CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasına değindiği konuşmasında "Ne kadar süre geçerse geçsin, adaleti katleden savcı ve yargıçlardan önünde sonunda hesap soracağız. Adaleti katledenler geldikleri gibi gidecekler" dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun Ergenekon duruşmasına ağırlık verdiği konuşmasından satır başları şöyle:

BAŞINA BİR TAŞ DÜŞMÜŞTÜR

Sayın Başbakan da Çanakkale'ye gitmiş. Önemli bir şey söylemiş, 'Çanakkale ruhunu anlamayan milleti de milliyeti de milliyetçiliği de anlayamaz.' Hani bu demiyor muydu biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık. Kesin başına bir taş düşmüştür. O toprakların ruhu var. Hiç bir yabancı asker o boğazlardan geçmedi. Binlerce şehit verdik yabancı savaş gemisini ülkemize sokmadık. O gemiler sonra İstanbul'a nasıl geldi. O gemileri gören Mustafa Kemal ne dedi 'Geldikleri gibi gidecekler'. Çanakkale'nin ruhunu anlamak istiyorsan önce Mustafa Kemal'i çok iyi anlayacaksın. Yabancı savaş gemilerinin İstanbul Boğazı'na gelmesine kim izin verdi?

“ADALET KAVRAMI”

Gazetelerin manşetlerinde Ergenekon Dava sürecinde savcıların istediği müebbet hapis cezası var. Biz niye yargılıyorsunuz demiyoruz adil bir yargılama istiyoruz, adalet denilen kavramın boşaltılmaması gerektiğini söylüyoruz.

“DGM'LER OLAMAZ”

Demokratik bir ülkede sıkıyönetim mahkemeleri olmaz. DGM'ler olmaz. Özel Yetkili Mahkemeler olmaz. Doğal yargıç ilkesine aykırıdır bunlar. Önce şunu söyledik, DGM'leri kaldıracağız dedik. Sıkıyönetim kalktı ama yerine DGM'ler geldi, adını değiştirdiler Özel Yetkili Mahkemeleri getirdiler. Olağanüstü dönemlerin mahkemeleri adalet getirmez, güç odaklarının mahkemeleridirler. Bunların adalet dağıtmasını beklemek mümkün değil.

“ÖZEL MAKAMINI SAVCIYA VERDİ”

Bu mahkemelere özenle seçilmiş hakim ve savcılar atandı. Benim isteklerimi yerine getireceksiniz, siyasi otorite ne istiyorsa onu yerine gerçekleştireceksiniz diyen yargıçlar görev göreve getirildi. Bu mahkemeler burada görevli yargıçlar adaletsizlik dağıttıkları sürece yerlerinde kaldılar. Adalete uygun karar vermeye kalkan yargıçlar devre dışı bırakıldı. Tutukluluğu sürdüren yargıçlara siz görevinize devam edin diye mesajla yollarına devam ettiler. Bu yargıçlar adalet dağıtmayacakları için Anayasaya da uymadılar. 90. maddeye göre; uluslararası hukuk esastır, eğer iç hukukla çatışırsa uluslararası hukuk dikkate alınır. Biz bildiğimizi okuruz dediler bunu da 4. şık olarak hafızamızda tutalım. Bu davaların temel özelliği siyasal iktidarın güdümünde hareket edilmesi. Recep Tayyip Erdoğan çıktı ben bu davaların savcısıyım dedi. Sayın Başbakan Davanın Savcısıyım demekle beraber kendi özel makamını da savcıya tahsis etti.

“GİZLİ TANIKLAR”

Davalar son derece planlı beklentilere uygun bir süreci başlattılar. Hangi yasayı istiyorsalar onu değiştirdiler.  İlk kez bu davalarda gizli tanık kullanıldı. 44 gizli tanık dinlendi. Tecavüz suçlarından mahkum olanlar yalancılar gizli tanık olarak mahkemeye ifade verdiler. Süreç AKP iktidarının denetiminde devam eden bir süreç. Ben şu gizli tanığa soru sormak istiyorum diyor ama soru soramıyor. Bu mahkemenin adalet dağıtmasını bekliyoruz.

“SOKAKTA GÖRSELER BİRBİRLERİNİ TANIMAZLAR”

İlk kez bu davalarda bir Genelkurmay Başkanı terör örgütüne üyelik, hükümeti devirmek suçlamasıyla tutuklandı. Hayatı boyunca yan yana gelmemiş bir gurup insan örgüt diye bir araya getirilmiş. Sokakta görseler birbirlerini tanımazlar.

