CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından yaşananları ‘devlet kavgası’ olarak niteledi. Cumhurbaşkanı Gül’ün bu konuda daha net tavır alması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, Erdoğan Bayraktar’ın hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa etmesini ise “Bir Karadenizli delikanlı gibi davrandı” sözleriyle yorumladı.

Atatürk Havalimanı’nda soruları yanıtlayan Kılıçdaroğlu, istifalar ve Erdoğan Bayraktar’ın açıklamaları ile ilgili soruya "Sayın Erdoğan Bayraktar delikanlı gibi davrandı. İnandığı şeyleri söyledi. ’Başbakan’ın verdiği talimatları yerine getirdim. Eğer o talimatlar yanlışsa, yolsuzluğa kaynaklık yapıyorsa, önce yargılanması gereken, istifa etmesi gereken kişi Erdoğan’dır dedi. Bir Karadenizli, delikanlı gibi davrandı" dedi.

2. Dalga operasyonu ile ilgili soruya ise Kılıçdaroğlu "Yolsuzluk nerede yapılırsa üzerine kararlılıkla gidilmesi lazım. Bu ülkede 76 Milyon yurttaşın bu devlette hakkı vardır, payı vardır. Herkes vergi veriyor bu ülkeye. Dolayısıyla yolsuzluklara karşı bütün yurttaşların duyarlı olması lazım. Varsa bir yerde yolsuzluk onu üzerine devletin yetkili organlarının kararlılıkla gitmesi gerekir. Hükümetinde yapması gereken bu işin önünü açmaktır" şeklinde cevap verdi.

DERİN DEVLETİ VAR!'

Daha sonra CNN Türk Televizyonunda Ahmet Hakan'ın sunuculuğunu yaptığı Tarafsız Bölge programına konuk olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni kabineyle ilgili olarak yorumlarda bulundu. AB bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Spor Bakanı Suat Kılıç'ın yeni kabinede yer almamasından sonra, Egemen Bağış ve Suat Kılıç ile ilgili gensoru verdiklerinin altını çizdi.

SAYIN BOZDAĞ BAŞBAKANIN SÖZÜNDEN AYRILMAZ

Yeni kabinede Başbakan Yardımcılığı’nden, Adalet Bakanlığı görevine getirilen Bekir Bozdağ ile ilgili düşüncelerini aktaran Kılıçdaroğlu, "Çok net ve açık düşüncem şu; Yolsuzlukları soruşturan polislere müdahale edilmezse, yolsuzlukları soruşturan savcılara müdahale edilmezse, Adalet Bakanı doğrudan doğruya dosyanın içeriğine müdahale edecek girişimlerde bulunmazsa bir sorunumuz yok. Ama bunun emareleri şu ana kadar hiç görülmedi. Sayın Bekir Bozdağ ile ikimiz de grup başkan vekiliydik parlamentoda. Sayın Bozdağ Başbakanın sözünden ayrılmaz. Ne derse onu yerine getirir, ne söylerse, onu dillendirir. Dosyaya müdahale et derse, gözü kapalı dosyaya müdahale etmek ister. Parlamentoda hemen hemen bütün milletvekilleri de bilir zaten. Şimdi burada dikkatli olunması gereken süreç şu; Yarın göreceğiz, hala savcıların önüne engel çıkarılıyorsa, bu kabine değişikliğinin hiçbir yararı yok. Değişse ne olur değişmesene olur. Bizim amacımız neydi; 4 bakanın ayrılması, etik olarak. Ama yolsuzlukları ve rüşvet olayını soruşturan savcılara ve polislere müdahale edilmemesiydi. Bunu önümüzdeki süreç içerisinde göreceğiz." dedi.

DÜŞÜNDÜKLERİNİ HAYATA GEÇİRECEK BİR KABİNE OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR

İçişleri Bakanlığına getirilen Efkan Ala ile ilgili olarak "Kendisine hiç itiraz etmeyecek, düşündüklerini hayata geçirecek bir kabine oluşturmaya çalışıyor. Efkan Ala bu bağlamda, bir dönem İçişleri Bakanlığını devre dışı bırakarak, doğrudan İstanbul'daki valiye ve emniyet müdürüne talimat verip, Gezi Olayları dolayısıyla aktif rol üstelenen bir kişi. Şunu AKP milletvekillerinin kendilerine sormaları gerekiyor. Bu kadar, parlamenter içinde, İçişleri Bakanı olacak kimse yok mu? Başbakanlık müsteşarını oraya getiriyorsunuz? Bu soruyu ben soruyorum, ama Adalet ve Kalkınma Partisi'nin saygıdeğer milletvekillerinin de kendilerine sorması gerekiyor. Neden? Çok özelliği olan bir bakanlık olur, örneğin Dışişleri Bakanlığı, hadi dışardan birisini getirdi, dışarıdan dünyayı çok iyi okuyan, birisini. İçişleri bakanlığı bu."

“AKP'NİN DERİN DEVLETİ VAR. O DEVLETİN UNSURLARINDAN BİRİSİ EFKAN ALA”

Erdoğan'ın bir derin devleti olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, "AKP'nin kendi bir derin devleti var. O devletin unsurlarından birisi Efkan Ala'dır. Bakın kendisi, bir özel şirketin denetim kurulu üyeliğini de yaptı. Telekom'un. Başbakanlık müsteşarıyken. Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayınlandı. Ve ben buna itiraz ettim. Kendisinin denetlediği bir kuruma, Başbakanlık Müsteşarı olarak, her türlü denetim yetkisi, o kuruma denetçi olarak, kendisini görevlendiriyor. Bu olmaz. Etik değil. Ben kendi denetlediğim bir kuruma gidip de denetici olursam oraya, ne olacak, kim gelip denetleyecek orayı. Başbakanlık müsteşarları orayı denetleyemez. Müfettişler ona bağlı. Bu olmaz." dedi.

