Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu referandum sürecinde partisinin nasıl bir politik hat izleyeceğini ve giderek artan baskılara karşı partisinin politikasını açıkladı.

Hükümetin başkanlığı öngören referandumda ‘evet’i savunacak argümanı olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Evet’i savunamadıkları için Hayır diyenlere belaltı vuruyorlar” dedi.

Kılıçdaroğlu, “Anayasa değişikliğine ‘Evet’ demenin gerekçelerini üretemiyorlar. Çünkü hiçbir gerekçe yok ellerinde. O nedenle yaptıkları tek şey var bel altı vuruş. “Buna terör örgütleri ‘Hayır’ diyor, CHP de ‘Hayır’ diyor o zaman biz ‘Evet’ diyeceğiz” diyorlar. Bu aslında bir paniğin, korkunun getirdiği bir süreç, refleks. ‘Hayır’ çıkmasından korkuyorlar ve bu nedenle saçmalıyorlar. Ama istedikleri kadar korksunlar, kesinlikle ‘hayır’ çıkacak” değerlendirmesinde bulundu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BirGün’den Ece Zereycan’ın sorularını yanıtladı.

»Gündemimizde referandum, OHAL ve KHK’ler var. Bu bağlamda tercihini hayırdan yana yapmış tüm kesimler iktidar tarafından terörle ilişkilendirilmek isteniyor. Görüşünüz nedir ve konuyla ilgili neler yapacaksınız?

Bu bir Anayasa değişikliği ve referanduma gidilirken bu değişikliklerin sağlıklı tartışılması lazım. Öncelikle anayasa değişikliğini savunanlarla, karşı olanların televizyonlara çıkıp uygar insanlar gibi tartışabilmesi gerekir. Tartışma zemininin de sağlam ve tutarlı olması, bel altı vuruşların olmaması lazım. Bu sıradan bir siyasi olay değil, ülkenin kaderiyle ilgili bir olay. Dolayısıyla bu Anayasa değişikliğine neden ‘evet’ dediklerini de oturup vatandaşlara anlatmaları gerekir. Biz; nasıl, niçin ve hangi gerekçelerle vatandaşın ‘hayır’ demesi gerektiğini anlatıyorsak, onlar da çıkıp aksi tezi savunsunlar. Ama vatandaşa bu Anayasa değişikliğine ‘Evet’ demenin gerekçelerini üretemiyorlar. Çünkü hiçbir gerekçe yok ellerinde. O nedenle yaptıkları tek şey var bel altı vuruş. “Buna terör örgütleri ‘Hayır’ diyor, CHP de ‘Hayır’ diyor o zaman biz ‘Evet’ diyeceğiz” diyorlar. Bu kadar saçma bir şey olamaz. Bu şu anlama geliyor; ‘Hayır’ diyen herkes; diyelim ki yüzde 55 - yüzde 60 hayır çıkarsa, nüfusun yüzde 60’lık kısmı teröre destek veriyor olmuş olacak. Bu kadar saçma bir şey olamaz. Bu aslında bir paniğin, korkunun getirdiği bir süreç, refleks. ‘Hayır’ çıkmasından korkuyorlar ve bu nedenle saçmalıyorlar. Ama istedikleri kadar korksunlar, kesinlikle ‘hayır’ çıkacak.

»Bir gece yarısı KHK’siyle ‘eşit söz hakkı ilkesi’ kaldırıldı. Geçmiş seçim dönemlerinde TRT’nin dahi muhalif partilere ne kadar söz hakkı verdiği ortadayken artık hiç mi konuşulmayacak? Bu propaganda süreci tek taraflı mı olacak?

Şu anda medyanın yüzde 90’ının hükümet kontrol ediyor. Referandum sürecinde de Anayasa değişikliğine neden ‘Hayır’ denmesi gerekiyor, bunu ifade etmenin bütün kanallarını tıkamak istiyorlar. Adil bir referandum yapılmasının önüne yeni engeller getiriyorlar. YSK’nin elinden bu yetkileri alıyorlar, bir KHK ile özel radyolar, televizyonlar istedikleri gibi yayın yapacaklar ve bunlara RTÜK ceza kesemeyecek. Bir TRT kalıyor ki TRT’ye ceza kesseler ne olur kesmeseler ne olur, zaten TRT tamamen hükümetin kontrolü altında. Kartacalı Hannibal’ın ünlü bir sözü vardır. “Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız” der Hannibal. Bu söz hiçbir şekilde umutsuz olunmaması gerektiğinin ifadelerinden biridir.

