Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin video konferans yoluyla gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı ile koronavirüs salgını ve güncel gelişmelere ilişkin sosyal medya üzerinden canlı olarak açıklamalarda bulundu.

İktidarın salgınla ilgili insanı ve toplumu esas alan bir politika geliştirmediğini söyleyen Sancar, alınan sokağa çıkma yasağı kararında iktidarın bütün bu politikalarını açığa çıkarttığını söyledi.

Sancar, “Bir defa sokağa çıkma yasağı uygulanmadan 2 saat önce ilan etti. İnsanların sokağa döküleceği tahmin edilebilirdi ancak edilmedi. Yüz binlerce insan zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıktı. Oysa bu salgınla mücadelenin en önemli yöntemi sosyal mesafe ve izolasyon. Sokağa çıkma yasağının amacı da sosyal mesafe ve izolasyonu daha güçlü uygulamaktır” dedi.

‘BELKİ DE YÜZBİNLERCE İNSAN VÜRÜSÜ KAPTI’

Sancar, alınan ani sokağa çıkma yasağıyla birlikte belki de yüzbinlerce insanın virüs kaptığını ifade ederek, “İktidar bunun sorumluluğunu o insanlara yüklemeye çalıştı. İktidarın yazarları halkı suçladı. Hatta halkı aşağıladı, halka hakaret etti. Oysa burada tek sorunlu vardır, o da iktidardır. Çünkü bütün tedbirleri en ince ayrıntısına kadar hesaplayıp uygulamak zorunda olan iktidarın kendisidir. Bir defa şunu vurgulayalım. Sosyal izolasyon, bilim çevrelerinin, uzmanların ve uzman kuruluşlarının önerileri dikkate alınmalıdır. Ancak bunlar yapılırken, hukukun gereklerine uyulmalıdır” diye konuştu.

‘İKTİDAR ANAYASA’YI ÇİĞNEDİ’

Sokağa çıkma yasağı kararının hukuka aykırı olduğuna ve İçişleri Bakanı’nın genelgesiyle sokağa çıkma yasağını ilan etme yetkisinin olmadığına ifade eden Sancar, “Anayasa açıktır, kanunlar açıktır. İktidar bu kararıyla anayasayı çiğnemiştir, hukuku hiç saymıştır. Hukuku hiçe sayan iktidar, toplum sağlığını hiçe saydığını bir daha göstermiştir. Kısacası değerli halkımız; bu iktidar insana değer vermiyor, önemsemiyor, bu iktidar hukuku takmıyor. O nedenle de salgın giderek büyüyen bir tehdit haline geliyor. İnsanlarımızın sağlığını ve hayatını büyük tehlikeye atıyor” dedi.

‘BU BASİT BİR HATA DEĞİL’

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, ilan edilen sokağa çıkma yasağıyla ilgili bir gazeteye yaptığı açıklamalara dikkat çekerek, Bakan Süleyman Soylu’nun yaptıklarını savunmaya çalıştığını ancak daha sonra yaptığının doğru olmadığını, hata yaptığını kabul ettiğini söyledi.

Sancar, “Bu basit bir hata değil. Basit bir öngörüsüzlük değildir. Bu yüzbinlerce insanın hayatını riske atan bir aymazlıktır. İçişleri Bakanı istifa etmelidir. Hatasının sorumluluğunun gereğini yerine getirmelidir. Eğer istifa etmiyorsa, mutlaka görevden alınmalıdır. İnsan hayatının bu kadar ucuz olmadığı ortaya konulmalıdır” şeklinde konuştu.

