Özülker, “Kaddafi, Tansu Çiller’e çok bayılırdı. Âşıktı ‘Müslüman kadının simgesi. Cumhurbaşkanı olacak inşallah’ derdi. Kaddafi’nin hediye ettiği altınlardan boynu düşüyordu Tansu Hanım’ın o gün” dedi.

Özülker bu çarpıcı açıklamaları Taraf gazetesinden Neşe Düzel'e yaptı. İşte o söyleşi:

Neden Uluç Özülker?

Libya, kırk iki yıl Kaddafi’nin tartışılmaz baskısı altında yaşadıktan sonra birden büyük bir halk hareketiyle sarsıldı. Kuzey Afrika’yı ve Ortadoğu’yu sallayan halk ayaklanmaları arasında, herkes için en büyük sürpriz Libya oldu. Libya halkının isyanının bu kadar erken olmasını ne diplomatlar bekliyordu, ne de bölge uzmanları öngörüyordu. Hiçbir muhalefete izin verilmeyen, bütün muhaliflerin birer birer öldürüldüğü, işkencelerden geçirildiği, sokakta herkesin, “acaba Kaddafi’nin istihbaratçısı mı?” diye birbirinden çekindiği bir ülkede bu toplu ayaklanma nasıl oluştu? Libya halkı ne istiyor? Neden isyan ettiler? Niye bugüne dek seslerini çıkarmadılar? Libya’da aşiretlerin rolü nedir? Kaddafi’nin aşiretlerle ilişkisi nasıldır? Kaddafi ülkeyi kırk iki yıl boyunca nasıl yönetti? Petrol gelirlerini ne yaptı? Kaddafi nasıl bir insan, nasıl bir liderdi, nasıl yaşardı? Türkiye ile ilişkileri neydi? PKK için ne düşünüyordu? PKK’ya niye yardım etti? Kaddafi şimdi ne yapacak? Bütün bu merak edilen soruları, Libya’da büyükelçilik görevi yapmış olan, Libyalıları ve Kaddafi’yi iyi tanıyan, Kaddafi’yle defalarca görüşen emekli Büyükelçi Uluç Özülker’e sorduk. Türkiye’nin Gümrük Birliği’ni imzalamasında büyük rolü olan eski Paris Büyükelçisi emekli diplomat Uluç Özülker, 1990’ların ilk yarısında, müteahhitlerin alacaklarıyla ilgili büyük bir kriz yaşandığı dönemde sorunu çözsün diye Libya’ya büyükelçi olarak atandı ve Kaddafi’yle yakın ilişki kurdu.

Siz Libya’da çok kritik bir dönemde büyükelçilik yaptınız ve dünyada Kaddafi’yle baş başa görüşebilen ender diplomatlardan biri oldunuz. Libya nasıl bir ülkedir?

Ben, 1992-93 döneminde çok ağır koşullarda Libya’ya gittim. Amerikan ambargosu nedeniyle Libya’nın petrol gelirleri çok azalmıştı ve bizim müteahhitler Libya devletinden paralarını alamıyorlardı. Benden önceki arkadaşım büyükelçi, depresyona girmiş vaziyetteydi.

Niye?

Çünkü Libya çok zordur. Libya’da muhatap bulmak, bir kapıyı açmak çok zordur. Merkez Bankası başkanıyla görüşebilmek için bile kapılarda üç ay nöbet tutmanız gerekir. Kaddafi ise... Onunla zaten baş başa görüşülemez. Ona, “Sayın Başkan- President” diye hitap da edemezsiniz. “My Leader” dersiniz.

Bir başka ülkenin vatandaşı olarak Kaddafi’ye, “Liderim” mi dersiniz?

Evet. Onunla görüştüğünüzde, söylemek zorunda olduğunuz şey bu. Çünkü Kaddafi, kendini Libya’daki devrimin sürekliliğini sağlayan lider olarak tanımlar.

Kaddafi, Libya’nın başına geçtiğinde 28 yaşında bir yüzbaşıydı. Bir ülkenin yönetimini kolay kolay 28 yaşında bir subaya vermezler. Kaddafi iktidarı nasıl eline geçirdi?

Kaddafi, 1969’da Libya’nın başına geçti. Ondan önce Libya’nın başında, Türkiye’nin çok yakın dostu olan ve tedavi için Türkiye’ye gelen Kral İdris vardı. 1960’larda halk çok fakirdi, Libya, yabancılara topyekûn satılmıştı. Amerikan, İngiliz bütün petrol devleri oradaydı. Kaddafi, bu şartlarda ortaya çıktı.

