HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldı. Kürkçü,"Yurttaşını öldürmek neden ötürü başarı sayılsın, onu hapishaneye tıkmak neden ötürü başarı sayılsın?" ifadesini kullandı. 

Kürkçü, şöyle konuştu: 

İçişleri Bakanına göre bakanlık bütçesi arkasındaki etkinlikler, faaliyetler bir başarı öyküsü oluşturuyor. Bu başarı öyküsünü ölçmek için kullandığımız ölçütler son derece ürpertici. Öldürülen insan sayıları, tutuklanan, gözaltına alınan insan sayıları, tahrip edilen araç gereçler ve bundan etkilenen milyonlar. Eğer bütün toplumsal süreçler terörle mücadele konsepti altında ele alınacak olursa ve OHAL normal görülürse bütün bunlar bir başarı öyküsü sayılabilir ama biz öyle düşünmüyoruz.

Her şeyden önce OHAL rejiminin kendisi işlerin iyi gitmediğine dair bir normdur. “Normal koşullarda değiliz, her şey altüst oldu ve çaresine bakacağız” denilen bir rejim biçiminin içerebileceği biricik vaat, OHAL'in kalıcılaşacağı bir yeni rejime doğru gidildiğidir. Bu çerçevede baktığımızda, iyice pekişen bir başarısızlık öyküsüyle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. 

Hükûmetin bu eylemleri meşrulaştırmasında iki olgu var: Birincisi, 15 Temmuz darbe girişimi, ikincisi de PKK’yle Türkiye devleti arasında sürüp giden silahlı çatışma. Bu ikisi, İçişleri Bakanlığı'nın ve aynı zamanda Millî Savunma Bakanlığı'nın ya da savunma ve güvenlikle ilgili bütün kurumların faaliyetlerine yön veren kaynak olarak görülmektedir. 

Olağanüstü hâlin ilanıyla birlikte bu iki mesele giderek daha fazla iç içe sokuldu. Bu meselenin hâl yolu için Parlamento'da ve siyaset alanında söz almış, sorumluluk ve külfet yüklenmiş olan partimiz birdenbire bu terörle mücadele konseptinin hedefi hâline geldi.

Olağanüstü hâl ilanından bugüne kadar, milletvekillerimiz, il, ilçe eş başkanlarımız, yöneticilerimiz ve parti üyelerimizin de aralarında bulunduğu yaklaşık 4.500 kişi tutuklandı. Sadece bir yıl içerisinde partimiz mensubu 6.700 kişi gözaltına alındı, 1.842 kişi tutuklandı. 38 HDP il eş başkanı, 98 HDP ilçe eş başkanı tutuklandı. Eş genel başkanlarımızla birlikte 15 milletvekilimiz, 2 MYK üyemiz, 11 parti Meclisi üyemiz, 750’yi aşkın il ve ilçe yöneticimiz tutuklandı. Şu anda 9 milletvekilimiz tutuklu. 

Öte yandan, olağanüstü hâl altında son derece vahim işkence ve infaz olayları, çocukların mağdur olduğu son derece ağır can kayıpları var. İçişleri Bakanlığı'na bağlı zırhlı araçlar Temmuz'dan bu yana 9’u çocuk 30 insanın ölümüne yol açtı. Zırhlı araçların belli bir alanda ve belli bir bölgede bu kadar çok sayıda “kaza” yapmasını sadece “kaza” terimiyle açıklayabilir miyiz? Ya da halkın, insanların “terörle mücadele” adı altında mantar toplarken yakalanıp günler süren işkencelerden sonra nihayet zor bela suçsuzluklarını ispat edebilmeleri ama edemeyenlerin bunun sonuçlarını cezaevinde ödediğini gözden kaçırabilir miyiz?

Örneğin, Diyarbakır’da Newroz kutlamaları sırasında vurulan bir gencin aslında hiçbir şekilde bir tehlike arz etmediği ortada olduğu hâlde burada hiçbir güvenlik görevlisinin sorumlu tutulmaması kabul edilebilir mi?

BÜTÜN DÜNYA TÜRKİYE İLE ÇATIŞIYOR OLAMAZ 

Türkiye'nin tarafı olduğu insan hakları sözleşmeleri, uluslararası sözleşmeler çerçevesinde kendisine gösterilmiş olan fotoğrafa daha alıcı gözle bakılmasını tavsiye ederim. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği'nin, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin, Türkiye'nin yaşadığı sürece ve sonuçlara dair ortaya koyduğu tablo ve almak istediği tedbirleri dış düşmanın Türkiye’yi küçültme ve karalama çabası olarak değil, bir uyarı olarak görmesi gerekir. Bunları biz dile getiriyoruz ancak bunlar görmezden geliniyor. Ama bütün dünya Türkiye’yle çatışıyor olamaz.

YURTTAŞINI ÖLDÜRMEK, HAPİSHANEYE TIKMAK MI BAŞARI? 

O nedenle, ben İçişleri Bakanlığımızın terörle mücadelede kaydettiği mesafeyi bir tür talihsizlik olarak görmesini tavsiye ederim. Yurttaşını öldürmek neden ötürü başarı sayılsın, onu hapishaneye tıkmak neden ötürü başarı sayılsın? Asıl başarı, onu hiçbir zaman çatışmaya sürüklemeyecek, özgürlüğünü doya doya yaşayabileceği, dilini, kültürünü, varlık ve kimliğini eşit haklı olarak Türkiye’deki diğer yurttaşlarla birlikte paylaşabileceği bir toplumsal duruma kavuşturmak olabilirdi. 

KAYNAK: Demokrat Haber