»O halde ‘hayır’ kampanyaları yürütenlere baskı uygulanması, bu ‘yeni yol arayışını’ engellemek üzerine mi?

Baskının nedeni korku. Çünkü neden hayır, denmesi gerektiği konusunda elimizde çok güçlü veriler var. Mesela cumhurbaşkanının tarafsızlığı. Yeni düzenlemeyle cumhurbaşkanı tarafsız değil. Cumhurbaşkanının bir partinin genel başkanı olmaması lazım. Oysa cumhurbaşkanı bir partinin genel başkanı oluyor ve aynı zamanda cumhurun başı. Ya da yargının bağımsız olması lazım, değil mi? Bu değişiklikle yargı bağımsızlığı tamamen kalkıyor. Açıklama yapılıyor, ‘Efendim yargı yerinde duruyor’ Doğru; binalar yerinde duruyor ama içindeki insanları değiştiriyorlar. Kararı binalar değil içerdeki insanlar veriyor. Hâkimler ve savcılar Başkanın sözünden çıkamayacak. Başkan hak hukuk tanımaz, zorba biriyse seni koruyacak hiç kimse olmayacak. Can ve mal güvenliğin kalmayacak. Hükümet KHK’lerle baskıları artıracaktır, OHAL döneminde bunu göreceğiz. Artan baskıları kullanarak bir anlamda ‘hayır’ diyenlerin seslerinin çıkmasına engel olacaktır. Öte yandan yeni provokasyonlara ortam hazırlayabilir hükümet.

»4 binin üzerinde kamudan ihraç var, muhalif akademisyenler görevlerinden alındı...

İlk söyleyeceğim söz hükümete ait olsun; bu ülkede her darbe döneminden sonra çok sayıda öğretim üyesi üniversiteden atıldı. En son tanık olduğunuz 1402’liklerdi. Sıkıyönetim ve darbe sonrasının uygulamalarından biridir, akademisyenlerin atılması. Çünkü darbecilerin en çok korktukları şey bilgidir, bilimsel bilgiyi üretenlerdir. 1402’likler yıllar sonra üniversitelerine geri döndüler. Bugün de iktidar 12 Eylül’de yapılanların benzerini yapıyor. O yüzden biz başından beri diyoruz ki “Bu iktidar 12 Eylül’ün devamıdır, sırtını 12 Eylül’e dayamıştır, 12 Eylül’den farkı yoktur.

»Bir gece yarısı KHK’si ile Varlık Fonu’na ülkenin yüz yıllık birikiminin aktarılmasını nereye koyacağız?

Türkiye’nin bütün birikimleri bir havuzda toplanıyor. Bunun başına siyasiler getiriliyor. 18 yasa burada toplanan kaynağın harcanması ve kullanımıyla ilgili olarak uygulanmayacak. İhale yasası, devlet memurları yasası, özelleştirme yasası, KİT personelinin güvencesini sağlayan yasaların hiçbiri uygulanmayacak. Dolayısıyla tamamen keyfi bir uygulama egemen olacak. Bu harcamaların ve kullanımın hiçbiri kamu ve Meclis tarafından da denetlenmeyecek. Örneğin kamu kuruluşlarını denetleyen TBMM burayı denetleyemeyecek. PTT’yi eskiden denetleyebiliyordu, Botaş’ı denetleyebiliyordu, Ziraat Bankası’nı, Halk Bankası’nı, hem Sayıştay hem Meclis denetleyebiliyordu. Tamamen denetimin dışına çıkarıldılar. Dolayısıyla Ziraat Bankası’nı örneğin 1 liraya istedikleri kişiye satabilirler. Üstelik bu satış için de ‘Yasal’ diyebilecekler. Yasal görünümlü etik dışı bir uygulama. Kul hakkı lafını çok kullanırlar ya hani, bunlar Türkiye halkının birikimi aslında. 100’lerce yıllık birikim bunlar… Ve siz bütün bu birikimi alıyorsunuz, tamamen denetimin dışında, birilerine peşkeş çekme imkanı sağlıyorsunuz. Aslında bu da AKP’nin ekonomide çok sıkıştığını gösteriyor. Kaynak yaratmak için geçmişte de özelleştirmelerle çok sayıda kamu kuruluşunu sattılar, şimdi de kaynak yaratmak için böyle bir yola başvurdular. Buna ‘Hayırsız evlat fonu’ diyorum. Hayırsız evlat babadan miras kalanı har vurup harman savurur. Bizim de yüzlerce yılda yarattığımız bütün bu değerleri har vurup harman savuruyorlar. İstedikleri gibi harcayacaklar, hiçbir denetim olmayacak. Buna karşı diyorlar ki bağımsız denetim kuruluşları denetleyecek. Bağımsız denetim kuruluşlarının fonksiyonları farklıdır, kamu denetimlerinin denetim fonksiyonu farklıdır. Siz bu farkı bile anlayamıyorsanız zaten çok daha büyük bir felaketin altına imza atmış oluyorsunuz.