Tam nasıl ortaya çıktı?

Kaddafi de Türkiye’de okudu. Deniz Harp Okulu’nda kısa bir eğitimi var. İlk Başbakanı Callut da Türkiye’de bulundu. 1969 öncesinden söz ediyorum. Bunlar, bizim 1960 ihtilalindeki Milli Birlik Komitesi’ne benzer bir grup kurmuşlar kendi aralarında... Kral İdris yurtdışındayken Silahlı Kuvvetler’i de arkalarına alıp yönetime el koydular. Kaddafi o sırada yüzbaşıydı ve kralı devirdikten sonra kendisini hemen albay yaptı. Kaddafi kesinlikle aptal biri değil. İyi bir tarih bilgisi olan, düşünen, analiz eden, sorgulayan biri. Çok agresif, aktif ve planlayıcı bir adam.

Kaddafi’nin darbesi, bizdeki 1960 darbesine benzer bir genç subay darbesi öyle mi?

Tamamen öyle... Bu bir genç subay hareketiydi. Bunlar, iktidara gelince, “komünist ve milliyetçi” karışımı bir rejim uyguladılar. Cemahiriye denen ve Yeşil Kitap’ta da anlatılan budur zaten. Kaddafi, 42 yıl önce, idealist bir yaklaşımla, Libya halkına refah vaat ederek başa geldi. Ve bu refahı da Libya halkına başlangıçta verdi. Geçmişe göre refahı arttığı için, halk, bir hürriyet dönemine girmiş gibi hissetti kendisini. Dolayısıyla halk da Kaddafi’ye destek verdi.

Libya ordusu bir yüzbaşının emrine girmeye nasıl razı oldu peki?

Libya ordusunu kafanızdaki ordularla karıştırmayın. Komutanlar falan var ama... Libya’da ordu dediğiniz, aslında bir polis gücüdür. Ben 1994’te, Libya’nın 25. kuruluş yıldönümüne katıldım. Kaddafi, gücünü göstermek için tören alanına 925 tane tank getirtmişti. Bu 925 tankın dörtte biri yürümüyordu. Önümüzden geçerken kiminin arkasından dumanlar çıkıyordu, kiminin motoru stop ediyordu, tanklar, arkalarından ittiriliyordu. Kaddafi, yanına Afrikalı devlet başkanlarını almış, bunları selamlıyordu. Aslında Kaddafi’nin ayakta durmasına yardımcı olan polis ve istihbarattır. Bir de ben, 1988’de PanAm Havayolları’na ait uçağın, İngiltere’nin Lockerbie kasabası üzerinde Libya tarafından düşürüldüğüne hiç inanmadım.

Düşürmedi mi?

Parasını verdiler birine düşürttüler. Çünkü Libya’nın istihbaratı böyle ince bir organizasyonu gerçekleştiremez. Kaddafi Afrika’daki örgütlere, bunlar kurtuluş savaşçıları diyerek maddi yardım yapıyor. PKK’ya da yardım ediyor. Kaddafi, “Ben Libya’ya nasıl hürriyet ve bağımsızlık getirdiysem, dünyada ezilen bütün halklara yardım ederek onlara da bağımsızlık ve hürriyet getirmek benim görevim” diyor. Libya’yı anlamak için orada yaşamak gerekir. Mesela...

Mesela ne yaşadınız?

1970’lerde Rusya’dan Trablus’a büyük bir silah yardımı geliyor. Yükü boşaltacaklar. Yabancı misyon ve Libya halkı bunu görmesin diye bütün liman çevresini ablukaya alıyorlar. Bizim arkadaşımızın sefarete gelebilmesi için o yoldan geçmesi gerek. Asker durduruyor. Tartışmaya başlıyorlar. En sonunda askerin tepesi atıyor “Yasak koydular. Bu yüzden buradan geçemezsin” diye diretiyor. Bizimki de, “Yasak konulduğunu anladım da, bu neyin yasağı ben onu anlamadım” diyor. Asker cevap veriyor. “Rus silahları geldi, onları indiriyoruz.”

Kaddafi, iktidara geldiğinde onu destekleyenler kimlerdi?