“YASALAR ÇİĞNENİYOR”

Bir adaletin gerçekleşmesi için savcılık, savunma ya da sanıkların getirdikleri kişilerin dinlenmesi lazım. Savcıların getirdiği bütün tanıklar dinleniyor tutukluların getirdiği tanıklar ise dinlenmiyor. Yani açıkça yasalar çiğneniyor.

Ben kendimi savunacağım diyorum sen kendini niye savunuyorsun diyor ve seni duruşmalardan men ediyor. Nasıl bir demokrasidir bu. Duruşmalara yasak getiriliyor sen katılmayacaksın deniliyor.

“BÖYLE ADALET OLUR MU?”

Delil var diyorlar ama bilirkişiye göndermiyorlar. Böyle adalet olur mu? Mahkemeye sunulan pek çok belgenin sahte olduğu ispatlanmış. Üstelik hiç bir şüpheye yer bırakılmayacak şekilde ispat edilmiş ama yargıçlar biz sizi bu sahte belgelerle mahkum edeceğiz. Bir davanın sağlıklı yürümesi için hakimi savcısı var bir de savunma makamında olan avukatı var. Sıra avukata gelince sen konuşamazsın diyorlar. Dünyanın hangi demokrasisinde avukata bu kısıtlamalar getirilir.

“TOKAT GİBİ YANSIDI”

İstanbul Barosu olaya el koyuyor. Savunmaya sınırlandırma getiremezsiniz diyor. İstanbul Barosu dava olan yere gitti diye Baro'nun düştüğünü iddia ederek dava açtılar. Pazar günü İstanbul Barosu genel kurul yaptı. O genel kurulun şamarı bir tokat gibi adaletsizliğe yansıdı.

“İNSANLIK MI BU?”

Yargılama öyle bir yargılama ki pek çok hasta tutuklu ölüme terk edilmiş durumda. Savaşta bile yaralı düşman askerleri tedavi edilir. Kuddisi Okkır'ı unutmadık. Ergenekon'un kasası diye aldılar. Öldüğünde ailesi cenazeyi nakledecek parayı bulamadı. İnsanlık bunu kabul eder mi?

“KLİŞE TUTUKLAMA”

Parlamentodan bir yasa çıktı. Klişe bir tutuklama kararı vermeyin. Somut olgunlara dayanarak tutuklama kararı vereceksiniz. Yazdılar mı hayır? Ne demektir bu yasama seni de takmıyorum arkamda kapı gibi hükümet var. Kendilerinin çıkardıkları yasalara yargıç uymuyorsa kendi vicdanlarını sorgulamaları lazım.

“EĞER ŞEREFLİ BİR YARGIÇSAN”

Bir yargıçtan beklenen onun tarafsız olmasıdır. Eğer bir yargıcın tarafsızlığı kuşku götürüyorsa o mahkemeden çekilecek. Taraflı olduklarına dair yargıtay kararları çıkmış. Bunlar görevlerini aynen sürdürüyorlar. Şerefli bir yargıç tarafsızlığıyla ilgili bir şüphe varsa o görevden ayrılır.

Yargıç yargıladığı milletvekiline şunu söylüyordu: Hani sen milletvekili olmayı düşünmüyordun, siyasete girmeyi düşünmüyordun diye soruyor. Bu sözü söyleyen kişi tarafsız yargılama yapamaz.

Yargıçlar tazminata mahkum olurlar. Hükümet ne yaptı, bu davaların savcısı ne yaptı? Hemen bir yasa teklifi getirdiler. Eğer tazminata mahkum olursa yargıç o tazminat bütçeden ödenecek diye. Hangi gerekçeyle benim vergimle onun cezasını kapatırsın. Hükümet diyor ki davanın savcısı Başbakan, sana para cezası gelse dahi ben ödeteceğim.

“VİCDANSIZ AHLAKSIZLAR”

Deniz feneri davasını hatırlıyorsunuz; soygun belgeleri gözler önüne serdik. Hac parasını kurban parasını hortumlayan vicdansızlar ahlaksızlar Başbakan'ın koruması altına aldılar. Sorgulayan isimler sanık oldular. Bunu da bu milletin unutmaması lazım.

