Dr. Mustafa Peköz / Sendika.org

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın BDP ile doğrudan görüşmeyi reddederken, tersine Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nu AKP Genel Merkezi’nde kabul etmesi, devletin izleyeceği Kürt politikası bakımından önemli bir görüşme olarak değerlendirildi.

Türkiye, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak seçimlere kilitlenmiş durumda. Özellikle Kürt coğrafyasında ortaya çıkacak sonuçlar, sistemin geleceğe yönelik oluşturacağı politikaları ve stratejik yönelimleri bakımından çok daha önemseniyor. AKP, Kürt Hareketi’nin özel çabasıyla devam ettirmeye çalıştırdığı ‘çatışmazlık’ nedeniyle oluşan atmosferi kendi politik çıkarları için bir araç olarak değerlendirmeye çalışıyor.

Kürt politik güçlerinin alacağı oy ve çıkartacağı belediye başkanı sayısı, süreci politik olarak çok yönlü etkileyecektir. Bu bakımdan, devletin bütün politik gücünü arkasına alarak, BDP’nin Kürt illerinde sahip olduğu belediyelerin sayısını düşürmeyi hedefliyor.

AKP DEVLETİ KÜRTLERİ BÖLMEK İSTİYOR

Kürt Hareketi’nin politik etkisini kırmak için devlet olanaklarını sonuna kadar kullanan AKP, özellikle Kürtleri kendi içerisinde bölmeye ve parçalamaya çalışıyor. Bunu başardığında esas hedefine varmış olacak ve bugün Kürtlerin lehine olan politik tablo tamamen yeniden şekillendirilecek. AKP’nin bütün planı, bugüne kadar askeri ve politik olarak yenemediği Kürt Hareketi’ni, Kürt kitlelerini farklı politik eğilimlere yönlendirerek içte parçalamaktır. Bu plan, ne kadar başarılı olabileceği tartışma konusu olmakla birlikte, devletin Kürtlere yönelik izlediği politikalar bakımından ciddiye alınması gereken önemli bir noktayı işaret etmektedir.

Mart 2014 belediye seçimlerinde, tasfiye politikası çok yönlü olarak devreye girecek. Buna yönelik kapsamlı hazırlıkların yapıldığı biliniyor. AKP, Kürdistan’daki dengeleri devlet lehine değiştirmek için Hizbullah ile ittifak yapacak. Böylelikle devletin parçalayamadığı Kürtleri, Hizbullah-PKK veya Hüda Par-BDP ekseninde bir çatışmaya yönlendirmeye çalışıyor. Bu çatışmanın mutlaka silahlı olması da gerekmiyor. Kürtlerin bugünkü toplumsal mücadelesinin farklı politik eğilimleri doğru kayarak parçalanması, özellikle Kürt Hareketi’nin devlet ile olan ilişkilerinin dengesini de değiştirecektir.

Hizbullah çizgisine yakınlığı ile bilinen Hür Dava Partisi (Hüda Par) Genel Başkanı Yapıcıoğlu ile Başbakan Erdoğan arasında yapılan görüşmenin esası, Kürt bölgelerinde, BDP’ye karşı alternatif statejik bir güç oluşturma politikasıdır. AKP ile Hizbullah arasındaki ilişkinin daha eskilere dayandığı biliniyor. Özellikle anayasa referandumu döneminde AKP ile Hizbullah arasında yapılan pazarlıklar, Kürt Hareketi’nin etki gücünün zayıflatılması taktiğin, merkeze alıyordu.

HİZBULLAH GÖREVE

Daha önce www.sendika.org sitesinde yayımlanan bir makalemde şöyle demiştim: “İslamcı AKP devleti, MGK kararıyla, Hizbullah’ı Kürtlere karşı kullanmak için göreve çağırdı. Bu kez geçmişten farklı olarak bunu çok aleni yaptı. Kürt coğrafyasında, AKP’nin verdiği büyük bir destekle örgütlenen Hizbullah… İslamcı AKP devletinin Kürtlere yönelik tasfiye politikasının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Hizbullah’ın resmi derneği olarak faaliyet yürüten Mustazaf-Der, Kürt illerinin önemli bir kısmında çok kısa sürede şubelerini açarak faaliyetlerine başladı. Hemen her ilde cemaatlerin ve polis güçlerinin çok açık desteğini alan bu dernek, Kürt coğrafyasında, AKP’nin aktif bir destekçisi konumunda bulundu.”