Libya’da halk yok ki. 32 tane kabile var. Kaddafi’nin Sirte Kenti’nin civarındaki kabilesi de büyüklerden biri. Kaddafi, ordudan önce, gücünü kendi kabilesinden alıyor.

42 yıl boyunca kabilelerin desteğiyle mi iktidarda kalmayı başardı?

Hayır. Bunu anlamak için Kaddafi’nin kurduğu Cemahiriye sistemini bilmek lazım. Bunu Yeşil Kitap’ta anlatıyor. Yeşil Kitap, Kaddafi’nin Libya devletini nasıl gördüğünü, işlerin nasıl yürüyeceğini anlattığı bir anayasadır. Bir keresinde kendisine, “PKK’ya bu kadar yardım etmeyin, vazgeçin” dediğimde, “Ben Yeşil Kitabımdaki ilkelerimden vazgeçemem. Ama söz veriyorum, sen burada büyükelçi olduğun sürece ve Tansu Çiller de başbakan kaldığı sürece benden PKK’ya yardım ve Türkiye aleyhtarı bir söze rastlamayacaksın” dedi.

Sözünü tuttu mu?

Çok ilginç, tuttu. O dönemde PKK’ya yardım etmedi. Yoksa Kaddafi, “bunlar kurtuluş savaşçıları” diyerek, PKK’ya başından beri maddi manevi her türlü yardımı yaptı. Almanya’da broşürlerin bastırılmasına kadar para verdi. PKK’nın Libya’da kampları vardı. PKK’lılar bu kamplarda eğitiliyorlardı. PKK’nın dünyada statüsü değiştiği için Kaddafi’nin PKK’ya desteği bugün artık o noktada değildir ama hâlâ destekliyordur. Kaddafi, çok bayılırdı Tansu Çiller’e. Onun için, “Müslüman kadının simgesi. İnşallah Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olacak” derdi.

Çiller’i hangi yönüyle Müslüman kadının simgesi olarak görüyor?

Sarışın, medeni, akıllı, İngilizce konuşuyor, profesör... Kaddafi laiktir. Ben, kendisiyle beş defa görüştüm.

Kaddafi ile görüşülemez mi?

Görüşülemez tabii... Bir tek Mısır Büyükelçisi’yle görüşürdü. O da asker kökenliydi. Ama bir Fransız büyükelçisiyle asla görüşmezdi. Kendi halkının içine de girmez Kaddafi. Vurulurum, diye korkar. Belirli bir yerde de oturmaz. Bazen Osmanlı’dan kalma bir kale olan Aziziye Tabyası’nda oturur. Kaddafi’yle 1993’te ilk orada görüştüm. Beni bir akşam teşekkür etmek için aniden çağırdı. Doğrusu tabyaya ilk girdiğimde korktum. Demir bir kapı açıldı ve karşımıza, bize doğrultulmuş tankların namluları, makineli tüfekler çıktı. Sonra beni Kaddafi’yle görüşeceğim odaya aldılar. Çelik bir kapısı vardı. Hiç penceresi olmayan bir odaydı. Orayı bombayla yıkamazdınız. Ortada S şeklinde bir masa vardı. S masanın bir ucunda Kaddafi oturuyordu, kendi Dışişleri Bakanı’yla birlikte, biz ise karşısında kademe kademe alçalan bir şekilde diziliyorduk. Ben, orta yükseklikte bir yere oturdum.

Ne konuştunuz?

PKK’yı da konuştuk. “Ben, madem bu kadar ilgilisiniz ve Özal’dan da çok iyi söz ediyorsunuz, niye PKK’ya destek oluyorsunuz?” dedim. “Benim Yeşil Kitabımda böyle yazıyor. Onlar kurtuluş savaşçılarıdır” dedi. Sonra ayağa kalktı “şükran” deyip elini uzattı. Bana nasıl cesaret geldi bilmiyorum, döndüm, “My Leader,” diye konuşmaya başladım. “Sizden bir istirhamım olacak. Ben sizinle hemfikir değilim. Çok iyi bir tarih bilginiz olduğunu biliyorum. Sizinle niye hemfikir olmadığımı benimle tartışmak ister misiniz” diye sordum. Hiç itirazsız yerine oturdu ve bir saat daha konuştuk. Toplam bir saat kırk dakika sürdü Kaddafi’yle o günkü görüşmem.

PKK’yı mı tartıştınız?