“BÖYLE BİR İNSAN NASIL DARBECİ OLUR?”

Mehmet Haberal, demokrasi aşığı bir kişi. Binlerce öğrenci yetiştirmiş, bütün mal varlığını bir üniversiteye bağışlamış. Rahmetli Ecevit geldi sen bizim Cumhurbaşkanı ol. Haberal dedi ki 'Eğer Cumhrubaşkanı seçilecekse parlamento seçmeli'. Demokrasiyi bu kadar savunan bir insan nasıl darbeci olur?

Bu davalar Tuncay Güney'in beyanıyla başladı. Geçenlerde bir açıklama yaptı; 'Bu plan bir planlı operasyondu artık bitti' dedi.

“TİMSAH GÖZYAŞLARI”

Konu vicdanları o kadar yaraladı ki ve Recep Tayyip Erdoğan çıktı şöyle dedi: 'İlker Başbuğ'un tutuksuz yargılanması şahsımın ve partimin görüşüdür'. Timsah gözyaşları bunlar. Teröre karşı mücadele eden birisi terörist olur mu? Peki MİT müsteşarı için ne yapmıştı apar topar yasa tasarısını parlamentodan geçirdi. Burada ise ben bunu kabul etmiyorum diyor.

“120 MİLYON BELGE”

Bir terör örgütünün varlığını en iyi kim bilir? Devletin istihbarat örgütü bilir. MİT'e soruluyor, Genelkurmay'a soruluyor, Jandarma'ya soruluyor. 4'ünden gelen ortak rapor: Elimizde bu örgütle ilgili belge bilgi yok. Savcı ne diyor Ergenekon Terör Örgütü bulundu diyor ve esas hakkındaki mütalaasını açıklıyor. Bu davadaki belge sayısı kaçtır? 120 milyon adet Word belgesi var. İnsaf ya insaf. Hangi savcı hakim bu belgeleri ne zaman gördü? 228 yıl dolmadan o belgeleri okuyamaz bir hakim. Buna yargıalama denir mi? Bugün bütün gazetelerde haber. Davanın savcısı konuştu mu? Hayır. Adalet farklı bir şeydir. Biz suçluları savunmuyoruz. Kimin suçlu olup olmadığına karar verecek yargının adalet dağıtması gerekir. Eğer bir ülkede adalet yara alırsa devlet yara alır.

"BU SAVCILARDAN ÖNÜNDE SONUNDA HESABINI SORACAĞIZ"

Bu davalara bakan savcı ve yargıçlara gerçekten vicdan sahibi ve dürüst yargıç ve savcılardan özür diliyorum. Ne kadar süre geçerse geçsin bu davaları sürdüren savcı ve yargıçlardan önünde sonunda hesabını soracağız.

“GELDİKLER GİBİ GİDECEKLER”

Çanakkale dedim başta. Mücadele dedim. Ama birileri geldi masa başında bir anlaşmaya imza attı bizim izin vermediğimiz gemiler Marmara'ya geldi. Mustafa Kemal geldikleri gibi giderler dedi. Adaleti katledenler de geldikleri gibi gidecekler.

“HUKUK DIŞINA ÇIKMA”

Parti Meclisi toplantımız yapıldı. Bir bildiri yayınladık. 4 önemli maddesi var.  Sayın Başbakan'a açık bir çağrıda bulunduk, samimiyet ve dürüstlüğün asgari gereklerini yerine getir. Türkiye Cumhuriyeti devletini hukuk kurallarının dışına çıkarma dedik Gizli bir ajandanın var olduğuna dair kaygıyı gider.

“ASLA VE ASLA BUNA İZİN VERMEYİZ”

Millete karşı ödemesi beklenen şeref borcunun gereği olarak açık ve net olarak konuşmaya başla dedik. Bir görüşme yapılıyor. Masanın bir ucunda Öcalan var. Bir ucunda da Recep Tayyip Erdoğan var. Kalkıyorsun BDP milletvekilleri dağda kucaklaştılar diye kıyameti kopardın. Şimdi sen kucaklaştın. Devlet hukuk üzerinde yücedir. Devletin saygınlığına gölge düşer. Devlet hukuk içinde kalmalıdır. Devleti gayrimeşru alanın içine sokmak durumunda oluyorsunuz ve CHP buna asla ama asla izin vermeyecektir. (Gazeteport)