Özgür Gündem’de yazan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, son dönemde PKK ile Hüda-Par arasında yaşanan çatışmalar hakkında, “Hüda-Par’ın kullanılması ve Özgürlük Hareketi’nin önüne çıkarılması Milli Güvenlik Kurulu’nda kararlaştırılmıştır. Ya da Milli Güvenlik Kurulu içindeki çekirdek yapıyla bu saldırılar planlanmıştır. Dolayısıyla bu saldırı planının baş sorumlusu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır” dedi.

Mustafa Karasu’nun Özgür Gündem’de  30 Aralık'ta “AKP Provokasyonu” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

AKP Provokasyonu

Cizre’de Hüda-Par yanlıları polis ve asker himayesinde Kürt yurtseverlerine saldırmışlardır. Bu saldırılarda biri 15 yaşında iki genç katledilmiştir. Bir Hüda-Par’lı da ölmüştür. Bu olaylar gençlik ya da Hüda-Par çatışması ya da derin güçlerin provokasyonu olarak değerlendiriliyor. Bir kere bu tespitler yanlıştır. Tespit yanlış olunca değerlendirmeler ve tedbirler de yanlış oluyor ve yanlış açıklamalar yapılıyor. İki tarafa da sağduyu çağrısı yapılarak saldırganlar korunuyor ve arkalarındaki güçler ve amaç gizleniyor. Dolayısıyla doğru tespit ve tavır önemlidir.

Cizre’deki olaylar ne iki taraflı çatışmadır, ne de bilinmez güçlerin provokasyonudur. Cizre’deki olaylar, devlet ve AKP hükümetinin Hüda-Par denilen kesimleri Kürt halkına ve gençlerine saldırtmasıdır. Bunun dışındaki tüm tespit ve değerlendirmeler yanlıştır, suçluların görülmesini önleyen bir ele alıştır.

Nasıl ki 1990’lı yıllarda halkın güçlü serhildanları ve direnişinin Kürt sorununu gündemleştirdiği ve çözümü dayattığı ortamda bu tür saldırılar olmuşsa, şimdi de benzer bir durum ve saldırı gerçeği söz konusudur. AKP hükümeti, halkların mücadelesi ve toplumun demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünü dayatması karşısında sıkışmıştır. İç ve dış politikada Türk devleti sıkışmıştır. İşte bu saldırılarla devlet ve AKP hükümeti kendisine demokratik çözüm dayatan Kürt Özgürlük Hareketi’ni zayıflatmayı ve halkı sindirmeyi amaçlamıştır. Yani Kürt sorununda çözüm politikası olmayanların dün Hizbullah’ı, bugün de Hüda-Par’ı kullanma gerçeği vardır. Bunu böyle görmemek kafayı kuma gömmek ve kendini kandırmaktır.

Tüm bu saldırıların arkasında şu bu bilinmez güç var demek, AKP’nin politikasını ve yüzünü görmemek ve onu temize çıkarmaktır. Bu saldırıyı AKP ve ona bağlı istihbarat örgütleri yaptırmıştır, yaptırmaktadır. Derin yapılar ya da başkalarının işi gibi söylemler gerçekliği ve suçluların kim olduğunu muğlaklaştırmaktadır. Bunan kaçınmak ve açıkça AKP’nin bir tezgahı provokasyonu olduğunu söylemek gerekmektedir. 1990’lı yıllarda hizbulkontrayı kullanan devlet zihniyeti değişmemiştir. Sadece koşullara göre söylem ve yöntemler değişmiştir. Artık devlet gerçek yüzünü gizleme ihtiyacı duymamaktadır.

Eğer bir provokasyon varsa o da AKP hükümetinin provokasyonudur. Kürt Özgürlük Hareketi’nin çözümü dayatması ve müzakereyi gündemleştirmesini boşa çıkarmak, seçime kadar oyalamak ve seçimden sonra saldırıyı arttırmak planlanmıştır. Hüda-Par’ın kullanılması da bu planlama içinde vardır. Hatta Hüda-Par’ın kullanılması ve Özgürlük Hareketi’nin önüne çıkarılması Milli Güvenlik Kurulu’nda kararlaştırılmıştır. Ya da Milli Güvenlik Kurulu içindeki çekirdek yapıyla bu saldırılar planlanmıştır. Dolayısıyla bu saldırı planının baş sorumlusu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır.

Ancak Hüda-Par’ın saldırıları bilinçli olarak iki taraflı bir çatışmaymış gibi gösterilmektedir. Halbuki AKP’nin zihniyeti, politikası ve Hüda-Par çevresinin söylem ve tutumu iyi takip edilirse ortada AKP- Hüda-Par yapımı bir saldırı ve provokasyon olduğu görülür. Bir provokasyon yapılıyor, bu da Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin çözümü dayatmasına karşıdır. Saldırılar da çözümü olmayanların çözümden kaçınmak için yaptığı provokatif saldırılardır.