Evet. En sonunda biraz önce anlattığım sözü verdi. “Tansu Çiller benim için sevdiğim, saydığım Müslüman kadını simgesidir,” dedi. Sonra ben aracı oldum, Tansu Hanım da 1994’te Libya’ya geldi.

Çiller’le de PKK’yı mı konuştular?

Hayır. Tansu Hanım’la ne konuşulduğundan çok, Tansu Hanım’ın niye geldiği önemli.

Kaddafi mi çağırdı?

Çağırdı da... Tansu Çiller’e âşıktı.

Tansu Hanım biliyor mu bunu?

Biliyor tabii... Tansu Hanım’ın o gün, böyle... Boynu düşüyordu. Her tarafta altınlar...

Kaddafi mi verdi?

Hediye veriyor tabii... Kaddafi o sırada Lockerbie olayı ve ambargo nedeniyle çok sıkışmıştı. Bizim heyet Kazablanka’daydı. Sağ kolu bir bakan vardı, adı Matuk. “Acaba Tansu Hanım bize uğrar mı?” dedi. Ertesi gün, Tansu Hanım’ın oğlunun askerde diploma töreni vardı. Tansu Hanım, hem bunu kendi açısından prestij konusu olarak gördüğü için, hem de bizim de müteahhit alacakları gibi menfaatlerimiz olduğu için Libya’ya geldi.

Altınları ne yaptı Tansu Hanım?

Onu, ona sormak lazım, bilmiyorum. Aziziye Tabyası’ndaki odaya aldılar bizi. Kaddafi’yle konuşma sabaha karşı birde başladı. Havadan sudan, dünya politikasından bahsettik. Saat ikiye beş varken, Kaddafi Tansu Hanım’a, “baş başa görüşebilir miyiz” dedi. Bir saate yakın görüştüler. Amerika ile ilişkileri, Lockerbie ve Amerikan ambargosunu görüştüler. Kaddafi bizden yardım istiyordu. Tansu Hanım’ın Amerika ile ilişkileri iyiydi.

Size, Kaddafi 42 yıl boyunca iktidarda kalmayı nasıl başardı diye sormuştum...

Kaddafi’nin iktidarını ikiye bölmek gerekir. O, 1971-72 petrol kriziyle iktidarını sağlamlaştırdı. Şanslıydı, çünkü dünyada petrol fiyatları arttıkça Libya zenginleşti ve Kaddafi de halktan büyük destek gördü. Çünkü pay edebileceği para vardı ve halk için çok şey yaptı. Petrol gelirlerini maddi manevi halk için kullandı. Çölde bile mükemmel yollar inşa edildi. Mesela Türk müteahhitler konut yapıyorlar. Libya’da konutlar halka hep hediye edildi. Sağlık, hastane, okul hizmetleri de hep parasız verildi. Ama hastanelerde hizmet, okullarda eğitim iyi midir, o bir soru işareti. Ne zaman ki dünyada petrol fiyatları geriledi ve kendisi de Amerika ile ters düştü... İşte o zaman Kaddafi, halkına karşı acımasız bir lider oldu.

Libya’daki aşiretlerin siyasette güçleri nedir?

Libya’da siyaset yok ki aşiretlerin siyasette güçleri olsun... Sadece her aşiret kendi bölgesinde bir kraldır, o kadar. Libya, altı yedi milyon nüfuslu bir ülkedir. İnsanların yerleştiği yer de sahil şerididir. Onun dışındaki topraklar çöldür. İki tane çok zengin petrol ve doğalgaz merkezi vardır.

Kaddafi’nin aşiretlerle ilişkileri nasıldır?

Çok ilginçtir. Aşiretleri tepeden tırnağa silahlandırdı. Aşiretler arasında birbirlerine karşı öyle bir denge kurdu ki, bir aşiret ayağa kalktı mı, diğerleri orduyla birleşerek o aşireti yok edebilir. Zaten ordu dediğiniz de aşiret mensuplarından oluşuyor ya... Ama bugün, aşiretlerin ve ordunun önemli bir bölümü Kaddafi’ye sırt çevirdi. Şu anda Kaddafi’nin çağrısına uyan bazı militanlar ve Afrika ülkelerinden getirilen sniperlar halkı öldürüyor. Trablus’ta ve Tripoli’de sniperlar halkı vurdu.

Libya’da siyaset yok dediniz. 42 yıl boyunca Kaddafi’ye karşı hiç mi ciddi bir muhalefet olmadı?