Bu politik ilişki çok daha yoğun bir şekilde devam ediyor. Mustazaf-Der kapatıldı ve bunu yerine bu kez HÜDA PAR, çok daha kapsamlı bir şekilde örgütlenerek geldi.

ERDOĞAN-HİZBULLAH GÖRÜŞMESİ

Yapıcıoğlu ile Erdoğan arasında yapılan görüşmeyi çok yönlü değerlendirmek mümkün. Birincisi, bölgede PKK’ye karşı izlenen politikadır. Hüda Par Başkanı, PKK’nin bölgesel faaliyetlerinden rahatsız olduğunu çok açık olarak ifade ediyor. Erdoğan ile bunun gündeme getirilip üzerinde tartışılması, bugünkü ‘sessiz’ ortamın dağılmasından sonra, Kürt Hareketi’ne yönelik saldırılar bakımından bir ipucu veriyor. Yapıcıoğlu’nun varsa bir sorunu, bunu devletin başında bulunan ve Kürtlere yönelik izlediği tasfiye politikalarıyla ön plana çıkan Başbakan’la değil, Diyarbakır’da DTK veya parlamentoda BDP ile görüşerek çözmesi gerekirdi. Bunu yapmaz, çünkü AKP ile olan stratejik ilişki çok daha önemlidir.

İkinci, Hüda Par’ın ‘barış’ sürecine destek verdiğini deklare etmesi, esasen AKP’nin Kürt Hareketi’ne yönelik izlediği politikanın desteklenmesidir. Geçmişte Anayasa Referandumunu desteklemesinin mantığıyla bugün “barış süreci”ni desteklemesinin mantığı esasen aynıdır.

Mustazaf-Der ile AKP arasında resmileşen ittifakla Anayasa değişikliği referandumuna ‘evet’ çağrısı yaptırılmıştı: “Eksiklik ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Hizbullah’ı açıkça temsil ettiğini söyleyen dernek yönetiminin açıklamasında şunlar belirtiliyordu: “Bununla birlikte, değiştirilecek maddeler ile belki ceberrut devlet anlayışı, statüko ve oligarşik devlet yapısının değişmesine ve vesayetlerin son bulmasına katkı sağlayabilecektir… Bu nedenlerle eksikliğine ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.”

KCK İÇERİ, HİZBULLAH DIŞARI

AKP Batman Milletvekili M. Emin Ekmen, Mustazaf-Der’in ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasından sonra Dernek yöneticilerine teşekkürlerini sunarken “Katılım oranında Mustazaf-Der Genel Başkanının yapmış olduğu ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasının ciddi katkısı olmuştur.’ Dün Mustazaf-Der-AKP ilişkisi ile bugün Hüda Par – AKP ilişkisinin temel mantığı da aynıdır.

Kürt Hareketi’ne yönelik devletin çok yönlü operasyonları, Hizbullah’ın güçlenmesine olanak yaratmaktadır. KCK’ye yönelik operasyonlarla binlerce Kürt politikacısı, milletvekili, belediye başkanı tutuklanırken tersine, yıllarca ceza almış Hizbullah yöneticileri serbest bırakıldı. Devlet, geliştirdiği politikalarla, Kürt bölgesinde KCK’nin çalışma alanlarını sınırlamaya çalışırken tersine Hizbullah için olanaklar yarattı. Bu bakımdan Hüda Par’ın, AKP’nin esasen Kürtlerin stratejik tasfiyesini içeren ve Kürtlerin gündemleştirdiği hiçbir politik talebini yerine getirmeyen süreci desteklemesi, kendi politik konumunu güçlendirmeye yöneliktir. Hüda Par, kendisini bir Kürt hareketi olarak görüyorsa, örneğin KCK’nin gündemleştirdiği ve Kürtlerin sosyal ve politik pozisyonu bakımından çok net olan stratejik üç temel talebi kayıtsız şartsız desteklediğini deklare etmelidir. “Anadilde Eğitim, Anayasal Eşit Vatandaşlık ve Demokratik Özerklik” gibi temel ilkeler konusunda KCK’yi desteklediğini ve bunu kabul etmeye yanaşmayan AKP’nin politikalarının tasfiyeci olduğunu ilan etmesi gerekir. Bunlar yapmadan ‘süreci olumlu görüyoruz’ demek doğrudan AKP’nin ve devletin bölgedeki tasfiyeci ve asimilasyoncu politikalarına destek vermektir.

