ile görüştük ancak olmadı. En son Demokrasi İçin Birlik kuruldu. Bu birlik de yürümedi çünkü Che’nin de “gerçekçi ol imkansızı iste” sözünde olduğu gibi böyle bir demokrasi bloğunun oluşması için en başta olabilecek bir araya gelebileceklerin yan yana gelmesi gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye solunun bir bölümü Kürt Hareketi ile yan yana gelmek için elinden geleni yapıyor. Üç denememizin üçü de bozuldu ve bu Türkiye sosyalist hareketi sözü geçen yapıları tarafından bozuldu. Örneğin Sol Parti adını alan ÖDP, biz de eskiden içindeydik, kurucuları ve önderleri Kürt sorununu ağzına almıyor, kayyım atanan belediye derken HDP’den söz etmiyor. Devletin Kürt halkı ve hareketi üzerinde ciddi baskısı söz konusuyken onları dışlayarak siyaset yaparsanız devletin çizdiği sınırlara çekilmiş olursunuz. Bu yüzden ben bir demokrasi ittifakının en geniş haliyle şu koşullarda rasyonel bir çözüm olarak görmüyorum.

‘DEMOKRASİ İTTİFAKI OLABİLİR BİR ŞEY DEĞİL’

- Öneriniz nedir?

Daha basit bir şey öneriyoruz. Öncelikle enternasyonalist zeminde HDP ile yan yana yürümekte sorun görmeyen devletle ve sermayeyle mücadele edebilecek sosyalist bir cepheyi kurabilirsek demokrasi ittifakını da zorlayabiliriz. Bunu yapamadığımız sürece kıyısından köşesinden dolanırız. Kürt sorunu ateş gibi, dokunan yanıyor, önce bu ateşe dokunmaya cesaret edenler bir yan yana gelebilirse öbürlerini de yanımıza çekebiliriz. O yüzden bize göre demokrasi ittifakı çok makul bir öneri değil. Olabilecek bir şey değil. Daha olabilir bir şeyi konuşalım derim.