Kaddafi, muhalefete, farklı düşünmeye izin vermez. 1980 sonrasında girişimler oldu ama bu muhalefeti, ordu- polis- istihbarat ve aşiret düzeni hemen yok etti. Ciddi bir ayaklanma hiç olmadı. Libya’da sesinizi yükselttiğiniz anda istihbarat sizi yakalar ve yok olurdunuz. Libya’da böyle çok insan kayboldu, öldürüldü. Herkesin birbirinden çekindiği bir yerdi Libya. Sokakta konuştuğunuz kişinin polis mi, istihbarat mı olduğunu bilemezdiniz.

Neden önce Bingazi ayaklananların eline geçti? Ülkenin doğusuyla batısı arasında bir fark var mı?

Bingazi ve Tobruk, her zaman Kaddafi’ye karşı olmuş bir bölgedir. Geçmişte buralarda hareketlenenler hep vurularak, asılarak, işkence edilerek yok edildiler. Böylece toplum korku içinde yaşatıldı ve hiçbir zaman büyük bir ayaklanmayı gerçekleştirecek organizasyona, liderliğe, muhalefete sahip olmadı. Zaten bu yüzden de Libya’daki ayaklanma herkes için büyük bir sürpriz oldu. Bugüne dek, cebine parası konulan ve “yaşa işte böyle kardeşim” denen bir halktı Libyalılar. Şimdi bu halk, liderine karşı ayaklandı.

Halk yoksulluktan mı ayaklandı?

Hayır. Libya halkı hürriyet kavgası veriyor. Kesinlikle yoksulluk kavgası değil bu. Toplumda tabii ki eşitlik yok, orta sınıf yok, bazıları çok zenginleşmiş ama... Libyalılar bir hürriyet, özgürlük kavgası veriyorlar. Çünkü bu halk, istediği işi yapma hürriyetine bile sahip değil. Devletin mutlak kontrolü altında devletin verdiği para kadar yaşıyorlar. İnsanlar dünyaya açılmak, bir iş yapmak, para kazanmak istiyor. İnsanlar nefes almak istiyor. Düşünün... Kaddafi Libya’nın her yerinde Devrim Komiteleri kurdurdu. Bunlar, kayıtsız şartsız Kaddafi’ye itaat eden, halka büyük baskı kuran, ordu ve polis gücünün dışındaki silahlı militanlardır. Nitekim Kaddafi de son televizyon konuşmasında, Devrim Komitelerine hitap etti. Halkın üzerine ateş açanlar dışarıdan getirilen tetikçilerle birlikte işte bunlar.

Televizyonda konuşan Kaddafi sizin bildiğiniz, baş başa konuştuğunuz Kaddafi’den farklı mı?

Çok faklı. Gözlerini hep tepeye diken, kimsenin yüzüne bakmadan ağır ağır, ders verir gibi konuşan Kaddafi gitmiş, yerine korku ve hezeyan içinde biri gelmişti. Zaten Devrim Komitelerine, “Çıkın bu fareleri öldürün” dedi. Fare dediği Libya halkı. Yeşil Kitap’ta halka, “devrimin teminatı” diyordu. Şimdi fare diyor. Güçsüzlükten ve çaresizlikten nereye saldıracağını bilmiyor. Çok tehlikeli bir durum bu. Nitekim “Petrol kuyularını yakarım” dedi, yakar da. Kaddafi, insanları öldürmekte en ufak bir beis görmez.

Kaddafi, en yakınındaki birine öldürtülemez mi?

Öyle birini bulamazsınız ki.... Kalenin içinde oturuyor o. Etrafında koruma olarak kadın askerler var. Kaddafi, kendini kadınlara korutturur. Bir ara güçlü kuvvetli, karate bilen Doğu Alman kadınlar koruyordu onu. Ben girdim o kaleye. Bana söylenen, Kaddafi sıkıştığında kullansın diye dört tane kaçış yolu var kalenin altında. Kaddafi’nin nereye kaçtığı bile kolay kolay bulunamaz. Bir de tabii Kaddafi, kurduğu sistemle yandaşlarını da oluşturdu.

Libya’nın büyük petrol gelirleri var. Kaddafi bu petrolü kimlere satıyordu ve petrol gelirini nasıl kullanıyordu?