TABELA DEVLETİNİN HİZBULLAH KOZU

Üçüncüsü ise 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak olan yerel seçimlere ilişkin izlenmesi gereken politikadır. Devlet, bugüne kadar bütün askeri, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel gücünü kullandı, ancak Kürt Hareketi’ni tasfiye edemedi. Bugün Türkiye’de cemaatlerin neredeyse tamamı devlet desteklidir ve özellikle devlet ile cemaatlerin Kürt politikası birbirini tamamlar niteliktedir. Başta Gülen Cemaati olmak üzere, AKP ile hareket eden bütün cemaatler Kürdistan coğrafyasında çok kapsamlı bir çalışma yürüttüler ve bugün halen bu faaliyetleri devam ettiriyorlar. Devlet, cemaatlere çok büyük kaynaklar aktarıyor. Emniyet, maliye ve eğitim alanlarında Gülen Cemaati’nin çok kapsamlı çalışmaları olmasına rağmen Kürt Hareketi’ni tasfiye etmeyi başaramadılar. Bütün politikaları çöken ve Kürdistan bölgesinin birçok şehrinde bürokratik tabelalara dönen devlet, bu kez Kürt illerinde örgütlenen ve bir biçimiyle desteklenen Hizbullah’ın ideolojik-politik çizgisine yakın olduğunu söyleyen Hüda Par üzerinde yeni bir süreç yaratmak istiyor.

Hüda Par Genel Başkan Yardımcısı Temel “BDP çevresinin şu anki saldırılarının temelinde bizim özverili çalışmalarımız yatmaktadır. Düne kadar bizleri küçümsüyorlardı. Diyorlardı ‘Bunlar geldi bizim işimize yarayacak. AK Parti’nin oyları bölünecek. Bölgenin ejderhası biz olacağız. Tüm oylar bize gelecek şeklinde’ düşünceleri vardı. Bölgede yapılan kamuoyu araştırmalarına göre durumun öyle olmadığı görüldü. Araştırma şirketlerinin yaptıkları çalışmalara göre, partimiz bölgede favori bir parti haline geldi. Hüda Par’ın sürprizler yapacağı herkes tarafından idrak edilmeye başlandı. Bazı illerde öndeyiz, bazı illerde ise ikinciyiz. İşte bunların neticelerini gördükçe saldırmaya başladılar. Cizre ve Diyarbakır’daki son olayların temelinde kesinlikle bunlar var. Bunlar şiddetten nemalandıkları için bir şiddet ve kaos ortamı oluşturarak, milleti kendilerince ürkütmeye ve korkutmaya çalışacaklar. Allah’a hamd olsun millet artık şiddete prim vermiyor.” Bu değerlendirme, AKP’nin Kürdistan’daki psikolojik savaş versiyonudur ve devlet desteklidir.

Hüda Par’a aktif destek verecek olan AKP’nin hedefi, BDP’nin hem oy oranını, hem de belediye başkanlıklarının sayısını düşürmektir. AKP, büyük bir olasılıkla, Hüda Par’ın Kürt bölgelerinde birkaç belediye başkanlığını çıkarmasını sağlamak için gücünü ve devlet olanaklarını kullanacaktır. Bazı bölgeleri merkez seçerek kendi tabanını Hizbullah adaylarına yönlendirebilir. Böylelikle, Hüda Par’ı bölgede temsiliyeti olan bir güç haline getirmek, BDP’yi de tartışmalı bir pozisyona sokarak etki gücünü azaltmak isteyecektir. AKP, Hüda Par’ı, Kürtlerin temsili güçlerinden biri olarak görüp, kendi politikalarını bu tarzda uygulamaya çalışacaktır. Bu politika başarılı olduğunda, Kürtlerin devletle olan müzakeresi de başka bir formatta devam ettirilecektir. Dahası Hüda Par gibi AKP’nin stratejik ittifak güçleri sürece dahi olacaklardır. Bütün bunlar politik sürecin olasılıklarıdır. Başarılı olma şansı bulunup bulunmaması da Kürt Hareketi’nin belirleyeceği çok kapsamlı ve çok yönlü politikalara bağlıdır.

