Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Tuğba Hezer’in, Ankara’daki saldırının faili olan TAK üyesi Abdulbaki Sömer’in taziyesine katılması ile ilgili tartışmalar sürerken, konuya dair bir değerlendirme de KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık’tan geldi.

Bayık, Yeni Özgür Politika ve Azadiya Welat gazetelerine yazdığı makalede, hükümetin cenazelere yönelik tutumuna dikkati çekerek, “Aslında HDP ve milletvekili Tuğba Hezer’e baskı yapılması taziyeye gidişle ilgili değildir. AKP devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaşa karşı sessiz kalınması istenmektedir. Bu nedenle HDP üzerinde baskı kurarak tek muhalif güç de susturulmak istenmektedir,” dedi.

Bayık’ın makalesi “Kürt senin mülkün değildir” başlıklı yazısının tamamı şöyle:

AKP yetkilileri ve yalakaları ne derse desin, AKP hükümeti Kürt düşmanıdır. 2014 yılında “Kobanê düştü düşecek” diyerek Kürt düşmanlığını ortaya koyan AKP iktidarı, şimdi bu düşmanlığını PYD karşıtlığı olarak zirveleştirmiş bulunuyor. Bakurê Kurdîstan’da da Kürt düşmanlığını Kürt halkının yerleşim yerlerini yakıp yıkarak, katliamlar yaparak ve HDP'ye saldırarak açıkça ortaya koyuyor. Şunu söyleyebiliriz; tarihte AKP iktidarı kadar Kürt düşmanı başka bir siyasi güç görülmemiştir. Irak’ta da, İran’da da, Suriye’de de böyle bir düşmanlık görülmemiştir. AKP iktidarının uygulamaları artık insan havsalasının alamadığı düzeye ulaşmıştır.

AKP için Kürt’ün değeri yoktur. Çünkü Kürt’ten söz etmek, Kürtleri tümden yok etmeyi hedefleyen Türk devletinin temel stratejisine karşı çıkmaktır. Bu zihniyet ve politika sahipleri için Kürt ya ayaklarının dibinde yaltaklanacak, yalakalık yapacak, ya da zulüm, işkence görecek; insan gözüyle bakılmayacaktır. Eğer Kürt kendi kimliğine sahip çıkıyor, özgür ve demokratik yaşam istiyorsa bu, en büyük suçtur, en ağır hakareti görür ve en ağır baskıya maruz kalır.

Kürt, Türk devleti için üzerinde istediği uygulamayı yapacağı mülktür; kadavradır. Dolayısıyla Kürt üzerinde her türlü zulmü de yapabilir, hakareti de. İşte Kürt sorununu ortaya çıkaran da bu zihniyet ve politikadır. Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamı kabul edilmediği müddetçe Kürt’e bu yaklaşım değişmeyecektir. Kürtler tabii ki Türk devletinin bu aşağılamasını kabul etmiyor. Ancak insanlık değerlerinden ve demokrasiden söz eden batı dünyası Türk devletinin Kürtler üzerindeki bu yönlü politika ve uygulamalarını normal görüyor. Bir halkı aşağılamak ve zulüm yapmak normalleştiriliyor. Hem de batının ortağı Türkiye tarafından!

Türkiye şimdi halka yönelik aşağılama ve ezme politikasını bu halkın oy verdiği partiye ve milletvekillerine yöneltiyor. Sanki milletvekilleri bir halkın temsilcisi değil de devletten maaş alan memurlar! Bilumum Türk siyasetçileri ve AKP yetkilileri “bu milletvekilleri devletten para alıyorlar, bu nedenle bu devletin politikalarını ve uygulamalarını kabul edecekler, bu devlet neye iyi diyorsa onu kabul edecekler” dayatmasında bulunuyorlar. Türkiye şunu bilmeli ki, milletvekilleri Türkiye'nin paralı memurları değil; onlar Kürt halkının oyuyla seçilmiş milletvekilleridir. Maaş olarak verildiği söylenen paralar ise bu halktan zorla alınan vergilerdir. Eğer Kürt milletvekillerine “bu devletin parasını alıyorsunuz, o zaman halkınıza ihanet edeceksiniz” deniliyorsa, bu halk neden sana vergi versin? Sen mahkemeleri bu halkın üzerinde zulüm kurumları haline getirmişsen bu halk senin mahkemelerini niye tanısın? Senin valin ve kaymakamın Kürt halkı için katliam emirleri veriyorsa bu halk senin idari yapını niye tanısın? Senin yetkililerin bu halkın seçtiği belediye eşbaşkanlarını tutukluyor ve görevden alıyorsa, bu halk bu iktidarı ve devleti niye tanısın?