Kürt halkı da Kürdistan’ın ve Türkiye’nin tüm demokrasi güçleri de Kürt halkı ve Türkiye’nin demokrasi güçlerine yeni bir saldırı planı ve kampanyası planlandığını ve yürütüldüğünü görmelidir. Demokrasi güçleri ve Kürt halkı sinmediği ve çözümü dayatmaktan vazgeçmediği müddetçe bu saldırılar sürecektir. Ya hayduda teslim olunacaktır ya da haydudun saldırılarına maruz kalınacaktır! Olayı böyle ele almayanlar kültürel soykırımcı güçler karşısında teslim alma politikasını ve soykırımcı sistemin kendi pozisyonunu güçlendirmesini kabul etmiş olacaklardır.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç, Yalçın Akdoğan “Hüda-Par saldırıya uğramıştır” diyerek yeni saldırılara zemin hazırlamaktadırlar. Açıkça Hüda-Par yanında yer almaktadırlar. Hüda-Par’ı Kürt Özgürlük Hareketi’ni geriletme enstrümanı olarak kullanmak istemektedirler. Tüm açıklamalar ve yaklaşımlar bunu göstermektedir. Bunu anlamamak, gerçeklere gözünü kapatmak ve kendini kandırmaktır. Kürt Özgürlük Hareketi’ni zayıflatmak için bir tane gerilla komutanının içinde olduğu düşünülen kaçakçı konvoyunun vurularak 34 gencin öldürülmesi, Türk devletinin karakterini ortaya koymaktadır. Roboski’yi yapma zihniyeti olanların Kürt Özgürlük Hareketi’ni zayıflatmak için bu tür komplolara rahatlıkla girişeceği açıktır.

Hükümet yetkililerinin “Çözüm için bir gelişme olduğunda bu tür olaylar oluyor” demesi de kendi yüzlerini gizlemeye yöneliktir. Aslında bu söylemlerle bu olaydaki rollerini ele veriyorlar. Çünkü çözüm politikası olmayanlar en başta da kendileridir. Bu tür söylemlerle kendi suçlarını hem başkalarına yıkmış oluyorlar hem de çözüm için adım atmamalarına gerekçe yaratmaya çalışıyorlar. Eğer hükümet yetkililerinin söylemi iyi analiz edilirse gerçekliğin bu olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Kürt demokrasi güçlerinin tespitleri ve yaklaşımları yanlıştır. Kuşkusuz kimse çatışma istemez. 1990’lı yılları yaşayan Kürtler hiç istemez. Ancak istememek olayları engellemek anlamına gelmiyor. Kürt Özgürlük Hareketi’ne bir saldırma kararı varsa, bunu engellemek safiyane yaklaşım ve tutumlarla olmaz. Katile, hırsıza sağduyu çağrısıyla olmaz. İki taraf da sağduyulu olsun demekle sorunlar çözülmez. Çünkü sorunlar sağduyulu olup olmamaktan kaynaklanmıyor. Saldırılar ve olaylar devletin ve hükümetin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı elden bırakmadığı özel savaş ve psikolojik harekat politikalarından kaynaklanıyor. Bu nedenle herkes aklını başına toplamalı ve gerçeği görmelidir. Göz kapamakla, sağduyu çağrısıyla bu gerçeklik ortadan kaldırılamaz. Eğer doğru tespit yapılamazsa yarın sorunlar ağırlaştığında iş işten geçer ya da son pişmanlık fayda vermez.

Herkes şunu bilmelidir ki, çözüm politikası olmayan devlet ve hükümet her zaman bu yollara başvuracaktır. On yıllardır, hatta yüz yıldır bir özel savaş politikasıyla karşı karşıya olan Kürtlerin bu gerçeği gözden kaçırmaması gerekir. Bu yollara başvurulması, hükümetin bir çözüm politikası olmadığını gösterir; ya da kendi düşündüğü “Çözümü” dayatmak için bu saldırılar yapılıyor. Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi zayıflatılır, sindirilirse istedikleri politikayı kabul ettirebilirler. Siyasi soykırım operasyonlarındaki amaç da bu saldırılardaki amaç da aynıdır. Siyasi soykırım operasyonlarının yetmediği durumda bu saldırılar gündeme konulmuştur.

Bu olayları önlemenin yolu, en başta olayları ortaya çıkaran gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktır. Bu saldırının arkasındaki gerçeği teşhir etmektir. AKP’nin amacı, AKP- Hüda-Par ilişkisi teşhir edilmeden bu olayların önü alınamaz. Bu olayların neden, nasıl ve kimler tarafından yapıldığını ortaya koymak da yetmez. Sadece bu da saldırıları önlemez. Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin örgütlü olarak bu saldırılara karşı demokratik mücadelesini geliştirmesi gerekir. Bu saldırılar karşısında her yerde ayağa kalkması gerekir. Bu tutum yanında örgütlülüklerini geliştirip öz savunmalarını güçlendirirlerse işte o zaman bu tür saldırıların önü alınır. Yoksa bu tür saldırıları halkın iradesini kırıncaya ve teslim alıncaya kadar sürdürürler.

Özcesi tespit doğru yapılıp tedbirleri doğru alınmalıdır.