Yönetmenliğini yaptıkları “Bakur (Kuzey)” isimli belgesel nedeniyle Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel’e hakkında “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla Batman 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.

Açılan davada Mavioğlu ve Demirel’e 4 yıl 6’şar ay ceza verildi. Mahkeme ayrıca Mavioğlu ve Demirel hakkında yurtdışına çıkış yasağı da getirdi.

Kendilerine verilen cezayı belgeselin yönetmenlerinden Ertuğrul Mavioğlu değerlendirdi.

‘KARAR YOK HÜKMÜNDEDİR’

MA’nın haberine göre "Bakur" belgesel filmini 2013 yılında çözüm süreci döneminde çekildiğini hatırlatan Mavioğlu, belgeselin ilk gösterime girdiğinden bu yana birçok sıkıntıyla karşılaştıklarını söyledi.

2015'te yapılan film gösteriminden iki yıl sonra film hakkında Batman 2’nci Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığını dile getiren Mavioğlu, 18 Temmuz’da ise 4 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldıklarını vurguladı.

Verilen cezanın gerekçesini henüz bilmediklerini belirten Mavioğlu, şöyle devam etti:

“Bu cezayı, bu hükmü ne üzerine koyduklarını bilmiyoruz. Çünkü halen bir tebligat almış değiliz. 18 Temmuz’da gerçekleşen 7’nci duruşmada eksikliklerin giderilmesi çerçevesinde son savunmamızın alınması için davanın ertelenmesini bekliyorduk. Ama mahkeme heyeti ne son savunmamıza gerek duydu, ne avukatlarımızın tevsi-i tahkikat taleplerine gerek duydu, ne de karşısına bir sanık veya bir avukat olmadan ceza vermeyi uygun gördü. Bu açıdan baktığımızda boş salona okunmuş, yok hükmünde bir karardan bahsediyoruz. Cezanın nasıl tebliğ edileceğini bekleyeceğiz. Gerekçeli kararda da ne yazdığını daha tam bilmiyoruz. Sadece kısa bir özet elimize geçti. Bakur’da yargılandığımız süreç bundan ibarettir.”

‘SANATIN HAKİKAT SORUMLULUĞU VAR’

Yaptıkları belgesel çalışmasının hakikatin topluma yansıma çabası olduğunu vurgulayan Mavioğlu, bu davanın, özgür ve demokratik bir ülkede hiç açılmaması gerektiğini ifade etti.

Sanatın hakikati yansıtma sorumluluğunun olduğunu altını çizen Mavioğlu, çalışmalarının hakikati yansıttığı için iktidarı rahatsız ettiğini ve iktidarın yargıyı sopa olarak kullanıp yaptıkları çalışmayı ezmeye çalıştığını söyledi.

Verilen cezanın sadece belgesele bağlamanın eksik kalınacağını dile getiren Mavioğlu, “Bakur'la ilgili olarak verilen cezanın Türkiye’de şu an barış akademisyenleri hakkında verilen cezalardan, binlerce öğrenciyi sadece sosyal anlamda itirazını dile getirdiği için cezaevinde tutulmasından ve on binlerce siyasi tutuklunun başına gelenlerden bağımsız olmadığını düşünüyorum. Bu anlamda 'Bakur’dan mı ceza aldın’ diye sorulduğunda ‘Hayır, ifade özgürlüğünü savunduğum için ceza aldım. Hakikatin peşine düştüğüm için ceza aldım’ diyorum. Tıpkı Selahattin Demirtaş gibi, tıpkı binlerce öğrencinin hakikat peşinde koştuğu için cezaevlerinde olması gibi, barış akademisyenleri gibi, ya da Özgür Gündem yayın yönetmenleri ve emekçileri gibi. Biz bu sebeple cezalandırıldık. Herkesin başına gelen bizim başımıza da geliyor. Yani birbirimizden farklı değiliz. Bu anlam da düşündüğümüzde Türkiye’de bundan sonraki hukuksal süreç nasıl ilerleyecek, cezaevine girecek miyiz, girmeyecek miyiz? Soruları bana çok abes geliyor” diye konuştu.

'ÜLKE CEHENNEME DÖNER’

Toplum üzerindeki baskının her alanda olduğunu belirten Mavioğlu, şöyle devam etti:

“Bir sinema alanında ceza vermedikleri kalmıştı, onu da yaptılar. Yani bu alana girersen, ‘Bu benim kırmızı çizgim, bu alana girersen ben senin tepene çökerim. Örnek mi istiyorsun? İbreti mahal 4 yıl 6 ay Bakur belgeselinin yönetmenlerine ceza kestim. Sana da aynısını yaparım’ diyor. Bu doğal olarak iki durumu ortaya çıkarabilir. Bir, hakikatin peşinde olan insanlar bu faaliyetlerinden vazgeçmez. Ülkenin aydını, ülkenin gerçeğini asla karanlıkta kalmasına izin vermez. İki, insanlar ibret alır. Daha çok susar. Daha çok susarlarsa daha çok karanlığa gömülürüz. Daha çok karanlığa gömülürsek bu ülke daha çok cehenneme döner. Üç tarafı cennet vatanımızda buna izin vermememiz lazım.”

‘HAKİKATİN PEŞİNİ BIRAKMAMAK’

Türkiye’nin etrafı çevrelenmiş açık bir cezaevine dönüştürüldüğünü ifade eden Mavioğlu, “Özgürlüklerimiz elimizden alınmış. Özellikle insani varlığımızın gereği olan ifade özgürlüğümüz elimizden alınmış. İfade özgürlüğünü ne zaman kullanırsak kullanalım mutlaka başımıza bir şey geleceği gerçekliğinde unutmamız gereken bir ülkede yaşıyoruz. Bu çerçeve de yapmamız gereken; düşündüğümüzde de yapılması gereken şey bir yandan hakikatin peşinden düşmeyi bırakmamaktır. Sözünü eksiltmemek, verilen cezayı asla ibret almamaktır. Bu anlamda insani varlığımızın olan ifade özgürlüğünü devamı için toplumsal bir mücadele hattını oluşturmaktır. Elimizden alınmış olan hukuku yeniden tesis etmek gerekir” diye konuştu.