Türkiye dâhil bütün dünyaya satıyor petrolü. Petrol gelirinin bir bölümünü ise devletin altyapısını ve halkın refahını arttırmak için kullanıyor. Tabii kendine de pay ayırıyor. Bu paraları değişik isimler altında dünyanın farklı yerlerinde tutuyor. Kaddafi’nin çok büyük bir serveti olduğu kesin. Altı oğlu, bir kızı var. Onlar da Libya’daki sektörleri bölüşmüş durumdalar. Karısı Safiye çok sık Türkiye’ye gelir, Kapalıçarşı’da alışveriş yapardı. Kaddafi ise İtalya’ya, Fransa’ya gitti ama hiç Türkiye’ye gelmedi. Bir keresinde siz niye gelmiyorsunuz dedim.

Ne cevap verdi?

“Ben Türkiye’ye, Ayasofya’da namaz kılmaya gelirim” dedi. Ayasofya’yı açtıracağız ve ona namaz kıldıracağız! Türk halkını severdi ama Atatürk’ü ve rejimi sevmezdi. Onun Atatürk’e ve devrimlerimize karşı bir kompleksi vardı.

Libya halkı şimdi neden ayaklandı?

Bunda, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halk ayaklanmalarının bir domino etkisinin olduğu kesin. Ayrıca ambargo döneminde Libya halkı yavaş yavaş fakirleşti ve dünyaya kapandı. İthalat yapamaz ve yurtdışına çıkamaz oldu. Halk Libya’ya hapsoldu. Anlayacağınız ambargo, halkta hürriyet düşüncesi yarattı. Libya’da her evde çanak anten var. Dünyayı televizyonda seyrediyorlar, telefonlardan öğreniyorlar. Ama şunu da söylemeliyim. Mısır’a henüz demokrasi gelmedi. Mısır’a asker geldi. Kaddafi gittikten sonra da Libya’da kimin, hangi modelle iktidar olacağı belli değil.

Sizce Mısır’da ordu iktidardan gitmekte direnecek mi?

Ordunun temel felsefesi dünyaya biraz at gözlüğüyle bakmaktır. Bu manada, ordu demokrat olamaz. İktidara geldi mi kalabilir. Türkiye’de bile, 1980’de eğer Alman Dışişleri Bakanı Gencher gelip de ültimatom vermeseydi, biz Anayasa referandumunu 1982’de yapamazdık. Ben o gün hazırdım köşkte.

Almanya’nın Dışişleri Bakanı Kenan Evren’e ne dedi?

Evren Paşa’ya net bir biçimde, “Bugüne kadar size tolerans gösterdik. Biraz elinizi çabuk tutsanız, çok hayırlı olacak. Biz bu işi uzun vadeli düşünmüyoruz” dedi. Ki o sırada askerler üç beş yıldan bahsediyorlardı. Evren Batı yanlısıydı ve demokrasiye dönmek istiyordu...

Eğer öyleyse, neden beş altı yıl daha iktidarda kalmak istiyordu?

Hazırlıkları bitiremeyiz korkusu vardı.

1980 darbesiyle bir milyon kişiyi işkenceden geçirdiler, daha bir o kadar kişiyi daha mı işkenceye alacaklardı? Neyin hazırlığıydı bu?

O ayrı bir konu. Onlara sormak lazım. “Türkiye’yi yeniden bir harmanlayalım, sonra demokrasiye geçelim” diye düşünüyorlardı. Düşünceleri iki yılda bırakmak değildi. Bunu net ve kesin biliyorum. Zaten asker geldi mi, zor gider. “Tüpten çıkan macunla, kışladan çıkan askeri geri sokmak zordur” derler...

Kaddafi neden istifayı ya da ayaklananlarla anlaşmayı değil de silahlı çatışmayı ve kendi halkını öldürmeyi seçti?

Kaddafi başka türlü olamazdı. 42 yıl kendini Libya’nın mutlak hâkimi gördü. “Halk da benim, devlet de benim” dedi. Şimdi birileri kalkıyor, sen adam değilsin diyor. Bir diktatör olarak bu kabul edilebilecek bir şey değil. Kaddafi akıllı biri ama ruh hali hastalıklı. Oğulları da psikopat Kaddafi’nin.

Kaddafi kaçarsa onu herhangi bir ülke alabilir mi?

Alamaz. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması için BM’ye karar tasarılarının sunulduğu bir dönemde ona kimse “hoş geldin” demez, diyemez...

Taraf