Ekonomi bilen insanlar bu seslenmenin ne kadar havada kaldığını çok iyi bilirler. Kendisi bu söylemle işsizlik sorununu çözeceğini sanıyor. Daha önce 3-4 kez söyledi ve çözülmedi. Bu iktidarın ve Erdoğan’ın temel zayıf noktası, hataları sürekli tekrar etmesi ve hatalardan ders çıkaramamasıdır. Siz ‘İşçi alın’ diyorsunuz, kimse almıyor. Örneğin özel sektör zarar mantığıyla çalışmaz ki, kâr mantığıyla çalışır. Kâr ederse işini büyütürse işçi alır. En son bir yasa çıkardılar; Türkiye’yi kara para cenneti haline getirdiler. Rüşvet, dolandırıcılık, fuhuş, uyuşturucu, terör parası dünyanın her yerinden gelebilir ve Türkiye’de aklanabilir.

»İktidar odağının dış politikasını nasıl yorumlarsınız? Sınır ötesi harekâtlar, El Bab’dan gelen acı haberler, Rusya’nın ‘kazayla’ askerlerimizin olduğu binayı bombalaması, TSK ve Rusya’dan yapılan açıklamaların birbirine tezat oluşunu nasıl okuyorsunuz?

Koalisyon görüşmeleri sırasında ben Davutoğlu’na 180 derece değişmesini söylemiştim. Yanlış bir dış politika izleniyor. Türkiye’nin çıkarları ile uyuşmayan bir dış politika bu. Türkiye, Ortadoğu bataklığının içine, üzülerek ifade ediyorum ki çekilmiş durumda. Bugün El Bab’dan şehit haberleri geliyor. Toplam şehit sayısı 60’ı aştı. El Bab’ın çeperlerine kadar gittiniz, oradan Türkiye sınıra kadar olan bölgeyi güvenli bölge olarak elinizde tutabilirdiniz, özel bir çatışmaya zorunlu olmadıkça girilmemeliydi. Yeni şehitler de gelmezdi. Suriye’nin derinine inmeyin diye bir açıklama yaptığımızda bizi suçladılar. Sonra Erdoğan bir açıklama yaptı, Suriye’nin derinliklerine inmeyeceğiz dedi. Dışişleri Bakanlığı ise; Rakka’ya gideceğiz dedi. Tamamen tutarsız, kimin ne yaptığı belli olmayan bir dış politika. Beni üzen; ayakta kalmak için, dış politikada zaman zaman ABD’nin; zaman zaman Rusya’nın bir umut olarak görülmesi. Bir Putin’e yaslanılıyor, bir Trump kurtarıcı olarak görüyor. Rusya, askerlerimizin bulunduğu binayı bombalıyor, 3 askerimiz şehit oluyor, 11 gazimiz var. Ama kimse aslında ne olduğunu tam olarak açıklamıyor. Birbirini yalanlayan karşılıklı açıklamalar var. Özetle bugün içine düşülen kaos; siyasi, ekonomik ve terör kaynaklı… Kaos ortamını yaratanlar dayanacak yer arıyorlar. Siz Türkiye’yi 15 yılda bu noktaya getirdiyseniz iflas ettiniz demektir. Dış politikadaki iflas çok net gözüküyor. İç politikada yandaşlar, havuz medyası var, güçlü bir propaganda makinesi var. Dolayısıyla vatandaş yeteri kadar bunun farkında olamıyor. Son yaşanan ekonomik krizle beraber vatandaş da fark etmeye başladı. Neden işsizlik oluyor? Yatlarda, gezinti gemilerinde ÖTV’yi sıfırlıyorsunuz, çiftçinin mazotunda neden sıfırlanmıyor? Çiftçinin bunu düşünmesi lazım. ‘Benim traktörümdeki mazotu niye sıfırlamıyorlar. Yatta sıfırlanıyorsa traktör için de sıfırlansın’ demesi lazım. Bu bilinç düzeyinin ağır ağır toplumun her kesimine geçmesi lazım. Kısacası ülkeyi yönetemiyorlar.

Söyleşinin tamamı burada.