‘SALGINI VE KRİZİ YÖNETEMİYORLAR’

Sancar’ın açıklamaları şöyle:

“Değerli halkımız, bu iktidarı bu salgını, bu krizi yönetemiyor. Yönetemiyor sözü hafif kalır. İnsanı ve toplumu merkeze almadığı için toplum sağlığını dikkate almıyor. Bu bir anlayış meselesidir. Eğer siz uygulamalarınızın, politikalarınızın merkezine insanı ve toplumu koysaydınız, bunların hiçbirini yapmazdınız. Tam tersi izolasyon uygularken insanların temel ihtiyaçlarını karşılayacak tedbirler alırdınız. Yine işçilerin işe devam etmesinin yarattığı tehdit ortadayken, hala zorunlu alanlar dışında üretimi sürdürmezsiniz. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli ve Zonguldak olarak sıralanıyor. 3 şehri önce çıkarırsanız durumu daha iyi anlarsınız: İstanbul, Kocaeli ve Bursa, sanayinin merkezi. Yani işçilerin on binlerle, yüzbinlerle çalışmaya devam ettiği ve herhangi bir tedbirin alınmadığı işçilerden gelen mesajlar gösteriyor. Dolayısıyla zorunlu alanlar dışında üretimi durdurmadığınız için, virüsün yayılmasını da engelleyemiyorsunuz ve yayılmasının yolunu açıyorsunuz.

‘ÜCRETLİ İZİN HAYATA GEÇİRİLMELİ’

Baştan beri söylüyoruz. Ücretli izin uygulaması derhal hayata geçirilmeli. Evde kalma imkânı olanlara da sosyal, ekonomik destek sunulmalıdır. Ama bunların hiçbiri yapılmıyor. Türkiye toplumu virüsün insafına terk edilmiş durumda. İktidar bu sorumsuz ve vicdansız politikaya derhal terk etmelidir. İktidar beceremediği için değil tercihleri dolayısıyla bu krizi derinleştiriyor. İnsanı ve toplumu merkeze almak yerine üretimin devamını, ekonominin işler halde kalmasını her şeyin üstünde görüyor. Fakat eğer böyle devam ederlerse, bu hedefledikleri şeye de ulaşmaları mümkün değil. Bu iktidar böyle bir anlayışa sahip olduğu sürece, bu büyük insani krizleri yönetmez. Bütün krizleri de bütün bu tür durumları da bu anlayışla götürmeye çalışıyor. Yasaklara başvuruyor, ayrımcılık yapıyor. Ekonomi kurtarmak için sermayeyi kolluyor.

‘BİZE İNSANLIK GÖREVİ DÜŞÜYOR’

Bu artık sadece siyasi değil, bir insani görevdir değerli halkımız. Bize bir insanlık görevi düşüyor. Toplumu ve insanı böylesine tehlikeye atmak, hukuku takmayan bilimi önemsemeyen bu iktidarı hep birlikte durdurabilmeliyiz. Bunun demokratik kontrol yollarını mutlaka işletmeliyiz. Bu konuda hepimize görev düşüyor. Biz HDP olarak üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye hazırız. Bu sürecin başından beri hep söylüyoruz. İktidar kötücül bir zihniyete sahiptir. Kötücülük insanı bir varlık olarak görmeyen, bir değer olarak görmeyen bir anlayıştır.

‘TEKLİF BİR ÖLÜM FERMANIDIR’

Bakın; bunun örneklerini son günlerde fazlasıyla yaşadık. İnfazda indirim teklifi görüşülürken zaten yeterince ortaya koyuyor. Salgın dolayısıyla cezaevlerini boşaltma ihtiyacına dayandırılan bu teklif, giderek salgının sadece muhalifleri vurabileceği bir manevraya, bir operasyona dönüştürülüyor. Bu teklifin kapsamı dar tutuluyor.

Bu toplum, bu kötülük zihniyetini, bu kötücül anlayışı hak etmiyor. Sadece infazda indirim meselesinde ayrım yapmakla kalmıyor. Yani iktidara muhalefet olan bundan sonra çok daha ağır şartlarda cezaevine girecek. Özellikle interneti ve sosyal medya ağlarını kontrol etmek amaçlı bir torba yasa hazırlanıyor. Önümüzdeki günlerde Genel Kurula gelecek. Yasaktan, baskıdan, zulümden ve sermayeyi korumaktan başka bir önceliği olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız.