HİZBULLAH EL NUSRA'DAN YANA

Dördüncüsü, Hüda Par’ın, AKP’nin Suriye politikasına bakış açısı aynı zamanda Kürtlere karşı konumlanışını da ortaya koymaktadır. Rojava’da Kürtlere yönelik katliam yapan El Nusra’yı destekleyen Hüda Par, Kürtlerin radikal İslamcıların saldırılarından korunmasını ‘katliam’ olarak değerlendiriyor. Örneğin bir açıklamada şöyle deniyor: “PKK’nin Suriye Kürdistan’ındaki yapılanması olan PYD, bulunduğu bölgede kontrolü ele geçirdiğinden beri Müslüman yapılar ve şahsiyetler başta olmak üzere kendisi dışındaki muhalif yapılara baskı uyguluyordu. Yıllardır Suriye Kürdistan’ında zulüm uygulayan Baas rejiminin rolünü buralarda PYD devralarak devam ettiriyor. PYD muhalif unsurlara hayat hakkı tanımadığı gibi dilediği kimseyi hiçbir gerekçe göstermeden rehin almakta ve kimilerini de öldürerek tasfiye etmektedir. Son olarak bu türden rehin alınan Müslüman şahsiyetlerin serbest bırakılmasına yönelik tepki gösteren halk, protesto gösterilerinde bulundu. PYD’ye bağlı silahlı grupların halkın üzerine ateş açması sonucu, bu gösterilerde 10 kişi öldü, onlarca kişi de yaralandı. Bu, PYD’nin Kürt halkına yönelik bir katliamıdır. Bu katliamı nefretle kınıyor ve Kürt halkını bir bütün olarak PYD’nin zulmüne karşı durmaya davet ediyoruz…”

YİNE DEVLETTEN, YİNE KATLİAMDAN YANA

Devlet tarafından desteklenen El Nusra gibi örgütlerin Kürt halkına yönelik yaptığı katliamları görmeyen Hüda Par, tersine AKP’nin belirlediği politikalar ekseninde PYD’ye saldırıyor ve Rojava’daki gerçekleri tersyüz ederek aktarıyor ve fiilen El Nusra’nın katliamlarına ortak oluyor. Geçmişte generallerle birlikte JİTEM içerisinde örgütlenip Kürtleri katleden Hizbullah’ın yeni versiyonu, bu kez AKP ile birlikte hareket ederek Rojava’da Kürtlere yönelik katliamlara aktif destek veriyor. Mısır’da darbeci generallere karşı, haklı olarak protestolar yapan Hüda Par, Rojava’da her gün Kürtlere saldıran El Nusra’yı kınamıyor, tersine PYD’yi suçluyor. Bu bakış acısı, AKP’nin izlediği politikanın bir başka varyantıdır. Yüzlerle ifade edilen Kürt gencinin, Nusra Cephesi’ne katılması, birçoğunun yaşamını yitirmiş olması, önümüzdeki sürecin beklenilenden çok daha karmaşık olacağını gösteriyor

Kürt coğrafyasında İslami değerlerin önemli bir etki gücü bulunuyor. Devlet, cemaatleri ve Hüda Par gibi güçleri kullanarak toplumun dikkatini Kürtlerin sosyal ve politik taleplerinden din eksenli tartışmalara kaydırmak istiyor. Bugüne kadar uygulanan ve başarısız kalan bu politika, bu dönemde yeni bir formatta devam ettirilecek.

Hüda Par, kendisini Kürt toplumsal güçleri içerisinde görüyorsa, bu konuda samimiyse, yapması gereken; ilk olarak, kuruluş sürecinden bu yana Kürtlere karşı işlediği cinayetlerin ve özellikle faili meçhul cinayetlerde oynadığı rol konusunda öz eleştiri vermektir. “’Günahtan, ateşten kaçtığımız gibi kaçmamız lazım’” diyen Temel, Kürtlerin katledilişinde işlediği suçların nasıl hesabını verecek. Faili meçhul cinayetlerde rol aldığına dair yüzlerce belge varken, “üzerlerine bembeyaz ve tertemiz gömlek giyme” şanslarının olmadığını sanırım biliyor. İkinci olarak, AKP ile olan stratejik bağlarını kesmeli ve en azında KCK’nin ileri sürdüğü stratejik talepler konusunda ortak bir tutum alarak, barış sürecinde AKP’yi değil Kürt tarafını desteklemelidir. Üçüncüsü, Rojava’da Kürtlere yönelik katliam yapan El Nusra gibi İslamcı örgütlere karşı açık tutum almalı, bu örgütleri kınamalı ve Rojava halkının yanında olduğunu ilan etmelidir.

Hüda Par, Erdoğan karşısında değil, Kürt halkının karşısında iyi bir sınav vermelidir.