Türk devletinin uygulamaları karşısında Kürt halkının özyönetim ilan etmesi ve kendi kendini yönetmesi kadar meşru bir tutum olamaz. Türk devletinin tüm saldırıları gayrimeşru ve insanlık dışıdır. Türkiye demokratikleşmeden, Kürt halkının özyönetimini, demokratik özerkliğini tanımadan bu halk da bu iktidar ve devleti tanımayacaktır.  Kürt halkının buna hakkı vardır. Hiç kimse Kürtler neden bu iktidarı ve devleti tanımıyor diyemez. Bu nedenle hiç kimse Türk devletinin politika, söylem ve uygulamalarını meşru göremez.

Türk devleti şimdi Kürt analarının ve babalarının taziyesine de saldırıyor. Kürt ana ve babasının acısına da saygı duymuyor. Cizre’de, Silopi’de, Sur’da yüzlerce Kürt’ü katleden asker ve polisin taziyesine Cumhurbaşkanı, başbakan, tüm devlet yetkilileri ve siyasi güçler gidiyor, ama Ankara eylemini yapan gencin babasının, anasının baş sağlığına gidenlere niye gidiyorsunuz deniyor. Kürt şehirlerini yakıp yıkan, bebek, yaşlı demeden sivilleri öldüren asker ve polisin taziyesine gidilebiliyorsa, bir Kürt gencinin taziyesine de herkes gider. Ölen asker-polis olur, ya da eylem yapan bir Kürt olur, onların düşüncesini ve tutumunu beğenmeyebilirsiniz; ancak taziye yeri ana ve babasınındır. Ölen ölmüştür, ana ve baba çocuğunun ölümüne üzülür. Şimdi Kürt anasına ve babasına çocuklarının ölümü için taziye evi olmayacaksınız diyor. Hatta niye evinizi taziye yeri haline getiriyorsunuz diye gözaltına alınıyor. Açıkça sen de, ölen çocuğunu bizim gibi lanetleyeceksin diyorlar.

AKP iktidarı çılgınlaşmıştır. Hiçbir insani, ahlaki ve vicdani değeri kalmamıştır. Bir halkın geleneğine ve değerine saygı bile duymuyor. Binlerce yıldır oluşan ve sürdürülen çocukların ölümüyle evini taziye yeri haline getiren ana ve babaların en temel kültürel değeri bile yok sayılıyor. Hangi ailenin çocuğunun ölümüne üzüleceğine, taziye evi kuracağına da bu devlet mi karar verecek? İşte ceberut devlet budur. İşte Kürt’ün direndiği devlet budur. Toplum iradesine, kültürüne, kendi ile ilgili işlere kendisinin yapmasına tahammül edemeyen devlet budur. Kürt sorununu yaratan zihniyet budur.

Cesetleri paramparça edenler, bir insan öldükten sonra intikam duygularını cesetten çıkaranlar; kuşkusuz acılı bir ananın ve babanın taziye kurmasına da saldırırlar. Bir taziye evini ziyaret etmek, komşunun ve o şehirde aileyi tanıyan herkesin omuzundaki sorumluluğudur. Tanıyanların ve komşularının taziye evini ziyaret etmemesi en büyük ayıptır. Taziye evine gitmeyen tanıdık bir komşu ya da gitmesi gereken birileri taziye evine gitmiyorsa, ona insan gözüyle bile bakılmaz. Bir HDP’li de tanıdığı ya da kendisine oy vermiş acılı bir aileyi ziyaret edebilir. Bu hakka, bu sorumluluğa hiç kimse karşı çıkamaz. Kimin taziyeye gideceği, kimin bu taziye evini nasıl anlamlandıracağına devlet ve hükümet karar veremez.

Aslında HDP ve milletvekili Tuğba Hezer’e baskı yapılması taziyeye gidişle ilgili değildir. AKP devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaşa karşı sessiz kalınması istenmektedir. Bu nedenle HDP üzerinde baskı kurarak tek muhalif güç de susturulmak istenmektedir.