AKP SIRALARINDA ‘İDRİS BALUKEN ÖLSÜN’ DENİLDİ

Bakın kötülüklerin, örnekleri bitmiyor. Bu teklif Genel Kurul’da görüşülürken. Mesela ‘İdris Baluken içerde ölsün mü’ diye konuşulduğunda, AKP sıralarından ‘evet ölsün’ deniyor. Bunlar Meclis tutanaklarına geçiyor. Bun asıl bir kötülüktür, bu nasıl bir kötücülüktür.

Bu kötülüğü ve bu kötücülüğü, bu toplum, bu topraklar hak etmiyor. Bir kötücüllük örneği daha. İnsanlık değerlerinin hiçe sayıldığı bir örnek daha.

Çatışmada ölen bir insanın kemikleri, annesine kargo ile gönderiliyor. Üstelik kargo ücreti de kendisinden tahsil ediliyor. Bu hangi anlayışa hangi inanca, hangi siyasete hangi ideolojiye sığar. Bunu sığdırabileceğimiz hiçbir şey yok. Bunun adı radikal kötülüktür.

‘ÇÜRÜME SALGINLA DERİNLEŞECEK’

Adaleti ve hayatı savunmasak, toplumun çökmesi kaçınılmazdır. Büyük bir çürüme salgınla daha da derinleşecek. İktidar bu kötücül zihniyeti ile toplumu çürütüyor, toplumu çökertecek yolları açıyor. O nedenle bu toplum iktidara güvenmediğini her seferinde belli ediyor. Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde; yüzbinlerce insanın dışarıya çıkmasının nedenlerini iyi görmek lazım. Bu nedenler üzerinde iyi düşünmek lazım. İnsanların çok büyük bir kısmı bu iktidara güvenmiyor. İktidarın bu kararına da güvenmiyor.

Sokağa çıkma yasağının ne kadar süreceği konusunda bir güvensizlik yaşıyor. O nedenle marketlere ve büfelere akın yaşanıyor. Burada hiç kimse bu insanlarımızı suçlama ve aşağılama hakkına sahip değildir. Kimsenin insanları ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkmalarından dolayı tahkir etme hakkına sahip değildir.

Bunu yapana bu toplum mutlaka haddini bildirecektir. Mutlaka gerekli cevabı verecektir. İktidarın keyfi yönetimi, toplumu dikkate almayan anlayışı, bilimi önemsemeyen politikaları, hukuku takmayan uygulamaları bizim kendi tedbirlerimizi almamıza engel olmamalı. İktidar böyle yapıyor diye, biz hayatımızı, yakınlarımızın hayatını toplumun sağlığını görmezden gelme hakkına sahip değiliz.

‘DAYANIŞMAYI DERİNLEŞTİRMELİYİZ’

İktidar ne yaparsa yapsın, biz kendi aramızda dayanışma ağlarını daha da genişleterek, mutlaka hayata geçirmeliyiz. Bu toplumun kaderini iktidarın anlayışına terk edemeyiz. Bu amaçla biz bir Kardeş Aile Kampanyası başlattık. Bu kampanya çok şükür ilgi görüyor. Biz bu kampanyayı da apartmandan örmeye başladık. Dayanışma yoksulların, ezilenlerin zarafetidir. O nedenle iktidarın hoyratlığın ve hayatlarımızı önemsemesinin haline getirmemeliyiz. Kardeş Aile Kampanyası’na destek veren herkese teşekkür etmek istiyorum. Birbirimize güvenmeliyiz. Kardeş Aile Kampanyası’na destek veren herkese teşekkür etmek istiyorum. Bu kampanyayı herkesin büyütmesi için çağrımı yineliyorum. Gelin kendi hayatlarımıza toplumun sağlığına biz kendimiz sahip çıkalım. Gelin hayatı yüceltelim.”