“SİZ CUMHURİYET'İN SAVCISISINIZ. İKTİDARIN DEĞİL”

Siyasi parti olarak siz neden meydanlara çıkmıyorsunuz da başkalarının çıkmasını istiyorsunuz sorusuna Kılıçdaroğlu şöyle bir cevap verdi; "Şöyle bir şey var. Erdoğan'ın belki de en büyük arzusu; CHP'nin böyle bir olayı ortaya çıkartması. Çünkü o olayı şuna getirecek, bu olay rüşvet olayı değil, yolsuzluk olayı değil, CHP ile AKP'nin çekişme olayıdır. Buna getirecek. Biz şunu söylüyoruz; Burada bir yolsuzluk var, burada bir rüşvet var. Kahvedeki yurttaşın elini vicdanına koyup düşünmesi gerekir. Bu bir siyasi olay değil, bu bir siyasi, çekişme olayı değil. Bu gerçekten insan haklarına müdahale olayı. Demokrasiye müdahale olayıdır. İnsanın düşünmesini sağlamamız lazım. Bunu bir siyasal çekişme alanına getirirsek iktidarın ekmeğine yağ sürmüş oluruz.

Neden şimdi, dış güçler diyor. CHP'yi sonlara koyuyor. Çünkü CHP işin özüyle ilgileniyor. Burada bir yolsuzluk var mı? Bunun ortaya çıkması lazım. Neden bizi doğrudan hedef alamıyor. Çünkü biz, görevden alınan polisin hakkını savunuyoruz. Sorgulama yaparken engellenen savcının hakkını savunuyoruz. Buradan bütün savcılara da bir çağrı da bulunuyorum. Sizin ünvanınızın başında Cumhuriyet yazıyor. Siz Cumhuriyet'in savcısısınız. İktidarın değil. Onların sorumluluğu çok ağır. Hukuku onlar savunacak. Hukukun üstünlüğünü onlar savunacak. Demokrasiyi, özgürlüğü onlar savunacak. Yolsuzluklara karşı onlar mücadele edecek. Rüşvet alanlara karşı onlar mücadele edecek. İktidar onların üzerine baskı kurdukça, onlar gür seslerini biraz daha çıkartmak zorundalar. Biz onların tümünü yanındayız.

ABD BÜYÜKELÇİSİ İLE YEMEK TARİHİ TESADÜF

Kılıçdaroğlu, 17 Aralık operasyonu ile ABD büyükelçisiyle yemeğinin aynı tarihlere denk gelmesinin tesadüf olduğunu belirterek, "Benim ABD ziyaretimden sonra sayın büyükelçinin bir daveti oldu. Hem oradaki yansımaları öğrenmek, hem benim gözlemlerimi aktarmak için, tesadüf eseri o güne denk geldi. Önceden belirlenen bir tarihti, ama operasyonun olduğu güne denk geldi. Karar aldığımızda böyle bir şey yoktu" dedi.

AMERİKANCI DEĞİL, TÜRKİYECİYİZ

ABD ziyareti nedeniyle Amerikancı olmakla suçlandıklarının hatırlatılması üzerine Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyledi: "Biz Türkiyeciyiz, işin özü budur. Ben Çin’e de gittim. Kimse bize Çincisiniz demedi. İngiltere’ye de gittim. Irak’a gittim, arkadaşlarımı Mısır’a gönderdim. Biz Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’yi kendi coğrafyasına hapsettiğini görüyoruz. Türkiye büyük bir ülkedir, kendi coğrafyasına hapsedilecek bir ülke değildir. Biz bütün komşularımızla sağlıklı bir diyalog kurmak istiyoruz."

ABD İCAZET MAKAMI DEĞİL

ABD ziyaretinin icazet almak olarak algılanmasının yanlış olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, "Bizim icazet almak gibi… Orası icazet makamı değil ki. 37 yıl sonra bir CHP genel başkanı oraya gitti. Davet üzerine gittik. Değişik kesimlerle görüştük ve Türkiye’ye geldik" dedi.

BU BİR DEVLET KRİZİDİR

17 Aralık operasyonu sonrasında yaşananları değerlendiren Kılıçdaroğlu, yaşananların devlet krizi olduğunu ifade ederken şunları söyledi: "Bunu bir devlet krizi olarak değerlendirebiliriz. Çünkü anayasada güçler ayrılığı ilkesi var. Yasama, yürütme, yargı diye. Savcı yargının bir parçası, polis yürütmenin bir parçası, Yasama ile yürütmenin kavgasını görüyoruz burada. Bu bir devlet kavgası. Yasama, yürütme, yargı birbirine denk ve uyumlu çalışması lazım. Geldiğimiz noktada daha önce yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ortaya çıkardığı gerçeklerin bir şekilde kapatılmasına yönelik yürütme organının çabasını görüyoruz. Yargıya karşı cephe alan bir yürütme organı var. Bu devlet krizi dediğimiz olayın temelini oluşturuyor. Şu anki kriz devlet krizi. Burada sorunu çözecek olan yargı. Yargı süratle yürütmeyi durdurma kararı alması ve olayı çözmesi lazım. Danıştay’ın olayı bir gün geciktirmesi bile yolsuzluklara prim vermesi anlamına geliyor."